Reha Arar

Reha Arar

reha.arar@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

10 Kasım hafta sonunu bir toplantı nedeniyle Ankara’da geçirdim. Gerek üniversitedeki öğrencilik yıllarımda gerekse yedek subaylık dönemimde Ankara’yı görmüş, tanımıştım. İlk olarak 1958 yılında ilkokulu bitirince annem Süheyla Hanım, beni yataklı bir trenle şehre götürmüştü. Yemekli vagondaki masa servisi, kahvaltıda buz içindeki tereyağı ruloları ve kristal kaplarda ayva marmelatları enterasan gelmişti. İyi hatırlıyorum, akşam yemeğinde herkes çok şıktı; beyler kravatlı ve ceketliydi. Gardan doğru Atatürk’ün kabrine gitmiştik. O kadar etkilenmiştim ki uzun bir süre gözümün önünden o muazzam anıt gitmedi. Arkadaşlarıma yıllarca bu seyahati anlattım. Bugün bile en ince detaylarını unutmadım.

Haberin Devamı

Ankara’da gördüğüm atmosferi en son 29 Ekim1973’te Cumhuriyetimizin 50’nci yılında yaşamıştım. Herkes Anıtkabir’e doğru yürüyordu. Biz de Atamıza saygılarımızı sunup, otelimize döndük. Kaldığımız Ankara Kalesi’nin içindeki Divan Otel, gerçek bir müze otel. Doğru olan, adının ‘butik otel’ yerine ‘müze otel’e çevrilmesi. Her odasında ayrı bir tema, obje, resim ve renk mevcut...

Bu otelde kahvaltı etmek; değişik bir kültür, ayrı bir zevktir. Hani ‘kişiye özel’ derler ya, tam anlamıyla öyle. Otelin executive şefi Güngör Taş, küçük dokunuşlarla değiştirdiği tatları herkese sunuyor. Kahvaltının sonunda her masaya bizzat kendisi bir spesiyalini götürüyor. Bizim kahvaltımızda öne çıkanlar; bal, kaymak, Anadolu’ya özgü peynirler, reçeller, Gemlik zeytini, değişik bir kap içerisinde bahçe rokası, marul göbeği, Çanakkale domatesi ve organik salatalıktı. Kahvaltının sonunda gelen şefin spesiyali ise, kırmızı mevsim meyveleri dörtlemesiydi.

ANKARA GÜNLÜĞÜ

Trilye’yi yükseltecekler

Kahvaltıdan sonra öğle yemeği yiyemedik. Zira akşama Ankara’nın efsanevi balık lokantası Trilye’ye gidecektik. Sevgili dostum, Süreyya Üzmez, cumartesi akşamı olmasına rağmen bize bir masa ayırmıştı ve Müşteri İlişkileri Müdürü Tuğçe Karacık bizi karşılayacaktı. Üzmez’in en büyük yardımcısı, eşi Mahmure Hanım. Oğlu Koray da işi kavramış ve yönetimi ele almış. Restoran Müdürü Yaşar Pişgin ve Şef Halil Akkuş, en büyük yardımcılar. Dikkatimi çeken en önemli unsur, servis disiplini. Bu ekip Trilye’yi daha yüksek noktalara taşıyacak.

Haberin Devamı

Başlangıçlarda cibez otu, kaya koru, patlıcan salatası, pestolu Girit ezmesi, avokadolu karides ve torik lakerdası aldık. Arkasından şef Kadir Kantık, yeni denediği bir lezzeti yolladı; karamelize soğan eşliğinde kalamar halkaları. Uzun yıllardır bu kadar iyi pişmiş, fakat diriliğinden hiçbir şey kaybetmemiş bir kalamar yemedim. Hafif pul biber de çok yakışmış.

Onun arkasından Chaine des Rotisseurs stili servisle hepimizin önüne eşzamanlı olarak taş üzerinde içi sis dolu birer fanus geldi. Aynı anda üç servis elemanı fanusları açtı ve etrafı bir sis bulutu kapladı.

Sis dağıldığında ise tabaklarımızda muhteşem aromatize edilmiş ve pişmiş bir ahtapot bacağı, yanında ise patlıcan beğendi bulduk.

Trilye’ye her gidişimde şaşkınlığım biraz daha artıyor. Zaten Süreyya Üzmez’e hayranlık duymamak mümkün değil. Artık takdirlerim hem kendisine ve
hem de oğluna. Yemeğimiz değişik bir tat olan makomat ile bitti. Yanımızdaki masada İstanbul’dan çocuklarını Anıtkabir’e getirmiş bir aile vardı.

Haberin Devamı

Servis elemanına sordukları soru ise tabii ki İstanbul’daki şubenin ne zaman açılacağı oldu. Bu konuda sona yaklaşıldığına inanıyorum. Eminim ki İstanbul’daki şube açılınca Boğaz trafiğinde ciddi bir daralma olacak ama sektöre yeni ve kuvvetli bir oyuncu girecek. Yolunuz açık olsun Üzmez Ailesi!