Yazarlar Sevgili Eşber,

Sevgili Eşber,

22.10.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:

Sevgili Eşber,

Sevgili Eşber,

Zülfü LİVANELİ

FRANKFURT'taki ödül töreninden döner dönmez seni arayacak ve olan biteni anlatacaktım.
Ne var ki uçakta okuduğum gazetelerden, bir geceyarısı telaşıyla, apar topar gözaltına alınmış olduğunu öğrendim.
Senin gibi her zaman göz önünde olan, tanınmış bir insanın gözaltına alınış biçimindeki hoyratlık, dünyanın dikkatinden kaçmayacak.
"Hiçbir zaman kaçmam ama kendim gidip teslim olmam!" dediğini hatırlıyorum.
* * *
GEÇEN yıl Yaşar Kemal ve seninle birlikte Bayrampaşa Cezaevi'ndeydik.
Senin dingin ve güven veren yapıcı kişiliğin olmasaydı, ölümler sürüp gidecekti sanırım.
Seni görüp, Frankfurt'taki ödül törenini anlatmak istiyordum.
Şimdi yazıyla anlatmak zorunda kaldım.

Frankfurt'taki Paul kilisesinin, şık ve özenli atmosferinde, iyi giyimli ve toplumda çok yüksek mevkileri olan kişiler bir araya gelmişlerdi.
Bu tip yerlere egemen olan dikkatli ve serinkanlı törensellik, seremoni boyunca kendini hissettirdi.
Bu dinginliği ve törenselliği bozan iki ses duyuldu yalnızca: İki öfkeli adamın sesi!
Yaşar Kemal ve Günter Grass!
Grass,
kendi ülkesinde, kiliseyi dolduran bakanların, milletvekillerinin, belediye başkanlarının, Weiszaecker gibi efsanevi bir cumhurbaşkanının ve uluslararası basının önünde kürsüden haykırdı: "Alman olmaktan utanıyorum. Ülkemden utanıyorum."
Almanya'
nın Türklere ve Kürtlere uyguladığı politikaları eleştiriyordu.
Ertesi gün Bild Zeitung gibi büyük tirajlı ama küçük beyinli gazeteler bu sözleri manşet yapmışlardı.
Yine de Grass'a söven yoktu doğrusu.
Yaşar Kemal ise kimden gelirse gelsin ve kime karşı olursa olsun, haksızlıkların ve zulümlerin sona ermesi için yükseltiyordu sesini. Hem "Bu savaş bitmeli!" diyor hem de Almanları Hitler politikasını devam ettirerek Türklere üçüncü sınıf insan muamelesi yapmakla suçluyordu.
Buna rağmen o bilge cumhurbaşkanı Weiszaecker, Yaşar Kemal'in yanına geliyor ve "15 yıldır bu ödüllere katılırım. Ödül ilk kez bu kadar yerini buldu. Sizden fazla bunu kimse hak etmemişti. Çünkü edebi kaliteyi, politik mücadelenizle birleştirmeyi bildiniz" diyordu.
Aslında iki büyük yazar da senin için, Eşber Yağmurdereli'ler için haykırıyordu.
Çetelerin serbest bırakıldığı, baş tacı edildiği, cana kıymış kanlı katillerin topluma model olarak sunulduğu bir ülkede, bir düşünce adamını yıllarca hapiste çürütmek isteyenlere öfkelenmişlerdi.
* * *
SEVGİLİ Eşber,
Ahmed Arif; "Biz ki ustasıyız vatan sevmenin!"
demişti!
Bizim sevgili vatanımız, bugün dünyanın gözünde sabıkalı; işkenceci, zalim ve kendi yurttaşını ezen bir ülke olarak tanınmakta.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne açılan her beş davadan biri Türkiye aleyhine.
Eşber Yağmurdereli'yi hapsetmek ne yazık ki alnımızdaki bu kara lekeyi biraz daha koyultacak.
* * *
SEVGİLİ dostum,
Geçen yıl beni "Altı Nokta Körler Derneği"ne çağırdığını hatırlıyorum.
Orada dünya güzeli dostlarla tanışmıştım. Gözleri görmeyenlerden oluşan görkemli bir koro, çoksesli bir disiplinle şarkılarımızı söylüyordu. Sen de aralarındaydın.
Çoksesli müzik yapmanın vazeçilmez kuralı olan şef yönetiminin nasıl sağlanabildiğini çok merak etmiştim.
Çünkü koro, zamanlama ve armonileri tınlatma konusunda eşsizdi.
O günden beri düşünüyorum: Demek ki bir iç armoniye kavuşmak, yürek ve mantık gözüyle görebilmek her şeyden önemli.
Televizyondaki görüntüleri izlerken de aynı şeyi düşündüm: Senin iç uyumunu, bu ülke insanlarına duyduğun sevgiyi ve barış tutkunu engellemeye güçleri yetmiyor.
Olan sana değil, bu ülkeye olmakta!
Bütün dostlarınla birlikte Yaşar Kemal de seni kucaklıyor.

Yazara Email livaneli@milliyet.com.tr