Meral Tamer

Meral Tamer

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Gazeteciliğin en heyecan verici yanlarından biri de tarihin yazıldığı yerde, toplumun değişik kesimleriyle birlikte olabilmektir. Tahmin edebileceğiniz gibi bu, pek sık karşılaştığımız bir durum değildir elbette...
Gazetemizde 2 gündür yer alan fotoğraflardan ve yazılardan da anlayabileceğiniz gibi biz, Milliyet’ten hayli büyük bir ekip olarak hafta sonunu Diyarbakır’da geçirdik.
Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker’den, BDP Eşbaşkanı Gültan Kışanak ve Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir’e, Türkiye’nin dört bir yanından Diyarbakır’ın köylerine gelmiş, her biri birer Çalıkuşu kıvamındaki anaokulu öğretmeni genç kızlarımızdan, bölgenin meslek kuruluşlarının başkanlarına, kentin önde gelen işadamlarından pazar sabahını tarihi Sur’ların tepesinde çay içerek geçiren ve bize de çay ikram eden delikanlılara geniş yelpazede temaslarımız oldu. Ve birlikte olduğumuz kişilerin hissiyatına paralel olarak bizler de umuttan endişeye, heyecandan güvene, inançtan korkuya uzanan çok değişik duygular arasında gidip-geldik.
Örneğin ilk gün Aslı Aydıntaşbaş’ın “Diyarbakır’ın Cıhangir’i” diyerek bizleri götürdüğü tarihi Sülüklü Han’da sohbet ettiğimiz çoğu Batı’dan gelmiş anaokulu öğretmenleri, Türkçe bilmeyen 4 yaşındaki çocuklarla işaret diliyle anlaştıklarını, sandalyesiz-sırasız sınıflara kendi maaşlarıyla malzeme almaya çalıştıklarını anlattılar. Onları dinlerken hissettiğim çaresizlikti.

Bölünme fobisi out
Ardından Kışanak ve Baydemir’le akşam yemeğinde buluştuğumuzda “bu iş bu sefer olacak” dedim; içimi perde perde iyimserlik kapladı. “Artık silahların bırakıldıktan sonraki zamanı konuşmamız lazım” diyen Kışanak, Kürt hareketinin çok kitleselleştiğine işaret ettikten sonra özetle şu mesajı verdi: “Eskiden silahla talep edilenler arasında bugün artık demokratik yolla çözülemeyecek olanı yok. Bölünme fobisinden kurtulmak lazım. Biz ciddi-ciddi demokrasiyi konuşalım. Ben silahların toptan bırakılması konusunda çok umutluyum.”
Ertesi sabah sokağa çıkıp Sur’larda çay içtiğimiz delikanlılar ise PKK’nın silah bırakacağı ve barış yönünde dönüşü olmayan bir yola girildiği konusunda Kışanak ve Baydemir kadar iyimser değiller; her an bir şeyler olabilir endişesini taşıyorlar.

Yatırım patlaması
Başbakan Yardımcısı Atalay ve Tarım Bakanı Eker’le Diyarbakırlı işadamlarını buluşturduğumuz toplantıda ise olumlu beklentiler tavan yapıyor. Özellikle de benim ev sahipliği yaptığım işadamlarının masasında...
Ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, geçtiğimiz günlerde “Barış süreci tamamlandığında, Türkiye’nin en çok yatırım çekecek bölgesi Güneydoğu olacak” demişti. Babacan’ın bu sözlerini hatırlatan Atalay, hükümetin yaptığı altyapı yatırımlarına da dikkati çekerek “Bölgede büyük bir yatırım patlaması olacak” diyor.
Olması da lazım zaten! Zira onları dinlerken Diyarbakır’ın ihracat rakamına bakıyorum; zenginlikleri saymakla bitmeyecek bu kentin geçen yılki ihracatı sadece 200 milyon dolar. Yani Türkiye’nin 150 milyar dolarlık ihracatının binde 2’si bile değil. Bu 200 milyon doların üçte biri de blok mermer. Görüyor musunuz potansiyelin büyüklüğünü?
Zaten özel sektör de kokuyu almış. Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası Başkan Yardımcısı Diyadin Gezer, 200’ü aşkın firmanın Organize Sanayi Bölgesi’nde yatırım için kuyrukta beklediğini anlatıyor. Esnaf ve Sanatkârlar Odaları Birliği Başkanı Alican Ebedinoğlu, Nevroz’dan bu yana Birliğe başvurup kayıt yaptıran esnaf sayısının, geçen yılın eş döneminin 2 katı olduğunu söylüyor.
Barış süreci kesintiye uğramadığı takdirde göreceksiniz Diyarbakır uçacak.