Özay Şendir

Özay Şendir

ozay.sendir@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

İki koca gün geçti, çıt çıkmadı Çukurova Üniversitesi’nden. Oysa bir dileğimiz var sizden diye yazmış ve demiştim ki, bir minibüste işitme engelli genci, vücudunda kırıklar oluşacak şekilde döven, biri doktor adayı, insanlık fukarası öğrencilere siz de ceza vermelisiniz.

YÖK Disiplin Yönetmeliği’ni okudum ki, siz de zaten kopyala yapıştır yöntemiyle koymuşsunuz internet sayfanıza. Yaşanan bu olay için, kınama cezasından tutun da, okulla ilişiğini kesmeye kadar bir sürü hak veriyor o yönetmelik size. Ama rektörü de doktor olan bir üniversite, sessiz kalıyor bir doktor adayının üç kişiyle birlikte engelli bir vatandaşı bu şekilde dövmesine...

Haberin Devamı

BİR SES VERİN HOCAM

O zaman çıkın deyin ki, “Biz bildiri dağıtan öğrencilere ceza veririz”, “Irza tecavüz ve uyuşturucu dışında her suçu işleyebilir öğrencilerimiz.”

Susmak çare değil, zira disiplin yönetmeliğinin ilk maddesi “Öğrencilik sıfatının gerektirdiği itibar ve güven duygusunu sarsacak nitelikte davranışlarda bulunmak” diye bir suç tanımlamış. Çıkın ve bir şey söyleyin insanlara, bir üniversiteye yakışmaz üç maymunu oynamak...

Hande Yener mi, Donald Trump mı?

ABD Başkanı Donald Trump, seçimden önce ve sonra en çok CNN televizyonuyla çatıştı. Kanal için demediğini bırakmadı ama “Beni takip edemezsiniz” de demedi, diyemedi. Hande Yener’in Star TV muhabirlerini yasaklı kanal ilan ettiğini görünce, “Vay arkadaş” demiştim. Muhabirler, Star TV’nin kadrolu elemanları mı yoksa en azından ticaret sicil kaydında Kelebek yazarı Cengiz Semercioğlu’nun kardeşine ait gözüken yapım şirketinin elemanları mı, onu bilmiyorum. Sonuçta Yener, Serengil’le kavgalı. Serengil’in program ortağı Cengiz Semercioğlu ve patronu da Semercioğlu’nun kardeşi gözüküyor.

Sonuç mu? Hande Yener çok haklı başladığı bir tartışmada Serengil’in üstsüz fotoğraflarını paylaşarak öyle kalamadı. Bu saatten sonra da tartışmanın başladığı haklı noktaya dönmesi çok zor gözüküyor.

Biri bozdu, diğeri yaptı

TRT kanallarında sanat yayınlarının azaltılmasını “Halkımızın yüzde 92.3’ü klasik müzik dinlemiyor” diye açıklamaya çalışmıştı dönemin TRT’den sorumlu başbakan yardımcısı Bülent Arınç.

Haberin Devamı

Sadece klasik müzik değil, caz ve yabancı rock müziği oranlarından da söz etmişti. Arınç’ın unuttuğu şey, TRT’nin Türkiye’nin yüzde 100’ünün kanalı olma zorunluluğuydu. Kamunun, bütçesine katkı verdiği bir kurumun, özel sektörün kârlı bulmadığı alanlarda da yayın yapması gerektiğini hatırlaması gerekirdi, bunu başaramadı Arınç.

TRT Genel Müdürü İbrahim Eren’in, TRT-2’nin yeniden yayına başlayacağı açıklamasını duyduğumda aklıma geldi, şu klasik müzik oranı. Kamu yayıncılığında çoğunluğun zevki yerine herkese hitap etmek gerektiğini, yapılacak yayınların, yeni sanatseverler oluşturma ihtimalini görmüş Eren. Bugüne kadar yaptığı iyi işleri bu kararla daha da iyiye taşıdı ve bir sürü insanın, “Bakın TRT’de sanatın S’si kalmadı” ezberini de fena halde bozdu...

Biri aşk dedi galiba...

Adam kadını çok seviyor ve en çok da eski kocasından kıskanıyordu. Ölmeden kısa bir süre önce, “Benden sonra çok mecbur kalırsan, ona dön” demişti. Adam öldü, kadın eski eşine dönmedi...

Haberin Devamı

Ekonomik sıkıntılar çektiği dönemlerde, sevdiğinin hediyesi olan broşun etrafındaki küçük elmasları satarak sürdürdü yaşamını. Hep ihtiyacı kadar parça sattı.

Kadın, adam öldükten uzun süreler sonra geldi İstanbul’a. Çiçek Pasajı’nda
adamın dostlarıyla buluştu.

Okuduklarınız, Nâzım Hikmet ve Vera’nın hayatından kısa bir parça... O broşa dair bir not daha yazmam lazım, Nâzım Hikmet bir kitabının telif parasıyla alıyor onu. Eve geldiğinde parayı kaybettiğini söylüyor, Vera da üzülüyor. Sonra broşu veriyor ve bu sayede Vera’nın kızmasından kurtuluyor.

Bugünlerde aşklar, sosyal medyaya fotoğraf yüklemek ya da silmek üzerinden yaşanıyor. Üstelik fotoğrafı yüklemek ya da silmek kadar, kısa sürede ve her seferinde “En büyük aşk bizim aşkımız” cümlesi kurularak. O yüzden, bu yaşanmışlığı hatırlatma ihtiyacı duydum...

Tüm takıntılarım bu dizide

‘Asmalı Konak’ta bir nişan sahnesi vardı, tam da güneş peri bacalarının ardından batarken, insanlar halay çekiyorlardı. Hepi topu 5-10 saniye kaldı o görüntü ekranda. Çağan Irmak yönetmenliği demek, böyle oya gibi işlenmiş planlar demektir aslında.

BİR SES VERİN HOCAM

Daha birçok sahne, dizi sayabilirim size ama iki çarpı iki beş eder ya bazen, Mahinur Ergun ve Çağan Irmak adları yan yana gelince, ortaya beklenenden daha fazlası çıkar. TRT’nin uzun yıllar önce yayınladığı ve sonra tekrarları defalarca ekrana gelen ‘Şaşıfelek Çıkmazı’ dizisini hatırlar mısınız? Müthiş bir kadroyla çok iyi bir yapımdı. O işin altında da Ergun ve Irmak imzası vardı.

Bir diğer takıntım, ‘Asmalı Konak’, ‘Babam ve Oğlum’ gibi daha bir sürü esere

BİR SES VERİN HOCAM
duyguyu katan kadın benim için. Tiyatroya aşık bir kadın düşünün... Devlet tiyatrosunda kadro açılmasını beklerken, dört sene boyunca büyük bir otelin barında garsonluk yaparak ayakta duran bir isim, Şerif Sezer.

Ebru Cündübeyoğlu’nu da yazmam lazım muhakkak ama arkadaşım olduğu için yazmayacağım... Çok uzun zamandır kamera karşısında Ebru. Tiyatroda, ‘Çalıkuşu’nda Feride rolünde izlemek gerekirdi onu ya da ‘Müziksiz Evin Konukları’nda...

Sevdiğim, saydığım, işlerine çok saygı duyduğum isimler bunlar. Yarın ilk bölümü yayınlanacak ‘Gülizar’ dizisinde emekleri bulunuyor. Bir de Gülizar karakterine can veren Farah Zeynep Abdullah var. ‘Öyle Bir Geçer Zaman Ki’ye veda ettiği doğumhaneye giriş sahnesi aklımda çok yer etmişti, ‘Kelebeğin Rüyası’ndaki performansı da... ‘Gülizar’, size bir dizi olarak gelebilir ama benim için tam olarak takıntı yumağı bir iş...