Sinan Biçici

Sinan Biçici

sinanbicici@hotmail.com

Tüm Yazıları

Darbe gecesi televizyonları izlerken aklıma Levent Kırca’nın ‘Olacak O Kadar’daki skeci geldi. Darbeci generaller bildiri okumak ister fakat özel kanal olduğu için sürekli araya reklam girer. General bildiriyi bir türlü okuyamaz, ekran karşısında diktatör olmak isterken maskara olur.

O gece ülkede sadece tek bir kanal olsa herkes cuntanın yönetime el koyduğuna inanacak, teslim olacaktı belki. Çok kanallı döneme girildikten sonraki ilk darbe girişimi, ilk darbesini medyadan yemiş oldu. Demek ki çok kanal, çok ses iyiymiş...

Haberin Devamı

Sadece biz değil, dünya ilk defa bir darbe girişimini canlı yayın stüdyolarında an be an

CUNTAYA DARBEYİ KİM VURDU
izledi. Kanal D basılırken spiker Serdar Cebe, bir gözüyle askerleri izlerken son ana kadar yayına devam etti ve darbeye direndi. FOX bombaların altında meclis saldırısını canlı gösterdi. TRT 1’de darbe bildirisi okunurken CNN Türk’te Hande Fırat, Abdülkadir Selvi ile yaptığı canlı yayında darbecilere karşı Cumhurbaşkanı, Başbakan, general ulaşabildiği herkesle konuşmaya ve girişimi boşa çıkarmaya çalıştı. Halk bu yayınlar sayesinde sokağa çağrılabildi.

Demek ki medyada muhalefet de iyi bir şeymiş…

Twitter, Facebook, Facetime ve Skype... Oradan sizi destekleyen de, size muhalefet yapan da olabilir. O nedenle bunlar kapatılsın diye düşünen de olabilir. Ama o gece elinde silahla kanal basanlara karşı belki de en büyük güç sosyal medya oldu. Demek ki doğru kullanıldığında sosyal medya iyi bir şeymiş.

TRT 1’de silah zoruyla okutulan darbe bildirisi sinsi bir tuzakla hükümet karşıtlarını kendi safına çekeceğini planlıyordu. Olmadı. CHP, MHP, HDP ve diğer tüm muhalifler daha başından itibaren sosyal medyada darbeye karşı çıktıklarını açıklayıp, darbecileri boşa düşürdüler.

Onların bu net tavrı olmasa belki olayın seyri değişebilirdi. Demek ki muhalefet iyi bir şeymiş...

Kim dost, kim düşman?

Fransa’da kanlı terör eylemleri gerçekleşti, kimse orada iç savaş çıkacağını, sağcılarla solcuların birbirini öldüreceğini söylemedi. Çünkü 200 yıl önce bu savaşı yaptılar ve savaşla değil, demokrasiyle çözeceklerini öğrendiler.

Haberin Devamı

Almanya’da kanlı saldırılar oldu ama kimse orada bir mezhep savaşı olacağını düşünmedi. Çünkü onlar 500 yıl önce bu savaşı yaptılar ve laikliğin, hem dinsel özgürlük, hem de barış için tek çare olduğunu gördüler.

Her bölgesinde farklı bir dil konuşulan Belçika’da bombalar patladığında kimse Fransızca ve Almanca konuşanlar çatışır demedi, çünkü onlar demokrasi, insan hakları, özgürlüklerin barış için tek çare olduğunu öğrendiler.

Peki bizde neden akla hep iç savaş geliyor? İnsan, mikrobu önce açık yarasından alır. Kanser öldürmez, kanser hücreleri direncini kırdığı için en küçük sorunda hasta olursun ya da hayatını kaybedersin. Bizi hemen iç savaş korkularına sevk eden bu kanayan yaralarımız, içimizde besleyip büyüttüğümüz bu kanser hücreleri.

Bu yarayı kanatanlar bizim düşmanımız işte. Türk - Kürt, Alevi - Sünni, sağcı - solcu, laik - islamcı... Her fırsatta bunu kaşıyan, tarafları birbirine karşı dolduran, provokasyon yapan, düşman ilan eden kimlerse işte bizim düşmanımız o.

Haberin Devamı

İktidar, muhalefet meclis bombalanırken birlikte sığınaklardaydı.

Tüm toplum kesimleri belki de ilk defa ‘darbeye karşıyım’ sloganıyla birleşti. Sokaklara çıktı, tankların önüne yattı, silahların karşısına dikildi.

Hazır ilk defa bir cümleyle birleşmişken, bu birliği hiç bozmamak lazım. Her kim ki ülkeye düşmanlık tohumu eker, her kim ki demokrasiye karşı bir saldırıda bulunur, her kim ki toplumsal barışımıza kast eder, hep birlikte onun karşısında olmalı.

Tepemizde savaş uçakları uçarken, sokakta tanklar gezerken, çocuklarımız öldürülürken kimin tarafında olduğumuzun, bankadaki hesaplarımızın bir değeri yok.

Şimdi içinde hukuk, demokrasi, laiklik, barış, özgürlük, hoşgörü, sosyal adalet, insan hakları olan bir cümle daha kuralım
ve altında ‘ama’sız ‘fakat’sız birleşelim.
Başka çaremiz yok!