Meral Tamer

Meral Tamer

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Ne yıldı ama... n Her 2 seçmenden 1’inin oyunu aldıktan sonra sakinleşip toplumu kucaklayacağına, tam tersine hırçınlaşıp sertleşerek kutuplaşmayı körüklemeye devam eden, dahası dışladıklarının repertuarını (başta Kürtler) genişleten bir Başbakan;
- Öğrencilerini, gazetecilerini, siyasetçilerini tutuklayan bir “ileri demokrasi!” modeli ülke;
- Komşularla SIFIR SORUN isterken, MAKSİMUM SORUN yaratmayı başarmış (!) bir dış politika;
- Derin bir borç krizinin pençesinde kıvranırken, bütünlüğünü korumaya çalışan bir Avrupa Birliği;
- Demokrasinin, beşiğinde krize girdiği bir yılda hiç beklenmedik bir şekilde demokrasi özlemiyle cinin şişeden çıktığı bir Arap baharı;
- Wall Street’te finans sistemini elinde tutup, bedelini herkese ödetenlere karşı “Yüzde 99’un hayatını mahveden yüzde 1” sloganıyla kitlelerin sokağa döküldüğü, hemen ardından nedenleri farklı da olsa İspanya’dan İtalya’ya, Yunanistan’dan Rusya’ya hatta Çin’e yayılan yeni KÜRESEL
PROTESTO KÜLTÜRÜ...

Yeni ‘bağışıklıklarım’
Bu çalkantılı Türkiye ve dünya gündeminde benim 2011’i nasıl geçirdiğime gelince... Kanser sonrasında beynimin kendiliğinden geliştirdiği farklı bir BAĞIŞIKLIK durumu var. Bu sayede, müdahale ederek değiştiremeyeceğim olaylardan daha az etkilenmeyi ve sinirlerimi sağlam tutmayı mükemmel başardım. Ama daha önemlisi, bir sivil toplumcu ve aktivist olarak, kanserin toplumda rahatça konuşulabilmesinin yolunu açmış olmak da beni çok motive etti.
2011, benim için kendi hastalığımı toplum yararına bir hizmete dönüştürmeyi başardığım, çok sürprizli bir yıl oldu. 80’li yıllarda Cumhuriyet’te tüketicileri harekete geçirdiğim yıllardakine benzer heyecanları yaşadım.
Sevgili okurlarım, bu konuda mütevazı olamayacağım.

Çorbada tuzum var
Sadece 2010 ve 2011 yıllarına ait gazeteler taransa bile, benim kanser dizisinin Milliyet’te yayınlandığı 2010 mayısından bu yana bu hastalığın artık verem, sarılık, tansiyon, şeker kadar rahat telaffuz edilebildiği kolaylıkla görülecektir.
Tek bir örnek vermek istiyorum: 2010 yılı ortasında bizim gazetede bile hâlâ kanser kelimesi kullanılmıyor, kanserden hayatını kaybedenler için “amansız hastalıktan” öldü deniyordu.
Peki ya şimdi? Çarşaf çarşaf dizi yazılar, yüzlerce televizyon programı... Kanser olmamak için nasıl besleneceksin? Hangi kanser hastalığında neleri yemeyeceksin? Erken tanı için doktora hangi sıklıkta görüneceksin?

Nilüfer, Vahide, Deniz...
3-4 gün önce meme kanseri ameliyatı olan Vatan Gazetesi yazarı Mutlu Tönbekici’nin de yazdığı gibi gerçi hâlâ eş-dost, geçmiş olsun derken kanseri kolay kolay telaffuz edemiyor; ama Nilüfer, Vahide Gördüm ve Deniz Uğur gibi sanatçılar, artık rahatlıkla kamuoyu önüne çıkıp “Ben kanser oldum” diyebiliyor. Daha dünkü gazetelerde kanser olmuş Latin Amerikalı liderlerin poz poz fotoğrafları, hangisinin kaç seans kemoterapi gördüğü...
Artık kanseri konuşuyoruz. Konuştukça korkularımız azalıyor. Korkularımız azaldıkça, hem tanı için doktora gitmekten çekinmiyoruz, hem de kanser dendiğinde bağışıklık sistemimiz göçmeden başetme gücünü kendimizde bulabiliyoruz.
2012’yi hastalıkların uzağında, sevginin kucağında geçirmeniz dileğiyle...