Meral Tamer

Meral Tamer

Tüm Yazıları

Meral TAMER

Tüketicinin TSE damgalı diye tercih ettiği halojen lambalardan çoğunun, güvenlik açısından tehlikeli olduğu ortaya çıktı. Tüketiciyi Koruma Derneği TÜKODER, 4 ayrı aydınlatma firması aleyhine "toplu dava" açarak, ürünleri piyasadan toplatma kararı aldırttı.
Son yıllarda kullanımı iyice yaygınlaşan halojen lambalar, galiba markasına ve üretici firmanın kimliğine pek bakmadan satın aldığımız ürünler grubuna giriyor. Yine de bu tür ürünlerde dikkat ettiğimiz bir şey var ama: TSE damgası.
Ancak Türkiye'de açılan ilk "toplu dava"da Tüketici Mahkemesi'nin verdiği bir karar, aslında TSE damgasına da her zaman güvenemeyeceğimizi ortaya koydu. İstanbul'da faaliyet gösteren ve piyasada yoğun olarak satılan 4 ayrı firmaya ait TSE belgeli ürünlerin "ayıplı mal" olduğu tespit edildi. En önemlisi de bu ürünleri satın alıp kullananlar, yangın gibi ciddi bir tehlikeyle karşı karşıya.
Tüketiciyi Koruma Derneği (TÜKODER), geçtiğimiz yıl Ceren Aydınlatma, Mega Elektronik, Eda Aydınlatma ve Nur Aydınlatma tarafından üretilen halojen lambaları, İstanbul Üniversitesi Mühendislik Fakültesi laboratuarlarında test ettirdi. Yapılan incelemeler sonucu lambaların standartlara uygun olmadığı ve üretim hatalı oldukları saptanınca da, Kadıköy 3. Asliye Mahkemesi'nde "toplu dava" açtı. Biliyorsunuz Tüketici Yasası, derneklere ve Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'na gerektiğinde bir seri malın üretiminin ve satışının durdurulması için dava açma hakkı tanıyor.
İşte bu dava, geçtiğimiz günlerde sonuçlandı. Mahkeme heyeti 4 firmayı da kusurlu buldu. Mahkemeye sunulan bilirkişi raporunda özetle şöyle deniyor:
"Sözkonusu şirketler tarafından üretilen Ceren, Eda, Ervar ve Megas marka ürünlerde akım ve yalıtım hataları bulunduğu tespit edilmiş ve kullanımlarının güvenlik açısından sakıncalar taşıdığı anlaşılmıştır. Test sonuçlarına göre bu cihazlar yanma, yangın ve çeşitli arızalara neden olabilirler. Ayrıca bu transformatörlerin üzerlerine seri numaralarının dahi konmadığı belirlenmiştir."
Bu karar, dört firmanın da hem üretimlerinin, hem de satışının bir süre için durdurulması anlamını taşıyor. Piyasada satışa sunulan ürünler toplatılacak. Depolarda bekleyenlere ise el konulacak. Ancak üretici firmalar kararı temyiz yoluna gittikleri için Yargıtay'ın kararı bekleniyor.
TSE damgalı başka ürünler için de aynı araştırmaları yapmaya devam edeceklerini belirten TÜKODER Başkanı Mehmet Sevim ise, "bu durum TSE'nin denetim görevini yapmadığını ortaya koyuyor. Hatta TSE bu tavrıyla bir çeşit haksız rekabete de yol açıyor," diyor.

İstanbullu okurlarımızdan Huriye Öner, Paris dönüşü Atatürk Havaalanı'nda elinde taşıdığı makyaj çantasını Atatürk Havaalanı'nda unuttu. Ve çok da üzüldü. Çünkü çantanın içi, Paris'ten yeni aldığı türlü - çeşitli kozmetik ürünler ve parfüm şişeleriyle doluydu.
Aynı gün Denizli'ye uçması gereken okurumuz, çantayı İstanbul'da unuttuğunu Denizli'ye gelince farketti ve zaman kaybetmeden havaalanından telefon etti. Çantasının bulunduğunu ve Devlet Hava Maydanları İşletmeleri'nin deposunda tutulduğunu söylediler.
Okurumuz hemen bir faks çekti ve çantayı 3 gün içinde alacaklarını haber verdi. Ancak Atatürk Havaalanı'na giden eşi, farklı bir durumla karşılaştı. Çanta durmasına duruyordu. Ama içindekilerin çoğu durmuyordu. Pasaport, gözlük ve saç kıvırma makinesinin dışındaki makyaj malzemelerinin hepsi yetkililerce imha edilmişti!
Okurumuz, "çantanın tamamını imha etseler bu kadar sinirlenmeyecektim. 3 gün sonra alacağımızı beyan ettiğimiz malzemeleri yok etmek, bana talan gibi geldi," diyor.
Arkadaşımız İlkay Özcan'ın sorularını yanıtlayan DHMİ yetkilileri ise yönetmelik gereği unutulan bavulların içindeki "akacak - kokacak" diye tabir edilen yiyecek, kozmetik, çakmak gibi ürünlerin depoya konulmadan önce imha edildiğini söylediler. Geri kalanlar ise 6 ay boyunca depoda bekletildikten sonra Darülaceze, Sokak Çocukları Derneği, Çocuk Esirgeme Kurumu gibi kuruluşlara veriliyormuş.
DHMİ yetkilileri kayıp eşya büroları olmadığı için ürünleri doğrudan depoya koyduklarını ve bu yüzden de bu tip ürünleri hemen imha ettiklerini söyledikten sonra "oysa THY bagajları 1 hafta büroda hiçbir şeye dokunmadan beklettikten sonra depoya aktarıyor," dediler.

Motosiklet tutkunlarının sayısı Türkiye'de de giderek artıyor. Onlardan biri olduğu anlaşılan okurumuz Osman Kaan Erol, elektronik posta mesajında hem karada, hem denizde, hem de tren yolculuklarında yaşadığı zorluklardan yakınmış:
"* Yalova-Yenikapı arasında çalışmaya başlayan jet feribotlara motosikletlerin neden alınmadığını çözemedim. Otomobil, minibüs taşıyan bir feribot, neden motorsiklet taşıyamasın ki?
* Haydarpaşa'dan kalkan ve turistik yerlere giden Pamukkale Ekspresi gibi, yataklı trenler, giderken birkaç tane de motosiklet götüremezler mi? Böyle bir uygulama ne de güzel olurdu! Düşünün, akşam biniyorsunuz, güzel bir yemek, uyku ve sabaha İstanbul'dan uzak, Bodrum, Marmaris, Köyceğiz'e motosikletinizle devam ediyorsunuz. Hafta sonu için bile gidilebilir. Trenin ucuzluğu da cabası.
* Bir de TEM'de Anadolu yakasındaki gişeler motosikletlilere bilet vermiyor. Oysa Avrupa yakası gişelerinde böyle bir problem yaşamıyoruz."
Arkadaşımız İlkay Özcan ilgililerle tek tek görüştü. Okurumuzun sırasıyla gidersek, Deniz Otobüsleri İşletmesi'nin operasyan müdürü Necati Kavalcı, jet feribota motosiklet almamalarını, gemilerde bu araçların bağlanabilmesi için henüz bir sistem kurulmamış olmamasıyla açıkladı. Avustralya'dan satın alınan ve 1 ay önce faaliyete geçen 2 jet feribota en kısa sürede özel bir bölüm yapacaklarını belirten Kavalcı, "araçlar bir yalpalanma anında devrilip hasar görebilir. Ama kısa bir süre sonra bu problem ortadan kalkacak," dedi.
Devlet Demiryolu yetkilileri ise yük vagonu olan trenlere motosiklet aldıklarını, ancak o zaman bile motorun deposunda benzin olmaması gerektiğini belirttiler.
Okurumuzun TEM yolunda karşılaştığı zorluğa gelince... İlkay'ın sorularını yanıtlayan Körfez Karayolları yetkilileri motosikletlere bilet vermemek gibi bir uygulamanın sözkonusu olamayacağını belirterek, "ya bir yanlışlık olmuştur ya da gişe arızasına rastlamıştır," dediler.

Okurlarımızdan Nadiye Arif, telefon faturalarını zamanında yatırmasına karşın, Türk Telekom'dan borçlu abone muamelesi görduğu için şikayetçi.
Arif'in telefonu bu yüzden hem 2 kere kesilmiş, hem de eylül ve ekim aylarında gelen faturalara 500'er bin lira açma kapama ücreti eklenmiş. Ekim ayı faturasında istenen 456 bin liralık gecikme ücreti de cabası.
Okurumuz telefonunu açtırmak için bu paraların hepsini ödemiş. Ardından da "bu haksızlığın giderilmesi gerek" diyerek, gereksiz yere ödediğini düşündüğü 1 milyon 456 bin liranın kendisine iade edilmesi istemiyle köşemize başvurmuş.
Arkadaşımız İlkay Özcan'ın sorularını yanıtlayan Bakırköy Türk Telekom yetkilileri ise sorunun, okurumuzun fatura bedellerini Gebze'den posta çekiyle göndermesinden kaynaklandığını belirttiler.
Posta çekiyle ödeme yapan abonelerin bu gibi durumlarla sık sık karşılaştıklarını belirten yetkililer, "önerimiz son güne kalmadan parayı yatırmaları. Aksi halde para elimize geç ulaşıyor ve bilgisayardan kapama emri çıkmış oluyor," dediler.
Türk Telekom yetkilileri, okurumuzdan haksız yere alınan parayı iade edeceklerini söylediler. Ama kesin bir tarih vermediler.

Yazara EmailM.Tamer@milliyet.com.tr