Serpil Çevikcan

Serpil Çevikcan

scevikcan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

19 Ocak 2007.
Hrant Dink’in öldürüldüğü bu tarih öylesine bir tarih olabilirdi.
Bu ülkenin faili meçhuller ve suikastlerle ilmek ilmek örülmüş derin geçmişine bir tutam karanlık daha serpmeden öylesine geçip gidebilirdi.
Ama zamanın ruhu buna izin vermedi. Çentiğini 19 Ocak 2007’ye de atıverdi.
Sonrası bilinen sırlar geçidi, bir “geldim, gördüm, yendim” müsameresiydi.
Ö, r, g, ü ve t vardı ama “örgüt” yoktu.
Ardından Yargıtay’ın iki ileri bir geri kararı geldi.
Yargıtay, “ne demek örgüt yok” dedi ama cinayeti işleyenler için yaptığı tarif Harry Potter çetesinin biraz daha kötü niyetlisiydi.
Bu öyle bir çeteydi ki içinde muhbir vardı, ihbar edilen yer yoktu.
Dink ailesi, geçtiğimiz günlerde, her köşe başında kaybettikleri adaleti mahkeme salonlarında aramaktan vazgeçtiğini duyurdu.
Bundan sonra duruşmalara katılmayacaklarını, artık sokaklarda, diğer mağdurların yanında olacaklarını ilan ettiler. Ne deniliyordu o açıklamada:
“Dink ailesi olarak, bundan böyle, bizlerle alay eden devlet mekanizmalarının oyununa alet olmayacak ve cinayet davasının yeniden görülmeye başlanan duruşmalarına katılmayacağız... 19 Ocak 2007’de Hrant Dink’in katledildiği günden bu yana Türkiye’de sistem, yargısıyla, kolluğuyla, asker ve sivil bürokrasisiyle, siyasi kurumlarıyla, bizimle adeta alay etti... Ama en büyük alayı mahkeme, ‘Cinayette örgüt yoktur’ diyerek etti. Son olarak Yargıtay’ın yerel mahkemenin kararını bozan hükmü, sinsice hazırlanmış yeni bir oyunla, varolduğunu tespit ettiği örgütü birkaç milliyetçi gençle sınırlayarak bizlerle bir kez daha alay etti... İrade göstermek bir yana, cinayette rol alan veya katilleri yücelten devlet görevlilerini terfi ettirdi, emniyet müdürü, müsteşar, vali, ombudsman olarak atadı; bazılarını da kendi bünyesine katarak, milletvekili, bakan yaptı... Ne bekliyorduk ki? Bir tek bizim mi başımıza gelmişti?.. Ama olsundu. Belki bu kez farklı olurdu... Türklüğe hakarete girmesin diye Türk adaleti demekten özenle kaçındığımız bu şey, adı her neyse, biz artık yokuz. Önünde ya da arkasında devlet olan herhangi bir şeyden, bir beklentimiz yok.”
Bu açıklamanın yapıldığı gün, cinayetin kilit isimlerinden Erhan Tuncel’le görüşmeler yapan bir ismin İstihbarat Dairesi’nin özel kalem müdürü olduğu haberinin gelmesi kimseyi şaşırtmadı.
AİHM kararlarına rağmen kamu görevlilerinin hiçbiri hakkında herhangi bir soruşturma yürütülmeyen bu davada şaşırmak zordu artık.
Şimdi, yerel mahkemede duruşmalar yeniden başladı.
Aklının ve kalbinin bir köşesinde hala peri tozu taşıyanlar, yargılamanın yenilenmesi ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na kadar taşınmasının bir şansa dönüştürülebileceğine inanıyor.
Kamu görevlileri hakkındaki soruşturmaların bütün gerçekleri bir bir ortaya dökeceğini sanıyor.
“Belki bir milat olur” diye sayıklıyor.
“Evet geç oldu ama hala çok geç değil” diyor.
Diyor da, bu güvercinlere dokunulmayan ülkede, herkes özgürlüğün tadını çıkarabilsin diye pası Dink veriyor, golü Drogba atıyor.