Meral Tamer

Meral Tamer

Tüm Yazıları

Meral TAMER

Levent postanesindeki bir memur, tebligatları adreslere teslim etmek yerine kendisi imzalayınca, 100 abonenin kablolu yayını kesildi.

Türk Telekom, aboneler 18'er milyon lira ödenmeden yayını açmıyor. Oysa hatalı PTT! 2 devlet kurumunun bu işi aralarında halletmeleri gerekmez mi?

Levent'te oturan okurumuz Mine Kutluözen, ayağına üşenen bir postacı yüzünden kablolu yayınından oldu. Üstelik aynı postacı, 100 kadar kablolu yayın abonesini daha mağdur etmiş durumda.
6 yıldır aralıksız aboneliğini sürdüren okurumuzun yayını geçenlerde kesiliverdi. Kutluözen, Türk Telekom'a gittiğinde nisan ayı faturasını yatırmadığını öğrendi. Gerçekten de bu faturayı ödemeyi atlamıştı.
Ancak uygulamayı bildiği için önceden herhangi bir tebligatta bulunmayışları garibine gitti. Türk Telekom yetkilileri ise, "biz size ihbarname gönderdik. Levent postanesinden kontrol edebilirsiniz," dediler.
Okurumuz postaneye gittiğinde ise garip bir durumla karşılaştı. Gerçekten bir kağıt gönderilmişti. Ancak üzerindeki imza ne kendisine, ne de eşine aitti. Postane yetkilileri durumu itiraz etmeden kabul edip, "tebligat yapılmamıştır" diye bir yazı verdiler. Kutluözen yazıyla birlikte Türk Telekom'a başvurdu ve geciken nisan ayı faturasını yatırdı.
Ancak bize başvurduğunda yayını hala kapalıydı ve Türk Telekom, aboneliğini yeniden başlatmak için kendisinden 18 milyon lira istiyordu.
Arkadaşımız İlkay Özcan, önce tebligattaki imzanın kime ait olduğuna netlik getirmek istedi. İmza Levent postanesinde çalışan posta dağıtım memurlarından birine aitti. Türk Telekom'da 100 abonenin daha aynı durumda kalması üzerine olayın aslı anlaşılmıştı.
Levent'te oturan bir başka okurumuz Mutaza Esenkut ise kasım ayı boyunca yurt dşında olduğu için apartmanlarındaki kablolu yayının başına gelenleri 20 günlük rötarla öğrenmiş. Komşuları postacının marifetlerini de anlatmışlar tabii. O da haklı olarak 18 milyon lirayı ödemeden kablolu yayınının açılmasını istiyor.
Ancak aradan tam 1 ay geçtiği halde 100 abonenin yayınının ne zaman açılacağı hala belli değil. Türk Telekom yetkilileri ise bir aydır hala "konunun incelemede olduğunu" bildirmekle yetiniyorlar.
Bize göre 2 kamu kurumu olan PTT ve Türk Telekom'un konuyu kendi aralarında çözmeleri ve 100 abonenin kablolu yayınının hemen açılması gerek. Bu örnekte parayı ödemesi gereken herhalde PTT.
Türk Telekom, alacağına şahindir. Önce hiçbir kusuru olmayan abonelerin yayınlarını açsın, alacağını faiziyle birlikte PTT'den tahsil etmeyi nasıl olsa başaracaktır.

Duygu Arpacı
Füsun Önal, cıvıl cıvıl, yaşam dolu bir insan. Ve çevresine olduğu kadar kendisine karşı da dürüst.
Son kitabı Deja Vu Sendromu'nda Önal'ın anıları arasında dolaşırken, ister istemez kendi yaşamınızı da gözden geçiriyorsunuz. Hayata bağlılık, yaşanan anı hissetme ve şekillendirme çabası ister istemez dikkatinizi çekiyor. Aklına esip de yapmadığı şey yok gibi. Sınırsız bir yerinde duramamazlık ve yaratma isteği...
Herkesi, herşeyi düşünmeden alabildiğine sevmiş. Belki de bu yüzden çok kazık yemiş. "Alnımda, üzerinde "aptal" yazan görünmez bir levha mı asılı acaba" diye soruyor kitabında, ama aslında satırlarında gerçek bir pişmanlığın izi yok. Saflıklarını ve ters giden işlerini, yaşamını renklendiren unsurlar olarak görüyor. "Olmasalardı olmazdı" diyen bir tebessümle bakabiliyor.
Gayrimenkul edinme çabalarının her seferinde değişik nedenlerden fiyaskoya dönüşmesini, yatırım olsun derken zarara girişini bile gülerek anlatıyor:
"Ben matrak kadınımdır. Alışverişlerim de matrak ve o ölçüde başarısızdır! Tabii bütün bunlar, ticari ve maddi hiçbir halttan çakmayışımdan kaynaklanıyor."
Nerede bir arsa alsa, ya istimlak edilmiş ya da imar yasağı konmuş. Bankere para kaptırmış. Yıllarca vergisini ödediği dükkanı, "şöyle gönlüne göre kiracı" bulamadığı için boş kalmış. Tüm bunları da "ne yapalım, sağlık olsun. Biz de güleriz. Ben gülmeyi severim" diyerek geçiştirebiliyor.
Önal, herşeye duyarlı. Sevgiliye, arkadaşlarına, işine, hayvanlara ve de çevreye...
Kendini çevreye adamış Prof. Orhan Kural'la son dönemde faaliyetlerini birleştirince, ortaya Önal'ın "3 K formülü" dediği "yaşanabilir bir çevre için konferans - konser - kitap imza turnesi" çıkmış. Türkiye'deki bu ilk "müzikli çevre konferansı"nı, turnelerle İstanbul dışına da taşıyorlar.
"Sansasyonu, tacizi, baskını olmayan haberlere ne yazık ki ne gazeteler, ne de TV'ler gereken önemi veriyorlar. Onun için ben de, kitabımla beni seven - sevmeyen herkese neler yaptığımı duyurmak istedim," diyor Önal.
Hiç bir dönem de lafını sakınmamış Füsun Önal. Varsın sakınmasın. Ne lafını ne kendisini şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da hiçbir şeyden sakınmasın. Çünkü onun gibi koşturan, sorgulayan, çabalayan, çevresine enerji yayan insanlara çok ihtiyacımız var.
Bir yerinde "Sağ ol yaşam... Öğrettiklerin için..." diyor Önal. Biz de ona "sağol Füsun, hayatı dolu dolu yaşamayı bu kitabınla örneklediğin için," diyelim.

Garanti kapsamındaki ürünlerin hatalı çıkması halinde değiştirilmesine giderek alışıyoruz. Ancak bu, her satın aldığımız ürün için geçerli olmayabilir.
Örneğin en bilinen çanta - bavul markalarından biri olan Samsonite, bir sorun çıktığında, hemen değiştirmek yerine önce onarım yoluna gidiyormuş. Biz de bunu, avukat okurumuz Semra Elden sayesinde öğrendik.
Elden, geçen yıl doğum gününde eşine Desa'dan Samsonite evrak çantası satın almış. Kısa sürede fermuarı bozulan ve köşesi sökülen çanta, başlangıçta uzun süre tamir edilememiş. Sonra da Desa yetkilileri kendisine eski çantasının ancak 15 milyon lira sayılabileceğini belirterek, üzerine para koyup (30 milyon lira kadar) yeni bir çanta almasını salık vermişler.
Okurumuz bize başvurduğunda, konu 10 aydır sürüncemedeydi. Doğal olarak çanta da 10 aydır kullanılamıyordu.
Arkadaşımız Duygu Arpacı, Samsonite'ın bu gibi sorunlara yaklaşımını öğrenmek için, firmanın Belçika'daki merkez ofisini aradı. Ve müşteri ilişkileri servisinin gönderdiği faks mesajından çıkan sonuç, Samsonite'ın pek de öyle kolay ürün değiştirmediğini ortaya koydu.
Açıklamaya göre Samsonite, ürün garanti kapsamında bile olsa, önce onarmayı deniyor. Değiştirme ancak onarım masrafı ürünün satış bedelinin yüzde 60'ını geçiyorsa gündeme geliyor.
Bu arada garantinin hangi koşullarda geçersiz sayılacağı da ayrıntılı bir şekilde sıralanmış. Hatalı kullanım, ihmalkarlık sonucu meydana gelen kaza ve aşınmalar, çantanın aşırı sıcağa, suya ve asidik maddelere maruz kalması üründeki garantiyi ortadan kaldırıyor.
Gerçi biz devreye girdikten sonra okurumuza ücretsiz yeni bir evrak çantası verildi. Ancak bu daha çok Desa'nın kendi kararı oldu.

Ankara'da bir konfeksiyon mağazası işleten Ramazan Yılmaz, ekim başında İstanbul'a 20 tane vitrin mankeni sipariş etti. Mankenler Ankara'ya İhlas Kargo'yla gönderileceklerdi.
Ancak koliler Ankara'ya vardığında görüldü ki, yolculuk mankenlerden beşinin yaralanmasıyla sonuçlanmış. Kiminin kolu kiminin bacağı kırılmış. Dolayısıyla kullanılmaz hale gelmiş.
Bunun üzerine tutanak tutularak sigorta şirketinin zararının karşılayacağı söylenmiş. Ancak daha sonra İhlas para ödemeyi reddetmiş.
Arkadaşımız Duygu Arpacı'nın sorularını yanıtlayan İhlas Kargo'nun pazarlama ve müşteri hizmetleri görevlisi Soner Sakçı, hasarın kendilerinden kaynaklanmadığını iddia etti. "Günde 10 bin kargo alıyoruz. Bu yüzden sadece dış ambalaja bakıyoruz. Bu ambalajların içine destek köpüğü ve kağıt koymadıkları için kırılmıştır," dedi.
Oysa okurumuz, tıpkı sağlam gelen 15 manken gibi kırık çıkan mankenlerin de köpükle desteklenerek ambalajlandığını belirtiyor. Ona göre hata ambalajda değil özensiz yüklemede.
İhlas yetkilileri herhalde sonradan, kendilerine teslim edilen bir kolinin alıcıya sağlam olarak ulaştırılması gerektiğini düşünmüş olmalılar ki, okurumuzun zararını ödemeyi kabul ettiler.

Yazara EmailM.Tamer@milliyet.com.tr