Yazarlar SİCİLYABurası Akdeniz kokuyor

SİCİLYABurası Akdeniz kokuyor

07.01.2001 - 00:00 | Son Güncellenme:

SİCİLYABurası Akdeniz kokuyor

SİCİLYABurası Akdeniz kokuyor



Bu tür gezi yazılarına "Sicilya Akdeniz’in en büyük adasıdır,
25 bin 708 kilometredir, merkezi Palermo’dur, Etna Yanardağı 3345 metredir ve halen tütmektedir, uzun süre birbirini izleyen sömürgeleşmeler adanın ilkel bir toplumsal yapı içinde kalmasına yol açmış, yoksulluk ve işsizlik Sicilyalıları göç etmek zorunda bırakmıştır, ama dünyanın en ünlü otel zincirlerinin her biri de burada tatil köyleri kurmuştur" diye başlamak istemiyorum... Açarsınız internetinizi ya da ansiklopedinizi, alırsınız bilgileri... Ben yaşamayı ve yaşamı yazmayı seviyorum.
Gitmeden önce diyorlar ki, "Sicilya’da her köşe başında mafyayı görürsün"... Ben de Catania’ya iner inmez fırlıyorum dışarı geceyarısından sonra... "Bir bakıyorum, her yer mafya kaynıyor gerçekten... Siyah üzerine beyaz çizgili kumaştan, kruvaze kostümlü, şapkalı adamlar, ceketlerinin alt tarafı biraz şişkin, bellerinde silah var, ellerinde sigara öyle duruyorlar. Restoranlarda da aynı durum, bir masada aile, arkadaki masada korumalar, simsiyah giysileriyle kimi yakışıklı, kimi kötü suratlı genç erkekler... Baba, masanın başında çok ciddi, yanında esmer, otoriter yüzlü ana, oğullar oldukça yakışıklı, en kötüsü Robert De Niro, onların yanındaki kadınlar sarışın, güzel ve çok süslü...
Ay nereye baksak mafya...
Pronto Tour bize giderken, "Çantalarınızı çapraz asın, hırsızlara dikkat edin" falan dedi ama biz mafyaya hakaret olur diye asla çapraz filan asmıyoruz, öylece iskemlelerin üzerinde, hatta ağızları açık olarak bırakıyoruz. "Koskoca bir mafya adası bu, adamlar böyle küçük kapkaççılıkla uğraşacak değiller ya. Akmerkez mi burası canım?" diyoruz... Gece yattığımızda bam bam silahlar patlıyor, işte yine bir mafya babası zenginden alıp fakire verme uğruna faaliyette diye düşünüyoruz. Palermo’da mafyaya iyice doyuyoruz. Küçük mafya bibloları satın alıyoruz.
Sevgili okur, valla billa böyle anlatmışlardı bize. Ben de bu yazdıklarımı göreceğim sanıyordum! Ne mafyası, ne babası... Ne kruvaze elbisesi... Şeker şeker insanlar, gülüyorlar, eğleniyorlar, yiyorlar, içiyorlar... Şimdi gerçeği, sadece gerçeği yazıyorum: Ne bir otopark mafyası gördüm, ne çek - senet, ne okul arabaları mafyası, ne de işporta... Sonra "aman üzülme" dedim kendi kendime, "Bunları her gün görüyorsun nasıl olsa, Sicilya’da da mafyayı görmeyiver..."
İtalyan rehber anlatıyor; 1955 civarında doğmuş bu mafya. Ama kötü bir niyeti yokmuş, bayağı cici bir mafyaymış o zaman. O yüzden isimlerinin başına "don" ünvanı bile alıyorlarmış, herkes önlerinde eğilerek selam veriyormuş. Fakirleri korumak için kurulmuş bir sistemmiş. Ancak bu ailelerin çocukları babalarına duyulan saygıyı kullanarak, 70’li yıllarda kaka mafya oluvermişler. Uyuşturucu işi başlamış. İşlenmemiş uyuşturucu maddesi Palermo’ya getirtilip işlenerek bütün dünyaya dağıtılmış. Palermo - New York arasında işbirliği başlamış. ABD’deki mafya aileleri artmış. ABD’de kokain icat olunca, oradaki aileler zenginleşmiş. Sicilya’dakilerin imkanları kısıtlanmış. Güç ve zenginlik için kendi içlerinde hesaplaşmalar başlamış. Daha fazla güçlenmek için ülkenin kuzeyine gidip politikaya karışmışlar. Böylece mafya bitmesi imkansız bir noktaya gelmiş.

Sicilya, Akdeniz kokuyor... Tarih arıyorsanız, eski kiliseler, Akropolis, Yunan ve Roma tiyatroları... Eğlence arıyorsanız, e var elbette... Yemek arıyorsanız, hele binbir çeşit deniz ürününü patlayana kadar çok ucuza yemek istiyorsanız, tablo gibi mekanlarda gezinmeyi seviyorsanız, Sicilya’ya gitmelisiniz. Mesela Palermo’ya gittiğinizde mutlaka deniz kenarındaki küçük köylere gidin ve Sferra Cavallo’da oturup garsona sadece bir işaret çakın. Gerisini onlar hallediyor. Biz tam 21 çeşit deniz ürünü saydık yediğimiz. Masa şaraplarının güzelliğine ise diyecek yok. Özellikle kırmızıyı tavsiye ederim, balıkla bile... Palermo Catania arasında, tepede bir köy var adı Monreal. Mutlaka oraya çıkın... Rüya gibi... Sonra bir gününüzü Taormina için ayırın. Önce tepedeki kenti gezin, her türlü alışverişinizi yapın,
ardından teleferikle deniz kenarına inin,
eski tarz bir otelde kapuççinonuzu
yudumlayıp hayatın tadını çıkartın.
Bizim Pronto Tour yılbaşının ertesi günü Siracuza’ya tur koydu... Düşünün yılbaşı gecesi, Catania’nın meydanında canlı müzik, inanılmaz havai fişekler ve şampanya yağmuru altında sabaha kadar kalmışsınız, sokaklarda dans etmişsiniz, sabah onda otobüslere binip hayda yine yola... Sağolasın Pronto Tour... Siracuza’yı görmeden dönseydim çok şey eksik olacaktı dört günlük Sicilya maceramda... Minicik bir liman kenti... Bir saat içinde meydanlarıyla, eski kiliseleriyle, çamaşırlar asılmış daracık sokaklarıyla, minik limanıyla bütün kenti yürüyebilirsiniz.

Etna çok heybetli... Etekleri denize kadar uzanıyor. Karlar içindeki zirvesinden dumanlar tütüyor... Tepeye doğru tırmandıkça hava buz kesiyor, sis basıyor, yollar kayganlaşıyor. Biz yola çıktığımızda ortalık günlük güneşlikti oysa... Etna bizi yakınına istemiyor. Bugüne dek yedi kere püskürmüş... 1693’deki büyük patlamadan sonra Catania kenti yeniden kurulmuş. Tam 50 yıl sonra eski haline gelebilmiş. "Devamlı deprem yaşıyoruz" diyor Catania’lı Liliana. "Tehdit hep var, ne olacağını bilmiyoruz. Ama bunu yaşamak depremi yaşamaktan kolay, çünkü püskürme başladığında kaçıp kurtulacak kadar zaman var."
Bir kapkara taş alıyorum dağın eteklerinden. Zaten lavların akıp gittiği bu bölgede hiç bitki yok, yalnızca katır tırnakları yaşayabiliyor.
Bu simsiyah taşı masamdaki öteki taşların, depremin ertesi günü Çınarcık’tan aldığım, içi midye kabuklarıyla dolu taşla, Berlin duvarı yıkılırken kendi ellerimle kırdığım taşın yanına koyuyorum... Her taş apayrı bir öykü. Dünyanın bambaşka yerlerindeki çileli insanların acılarının ve kendi topraklarına bağlılıklarının öyküsü.