Meral TAMER
Gıda üreticileri, deli dana ve hormonlu yiyeceklerden ürken Avrupalı tüketiciyi, doğal ortamda yetiştirilmiş, doğal yem yedirilmiş ve suni gübre kullanılmamış gıdalarla kendine çekmeye çalışıyor.
2 hafta kadar önce ben Berlin'de Siemens'in 150. yıl etkinliklerini izlerken, asistanım İlkay Özcan da Köln'deki gıda fuarındaydı.
270 bin metrekarelik devasa fuar alanını, şubattaki Beyaz Eşya Fuarı dolayısıyla iyi tanıyorum. Yorgunluktan helak olup pek çok şey gördüğünüzü zannettiğiniz bir anda, elinizdeki fuar şemasına bir bakıyorsunuz ki, bir arpa boyu yol gitmişsiniz!
Gıda fuarının sürdüğü 11 - 15 ekim tarihleri arasında, şap hastalığından Türkiye'den gelen et ürünlerine tadım yasağına fuarla ilgili güncel haberler gazetelerde yer aldı. Ekonomi servisinden fuarı izleyen Perihan Çakıroğlu arkadaşımız da bu haberleri layıkıyla verdi.
Tüketici Köşesi olarak biz, 1997 Dünya Gıda Fuarı'na biraz kuşbakışı bakmak ve bu sektörde ne gibi yenilikler olduğu, refah düzeyi yüksek ülkelerdeki gıda üreticisi firmaların, pazarda yeni bir niş yaratabilmek ve cebinde parası olan tüketicinin satın alma dürtüsünü kamçılayabilmek amacıyla ne tür ürünler geliştirdiği gibi konuları sizlere aktarmak istiyoruz.
İlkay fuardan döndüğünde gözleri parlıyordu. "4 gün boyunca tabanlarım patladı, ama gittiğime fazlasıyla değdi. Çok bilgi edindim," dedi. Bir sürü broşür ve doğaya zarar vermeyen ambalaj örnekleri getirmişti.
Elinde yediğimiz mısırdan yapılmış, sarı dikdörtgen tabaklar... Hani şu marketlerde çiğ tavukları falan koydukları beyaz stropor tabaklar gibi... Meğer bu tabaklar, mısırdan yapıldığı için ambalaj görevini tamamladıktan sonra hayvanlara yem olarak yediriliyor ve ortada herhangi bir artık kalmıyormuş.
İlkay, diet ya da light (az kalorili) ürünlere pek rastlayamamış fuarda. Önce bizde yeni yeni moda olan light ürünlerin Avrupa'da modası mı geçti diye düşündüysek de, sonradan fuarlarda daha çok yeni geliştirilen ürünlerin tanıtıldığını anımsadık.
Fazla kalori içermeyen light ürünler pek ortalıkta görünmezken, bio ürünler çok göze çarpıyormuş. Doğrusu buna şaşmadım.
Zira son dönemdeki seyahatlerimde, izlemem gereken parkur nedeniyle THY yerine tam 4 kez Swissair'le uçmam gerekti. Uçağın iç duvarlarına büyük boy ayçiçekleri yapıştırılmış olmasını, önceleri her ne kadar süs zannettimse de, sonradan anladım ki bu ayçiçekleri, o uçakta yolculara doğal yiyecek ikram edildiğini gösteriyor.
Zaten yemek tepsinize iliştirilmiş yanda da gördüğünüz küçücük kitapçıkta olan - biten anlatılıyor. Swissair, müşterilerine doğal yiyecekler sunan ilk havayolu şirketiymiş (öyle yazıyor). Yeni başladıkları bu uygulamada uçaktaki bütün yolculara kahvaltı, sıcak yemekler ve bebek öğünleri, kahve, domates suyu ve sebze kokteyli doğal ürünlerden hazırlanarak sunuluyor. Ancak portakal suyu ve şarap şimdilik yalnızca business class yolcularına bio içecek olarak verilebiliyor.
Ekim başından itibaren salatalar da bio'laştı. 1998'te çorbalar, soğuk yemekler vs. bu listede yerini alacak ve 1999 nisanı gelindiğinde tüm yiyecekler doğal ürünlerden oluşacakmış.
TRT - 1'de her perşembe sabahı katıldığım televizyon programının yapımcılarından Müge Akgün'le de aynı konuyu konuştuk. Yazın kızıyla İngiltere'ye gittiklerinde büyük marketlerin gıda bölümlerinde aynı ürünün hep 2 çeşidi varmış. Biri bio, yani doğal. Diğeri normal.
Örneğin bio - havuçlar çok gösterişsiz bir kenarda duruyor. Ancak hemen yanında duran kanlı - canlı ve büyük boylu normal havuçların 3 katı fiyatına. Çünkü müşteri artık aradaki farkı ödemek ve hormonsuz, doğal gübreyle, doğal ortamda yetiştirilmiş havucu yemek istiyor. Bio - tavuk da hormonlusuna göre daha pahalı, bio - yumurta da.
İlkay yazılarında bu bio yiyeceklerin örneklerini ayrıntılarıyla anlatacak. Bence bizler de maydanoz, yeşil soğan ve nane gibi her zaman kullanabileceğimiz yeşillikleri balkonlarımızda hormonsuz yetiştirmeye başlasak hiç fena olmaz.
Ben lafı daha fazla uzatmadan sizleri İlkay'ın gözlemleriyle başbaşa bırakayım. Ama daha önce, aralarında İlkay'ın da bulunduğu bir gazeteci grubunu Köln'e götüren, tercüme gerektiği her zaman yanlarında olan
Pınar Gıda yetkililerine teşekkür etmek istiyorum.
Başta bio ürünler ve çevreci ambalajlar olmak üzere dünya gıda sektöründeki son yenilikler konusunda bizlerin, dolayısıyla da sizlerin bilgilenmesini sağladıkları için...
Köln'deki gıda fuarında sergilenen yeni jenerasyon içecekler arasında hazımsızlığa karşı yeşil biber - elma suyu, kolestrol ve yüksek tansiyona karşı da egzotik meyve suyu var.
Mısır yaprağından üretilmiş bir içecek, sütün 10 katı kalsiyum, portakalın 5 katı C vitamini içeriyor. Kanadalı bir firma ise kakaolusundan, çileksine her türlü sodayı üretmiş.
Dünya gıda sektöründeki yenilik ve çeşit bolluğundan içecekler de payını almış durumda. Yalnız damak tadına değil, cicili - bicili ambalajları ve renkli görünümleriyle göze de sesleniyorlar.
Yeni nesil içeceklerin pek çoğunda orijinallik ve besin değeri ön plana çıkıyor. Sütün içindeki maddelerden biri olan laktoza alerjisi bulunanlar için, soyadan elde edilen bir tür süt geliştirilmiş. "Soya sütü"nün tadına baktığınızda bildiğimiz inek sütüne çok yakın. Besin değeri normal sütten pek farklı değil. Sadesinin yanında kakaolusu ve vanilyalısı da var.
İnek sütüne bir başka alternatif ise, toz haline getirilmiş yeşil mısır yaprağın elde edilmiş. Bu yeni jenerasyon içecek, süte göre 10 kat daha fazla kalsiyum içeriyor. Ayrıca sütteki C vitamini eksikliğine karşı, bu içeceğin bir başka avantajı da portakalın 5 katı C vitamini içermesi. Ancak lezzeti konusunda çok olumlu konuşmak pek mümkün değil.
Sağlıklı içecekler grubunun vazgeçilmezlerinden biri de meyve suları. Egzotik karışımlar çok gözde. Örneğin, mango, şeftali, kayısı ve beyaz üzümden elde edilen bir karışım, özellikle kolesterolü ve yüksek tansiyonu olanlara tavsiye ediliyor. Dolmalık yeşil biberin suyunun, yeşil elma suyuyla birleştirilmesinden elde edilen içecek ise hazımsızlığa iyi geliyormuş.
Batı toplumlarında bizdeki gibi su içme alışkanlığı olmadığı için, mineral sular ve sodalar pazar açısından büyük önem taşıyor. Çeşitleri de bizdekinden çok daha fazla.
Kanadalı bir firma, kafeinlisinden tutun da, çilek aromalısına kadar her türlüsünü üretmiş. Kafeinli sodada firmanın asıl hedef kitlesi, batıda çok yaygın olan aşırı kahve tüketen ve bir nev'i kafein bağımlısı sayılabilecek olan tüketici grubu. Bir şişe sodada yaklaşık bir fincan filtre kahveye eşit kafein bulunuyor. Midesi hassas olanlar bu sodaları içerek, kahve tüketimlerini sınırlandırabilecekler.
Bir Çek firması ise fuara school - cola adlı ürünle katılmış. Öğrencileri hedef müşteri kitlesi olarak alan bu firma, kolanın içindeki kafeini alarak kafeinsiz kola üretmiş.
Yanda gördüğünüz çilek partikülleri içeren bu sıvının tadı ise çok seyreltilmiş çilek kompostusunu andırıyor. O da, mineral suların bir başka çeşidi.
Yazara EmailM.Tamer@milliyet.com.tr