Haberin Devamı


ANAP ve DYP'nin bir parti halinde değil ama "gevşek bir konfederatif üstyapı" oluşturarak bir araya gelmesi... Siyasi Partiler Yasası'nı değiştirerek seçim ittifakı imkanının sağlanması... En çok oyu alan liderin başbakan, ötekinin Meclis başkanı olması...
DYP lideri Tansu Çiller'in Ertuğrul Özkök'e yaptığı açıklamalar bunlar... ANAP'a çağrıda bulunuyor, konuyu kamuoyunun tartışmasına sunuyor...
Başından beri merkez sağda bir bütünleşme olmasını savunan bir yazar olarak belirteyim ki, Çiller'in bu girişiminden ciddi bir sonuç çıkacağı kanaatinde değilim.
ANAP bu çağrıyı kabul etse ve iki parti herhangi bir formülle işbirliği yapsa bile, bunun kamuoyunda ciddi bir ilgi yaratacağını sanmıyorum; hatta oylarında bu sebepten dolayı düşme bile olabilir.
Çünkü merkez sağdaki sorun sadece parçalanmışlık değildir.
* * *
MERKEZ sağdaki partiler kadrolarıyla ve siyasetleriyle "merkez sağ" olamadıkları için 1991'den beri sürekli oy kaybediyorlar.
1991 yılında bu iki partinin oy toplamı yüzde 51 idi, müthiş bir gerilemeyle 1999 seçimlerinde yüzde 25'e düşmüşlerdir.
Merkez sağdan kaçan oylar Refah - Fazilet çizgisini yüzde 10'dan, MHP'yi ise yüzde 7 - 8'lerden bugünkü düzeylerine yükseltmişlerdir; sağdaki birinci parti MHP, ikinci parti FP'dir artık... Tabandaki bu yeni 'katılım'lar FP ve MHP'yi merkez sağa yöneltmiştir. Bu iki partide merkez sağa yerleştikleri oranda büyüme şansına sahip olabilirler.
Türkiye'de merkez sağı bütünüyle temsil edecek büyük bir parti yoktur. Siyasi hayatımızdaki karmaşanın ve "devlet" karşısında "siyaset"in yaşamakta olduğu zaafın temelinde, sağdaki ve soldaki dağınıklık vardır.
Bir ülkede demokrasinin "yönetme" ve "sorun çözme" gücüne sahip olması için, hiç olmazsa ya merkez sağda, ya merkez solda büyük, istikrarlı, devamlı bir siyasi gücün bulunması lazımdır.
Bizde darbeler demokrasinin iki kanadını da dağıtmıştır. Bugün Türkiye'de siyasi istikrarsızlık yapısaldır, yaşamakta olduğumuz siyasi istikrar ise konjonktüreldir.
* * *
ANAP ve DYP neden bu kadar oy kaybettiler? Bunun tek sebebi birbirleriyle kavga etmeleri değildi ki, kavgayı bırakıp el sıkışmakla oy kazansınlar.
Bu iki parti, Menderes - Özal çizgisinde somutlaşan merkez sağın değerlerini inandırıcı bir tutarlılıkla temsil edemediler. Konjonktüre göre bazen Refah'ın, bazen "Tek Parti ideolojisi"nin dilini kullandılar!
Merkez sağ kitleleri temsil eden teşkilatları dağıtıp kişisel sadakate göre derinliksiz ve yapay teşkilatlar kurdular. Milletvekili listelerini de büyük çapta buna göre hazırladılar.
Kitlelerin güvenini tekrar kazanabilirler mi? Mümkün...
Seçimlere kabaca üç yıl var... Dünyanın her yerinde merkez sağın temel özelliğini oluşturan "muhafazakar - liberal" değerleri savunma konusunda tutarlı bir politik mücadele... Ona göre ilave kadrolar... Ona göre entelektüel faaliyet... Ona göre parlamento çalışmaları...
Bu konuda inandırıcı olan partinin ve "ittifak"ın oyları artar.
Aşılması zor sorun, inandırıcılık sorunudur.

NOT: Mesut Yılmaz'ın Avrupa ile ilişkilerimizi üstlenerek kabineye girmesini çok olumlu buldum. Avrupa ile ilişkilerin daha etkin olarak yürütüleceğini ve bunun demokratik ve ekonomik gelişmemize olumlu katkı yapacağını düşünüyorum.



Yazara E-Posta: t.akyol@milliyet.com.tr