Psikolojik Danışman, Pedagog Sinan Çağıran

Psikolojik Danışman, Pedagog Sinan Çağıran

.

Tüm Yazıları

Eğitim-Öğretim döneminin sonuna gelirken, milyonlarca öğrenciyle birlikte anne ve babaları da heyecanlı bir bekleyiş sarmakta. Bu eğitim-öğretim döneminin sorumluluk ve gerekliliklerini yerine getiren öğrenciler tatili düşünerek sevinirlerken, bazı öğrencilerimiz de karnesi yüzünden başına neler geleceğini düşünüp korku ve telaş içerisinde endişe taşıyabilirler.

Anne-babaların, karneleri karşısında çocuklarına yönelik takınacakları tavır ve gösterecekleri yaklaşımlar ise onların kişilik gelişimlerine olumlu/olumsuz etkiler meydana getirebileceği gibi muhakkak ki ruh dünyalarının şekillenmesinde de önemli etkenler içerir.

Haberin Devamı

Öncelikle bilinmelidir ki, bir eğitim-öğretim döneminin sonucu olan karne, çocuklarımızın farklı dönemlerde girdikleri sınavlardan aldıkları sonuçların bir göstergesidir. Ve bu sonuçlar da ancak ve ancak, farklı dönemlerde girilen sınavlarda sorulan soruların, öğrenci tarafından o anda hatırlanıp hatırlanmadığı veya o anda verilen sürede yanıtlanıp yanıtlanamadığı konusunda fikirler verebilir. Aslında çoğu zaman sınavlar da bir konunun öğrenilip öğrenilmediğini belirlemek için tek başına yeterli bir ölçme ve değerlendirme olamamaktadır. Sınav sonuçları, öğrencilerin eksikleri hakkında fikirler verse de bir konunun asla öğrenilemeyeceği hükmünü vernek için yeterli değildir.

Bununla birlikte hiç kuşkusuz sınav performansını etkileyen birçok etkenin bulunduğu muhakkaktır. Çocuklarımızın sağlık durumu, okula ve derse devam durumu, okul öğretmen ve sınıf arkadaşları hakındaki algısı, dersin işleniş yaklaşımı, evdeki çalışma ortamı, aile içi huzur, motive edici ebeveyn yaklaşımı ve sınav anındaki konsantrasyonu gibi birçok etken ders çalışma davranışı ve sınav performansını yakından ilgilendirmektedir. Karnelerdeki notlar, çocuklarımızın gerçek gayret, beceri ve yeteneklerinin göstermemektedir.

Karnedeki Notlar Kişiliğin Ölçümü Değildir

Karne ve notların algılanmasındaki en önemli yaklaşımlardan biri de karne ve notların çocuğumuzun kişilikleri ile özdeşleştirilmemesi gerekliliğidir. Zira karne ve notlar asla kişiliklerin ölçümü değildir. Bununla birlikte çocuğunuzun yaşama sevinci ve hayatı yorumlayışı, kendini güvende ve değerli hissetmesi, saygılı olması, sosyal ilişkilerindeki başarısı ve sağlığı, karne notlarından çok daha önce gelmektedir. Bu yönüyle karne ve notlar bir sonuç olarak ele alınmalı ve bu sonucu meydana getiren davranışlar üzerinde durularak değerlendirme yapılamalıdır. Çocuklarımızın yetenekleri, becerileri ve kişilikleri bu değerlendirme sürecine hiçbir şekilde karıştırılmamalıdır.

Haberin Devamı

Anne-Babanın Sevgisi Kouşullara Bağlı Olmamalı!

Anne-babalar, çocuklarına onları sevdikleri, değer verdikleri ve destekledikleri mesajlarını her zaman vermeli, karnelerindeki notların onlara duydukları ilgi, sevgi, muhabbet ve değeri asla değiştirmeyeceğini hissettirmelidirler.

Çocuklarımıza neleri yapamayacaklarından çok neleri yapabileceklerini anlatmak, olumsuz ve eksik bulduğumuz davranışlar yerine olumlu bulduğumuz ve beğendiğimiz yönlerini vurgulamak daha çok işe yarayacaktır. Aynı zamanda onu dinlemek, anlamaya çalışmak; ne söylediği ve nasıl söylediğinden ziyade ne anlatmaya çalıştığıni ve ne hissettiğini anlamaya yönelmek daha önemlidir.

Haberin Devamı

Yaklaşımınız Sorunu Çözüyor Mu?

Karnelere karşı sert tepki göstererek, kıyaslayıcı, aşağılayıcı, alay edici ve çocuklarımızın kişiliğine yönelik suçlamalar içeren tutumlarla yaklaşmak özgüvenini, kişilik gelişimini olumsuz etkileyebileceği gibi, ruh dünyasında da tamiri mümkün olmayacak yaralar açabilir. Ayrıca bu yaklaşımlar, sorunlarımızı çözmenin ötesinde çocuklarımızı okula karşı daha da soğutabilir. Özellikle ilköğretimin birinci kademesindeki çocuklar için ailenin ve çevrenin onayını almak, özgüven gelişimi için çok önemlidir. Bu nedenle karneler değerlendirilirken çocuğu teşvik edici ifadeler kullanılmalıdır. Örnek olarak "Matematiğinin 70 gelmesine sevindim; önümüzdeki yıl 80'e çıkartmak için sence neler yapabiliriz?" benzeri ifadeler kullanılabilir. Çocuklarımıza sert ve cezalandırıcı yaklaşmak yerine ailece bir durum değerlendirmesi yaparak, var olan eksikleri tespit etme ve bu eksiklikleri giderme adına destekleyici yaklaşımlar sergilemek her açıdan daha yararlı olacaktır.

Çocuklarımızla birlikte yapılacak durum değerlendirmesinde;

• Yargılamalara, aşağılamalara ve suçlamalara girmeden beklenmeyen sonuçların nedenleri üzerinde konuşulmalı, öncelikle çocuğumuzun fikirleri alınmalıdır.

• Beklenmeyen sonuçların tespiti ardından ne gibi önlemlerin alınabileceği üzerinde konuşularak muhtemel çözüm önerileri, daha çok çocuklarımızı düşünmeye ve konuşmaya yönlendirerek geliştirilmelidir.

• Çocuk başkaları ile kıyaslanmamalı ve başarılı olduğu çalışma yöntemleri birlikte keşfedilmelidir.

• Çocuklarımıza güvendiğimiz hatırlatılmalı ve beklenmeyen sonuçların düzeltilebilmesine yönelik ortak kararlar alınmalı ve vakti geldiğinde uygulamaya konulmalıdır.

• Beklenmeyen karneden dolayı ağır çalışma programları hazırlanmamalı, çocuklarımızın tatil süresine de saygı duyularak, imkanlarımız dahilinde stres ve kaygılarını giderecek ve ilgi ve yetenekleri de dikkate alınarak zihinsel olarak dinlenmelerine yardımcı olacak faaliyetler planlanmalıdır.

Gerektiğinde bir uzmandan da yardım alınarak, beklenmeyen sonuçların;

• çocuğumuzun iç dünyasındaki psikolojik nedenlerden mi,

• aile ortamından mı,

• öğretmen ve okuldan mı,

• yanlış arkadaş seçimi ve arkadaş ortamından mı,

• yoksa dikkat eksikliği gibi birtakım yapısal bozukluklardan mı

kaynaklanıp kaynaklanmadığının tespitinin yapılması da problemin çözümüne anlamlı ve önemli katkılar sağlayabilir.

Karneler Anne-Babalara Da Özeleştiri Fırsatı Sunabilir!

Çocuklarımızın karnelerindeki performansın anne-babanın kendi performans ve kişilikleri ile özdeşleştirmemeleri gerekliliğiyle birlikte, karnelerdeki durum anne-babaların veli ve anne-baba olarak sorumluluklarını ne derece yerine getirip getiremedikleri noktasında bir özeleştiri fırsatı olarak da değerlendirilebilir;

• Çocuklarımızı ne kadar tanıyoruz? Onların ilgi, yetenek, beceri ve zihinsel performansının ne kadar farkındayız? Onlardan beklediklerimiz ne kadar gerçekçi?

• Çocuklarımıza ne kadar doğru yaklaşabiliyoruz? Çocuklarımızın içinde bulundukları yaş dönemi davranış özelliklerini biliyor muyuz?

• Motive etmek için kullandığımız aşırı tepkici ve kırıcı yaklaşımlar onları derslerden soğutuyor ya da konsantrasyonlarını bozuyor olabilir mi?

• Sorumluluklarını fark ettirmek adına, çocuklarımız hazır ve alıcı durumda değilken sık sık verdiğimiz nasihatler ve hatırlatmalar onları bunaltıyor ve stres ve kaygılarını artırıyor olabilir mi?

• Çocuğun okulda başarılı olabilmesi için temel gereksinimleri karşılayabildik mi?

• Çocuğumuzun okul ve derslere olan devam-devamsızlığı nasıl? Okuldaki davranış ve yaşantılarından ne kadar haberdarız? Okula ve öğretmenine karşı tutumu nasıl? Öğretmenleriyle ne kadar görüşebiliyor ve gerektiğinde önemli konularda psikolojik danışman/rehber öğretmene danışabiliyor muyuz?

• Arkadaşlarından ne kadar haberdarız? Arkadaş çevresi ve arkadaş ilişkileri nasıl? Çalışkan ve sorumluluk bilincine sahip çocuklarla mı, yoksa “boşvermiş” çocuklarla mı arkadaşlık kuruyor?

• Çocuğunuzun ders çalışma alışkanlığı var mı? Bunun için gereken uygun ortamı ve araç gereçleri sağlayabildik mi?

• Çocuğun geçmiş bilgileri, bugün yüklenenleri de öğrenebileceği alt yapıyı sağlıyor mu? Varsa bu yöndeki eksikler için gereken önlemleri doğru ve yeterli bir şekilde alabildiniz mi?

• Sizinle okulu, arkadaşları ya da kendisiyle ilgili özel duygu ve düşüncelerini rahatlıkla konuşup paylaşabiliyor mu? Çocuklarımızı yargılamadan, suçlamadan, kızıp-bağırmadan, aşağılamadan, alay etmeden ve saygı duyarak dinliyor ve anlayabiliyor muyuz?

Böyle Bir Anda Siz Ne Beklerdiniz?

Elbette ki, her anne-baba çocuklarının başarılı olmalarını ister ve bu konuda çaba harcar. Fakat bu uğurda doğru olduğunu düşünerek sergilediğimiz bazı davranış ve tutumlar yapıcı olmak yerine yıkıcı sonuçlar doğurabilirler. Yıkıcı sonuçlarla karşılaşmamak için herhangi bir tepki göstermeden önce kendimizi çocuklarımızın yerine koyarak empatik davranmak için çaba harcamalıyız. Kendinize soracağınız, “Ben bu durumda olsaydın ne hissederdim?, Ben bu durumda olsaydım anne ve babamdan nasıl bir tepki beklerdim?” gibi sorular size nasıl daha makul davranabileceğiniz konusunda ipuçları verebilir.

Unutmamalıyız ki; çocuklarımızı onların adına belirlediğimiz plan ve profile uydurmak için baskı yapmak ve kendi ihtiras ve beklentilerimiz doğrultusunda yönlendirmek yerine, kendi ilgi, yetenek, beceri ve kabiliyetlerini keşfedebileceği ortamlar hazırlayarak ve kendi gerçeklerine, beklentilerine ve planlarına göre hareket etmeleri yönünde koşulsuz olarak desteklemek onları daha mutlu, huzurlu ve kendileriyle daha barışık yapacaktır.

Sinan ÇAĞIRAN - Psikolojik Danışman
facebook.com/sinancagiran
twitter.com/scagiran - facebook.com/scagiran