Yazarlar Rahat bıraksak ölenleri

Rahat bıraksak ölenleri

29.07.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Rahat bıraksak ölenleri

Rahat bıraksak ölenleri


Eşlerden birinin ölümü veya diğer mal rejiminin kabülü sebebiyle mal ortaklığının sona ermesi halinde, her eşe veya mirasçılarına ortaklık mallarının yarısı verilir. Mal rejimi sözleşmesiyle başka bir paylaşma oranı kararlaştırılabilir.
(Medeni Kanun Tasarısı Madde 276)

       Ölen, çok sevdikleri kişi bile olsa, insanlar artık ölümün ardından yapılan haberleri izlemek istemiyorlarmış. İzlemesinler zaten... Bazı haberciler akbabalar gibi... Her ölümün ardından ille de “çok özel bir sebep" aranıyor ve o güne kadar bir tek söz etmedikleri insanlar birden bire “Türkiye’nin taptığı usta sanatçılar" oluyor. Üstelik bunları, genellikle insanlara hiç değer vermeyip yalnızca onların olumsuz taraflarını sergileyenler yapıyor.
       Bazı saygısız televizyoncular yüzünden ölen kişinin yakınları da acılarını doğallıkla, yani sinirlenmeden yaşayamıyorlar... Son örnek Cenk Koray... “Oğlunun ölümüne dayanamadı" dediler, baktılar bunun üzerine dört yıl yaşamış; bu kez, Akşam’dan Güneş’e geçirilmesi’ni buldular... Onlarca kişiyi arayıp, “acaba Akşam’dan ayrılması mı ölümüne sebep oldu" diye sordular...
       Bunun otopsisi bile olmaz... Bunu kim bilebilir? Kesin bir cevabı olmayan bir soruyu böylesine uzatmanın ne anlamı olabilir? Varsayalım Akşam yönetimi Koray’ı üzdü... Bu her an hepimizin başına gelebilecek bir şey, böyle bir şey için ölünür mü? Ölünür varsayalım, bunu kim bilebilir. Görev değişikliği yapan insanlara ille de bunun vicdan azabını mı çektirmeli?
       Bu televizyoncular ölenlerin ardından hep şunu vurgulamaya çalışıyorlar: “Aramızdan kırgın gitti!.." Ne biliyorsun? Ortada çok gerçek ve büyük bir olay olmadığı halde ne diye sağı solu tırmalıyorsun, altından bir şey bulmak için...
       Bırakın ölenlerin yakınları bari acılarını doğallıkla yaşasınlar... Bırakın acı çekenlere yaptığınız bu tacizi.

       Ölümün ardından...
       Köşe yazarlarının bir derneği filan yok... Olsa bir dernek toplantısında onlara şunu önerirdim: “Çoğumuz ölenlerin ardından yazı yazıyoruz... Hatta bazen yaşarken pek önemsemediğimiz insanları kaybedince, onları iyice abartarak yere göğe sığdıramıyoruz. Bunun o insana yararı ne? Barış Manço’yu, Kemal Sunal’ı, Cenk Koray’ı düşünün... Ölümlerinden sonra yapılanın, söylenenin yüzde biri bile sağlıklarında yapılmadı... Oysa onlar bunları duyabilseler ne kadar mutlu olurlardı... O yüzden gelin karar verelim, her ayın bir gününü belirli bir insana ayırıp onun hakkında yazılar yazıp, programlar hazırlayalım... Hiç olmazsa onlar da yaşarlarken okusunlar, mutlu olsunlar ya da eleştirilerden yararlansınlar.."
       Cenk Koray’la ilgili en hoş anılarımdan biri: ‘Kadının Adı Yok’ yeni çıkmıştı... Cenk Koray, Canan Kumbasar ile TRT’de bir program sunuyordu. Beni çağırmışlardı. Önce bir yöneticinin yanına aldılar ve dediler ki, “Lütfen yayın sırasında kitabınızın adından söz etmeyin..." O zamanlar böyleydi işte... Sonra yayın başladı ve Cenk pat diye sordu, “Senin kitabın çok satıyor, neydi kitabın adı.." Ben aldığım uyarı yüzünden hık pık ediyorum, o da ısrarla soruyor; “Nedir adı?" Sonunda mecburen “Kadının Adı Yok" diyebilmiştim.. Sonra çok gülmüştük buna... “Cenk, hakkında soruşturma açacaklar" demiştim, çünkü yapıyorlardı bunu...

       Küçük mutluluklar...
       Ancak birisi ölünce ya da kendi başımızdan ölümcül bir şey geçince uyanıp silkiniyor sonra yine bitmek tükenmek bilmez kaygılarımıza dönüveriyoruz.
       Karşımızda iki tane iyi, “kötü" örnek var... Biri Ali Kırca... Kırca geçirdiği kazadan sonra dedi ki, “Basit gibi görünen bazı şeylerin ne kadar anlamlı olduğunu görüyorsun. Örneğin bazı şeyleri kendin yapabilmek, yürümek, yemek yemek..." Ali Kırca eminim şimdi eskisinden çok daha mutlu yaşayacak. Çünkü basit gibi görünen şeylerin mutluluğunu somut somut, doyasıya yaşayacak... Geçmiş olsun Kırca... Eğer ölseydin senin için de pek çok şey yazacaktık... En azından ben, Kopenhag’daki olayları yayınlamama kararını övecektim!..
       Defne Samyeli ise bir başka muhteşem örnek: Uygarlığın paniklemek, yakınmak, ağlayıp zırlamak olmadığını kanıtlayan bir örnek. Hem sürekli gereken kontrollarını yaptırdığı için hem de çıkan olumsuz teşhiste güçlü ve sakin bir tavır aldığı için... Hep gözümüzün önünde olan insanlar işte bizlere böyle iyi örnekler olmalı... Farklılık ve ünü hak etmek budur.

Yazara E-Posta: dasena@milliyet.com.tr