Yazarlar Prens ve kurbağa

Prens ve kurbağa

19.07.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Prens ve kurbağa

Prens ve kurbağa


       Ne demiş Mesut Yılmaz?
       Demiş ki "AB'ye giden yolda verilecek asıl mücadele kendi içimizde bu üyeliği istemeyenlere karşı olanıdır. Varlıklarını Türkiye'nin her anlamda içe kapanmasına bağlayanlar en tehlikeli grupdur. Türkiye'nin AB üyeliğini farklı nedenlerle istemeyen, farklı kulvarlardaki gruplar işbirliğine gidebilir....v.v....v.s..."
       Bunları okuyunca, acaba, diye düşündüm, benden alıntı mı yapmış? Zira 1991'den bu yana "istemezükçüler Koalisyonu" başlığı altında en az yirmi kere aynı şeyleri yazıp durdum. "Cumhuriyet"de, "Yeni Yüzyıl"da ve şimdi de "Milliyet"de... Laiklikle Şeriat arasındaki her kalıba girip her boyayla boyanan Mesut Yılmaz ansızın hidayete erdi!!! Masaldaki sihirbazın kurbağa şekline sokduğu prensi bilirsiniz. Mesut Yılmaz kendini prens zanneden bir kurbağadır. Ecevit şimdi bu zatı rica minnet "AB ile ilişkilerden sorumlu Başbakan Yardımcısı" olarak yanına aldı. "Deneyimlerinden yararlanacak" imiş!!! Allah aşkına, bu zatın tek, ama bir tek başarısını bilen var mı? Şimdi AB işlerine kim bakacak? İsmail Cem mi, Büyükelçi Volkan Vural mı, Mesut Yılmaz mı? Yani bu meseleyi mutlak çözümsüzlüğe itmek için özel bir tertib düşünseniz ancak bu kadar olur! Ama Mesut Yılmaz zaten "İstemezükçüler"in önde gideni değil mi? İki kere başbakanlık, iki kere dışişleri bakanlığı etdi de insan hakları ve demokratikleşme konusunda hangi adımı atdı? Yaşar Kemal'i, 312'den mahkum olurken kızgın kestane gibi elinden yere düşürüveren kendisi değil miydi? İkinci başbakanlığı sırası devrin Almanya Başbakanı Helmut Kohl ve Dışişleri Bakanı Klaus Kinkel ile bir tek iskele meydanında yumruklaşmadığı kalan bu zatın ihale takibciliği dışında uzmanı olduğu bir saha var mı?
       Bu arada "Dalgın Bakışlı Başbakanımız" Sn. Ecevit'e de bazı sorularım olacak:
       Helsinki'de itiş kakış "aday" olduk da öbür "Onikiler" ile niçin aynı hizaya girmedik? Biz "Kopenhag Kriterleri"ni (farz - ı muhal) gerçekleştirsek o zaman müzakereler başlayacak mı yoksa elimize yeni bir (Modern Türkçe (!) ile) "shopping list" daha tutuşdurup "Bunları da halledin, öyle gelin!" mi diyecekler?
       Ali Bozer'in "Avrupa İşlerinden Sorumlu Bakan" olduğu 1989/90/91'lerde tam 22 tane (yazı ile: YİRMİ İKİ!!!) "uyum komisyonu" kurulmuşdu. O komisyonlara ne oldu? Tibet'de mi toplanıyorlar? Yok lağvedildilirse kim etdi? Hangi gerekçeyle etdi?
       Helsinki'de ağzımıza "adaylık balı" çalındığı zaman bu işi "dört ayda" bağlayacağımızı söylüyordunuz. Aradan yedi ay geçdi, ne yapdınız?
       Polonya Dışişleri Bakanı daha bir hafta önce daha "186 yasa"nın değiştirilmesi gerekdiğini söyledi. Son hızla çalışdıkları halde!!! Bizim acaba kaç yasamızın değişmesi gerekiyor? 586? 1786? 36?...
       Şu bizim Babıali'nin gündemine bakınız:
       Bilmemne Manço aşk sarhoşuymuş, yok Bilmemkim Semra Özal'ın külotu önünde esas duruşa geçermiş, Filanca kenarın dilberi falanca haltı yemiş!!!
       Bazen kendimi öyle yalnız hissediyorum ki... Ama bitmedi!!!


Yazara E-Posta: yatsiz@milliyet.com.tr

Yazarlar