İddiaların benzerliği delillerin de benzerliği anlamına gelmez tabii. Zaten bu rektörlerden birinin ötekinden daha suçlu ya da suçsuz olduğunu söylemek de mümkün değildir. En azından dosyaları bilmek lazım.Ben iki 'milli' sorunumuz üzerinde durmak istiyorum: Biri, dosyalar gizli iken hemen tavır alınmasının yanlışlığı, öbürü, savunmada dosyaya değil, "Atatürk, Cumhuriyet" gibi yüksek değerlere sığınılması...Rektörler Komitesi, daha hazırlık soruşturması gizli iken, bildiri yayımlayarak, Rektör Aşkın'ı savunmayı "Cumhuriyet'i savunmak" olarak ilan edebildi! Anayasa Profesörü Teziç'in bildirideki bu ifadeyi içine sinerek okuduğunu sanmıyorum; kendi adına yaptığı bütün açıklamalarda zaten böyle bir 'hukuk gafı'ndan dikkatle kaçındı. KONYA Selçuk Üniversitesi Rektörü Prof. Süleyman Okudan hakkında "tıbbi malzeme alımında yolsuzluk" iddiaları sebebiyle YÖK kapsamlı bir soruşturma açmış. Milliyet'in dünkü haberinde, Van Rektörü Prof. Yücel Aşkın hakkındaki yolsuzluk iddialarıyla benzerlik olduğu belirtiliyor. Selçuk Üniversitesi Rektörü Prof. Okudan da, YÖK'ün soruşturma açması konusunda, "Atatürkçü olduğundan" bu suçlamalara maruz kaldığını söylüyor:"Atatürk milliyetçisi, çağdaş bir insanım. Burada oda orkestrası kurdum. Rantla savaşan, özgürlüğe inanan bir insanım. Altı ayda bir İdil Biret geliyor, konser veriyor. Bu sene 75 bin öğrenciye Nutuk'u dağıtıyoruz..."İyi de bunların dosya ve iddialarla ne ilgisi var?!Hukukta sadece deliller üzerinden konuşulur. "Cumhuriyet'i savunmakla eş değerdedir" veya "Atatürkçüyüm de ondan..." diye yüksek karizmatik değerleri 'kullanmanın' hiçbir hukuki değeri olamaz. "Atatürkçü, Cumhuriyetçi, milliyetçi, Müslüman, demokrat" falan olmak hiç kimseye hukuki imtiyaz sağlayamaz.Bu 'imtiyaz' zihniyeti Türkiye'de ciddi bir sorundur.Sosyolog Max Weber'in dediği gibi, "kurucu karizma"nın sürdürülmesi "hukukun formelleşmesini, rutinleşmesini" yani yerleşmesini zorlaştırır, 'üstün otorite' olmasını geciktirir. Çünkü "karizma" hukukun üstünde bir güç olarak görülür. (1) Türkiye de bu şekilde darbeler yapıldı, yargı kararları ve 'hukuk' kitapları yazıldı, vatandaşların bir bölümüne imtiyaz, öbür bölümüne hak mahrumiyetleri layık görüldü! Hukuk ve Atatürk "Hukukun üstünlüğü" ilkesine en çok önem vermesi gereken kurumlardan biri YÖK'tür. YÖK'ün oligarşik yapısı sebebiyle bu konuda daima ciddi şüpheler oldu. Birçok yolsuzluk ve usulsüzlük şikâyeti, hatta soruşturma isteyen denetçi raporları konusunda YÖK eşit duyarlık göstermedi. Böyle raporları hiç Genel Kurul'a getirmedi, bir tek Selçuk Üniversitesi'ni getirdi. Denetçi raporlarından soruşturmaya gerek görülenlerin tamamını Genel Kurul'a getirmesi gerekmez mi? Av. Yahya Zabunoğlu'nun bir rektörün işlemleri hakkında 10 Haziran 2004 tarihinde YÖK'e verdiği suç duyurusu ve ekindeki klasörler dolusu belgeler hakkında YÖK hâlâ cevap vermedi!"Meslektaşını koruma" eğilimi bizde yargıda bile görüldü. Yargıtay Başsavcısı Sayın Nuri Ok, böyle bir eğilime karşı bildiri yayımlama ihtiyacı duymuştu. Hukuk tarihimize eklenmiş bir onur sayfasıydı o bildiri. (2)"Oligarşileşme" her kurumda görülebilir, üniversitelerimizde de vardır; eş dost ve yandaş kadrolaşmaları, YÖK denetim raporlarının Genel Kurul'a sunulmaması ve 'tercihli' davranılması bunun göstergeleridir.Türkiye dokunulmazlıklar ve oligarşik imtiyazlar cenneti olmamalı, YÖK reformunda bu oligarşik yapı ortadan kaldırılmalıdır: Her şeyin üstünde akademik liyakat ve etik... Yönetimde şeffaflık ve hesap verirlik... Bunu gerçekleştirmeliyiz.1) S.N. Eisenstadt: Max Weber, On Charisma and Institutiton Building, sf. 23-24.2) Milliyet, 27 Ağustos 2004. t.akyol@milliyet.com.tr Hukuk ve YÖK