Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Suriye’ye ait yolcu uçağının Moskova-Şam seferini yaparken Türk savaş uçaklarınca zorla Ankara’ya indirilmesinin altından ne çıkacak göreceğiz. Yandaş basın hükümetin açıklamalarını sorgusuz sualsiz kabul ederken, muhalif basın “uçaktan bir şey çıkmadı, çıksaydı anında gösterirlerdi” diye mantık yürütüyor.
Şu aşamada tek bildiğimiz şey, Suriye bağlantılı tansiyonun Türk-Rus ilişkilerini de olumsuz etkileyecek şekilde artmış olmasıdır. İndirilen uçak konusunda Türkiye’nin dediği doğru çıksa da çıkmasa da Ankara-Moskova hattında sorun var demektir.
Sonuçta Rusya, Suriye ile kapsamlı bir askeri işbirliği anlaşması olduğunu hiçbir zaman gizlemedi. “Uluslararası anlaşmalarına sadık olduğunu” da açık açık ilan etti. Bu nedenle “ulusal onura” ve “egemenlik haklarına” en az Türkiye kadar önem veren Rusya’dan Türkiye’ye karşı çeşitli misillemelerin gelmesi şaşırtıcı olmayacaktır.
Tabii, Suriye ile askeri kanallarının açık olmasına rağmen Rusya’nın niçin askeri malzemeyi bir sivil uçak ile gönderdiği de ayrı bir muamma. Fakat burada “büyük görüntüye” baktığımızda, Türkiye açısından vahim bir durumun ortaya çıkmakta olduğunu görüyoruz.

Rusya küresel stratejik ortak
Bölgedeki “Şii ekseninin” küresel stratejik ortak olarak Rusya’yı seçtiğini gösteren gelişmeler yaşıyoruz. Irak Başbakanı Nuri el Maliki’nin hafta başındaki Moskova ziyareti sırasında, milyarlarca dolarlık silah alımı için mutabakata varıldığını açıklamasıyla bu daha da net anlaşılıyor.
Bağdat da, savaş uçaklarının da dahil olduğu bu askeri alım paketinin ana amaçlarından birinin, Türkiye’nin bölgedeki gücünü dengelemek olduğunu gizlemiyor.
Maliki hükümetinin, Türkiye’nin Kuzey Irak’a karşı sınır ötesi operasyonlarını durdurmasını ve bölgede konuşlandırılmış olan TSK unsurlarını terk etmesini istediğini biliyoruz.
Maliki’nin Moskova’da tekrarladığı Türkiye karşıtı sert söylemi de ortada. TBMM’de önceki gün kabul edilen “Irak Tezkeresi”nin de Bağdat yönetimini memnun etmiş olması mümkün değil.
Özetle Türkiye’nin Suriye siyaseti, Soğuk Savaş sonrasında Ortadoğu’daki etkinliği azalan Rusya’ya bölgeye güçlü biçimde dönmesi için bir fırsat da yaratmış bulunuyor. Bu arada, İran’a karşı olduğu herkesçe bilinen füze kalkanı radarlarının Türkiye’ye yerleştirilmesine izin verilmesi, bu kalkanın kendisine de dönük olduğunu söyleyen Rusya ile İran’ı daha da yakınlaştırmış bulunuyor.
Öte yandan, son uçak olayı dahil olmak üzere, Suriye bağlantılı gelişmeler, Şam ile Moskova arasındaki yakın ilişkinin hem siyasi, hem diplomatik hem de askeri açıdan devam edeceğini gösteriyor.

Ya istihbaret İsrail’den geldiyse?
Moskova, Tahran ve Bağdat’ın Esad’ın -veya en azından Şam’daki mevcut rejimin- kalması için ellerinden geleni yapacaklarını varsayarsak, Türkiye’nin kuzeyi ile doğusunda kendisine çok da dostane bakmayan rejimlerle çevrildiğini kabul etmek durumundayız.
AKP iktidarı Türkiye’nin “yumuşak gücünü” kullanarak Ortadoğu’ya barış ve istikrar getirmek gibi -mevcut zaviyeden bakıldığında aşırı iddialı olduğu her yönüyle görünen- bir emel ile yola çıktı.
Ancak, bunu başaramadığı gibi, bölge yönetimlerini de Türkiye aleyhine çevirmeyi başardı. Komşularla mutabakatsızlık ortamı yaratmakla kalmadı, hayati ulusal çıkarlarımız söz konusu olmamasına rağmen, savaş olasılığını da kapımıza dayadı.
Mademki komplo teorilerinin havada uçuştuğu bir dönemden geçiyoruz, bu yazıyı “yandaş kesimlerde” kafa karıştıracak fakat doğru çıkması “imkansız” olmayan bir spekülasyon ile noktalayalım.
Başbakan Erdoğan “Suriye uçağı ile ilgili istihbaratın kimden geldiğini söyleyemem” diyor.
Yoklanan resmi kaynaklar ise sadece, “ulusal ve uluslararası istihbarat kaynaklarından” söz ediyorlar. Peki, ya bu istihbarat doğrudan veya dolaylı yoldan İsrail’den geldiyse?
Wall Street Journal’ı önümüzdeki günlerde yakından takip etmekte yarar olabilir.