Yazarlar Sanal mutluluklar

Sanal mutluluklar

25.12.1999 - 00:00 | Son Güncellenme:

Sanal mutluluklar

Sanal mutluluklar


       Evet az kaldı... Ah ne kadar heyecanlı... Söylemesi bile bir tuhaf ediyor insanı... Milenyum... 2000.... Her şey milenyum... Parlak gümüş renginden kıytırık işler yapıp vitrine koydun mu, milenyum modası, milenyum dekorasyonu. Öyle bir hava ki 2000 yılına girdiğimiz an her şey değişiverecek sanki. Birdenbire kendimizi bir uzay çağında bulacağız. Herkes parlak gümüş rengi giysiler içinde, her yer parlak gümüş rengi ve uçsuz bucaksız beyaz... Bembeyaz yüzlü, kocaman gözlü insanlar... Innn ın ınının... Gördünüz mü? İşte... Sınırsız iletişim ve teknoloji çağındasınız, buyrun...
       Yeter ama yeter... Kendinize bir şaplak atın ve uyanın, 1 Ocak 2000'de de her şey aynı olacak ne yazık ki ve maalesef. Bu sanal neşe, sanal modernlik ve değişim aldatmacası artık zararlı olmaya başladı. Düşünmeyi hepten unutur olduk.
       Titreyip kendimize gelmezsek ve uzun uzun düşünüp, "hakikaten" değişmeye çabalamazsak hiçbir şey değişmeyecek... 2000 yılına girmeden bir hafta önce neler yaşadıysak, 2000 yılının abuk sabuk, kırık dökük zavallı parlak gümüş rengi dekorları arasında da aynı şeyleri yaşayacağız... Hatırlayalım mı son haberleri...
       BJK'li boksör Ali Ekber Çelik Türkiye Şampiyonası'na katılacak. Ancak geçinemediği için Beşiktaşlı futbolcuların otomobillerini yıkıyor...
       Sakarya Üniversitesi Sağlık Meslek Yüksekokulu'nda yangın çıktı. Sebep sigara izmariti...
       Düzce'de orman yangını. Sebep; anız yakmak...
       Van'da çay, şeker, yağ, bulgurdan oluşan yardım dağıtılırken izdiham oldu. insanlar bayıldı.
       Foça'da bir hayvan çiftliğinde 50 köpek insafsızca zehirlenerek öldürüldü.
       Güneydoğu'da okula giden çocuklar adeta ölümle savaşıyor. Okula yol yok, derelerin üzerinde köprü yok, kar diz boyu. Ya katırlarla çayı geçiyorlar ya da halatlardan yapılmış bir köprünün üzerinden karşıya ulaşıyorlar.
       Gündem hep Ankara - İstanbul... Mesut Yılmaz "AB'nin yolu Diyarbakır'dan geçer" derken (bugüne kadar aklı neredeydi acaba) belki de hayatının en doğru şeyini söylüyordu. Doğu ve Güneydoğu'da yaşananlar hiç Ankara'nın İstanbul'un sanal ve (aslında derme çatma) parlak gümüş rengi dekorlarına uymuyor. Ama insanlar görmüyor, duymuyor, bilmiyor... Herkeste bir neşe bir neşe... Ve her şey sanal... Olsun... Öyle hissediyoruz ya, yeter!

Çalış Bedri Baykam çalış...

       Bedri Baykam'ın "Şu Benim 20. Yüzyılım" sergisi AKM'de sürüyor. Sergi, AKM'nin tüm üst katını kaplıyor. Bedri Baykam iki yaşından bugüne yaptıklarını sergiliyor. Sergiyi gezerken, o kadar çok şeyi anımsıyorsunuz ki, siz de içinizden, kendi 20. yüzyılınızı resimleyiveriyorsunuz.
       Bedri Baykam 42 yıllık ömrüne neler sığdırmamış ki... Çizmiş, yazmış, filmler yönetmiş, filmlerde oynamış, haksızlıklara başkaldırmış, politikaya atılmış. Havana'da bile "Che'nin Nazım Hikmet'i, Nazım Hikmet'in Küba'sı" adlı sergi açmış... O da "her şeye maydanoz" olanlardan mı yoksa?.. İçinden taşan enerji taştığıyla kalmamış, hep bir ürüne dönüşmüş. Ama "her şeye maydanoz olanlar"a kızanlar tarafından binlerce saldırıyla hatta yok sayılmakla karşılaşmış. O da varlığını yazarak ve çizerek kanıtlıyor işte. Düşmanlara inat delice çalışmış, çalışmış... Diyor ki; "... ne küçük adamlar gördüm bu kırk yılda... Cahil ve düşmanca önyargısıyla..." İnsanlar birisini beğenmeyebilir, düşüncelerine katılmayabilir ama bu durum bizim ülkemizde neden nefrete ve yok etmeye dönüşür, bunu anlamak çok güç.
       Sergi salonunun bir ucundaki videodan gözünde kocaman gözlüklerle altı yaşındaki Bedri'yi izliyoruz. "Bu resimleri bu yaştaki bir çocuk çizemez" diyorlar ve o da çiziyor işte kamera karşısında... O, çocuk yaşında çok ünlü olmuş. Anne - babası ise bu ünlü çocuğun psikolojik durumunu bozar diye ona durumu çaktırmamaya çalışıyorlar. Bedri Baykam kopan gürültünün ve erken gelen şöhretin farkında ama hiç farkında değilmiş gibi davranıyor. Yani anne - babasının psikolojisini koruyor.
       Eğlenceli, düşündürücü, insanın kendine verdiği önemin yaratıcılığa nasıl dönüştüğünün ilginç bir kanıtı bu sergi.
       Bedri Baykam'ın torunu, Suphi Baykam'ın oğlu ve Suphi Baykam'ın babası Bedri Baykam'ı kutluyorum...

Tema'dan taze çaylar...

       Biliyorsunuz TEMA Vakfı erozyonla mücadele ediyor, mera ve havza ıslahı, kırsal kalkınma, ağaçlandırma ve 10 milyar meşe projelerini sürdürüyor. Elbette bütün bunlara kaynak sağlamak gerek... İşte bu yüzden TEMA Vakfı kuşburnu, adaçayı, böğürtlen, ıhlamur çaylarını hiç yapay renk maddesi ve tatlandırıcı bulunmaksızın piyasaya çıkarıyor. İnsanlarımızın geleneksel olarak yıllardır kullandıkları bitkilerin yaprak, kök, tohum, meyve ve çiçekleri uzman bir firma tarafından poşet çaylara dönüştürülmüş ve TEMA markasıyla satışa çıkartılmış. Siz de bir kutu çay alın da Türkiye Çöl Olmasın...


Yazara E-Posta: d.asena@milliyet.com.tr