Yazarlar Paylaşarak

Paylaşarak

25.09.1999 - 00:00 | Son Güncellenme:

Paylaşarak

Paylaşarak


       Bazen, hatta sık sık, bu sütunu kendi düşüncelerim, kendi sözcüklerim dışındaki haykırışlara da açmaya çalışıyorum. Özellikle de, duyulması zor olan, ama duyulması gereken seslere. Paylaşmanın sesleri çoğaltabileceğine olan inancımdan belki.
       Bugün de, yine öyle.
       Hem de bir süre önce bu sütunda yer verdiğim Özlem Demir'in haykırışını paylaşmak isteyen iki sesle.

       . . .


       "Okurlarınız arasında böylesi meçhul dostlarınızın olduğunu da bilirsiniz. Benim gibi...
       58 yaşında, yüksek tahsilde iki evlat sahibi, emekli bir aile babasıyım. Yazılarınızı hazduyumla iç içe geçmiş, buruk, kekremsi bir kendine gelme sarsıntısıyla okur, insan olmanın duygu sellerinde sürüklenir giderim. Çoğu zaman çaresizce...
       17.9.99 tarihli köşenizdeki yazı bunların en deprem yaratanı oldu. Ağladım... Gırtlağımı bir şeyler yumruk gibi tıkadı...
       Depremden bu yana eşim, oğlum ve kızımla birlikte yapmaya can attığımız yardımı, kime, nereye, nasıl, ne şekilde yapabileceğimizin tartışmalarını yaşadık. Daha ilk gecenin ardından çocuklarımın bölgeye gitme arzularını; donanımsızlık, çocukları koruma içgüdüsü nedenleriyle ya da bahaneleriyle engelledik. Onlarla gurur duyarak...
       Açılan hesap numaralarının, aciz kriz merkezlerinin, bugüne kadar yardımları ya da türlü kesenekleri ne ettiği meçhul devletin ve hücrelerimize kadar sömürmeye kararlı soyguncuların çıkmaz mürekkeple ruhumuza kazıdıkları güvensizlik, belirsizlik öylesine şartlandırmış ki bizleri...
       Bu paranoya içinde yerli - yersiz, haklı - haksız, bahaneli - bahanesiz, üşenerek - üşenmeyerek bekledik durduk... Durduk!.
       Doğru adresleri bulmak ya da köşenize misafir ettiğiniz Özlem kızımıza ulaşmak; doğru ellere, doğru odaklara kavuşmak, yardımların doğru yerlere ulaştığını bilmek istiyoruz.
       Belki kınanacak haldeyiz. Belki tembellikten saçmalıyoruz. Belki haklılık payımız var. Ama bunun bizi rahatlatması mümkün değil! Vicdanımız yaralı, ruhumuz yaralı, onurumuz yaralı.
       İnsan olmamızın, var olmamızın gururunu hissedemez olduk.
       Biz de yardım istiyoruz! Sizin ya da Özlem kızımızın kanalıyla bu onursuzluktan kurtulmak, bu kısır döngüyü aşarak insanlığımızı kazanmak istiyoruz.
       Yardım edin lütfen!
       Kısmet Çavdaroğlu"


       . . .


       "İyi ki bir şeyleri paylaşabiliyoruz. Duygularımı sizinle paylaşmak, 17.9.1999 tarihli yazınızda adı geçen Özlem'e yazmak istedim.
       Sevgili Özlem; sen benim sesim olup düşünüp hissettiklerimi yazıya döktün. Ben de yaralı ve kırgınım.
       Gölcük'te sadece hafta sonları bulunabiliyorum. Oradaki gönüllü arkadaşlarımla, 'ne olur gelin, yardım getirmeden de gelin, halimizi hatırımızı sorun, yalnız olmadığımızı bilelim' diyen, her yönden tükenmiş insanlarla acıyı paylaşmaya çalıştık, bir yumak haline geldik.
       Handan, Murat, Kubilay, Fatih, Ahmet, Dr. Tuğrul, Almanya'dan gelip 15 gün sonra ülkesine dönen Utah, Dilek, Selma... böyle onlarca, yüzlerce isim orada çırpınıp durdu.
       Ama Ankara'daki 'büyüklerimiz' neredeler?
       Nasıl bir düzensizliktir ki, insanlar hala ortada, ne yapacaklarını bilemiyor. Kriz masasına gittiklerinde başlıbaşına kriz içinde bir masa buluyorlar. Muhatap oldukları hiç kimse bilgi sahibi değil.
       Depremzedeler depremzedelere hizmet vermeye çalışıyor.
       Biz fazla şeyyapamadığımız için utanırken, 'saygıdeğerler' utanmıyor mu?
       İsyan ediyorum. İnancımı yitirdim.
       Umutlarımızı yitirdik.
       Ama sana ve senin gibi canla başla çalışan o güzel insanlara teşekkür ediyorum.
       Daha insanca yaşama ÖZLEMLE...
       Füsun Doğanay"


       ...

       İşte iki ses deprem acısını kemiren "yardım sülükleri" ni gördükçe, haksızlar mı?