Yazarlar Önce vatandaşa borcunu öde

Önce vatandaşa borcunu öde

28.05.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Önce vatandaşa borcunu öde

Önce vatandaşa borcunu öde


       "Eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz. Rızayı sağlayamayan veya haklı bir sebep olmadan kendisine rıza verilmeyen eş, hakimin müdahalesini isteyebilir..."
       Medeni Kanun Tasarısı Madde 194

       Galatasaray sarhoşluğumuz hala bitmedi. Türkiye olarak öylesine gurur duyduk ki, henüz kendimizi ne kadar küçük düşürdüğümüzü anlayabilmiş değiliz.
       Fatih Terim, haklı olarak bu olağandışı başarılarının abartılmasını istiyordu. Sanırım "abartıdan" memnundur. Çünkü bu sadece ve sadece onun ve futbolcularının başarısı... Kulübün bile değil.
       Ama yetmez mi artık? "Damarlarımızda akan Türk kanıyla" gururlanmanın, ekranda "aman Tanrım" diye haykırarak gözyaşları dökmenin, yöneticileri meclis kürsüsünden konuşturmanın, her politikacının eline kupayı verip havalara kaldırtmanın ardından n'olur şöyle bir oturup düşünsek... Küçük düşüyoruz...
       Siirt Jet - Pa takımı nasıl deliler gibi sevindiyse, nasıl şehirlerinin bu sayede kalkınacağını, tanınacağını düşünüyorsa, Galatasaray'ı Siirt Jet - Pa, Siirt'i de Türkiye yerine koyun, durum aynı. Yani Siirt, Türkiye içinde ne kadar yoksul, ne kadar eksik, ne kadar çaresiz, ne kadar yalnızsa, Türkiye de dünya için öyle. Siirt Jet - Pa'nın birinci lige çıkması bu nedenlerle ne kadar önemliyse, Galatasaray'ın UEFA'yı alması da aynı nedenlerle bu kadar önemli.
       Ellerinde kupa gülücükler dağıtan politikacılar hala uyanamadılar... Hiç utanmıyorlar. Kulübü mali batağa sokmuş yöneticileri kürsülerden konuşturup, bir de "eğer kazanırsak Japonya'da oynayacağız" yalanlarına göz yumuyorlar... İşçiden, memurdan zorla ödünç aldıkları zorunlu tasarrufu bile ödeyemezken, başarısız Galatasaray yönetimine paralar yağdırmak için yasalar çıkartıyorlar.
       Hepsi de, yalnızca bir teknik direktörün ve futbolcuların canla başla yarattığı bu başarıyı sahiplenmek istiyorlar.
       Spordan sorumlu bakanlığı olan bu ülkenin en büyük kentlerinde bile spor salonları yokken, Anadolu'da gençler sporsuzluktan başka şeylere yönelmişken, yani spor adına hiçbir şey yapılmamışken, şimdi hepsi Galatasaraylı sporcuların arkasında sırıtıyorlar.
       Kanal D'de Ali Sami Alkış diyor ki; "Şimdiye kadar o stadlardan boynu bükük çıkmak yok mu... O küçümseyen gözlere katlanmak yok mu? 20 yıldır bunu bekliyordum ben..." Türkiye adına tek boynun bükük olduğun şey futbol muydu Ali Sami Alkış?... Ve en mantıklı şeyleri söyleyip, para yardımına karşı çıkan Ahmet Çakar'a kızıyorlar...
       İsmet Tongo; "Kulüplerin borç batağı nereden geldi sanıyorsunuz? Reklam uğruna yıllardır kulüplerin koltuklarını işgal eden para babası sorumsuz yöneticilerin, teknik direktörlerin harcamaları ile değil mi? Galatasaray'ın başarılarını kutlayacağız ama abartmayacağız... Son günlerin modası beş - altı Belediye Başkanı'nın medyadaki görüntü uğruna, reklam yapma sevdasına dikecekleri heykellere mani olacağız..." derken haksız mı?
       Artık hiçbir konuda boynunuz bükük değil mi? Türkiye'nin tek özlemi buydu da artık her meselesini çözdü mü? Hiç kimse; "Türkiye'nin hiçbir alanda hiçbir başarısı yok. Türkiye'yi tanıtmak için bugüne dek hiçbir şey yapılmamış. Gururlanacak, sevinecek başka hiçbir şey bulamıyoruz" diye üzülmüyor mu?
       Ben ilk günden beri hep buna üzülüyorum. Bir Galatasaraylı olarak sevincimi bile yaşayamadım bu yüzden.

Hala boynum bükük

       Galatasaraylı olarak sevincimi bile doğru düzgün yaşamadım evet. Hala boynum bükük... O iki Leedsli'nin bıçaklanışını ben unutamadım. Kopenhag'da çıkan olayları anlatan spor yazarı arkadaşlarımı dinlerken, "Şu barın önüne biraz Türk gönderin de olay çıksın" diyen televizyoncuların olduğunu duyduğumda dehşete düştüm...
       Milliyet'de gördüğüm o fotoğraf midemi bulandırdı... İki İngiliz'i öldürenlere yapılan "lehte tezahürat" hiç kimseyi rahatsız etmedi mi? Ellerini havaya kaldırmış bir sürü maganda, öldürenler için, sevinçle bağırıyorlar... İki kişiyi öldürerek Türk bayrağına sahip çıkmışız...
       Adam öldürmeler, bunu kışkırtmalar, rakip taraftar ölünce sevinç çığlıkları atmalar, reyting için kavga çıkarmaya çalışan kanallar, bu görüntüleri yayınlamak istemeyen kanalla dalga geçmeler, sevinç kurşunları atıp minicik çocukların hayatlarını söndürmeler sonra da bunu kazayla oldu diye hoşgörmeler... Galatasaray kupayı aldı da boynumuz nasıl dikleşti? Bir eğlence, bir heyecandan başka bir şey olmayan futbolu, bir afyon haline getirenler politikacılar.
       MHP yöneticilerine de bir çift sözüm var... Çarşamba günü Milliyet'te çıkan fotoğrafa dikkatle baksınlar... İki İngiliz'in ölümünü alkışlayanlar arasında elleriyle kurt işareti yapanlar var... Kurt işareti MHP'den başka bir partiye mal edilemeyeceğine göre niçin çıkıp da "şiddeti, öldürmeyi" kınayan bir açıklama yapmıyorlar? Niçin suskun kalarak o işareti yapanlara sahip çıkmış oluyorlar?

Çokbilmiş futbol basını!...

       Hagi'yi Ali Kırca'nın karşısında izlerken çok güldüm. O kadar sevimli bir Türkçesi var ki... "Hagi ne zaman geldi ihtiyar, şimdi en ihtiyar... Ne zaman çocuk iyi baba iyi, ne zaman baba iyi çocuk iyi, 20 çocuk var bizde... Benim kafa soğuk... Soğuk kafa her zaman lazım..." Ve giderken havaalanında söyledikleri; "Şimdi bye bye yok, bye bye çok kötü..."
       Hagi o maçta, o sinirli hareketleri yapıp kırmızı kart görerek maçtan çıktıktan sonra, eğer maçı kaybetseydik, O Hagi o gün hangi hakaretlerle ayrılmıştı Türkiye'den hiç düşündünüz mü? Futbol böyle bir dünya işte, an be an her şey değişebiliyor... Adeta bir nankörlük arenası.
       "Ne zaman geldi ihtiyar, şimdi en ihtiyar" diyen Hagi, Türkiye'ye gelirken onun hakkında söylenenleri hatırlayın...
       İsmet Tongo'nun, 29 Temmuz 1996'da Fanatik'teki yazısının başlığı şuydu; "BULA BULA HAGİ'Yİ Mİ BULDUNUZ?" Tongo yazısında şöyle diyordu; "Bir yıldır Barselona formasını sahada değil trübünlerde taşıyan bu adam 32 yaşında.. Galatasaray'a Hagi ne verecek? Yazık değil mi bu adama verilecek transfer ücretine? İki yıldır doğru dürüst top oynamayan, ondan evvel de ağır bir sakatlık geçirip kulüp kulüp dolaşan 'Balkanlar'ın Maradona'sı Hagi'nin futbolu artık bitmiştir. Geçmişin büyük adamı olduğu bir gerçektir ama bugün ona verilecek paralara yazıktır..."
       Daha bir sürü "baba spor yazarı" da Hagi'nin aleyhine, dolayısıyla Galatasaray Kulübü aleyhine, Hagi'nin getirilmesini, "Hagi'nin iki milyonu benden" diyerek savunan Ergun Gürsoy'un aleyhine döktürmüşlerdi. Şimdi hepsi Hagi'ye övgüler düzüyor ve gitmemesi için adeta yalvarıyorlar.
       Merak ediyorum neden bu futbol dünyası bu kadar katı, bu kadar çok bilmiş, bu kadar acımasız?
       İsmet Tongo'nun adını vermemin nedeni Tongo'nun sonradan Hagi'den özür dilemiş olması.. (Kanarya Adaları'nda, Hagi, kendisinden randevu isteyen Tongo'ya yedi dakika süre veriyor. Tongo konuşmasına 'senin hakkında en kötü yazıları yazdım, ama üç yıldır başarılarınla GS'ın en iyilerindensin. Senden özür diliyorum' diye başlıyor. Bunun üzerine yedi dakikalık süre üç saatlik bir sohbete dönüşüyor ve Tongo özrünü köşesinde de yazıyor.) Ötekiler bunu da yapmadılar.
       Önümüzdeki dönemde, "futbol basınından" sağduyu, hoşgörü, ılımlılık, sevgi diliyorum. Dilerim bu yıl, provokatif, nankör, çok bilmiş, dediğim dedik, kavgacı, değişken, küfürbaz olmazlar.



Yazara E-Posta: d.asena@milliyet.com.tr

Yazarlar