Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Yapıcı ve ilginç unsurlar içeren “Teröre Karşı Ulusal Mutabakat” başlıklı bir metin hazırlayan Meclis Başkanı Cemil Çiçek, Hürriyet’ten Şükrü Küçükşahin’in dün aktardığına göre, “15 yıl önce beni dövseydiniz söylemeyeceğim lafları bugün ediyorum. Hepimiz değişiyoruz, değişmek zorundayız” demiş.
Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın Kürtçe yayın önerisine zamanında, “ciddi bir sorun olarak karşınıza çıkar” diyerek itiraz edenlerin başında geldiğini de açıklayan Çiçek, “haklı olan Özal’mış” diye konuşmuş. Çiçek’in sözleri en azından samimi bir itirafı içeriyor.
Demek ki, en değişmez görünen kafalar bile, değişimin kaçınılmaz önemini zaman içinde kavrayıp, “dövseniz de 15 yıl önce söylemeyecekleri lafları” söyleme noktasına gelebiliyorlarmış. Çiçek’in itirafı aynı zamanda Türkiye’nin temel sorunlarından birine de işaret ediyor.

İRDELEMEKTEN ÇEKİNMİŞ
Özetle, ciddi toplumsal ve ulusal meselelere zamanlı bir şekilde ve gereken nesnellik ve gerçekçilikle bakmak yerine, kemikleşmiş düşünce kalıplarına hapsolunup sorunların çözümünün yıllarca sürüncemede bırakılmasından söz ediyoruz.
Çiçek’in metni, dediğimiz gibi, yapıcı ve ilginç unsurları içeriyor. Fakat çıkarabildiğimiz kadarıyla, “değişmiş” olsa bile, Çiçek terörü yine toplumsal bağlarından soyutlayıp, buna ülkeye yabancı unsur olarak sokulan bir hastalık olarak bakmaya devam ediyor.
Başka bir ifadeyle, Çiçek, sorunun Türkiye’nin bir numaralı meselesi olan “Kürt sorunuyla” ilişkisini açıkça irdelemekten yine de çekinmiş. Genel yaklaşımı ise tanıdık geliyor bize.
Örneğin, “yerel yönetimlerin daha güçlü bir idari ve mali yapıya kavuşturulmalarından” yana tavır sergiliyor. Fakat bunun “idarenin bütünlüğüne ve idari vesayet ilkelerine zarar vermeyecek şekilde olmasını” istiyor.
Yerel yönetimlerin daha güçlü bir idari ve mali yapıya kavuşturulmasını önermek, ama bunun için “idari bütünlük” ve “idari vesayet ilkelerine” sadık kalınmasını istemek tam olarak neyin önerildiği konusunda kafa karışıklığı yaratıyor.
Çiçek ayrıca, “terörle mücadelede başarılı olmuş ülke örneklerinden istifade edilmesi gerektiğine” dair bir başka genellemede bulunurken, tam olarak neyi kastettiği konusunda yine kafa karışıklığı yaratıyor.

İNGİLTERE MASAYA OTURDU
Burada teröre karşı çok farklı yollardan başarı sağlayan iki ülke olarak İsrail ve İngiltere’yi ele alalım. Bunlardan ilkinin uyguladığı yöntemler aslında, “değişim öncesi Çiçek” ile ülkemizde onun gibi düşünen, ayrıca son PKK saldırılarıyla iyice tahrik olan, çok sayıda insanın gönlünde yatan ve salt polisiye olan yöntemlerdir.
Özetle, terörle mücadele adına, insan haklarının yok sayılarak, orantısız gücün kullanıldığı, ayrıca ülkenin kendisinin yüksek beton duvarlar arkasında korunduğu, halkın ise sürekli gergin yaşadığı veya kasıtlı olarak yaşatıldığı bir devlet modelinden söz ediyoruz.
İsrail teröre karşı bugün daha korunaklı bir ülke olsa da, bunu sağlamak için uyguladığı yöntemler nedeniyle uluslararası itibarı açısından ödediği bedel de ortadadır. İsrailliler buna razı olabilirler, ama Türkler uzun vadede böyle yaşamaya razı olurlar mı, o tartışılabilir.
Kaldı ki, Türkiye’nin, İsrail derecesinde olmasa da, geçmişte yine de belli ölçülerde uyguladığı polisiye ve askeri yöntemlerin bir sonuç getirmediği de ortada. Nitekim Çiçek bile, “teröre sadece polisiye bir olay olarak bakmamak gerektiğini” teslim ediyor artık.
İngiltere’ye dönersek, orada IRA terörünü sonlandırmak için Türkiye’de kabul görmesi zor olan şeyler yapıldı. Yerel düzeyde ciddi siyasi hakların teslim edilmesinin yanı sıra, teröristler ile masaya oturmak ve azılı teröristlerin siyasi yaşama katılmalarına izin vermek de bunlara dahil.
Bu nedenle Çiçek’in “terörle mücadelede başarılı ülkelerin örneklerinden istifade edilmesinden” ne anladığını da daha net bir şekilde ortaya koyması gerekiyor. Yoksa istediği kadar yapıcı ve ilginç unsurlar içersin, “Teröre Karşı Ulusal Mutabakat” gibi güzel başlıklı metinler, sarih olmayan genellemeler olarak kısa zamanda unutulmaya mahkumdurlar.