Yazarlar Mutlu 2000'ler

Mutlu 2000'ler

01.01.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Mutlu 2000'ler

Mutlu 2000ler


       Her yeni şey ilk bizim evimize girerdi. Yeter ki evde oyalanalım... Dışarıya çıkmayalım, tehlikelerden uzak kalalım... İlkokula, bir sokak öteye, babamız elimizden tutup götürürdü... Ortaokula, birkaç semt öteye, üç - beş kız bir arada özel tutulmuş araba içinde gittik yıllar yılı... Ne hoş şöförümüzdün sen Ali abi...
       Üniversiteye giderken ister istemez civcivler yumurtadan çıkmıştı... Üniversiteye, ta doğup büyüdüğümüz Kadıköy'den hiç bilmediğimiz bir diyara Beyazıt'a üç - beş kız otomobil tutup gidemezdik... Böylece vapurla tanıştık. O lodoslarda, oturmak için yer kapmaya çalıştık. Beş lira gündelikle o zamanlar vapurun "lüks"ünde oturamadık pek. Kadıköy iskelesi, seferler iptal... Motorlar bekliyor, ama babam tembih etti sakın motora binmeyin diye. Araba vapuru çalışıyor mudur? Uzun otomobil kuyrukları vapurun önünde, ama kalkmıyor o da... Dalgalar rıhtıma vuruyor.

Grundig TK 24

       Beş lira, yola, öğle yemeği sandviçine ve bir sinemaya yetiyor ama artmıyor. James Dean. Blucini, beyaz tişörtü, renkli montlarıyla o hüzünlü bakışları, sıcacık haliyle hiç kimseye benzemiyor. Üniversitede böyle bir erkek yok... Ondan sonra da hiç olmadı ya.
       Neyse... Kaç yılıydı kimbilir, Grundig TK 24'tü galiba teybin adı... Babamız bir akşam bununla eve geliverdi... Biricik radyomuz birden ikinci plana düştü. Arkası yarın tiyatroları bile dinlenmez olmuştu. Mahallenin çocukları toplanıyorduk ve kendi tiyatromuzu kendimiz yaratıyorduk... Şarkılar, taklitler, gizliden alınan annenin babanın sesleri, sonra onlara dinletiş, bazen azarlanış... Açma kızım şunun sesini... Vallahi aldığım gibi geri götürürüm bu kadar bağırtırsanız... Ama nasıl açmazsın. Bahçe içindeki iki katlı evimizin önünden geçip, içeri kaçamak bakışlar fırlatan gençlerden kimilerine avaz avaz "you mean every thing to me" çalmanın keyfini bir daha yaşayamayacağımızı biliyorduk herhalde o günlerde. N'olur sanki o şimdi evimin önünden geçse ve ben de onu görür görmez müziğimi açsam sonuna kadar; karşıma bir daha çıkma sakııın...
       Sonra bir gün saç kurutma makinesi geldi eve. Prize takıyorsun, vuuuvv bir hava... Saçların kuruyor... Mahallenin kızları yine bizim evde kuyrukta... Neyse ki herkesin "banyo günü" farklı da, evin içi pek o kadar dolmuyor... Salonda, aynanın karşısında saçlarımı kurutuyorum... Babam bakıyor, bakıyor, "şimdi kızacak gürültü ediyorsun diyecek" diye düşünürken, hayatının ilk belki de son iltifatını ediyor, "Saçları da Rita Hayworth gibi maşallah." N'olurdu sanki arada bir böyle iltifat etseydi de, ondan sonra her iltifat eden erkeğe gözü kapalı inanmasaydık!..

Gizli saklı orkidler

       Annem bana küçük bir tokat atıyor, ben de birkaç yıl sonra kızkardeşime küçük bir tokat atıyorum... Büyükler bu kanamaya "aybaşı" diyor, biz ise "regl". Ama konuşması değil, iması bile ayıp... Sanki büyük bir suçmuş gibi o kadar konuşulmuyor ki, işte o geleneksel tokat da bu yüzden... Küçük kızlar kanı görünce ne olduğunu bilmediklerinden şoka giriyorlar, şoktan çıksınlar diye tokat atılıyor!.. Küçük kızlara anneleri "özel imalat ped" yapıyor... İçine pamuk dolduruyor, üzerine bez konuyor... Bazı kızlar koşup oynarken bunu düşürüyor, eve bir geliyor ki ped med yok... Sonra anneleri diyor ki "bunu çengelli iğne ile tutturun külotunuza..." Bir zaman sonra Orkid çıkıyor... Genç kızlar bakkala gidip Orkid almaya utanıyorlar... Bir cesur kız çıkarsa utanmadan Orkid isteyebilecek, bakkal da ciddi bir suratla başını sallıyor, Orkid'i kimse görmesin diye özenle bir gazete kağıdına sarıp, naylon torbaya öyle koyuyor... Eğer mevsimlerden yazsa ve regl olmuş kızlar denize giremiyorsa, bu durum babaya bile söylenemiyor. "Kızımız grip olmuş" deniyor. (Yıllaaar sonra bir kadın! çıkıp, erkeklere nasıl sünnet düğünü yapılıyorsa kızların da ilk regl oldukları gün kutlansın diye yazıyor.)
       Bir başka gün bir bakıyoruz, duvarda asılı kordona takılı uzun bir kulaklığı olan telefon gitmiş, üzerinde yuvarlaklar içinde numaralar olan ve parmağını sokup çevirdiğin bir başka alet gelmiş... "Erol, bu akşam annemler evde yok, buluşalım..." "Ama benim arkadaşım geliyor bu gece"... Ben böyle bir fırsat yakalamışken, Erol'un gelememesi inanılır gibi değil... Erol'a asla vuramam ama telefona bir yumruk indirebilirim o sinirle. O numaraları çevirdiğimiz yuvarlağın yarısı kopup gidiyor... Korkunç bir durum... Erol yine gelmiyor ve babaya da bir yalan uyduruluyor, "telefonun kordonuna ayağım takıldı ve yere düşüp kırıldı babacığım..." Babalar kazalara asla kızmaz...

Jartiyer ve naylon çorap

       O yılbaşı gecesi kızlar, anne - babanın dostlarıyla ilk kez dışarı çıkacaklar. İlk topuklu ayakkabı sanıyorum Tanca'dan... Fıstık yeşili bir ayakkabı, iki santim falan topuğu var ve üzerinde yürümesi feci zor... İnci'ye değil, bana naylon çorap alınmış. Tırnaklarıma takılıp da kaçmaması için o kadar dikkat ediyorum ki, kaçıyor tabii... "Üzülme" diyor annem, "küçük bir kaçık bu, götürürüz çektiririz, sen bunu giy." Jartiyerler dikkatle tutturuluyor ancak çorabı dümdüz tutmanın imkanı yok. "Çok çekme, yırtılıverir" diyor annem. Bütün gece o topukluların üzerinde jartiyere rağmen düşen ve kırışan çorapları çekiştirmekle geçiyor... "Git sen de dans et" diyorlar... Mümkün mü hiç? Jartiyerin düğmesi pırtlayacak, çorabım yerlere düşecek, rezil olacağım...
       Sofrayı kur Duygu... Hayır bu gece sıra İnci'de. O zaman bulaşıkları çalkala kurula. Off, onu da İnci yapsa ya.
       Bu fotoğraflar ben Londra'dayken çekildi. Bakın bu televizyon. Yakında bizde de olacakmış. Aaa, oldu işte. Muallanımların evi soyulmuş, bütün aile evdeymiş ama televizyonun başında Kaçak'ı izliyorlarmış. Ay bu televizyon yokken biz evde ne yapıyormuşuz Allahaşkınıza?
       Sımsıkı külotlu çoraplarımız, Boğaz köprülerimiz, DVD'li televizyonlarımız, fakslı cep telefonlarımız, internetlerimiz, cebimizdeki müzik setlerimiz, incecik, su geçirmez petlerimiz, bulaşık makinelerimiz, James Dean'e hiç benzemeyen yakışıklılarımız başımızdan eksik olmasın... Bakalım daha neler göreceğiz?
       2000 yılınız kutlu olsun.



Yazara E-Posta: d.asena@milliyet.com.tr