Sinan Biçici

Sinan Biçici

sinanbicici@hotmail.com

Tüm Yazıları

Bir dizi düşünün, Şili’den Mısır’a dünyanın dört bir tarafında 41 ülkede yayınlanıyor, bazılarında reytinglerin zirvesine ulaşıyor. Başrol oyuncuları,

o ülkelerde dünya starları gibi karşılanıyor. Türkiye’nin en çok yurt dışı satış hasılatı elde eden dizilerinden biri oluyor. Senaryosu, rejisi, müzikleri ve prodüksiyonu gayet başarılı olan bu dizi, kendi ülkesi Türkiye’de 54 bölüm

boyunca beklenen reytingi veremiyor.

Bahsettiğim dizi bu hafta final yapan ‘Kara Para Aşk’.

Hem bütçesini, hem de kendinden bekleneni karşılayamayan reytingine rağmen yurt dışı başarısı sayesinde yayında kalmayı başarabildi desek abartı olmaz.

Haberin Devamı

Peki bu durum, “Biz artık dünyalı bir dizi sektörüne sahibiz” anlamına geliyor mu? Keşke öyle olsa ama değil. Dizilerimizi yaparken en baştan bütün dünyaya satılacak şekilde yapabilsek olurdu ama ne yazık ki böyle olmuyor.

Bir kere dünya dizilerinin iki ya da üç katı sürelerde dizi üretiyoruz. Üstelik de en azından 2 - 3 bölüm düşük reyting alıp yayından kalkmasın diye uğraşıyoruz. Sürekli değiştirilen reyting yapısına uydurmaya çalışıyoruz. Kararlarına şaşkınlıkla baktığımız RTÜK’e göre kendimizi ayarlıyoruz. Yanlış bir yayın saatine konduğunda tutunamayıp şansını büyük ölçüde kaybedecek, adeta bir kumar gibi yayına başlatıyoruz.

ABD’den sonra en çok dizi ihracatı yapan ikinci ülkeyiz ama ‘dünyalı’ olmak için daha işimiz çok.

Kurtar bizi Van Persie!
Bu hafta bir futbol starı Arda Turan’ı ihraç ettik, birini yani Van Persie’yi ithal ettik. Bizimki gürültülü gitti Türkiye’den ama sade bir törenle karşılandı İspanya’da. Hollandalı Van Persie de aynı sakinlikle gönderilip, ulusal bayram havasında karşılandı Türkiye’de.
Bütün televizyon kanalları defalarca yayınladı karşılanmasını, imza törenini, çocuklarıyla yaptığı futbol gösterisini... CNN Türk’te Hollandalı yıldız için haber yayını kesilince sunucu Nevşin Mengü, “Burası Türkiye, futbol her şeyden önemli” dedi kinayeli.
Evet burası Türkiye. Futbol için ileri denecek bir yaşta, milyonlarca dolar alarak gelen bir futbolcuyu, ‘Hayır’ için gelen bir aziz gibi karşılıyoruz. Fenerbahçe, Avrupa kupalarında başarılı olabilecek bir kadro kuruyor ama bizim Türkiye olarak, geçmişteki “Yenildik
ama ezilmedik” diye sevindiğimiz o günleri bilinçaltımızdan hâlâ silmediğimiz kesin.
‘Yetenek Sizsiniz’in ‘kaybeden’ birincisi
15 yaşında Mersinli öğrenci Yunus Karaca, ‘Yetenek Sizsiniz’in birincisi oldu. Yaptığı stand-up show’larla, kendi hayatından kesitler sundu Yunus. Yoksul bir ailede yaşadığını, şanssızlığını, kızların olmadığı bir lisede okuduğunu anlatıp parasızlığıyla alay etti. Ne dediği doğru düzgün anlaşılamıyor bile Yunus’un, diksiyon fena. Anlatırken sürekli volta atıyor. Kötü ezberlediği bir metni okur gibi sunuyor gösterisini.
Peki Yunus neden birinci olabildi? Jüri üyeleri bile neden bu kadar etkisi altında kaldıklarına mantıklı bir açıklama bulmakta zorlandı.
“Doğallık ve samimiyet” dediler.
Yunus, gösteri olarak bir standup’çının yapması gereken her şeyi yanlış yapıyor. Ama en önemlisi kendini daha iyi göstermek için uğraşmıyor, hatta yerden yere vuru- yor. Sempatik ve zeki. Yaz dizilerinin baklavalı, yakışıklı, romantik, aşık olunacak erkeklerinden değil.
Mantıkla açıklanmayan bir elektriği olmasa, bu kadar afilli rakipleri geçip birinci olamazdı bu doğru. Ama, unutmamak gereken bir taraf daha var. Biz, nedense ‘kaybeden’i, mağduru çok severiz. Onun gözlerimizin önünde kaderini değiştirmesini, ‘kazanan’ olmasını izlemek isteriz. Hele buna SMS’lerle katkı verebiliyorsak tadından yenmez.
‘Recep İvedik’ de bir kaybedendi, ‘İnek Şaban’ da, ‘Bilo’ da. Namuslu, dürüst, samimi olsun, kaybedeni baş tacı ederiz. Kendi ellerimizle ziveye taşırız. Kendimizi onun yerine koyu-yoruz belki. Kendi şansızlığımızı, yoksulluğumuzu, ezilmişliğimizi onun şahsında değiştirmiş gibi oluyoruz. Yunus kazanınca, biz de kazanmış sayılıyoruz.