Meral Tamer

Meral Tamer

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

9. Cumhur-başkanı Süleyman Demirel, Türk siyasi tarihinin 35 yılına damgasını vurmuş bir devlet adamı. Vefatı üzerine doğal olarak neredeyse tüm televizyon kanallarında gün boyunca Demirel’li anıları dinledik; zaman tünelinden geçmişe kimisi tatlı, kimisi acı yolculuklar yaptık.
Dostları, siyasetçiler ve gazeteciler Demirel’i anlatırken ısrarla “hiçbir gazeteciyi mahkemeye vermemiştir” diyorlardı...
Değerli meslektaşlarım Şükrü Küçükşahin, Murat Yetkin, Demirel’in can dostu Hüsamettin Cindoruk, yargılandığım duruşmaya birlikte gittiğimiz o dönemki Genel Yayın Yönetmenim Yalçın Doğan, Demirel’e ödemek zorunda kaldığım 10 milyar liralık tazminatı karşılayan Milliyet’in o dönemdeki patronu Aydın Doğan. Son yıllarda yaşananların boyutları, geçmişi unutturmuş herhalde.

Tarihe not düşmek
Saatler ilerledikçe kanalların sunucuları da bu değerlendirmelerin ışığında “Demirel hiçbir gazeteciyi mahkemeye vermemiştir” cümlesini tekrarlamaya başlayınca dayanamayıp CNN Türk’e bağlandım.
Bugün de tarihe not düşmek adına bu satırları yazıyorum; özellikle de o günleri hatırlayacak yaşta olmayan gençler gerçeği bilsinler diye...
17 Ağustos 1999 Körfez Depremi’nin ertesi günü hepimizden deprem izlenimlerimizi yazmamız istendi. Gazetecilikten önce 2 yıl inşaatlarda çalışmış ve imar mevzuatıyla ilgili tepeden inme tahrifatlara tanık olmuş bir mimar olarak benim yazıda laf döndü-dolaştı ve “Enkazın baş sorumlusu kim?” başlığıyla 7 kez başbakanlık yapmış Sayın Demirel başrole oturuverdi...
Sayın Demirel, ertesi gün “Deprem doğal bir afettir; altımız çürük” diye demeç verince, bir sonraki yazıma “Balık baştan kokar” diye başlık attım... Ve Demirel’le 8 yıla yakın sürecek hukuk mücadelemiz böylece başlamış oldu.
Sayın Demirel, önce avukatı aracılığıyla tekzip gönderdi. Ardından 2 yazım için 10 milyarlık tazminat davası açtı. Sonra diğer yazılarım için davalar geldi. Yetmedi, Adalet Bakanlığı kanalıyla da, aynı yazılar için Cumhurbaşkanı’na hakaretten ceza davası açıldı.

Sabıkalıydım
Duruşmalar 1 yıl sürdü; hukuk davalarından tazminat ödemeye, ceza davasından da 16 ay hapse mahkûm oldum. (27 Eylül 2000).
Yazıyı yazdığım tarihte Sayın Demirel Cumhurbaşkanı olduğu için, hapis cezam paraya çevrilemedi. Temyize başvurdum. Yargıtay 9. Dairesi gerekçe göstermeden reddetti. Tashih-i Karar için yeniden Yargıtay’a başvurdum. Reddedildim.
Cezam 5 yıl ertelenmişti, ama ben artık SABIKALIYDIM. Hapis cezası, Demokles’in Kılıcı gibi 5 yıl boyunca tepemde sallandı. Onama tarihinden itibaren 5 yıl içinde herhangi bir ceza davasından 2. kez hüküm giyersem, 2 cezayı birden çekmek üzere hapsi boylayacaktım.

AİHM’ye gittim
Türkiye’deki tüm hukuk yollarını sonuna kadar denedim; iç hukuk yollarının tümü yüzüme kapanınca, son çare olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi AİHM’ye başvurdum.
Davamın AİHM’de görüşülüp sonuçlanması 6 yıl sürdü. Bu arada devletin “uzlaşmak” için AİHM aracılığıyla teklif ettiği 10 bin euro tazminatı reddettim. Sonuçta Türk mahkemeleri, “Düşünce ve ifade özgürlüğünün gelişimini engelleyen” bir karara imza attıkları için mahkûm oldu ve bana 6 bin euro tazminat ödendi.