Sinan Biçici

Sinan Biçici

sinanbicici@hotmail.com

Tüm Yazıları

Eskiden dizi yapanlar şuna inanırdı, “Seyirci ya yaşadıklarını ya da yaşamak istediklerini izler.” Şimdi herkes başkasının yerine geçiyor, aşk oyunları oynuyor, sahte evlilikler yapıyor. Zenginler zengin doğuyor yoksullar onları tavlıyor. Eğer tek istediğimiz zengin biriyle evlenmek, yakışıklı ya da güzel birini tavlamaksa tamam. İstediğimizi izliyoruz. Peki ama biz başka bir şey istemiyor muyuz Allah aşkına? Mesela dürüst bir sevgili, masum bir aşk, mutlu bir aile, iyi bir meslek, sağlam dostluklar? Kimsenin böyle dertleri yok mu?

Haberin Devamı

Diyeceksiniz ki ‘iyi’lik anlatılsa ilgi çekmez. Doğru ama onun formülü belli. İyinin karşısına kötüyü koyarsın çatışma olur izlenir. Kahramanlar masumca aşık olur, onların karşısında hain planları olan kötüler engeller. Ve biz iyilerin kazanmasını ve sonunda birbirlerine kavuşmasını isteriz. Şimdi kim iyi, kim kötü belli değil ki. Bütün aşıklar birbirine oyun oynarken biz kimin tarafını tutacağız?

Herkes başka kimliklerle çıkıyor aşık olduğu ya da olacağı kişinin karşısına. Dünyanın en çok sosyal medya kullanan ülkesinde, kimse Facebook’a, Google’a, Instagram’a bakmayı akıl edemiyor. Herkes bu tuzağa düşüyor. Üstelik bu soruyu soracak seyirciyi ikna etmeye de çalışmıyoruz. Sahicilik, inandırıcılık en önemli kriterdi. İnandırıcılığımız gitti…

Ne kadar şehirleştik desek de, bu ülkede hâlâ insanlar herkesin birbirini tanıdığı mahallelerde, kasabalarda yaşıyor. Hadi zengini anladık da, yoksulun da mahallesi kalmadı. Mahallemiz gitti…

Yine eskiden dizilerimizde insanların günlük hayatları, aile ilişkileri, öğrencinin derdi, işsizin sorunu, kuşak çatışması, güncel meseleler anlatılırdı. Dertlerimiz de gitti…

“Hayat kadar sahici, hayat kadar komik, hayat kadar hüzünlü” gibi sloganlarımız vardı. O da gitti.

Masumiyet, dürüstlük, gurur, gerçeklik, aile, mahalle, dayanışma, dostluk, azim her şeyi teker teker kaybettik. Eskiden dizilerde ‘hayat’ vardı. En son hayatımızı da kaybettik!

AŞK BİTMEDEN EVLENMEYİN!

Sahilde, havuz başında uzanmış, kuşe kağıda basılı, bol fotoğraflı dergilerden birinde “Evlilik aşkı öldürür” sloganını görürseniz hemen o dergiyi atın. “Aşk öldükten sonra evlenin!” diyen psikiyatr Gülcan Özer’in Doğan Kitap’tan çıkan ‘Herkes Kendi Hayatının Kahramanı’ kitabını okumaya başlayın.
Herkes aşk arıyor ama kontrolü, mantığı da elden bırakmıyor. Çünkü hiç bitmesin, heyecan hep zirvede kalsın, sonu iyi bir evlilikle taçlansın, hatta hiç sonu olmasın istiyor. Kitapta aşkı, heyecanı mantıksız bir şekilde içinizden geldiği gibi yaşayın, aşkın körlüğü bittikten, gözünüz açıldıktan, ayağınız yere bastıktan sonra da hâlâ o insanı istiyorsanız evlenin diyor. Paniğe gerek yok, tatil havanızı bozmayacak eğlenceli bir dille yazılmış. İlişkiler, evlilikler, flört, aşk üzerine güzel tespitler ve öneriler var. Köprüden son çıkıştan önce mutlaka okunmalı…

Haberin Devamı

‘GÜNEŞİN SOFRASI’NDA USTALARLA BULUŞUN

DİZİLER HAYATINI NASIL KAYBETTİ


Genco Erkal’ın uyarlayıp yönettiği, Tülay Günal ile birlikte oynadığı müzikli gösteri ‘Güneşin Sofrasında - Nâzım ile Brecht’, Kadıköy Lisesi bahçesindeki Muhtar Paşa Konağı’nda bu hafta sahnelenmeye başladı.
Bu yazıyı yazarken henüz izlemedim ama siz bu satırları okuduğunuzda izlemiş olacağım. Şimdiden rahatlıkla önerebilirim. Nazım ve Brecht’in eserleri, Zülfü Livaneli, Fazıl Say, Edip Akbayram, Cem Karaca müzikleri, iki usta oyuncunun performansı. Daha ne olsun! Bizde sinema da, tiyatro da yaz gelince sezonu kapatır. Seyirci çok tercih etmez çünkü. Ama siz sezonu kapattıysanız da bir küçük mola verin. Nazım’a, Brecht’e en çok ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde, ‘Güneşin Sofrası’nda ustalarla buluşun.