Meral Tamer

Meral Tamer

Tüm Yazıları

Meral TAMER

Her konuda sessiz kalma ısrarından son dönemde vazgeçen Koç, gündem yarattı. Çağrının muhatabı özel sektör ve vatandaş, amacı ise enflasyonu azdıran psikolojik beklentiyi kırmak.
TÜSİAD'ın ağır toplarının bugüne kadarki eğilimlerinin aksine Eczacıbaşı ilk kez kapalı kapılar ardında değil de, kamuoyu önünde Koç'a karşı çıktı. Onun muhatabı ise hükümet.
İkisinin çağrıları da gerekli. Ama sorun politikacılarda. En aklı başında Başbakan Yılmaz bile otoyol açıp kurdele kesmek istiyor. Taner "4 ay zam yok" diyerek alay konusu oluyor.

Çek Cumhuriyeti'nin başkenti Prag'ın büyüsü mü şeytanın bacağını kırdı bilemiyorum. 4 günlük tatilden Türkiye'ye döndüğüm 2 kasım gününden beri ülkemizin gündemi beni yakalar oldu.
Refahyol döneminde DYP Başkanı Tansu Çiller'in ağzından çıkan tek sözcüğü bile dinlemeye tahammülüm kalmamıştı. Yeni hükümet kurulduktan sonra ilgim biraz artar gibi oldu. Son 10 gündür ise gazeteleri ve TV haberlerini yeniden merakla izlemeye başladım.
Özellikle de Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Rahmi Koç'un başlattığı tartışmayı...
Gerçi Koç Grubu'nun son dönemde kamuoyu önüne daha sık çıkmaya başladığını, bu konuda holding üst yönetiminde ciddi bir tavır değişikliğine gidildiğini bir süredir memnuniyetle gözlüyordum.
Memnuniyetle diyorum. Çünkü Türkiye'nin dört bir yanındaki pek çok şirketin, Koç'un deneyimlerinden öğrenecekleri var. Ayrıca biz medya mensuplarını da zamanında ve doğru bilgilendirmiş oluyoruz.
Ben kendi hesabıma Koç Grubu'nu 15 yıldır yakından izlemeye çalışırım. Ama çok sessiz kaldıkları dönemlerde, olan - biteni el yordamıyla anlamaya çalışırken hatalı düşündüğüm ve yazdığım herhalde olmuştur.
Örneğin Koç'un televizyon işine girme konusunda gerçi hiç yazı yazmadım. Ancak grubun büyüklüğüne paralel olarak hantallaşan yapısı nedeniyle bu konuda bir türlü hızlı davranıp karar alamadıklarını düşünmüşümdür.
Oysa Siemens'in 150. yılı nedeniyle Berlin'de birlikte olduğumuz Koç Holding Planlama Grubu Başkanı Necati Arıkan'la sohbet ederken öğrendim ki, Koç Grubu yasalara aykırı iş yapmamak için televizyon işine girmemiş. Arıkan, "özel sektörün televizyon kanalı sahibi olması konusundaki yasal boşluklar giderilmeden, Koç olarak bizim bu alana girmemiz uygun olmaz diye düşündük. Yasalara aykırı iş yapmak Koç'a yakışmaz" demişti.

Yasalara aykırı iş yapmak, aslında sadece Koç'a değil, kimseye yakışmaz. Ama gündem yaratmak, Koç'a çok yakışıyor.
Bana sorarsanız Rahmi Koç, "gerekirse 1 yıl kar etmemeyi bile göze alabilirim" diyerek çok yararlı bir başlangıç yaptı. Gündem yarattı. Medya bu gündemin peşinden sürüklendi. Koç'u kutluyorum.
Eczacıbaşı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı ise hemen ertesi gün farklı bir bakış açısıyla bu tartışmanın alevlenmesini sağladı. O özetle dedi ki: "Bizim zarar etmemizle enflasyon önlenmez. Enflasyonun asıl kaynağı kamu. Öncelikle hükümetin, enflasyonu düşürme konusunda sahiden ciddi olduğunu gösterir adımları atması gerek."
Eczacıbaşı'nı da kutluyorum. Özellikle de bu tartışmayı, geçmiş yıllarda çok sık örneklerini gördüğümüz gibi TÜSİAD'ın kapalı kapıları ardında ya da Nakkaştepe veya Sabancı Center'da değil, açık açık kamuoyu önünde yaptığı, cesaretle çıkarak, "gönüllü zararla enflasyon önlenmez" diyebildiği için...
Diyeceksiniz ki sen de Nasreddin Hoca misali, davalıya da davacıya da haklısın diyorsun. Olur mu böyle şey...
Olur! Hatta dahası, ben bu konuyu gündemde tutan medyayı da kutlamak istiyorum. Görüşlerine başvurulan kişiler, başta ekonomiden sorumlu Devlet Bakanımız Güneş Taner olmak üzere "kamuda 4 ay zam yok" gibi saçmalıklarla bu tartışmaya katılma çabasında olabilirler. Özel sektörün liderleri, meslek odası başkanları Eczacıbaşı veya Koç'tan yana tavır alabilirler. Tartışma sulandırılmış ve bulandırılmış olabilir.
Benim günlerdir medya gündeminde baş sırada yer alan bu tartışmadan çıkarttığım sonuç şu:
1 - Rahmi Koç'un çağrısı, enflasyonun düşürülememesindeki önemli etkenlerden biri olan psikolojik beklentiyi kırmaya yönelik bir rüzgar estirmeyi amaçlıyor. Yani muhatabı özel sektör, esnaf ve vatandaş.
2 - Bülent Eczacıbaşı'nın Koç'a yanıt gibi sunulan çıkışının muhatabı ise hükümet ve kamu. Eczacıbaşı çok haklı olarak enflasyona geri adım attıracak ilk adımları devletin atması gerektiğine işaret ediyor. "Koç'un sözleri yanlış anlaşıldı" yollu sözleri ise, bence sadece nezaket icabı. Çünkü Koç'un çağrısında -bilinçli olarak- "milletten aldığımızı millete veririz" esprisi var.
3 - Satrançta Koç ve Eczacıbaşı, kendilerine yakışan hamleleri yaptılar. Şimdi sıra politikacılarda. Taner'in "4 ay zam yok" gibi zırvaları yerine, son dönemin en aklı başında Başbakanı gibi duran Mesut Yılmaz'dan çarpıcı bir hamle bekliyoruz.
Örneğin kurdele kesme hevesinden vazgeçip toplam 4 milyar dolar değerindeki otoyol ihalelerini ertelemek ve bunu kamuoyuna, hangi amaçla yapıldığını da ortaya koyarak açıklamak, ilk gösterişli ve inandırıcı hamle olabilir.

4 kasım akşamı Yeşilköy Havalimanı'nda uçaktan çıkacak bir dostumu beklerken haberleri dinliyorum. Kocaelili işadamı Ertuğrul Bozdemir'in vefatı üzerine böbreklerinin ve karaciğerinin takıldığı hastaların yakınlarıyla, Ertuğrul beyin eşi arasında kurulan canlı telefon bağlantısında duygu yüklü konuşmalara aklım takılıyor. Sonraki haberleri hayal meyal duyuyorum artık.
Sevgili arkadaşım Duygu Asena'nın yakın çalışma arkadaşı Nurcan Çakıroğlu'nun hastalığı ile başlayan ve Kim Dergisi ekibinin geceli gündüzlü tüm çırpınmalarına karşı ölümle noktalanan acı olayla, Türkiye'de organ nakli konusunda bugüne kadarki atalet ve tembelliğimiz galiba üzerimizden atılacak diye düşünüyorum. Ama açıkçası, konu güncelliğini yitirince insanlar organ bağışını unutur mu diye bir kaygı da var içimde.
Fakat bu kaygının tümüyle silinmesi için çok beklemem gerekmiyor. Bu kez Yeşilköy Havalimanı'nda beklenmedik bir cinayet ve intihar olayıyla gündeme gelen gencecik bir kız, hemen ardından organlarıyla 6 kişiye hayat vererek organ bağışının gündemde kalmasına aracı oluyor.
Daha onun organlarının tümü yeni sahiplerini hayata döndürmeden Manisa'dan yine gencecik bir ölüm ve acılı ailenin sorumlu tavrıyla organ bekleyen hastalarda yeşeren umut...
Artık tereddütüm yok. Organ bağışı konusunda Türkiye, kritik dönüm noktasını aştı. Psikolojik olarak da fiili olarak da...
Kimsenin aklında yokken 2 ay içinde yaşanan bu dönüşümü Nurcan Çakıroğlu'na ve Duygu Asena'ya borçluyuz diye düşünüyorum.
Bugün bana, yarın sana... Hepimizin günün birinde bir organa ihtiyacımız olabilir. Keşke örneğin böbrekte sırada bekleyen 2618 kişinin yeni böbreklerine kavuştuğu, hatta dondurulmuş böbreklerin takılacak uygun hastayı bekler hale geldiği noktaya gelebilsek...
Nurcan'a karaciğer aranmasıyla başlayıp organ bağışının yaygınlaşmasına kadar uzanan 2 aylık süreç, kimilerinde medyaya karşı öfke uyandırmış gibi. "Eğer bu olay bir gazetecinin başına gelmiş olmasaydı, medyada bu kadar geniş yer bulmaz, organ bağışı falan da gündeme gelmezdi" diyerek kızgınlıklarını dile getiriyorlar.
Doğrudur. Hatta ben daha da ileri giderek bu olay Duygu Asena gibi medyatik bir gazeteci - yazarın ekibinden birinin başına gelmiş olmasaydı, Nurcan'ın çalışma arkadaşları ne kadar didinirlerse didinsinler, tüm medyanın dikkatini bu konuya bu denli çekemezlerdi diye düşünüyorum.
Ama bunun ne sakıncası var. Amacımız bağcıyı dövmek değil üzüm yemek, eleştirmek değil, sonuca bakmak olmalı.
80'li yıllarda Türkiye'de feminist hareketin bayraktarlığıyla bir ilke imza atan Duygu Asena, bence bu kez hiç arzu etmediği olaylar sonucu olsa da organ bağışının Türkiye'de yerleşmesine vesile oldu.
Darısı Rahmi Koç'un başına... Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Rahmi Koç'un "gerekirse 1 yıl kar etmeyiz" çağrısıyla başlayan enflasyonu düşürme tartışmalarına da medya geniş yer veriyor. Çok da iyi ediyor.
Bu tartışmalar besbelli daha bir süre devam edecek. Dileğim, organ bağışında olduğu gibi enflasyonda da kritik dönüm noktasının aşılabilmesi, enflasyonun nasıl olsa süreceğine ilişkin psikolojik beklentinin kırılması.
Umarız medyanın yoğun ilgisi sonucu bunu da başarabiliriz.







Yazara EmailM.Tamer@milliyet.com.tr