Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Kıbrıslı Rum Meletis Apostolides’in, İngiliz David ve Linda Orams çiftine karşı Kuzey Kıbrıs’taki arazisi üzerine yaptıkları ev için açtığı davayı başarıyla sonuçlandırması, Türk tarafında telaşa neden olmuştu.
Nitekim Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat da Kıbrıs sorununun içinden en çıkılmaz boyutlarından birinin bu “mal mülk meselesi” olacağını her zaman teslim etmiştir. KKTC de zaten bunun için bir mal mülk komisyonu kurdu.
Aksi takdirde, Orams davasının da gösterdiği gibi, uluslararası mahkemelerde yargılanıp milyarlarca dolarlık bir fatura ile karşı karşıya kalacaktı. Bunu bir ölçüde önlemek için, “takas veya tazminat” prensibine dayalı bu komisyon yoluyla süreci kontrol altında tutmayı amaçladı.
Bu komisyon çerçevesinde de ciddi faturalarla karşı karşıya kalınabileceği tabii ki hesaplandı. Bu işin kaçınılmaz yanıdır. Ancak, KKTC’ye ait bir kurum olarak, bu komisyonun yargı yetkisi kabul edilirse, Kıbrıslı Türkler açısından bu önemli bir yasal başarı sayılacaktı.
Zira KKTC’nin bir kurumunun yasal yetkisi uluslararası camia tarafından tanınmış olacaktı. Nitekim öyle de oldu. Söz konusu komisyonun yasal yetkisi, kısmen de olsa, kabul edildi ve bugün isteyen Rum buna başvurabiliyor. Bu yoldan kendileri için tatminkâr sonuçlar elde edenler de var.
Bizde 1974 harekâtına “fütuhat” gözüyle bakanlar açısından bu elbette ki “teslimiyet” olarak görülen bir gelişmedir. Ancak, “Kıbrıs Barış Operasyonu” adının da çağrıştırdığı gibi, 1974 harekâtına bir “restorasyon” operasyonu olarak bakan, ayrıca Türkiye’nin dünyadan kopuk bir cam fanusta yaşamadığını bilenler için durum farklı.
Onlara göre bu mal mülk konusunda rasyonel davranılmazsa durum Türk tarafı açısından içinden çıkılmaz bir hal alacak. Nitekim Orams davasının lehinde sonuçlandığını gören Rum kesimi bu yüzden bayram etmişti.
Rum hesaplarına göre, binlerce Rum’un şimdi bu yoldan Kuzey’deki mallarının peşine düşmesi Türk tarafına büyük bir darbe teşkil edecekti. Ancak gelişmeler Rum tarafının bu sevincinin fazla sürmesini engelledi.
Zira, Sofi Nezire adlı Kıbrıslı Türk kadın, Güney’de kalan ve Kuzey’den gelen Rumların içinde yaşadıkları evi için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) açtığı davayı kazandı. Rum kesimi de kendisine yarım milyon euro ödemeye mahkûm edildi.
Bu dava sayesinde Rumlar da, Türk tarafına karşı kullanmak istedikleri bıçağın çift uçlu olduğunu gördüler. Nitekim Güney’de İngilizce yayımlanan “Cyprus Mail” gazetesinde dün konuyla ilgili bir analiz yazan Makarios Druşiotis adlı yorumcu da buna işaret ediyordu.
Türklerin Güney’deki mallarının çoğuna devletin kamu projeleri için el koyduğunu belirten Druşiotis, eski Larnaka havaalanının hepsinin ve yeni Larnaka havaalanının bir kısmının bile bir Kıbrıslı Türk’e ait olduğunu hatırlatıyor.
Sofi Nezire’nin davasından sonra söz konusu Türk’e de -Rum kesiminde yaşıyor olsa bile- AİHM’ye gitme yolunun açıldığını belirten Druşiotis, “Orams davasındaki kararından sonra AİHM bu davayı nasıl reddedebilir ki?” diye soruyor.
Özetle, Orams davasının sadece Türk tarafının değil, Rum tarafının da aleyhine bir emsal oluşturduğu anlaşılıyor. Druşiotis hem adada, hem de başka ülkelerde yaşayan on binlerce Kıbrıslı Türkün şimdi AİHM’ye gitmesi durumunda, bunun ortaya çıkaracağı tazminat rakamının Rum kesimi için “siyaseten yıkıcı olacağını” belirtiyor.
Druşiotis, Rum tarafını bu olumsuzluktan kurtaracak tek şeyin ise adada bir siyasi çözüm olacağını vurguluyor. Böylece rasyonel düşünen Rumların Türk tarafı ile bu önemli konuda aynı noktaya geldiklerini de göstermiş oluyor.