Yazarlar "Töre kıskacında kadın"

"Töre kıskacında kadın"

08.08.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

"Töre kıskacında kadın"

Töre kıskacında kadın

       CUMHURİYET gazetesinin Yurt Haberleri Servisi Şefi Mehmet Faraç, TÖRE KISKACINDA KADIN adlı bir kitap yazmış. Bu kitap, törelerin, geleneklerin, yanlış da, zararlı da olsa değişmemesini savunanlara bir tokat gibi... Bu kitap, "kadın hakları da neymiş, insan hakları varken" diyenlere, Anadolu'daki kadının çok güçlü olduğunu iddia edenlere de bir tokat gibi...
       Kitapta 1994 - 98 yılları arasında Şanlıurfa'da töreler nedeniyle aile meclisi kararıyla öldürülen beş genç kızın öyküsü anlatılıyor. Kitabın arka kapağında, "... Yalnız Urfa'da mı, Güneydoğu'nun her köşesinde, adliyelerin tozlu raflarında, nice töre cinayetlerinin dosyaları duruyordur. Savunmasız nice sevdalar törelerin kör bıçağı altında yargılanmıştır bu bölgelerde... Suçları sevmek olan Urfa'lı kadınlar..." yazıyor. "Sevmek" sözcüğü içimi burkuyor. Bu yörelerde aşk sözcüğünün bilinmediğini, "seviyor musun" diye sorulduğunda yüzüne anlamsızca bakıldığını çok yakınlarda yaşadım. Kitapta da yer alan, Urfalı Rabia'nın öyküsünü onun arkadaşı olan dünya güzeli kızlardan Urfa Kısas köyünün tozlu yolları üzerinde dinledim. Diyarbakır'daki annenin, "kızını sevmediği bir adama nasıl vereceksin" dediğimdeki şaşkınlığını gördüm, Hakkari'deki düğünde, asık suratlı gelini ve arkadaşlarının "gelinin bağrı yanık olur" dediklerini duydum, hastanede kanamalı bir kadının kocası ve ailesi tarafından neredeyse ölüme terkedildiğini dehşetle izledim. O kadınla göz göze geldiğimde, ailesi gibi kendisinin de ölümü umursamadığını anladım. Oralarda sevgi, aşk, ölüm üzerine bile, kavramlar, duygular düşünceler çok farklı.
       Fırat Nehri'ne atıldıktan sonra kurtulup kaçan Gönül akıllarımızda hala. İmam nikahıyla zorla evlendirildiği akrabasından sevdiğine kaçıp, sonra da ailenin rızasıyla amcaları tarafından boğazı sıkılıp, öldü diye Fırat'a atılan ve kurtulan Gönül bu. Gönül Urfalı ama Antalya'da yetişiyor. Ancak Antalya gibi bir kentte yaşamalarının hiç önemi yok. İşin içine aşk ve özgürlük girince, "kadının mutlak sahibi" olan erkekler ölüm fermanını imzalıyorlar.
       Gönül'ün amcaları onu bir otomobil içinde Fırat'a götürüyorlar. Gönül onlara diyor ki, "Niçin işkence yapıyorsunuz? Beni silahla vurup öldürsenize..." Mehmet Faraç'ın dediği gibi, Gönül, "niçin ne hakla öldürüleceğini bir tarafa bırakmış, kaderine razı olmuş". Amcaları otomobilin içinde Gönül'ün eşarbıyla boğazını sıkıyorlar ve Fırat'a atıyorlar. Ama Gönül ölmüyor. Yüzlerce kişinin gözü önünde traktör altında ezilen, kent meydanında boğazı kesilerek katledilen, en küçük kardeşin ateşlediği domdom kurşunlarıyla öldürülen talihsiz hemcinslerinin akıbetine uğramıyor Gönül. Acaba Gönül bundan sonraki yaşamında, "beni ne hakla öldürüyorlar, ne hakla yargılıyorlar, benim sahibim bu erkekler mi?" sorusunu sorabilecek mi?
       Şanlı Urfa Valisi Şahabettin Harput, bir töre zirvesi yapmış. Buranın adının GAP Projesi'yle değil, kan davası, töre cinayetleri ve kızların para ile satılmasıyla gündeme geldiğini anlatmış, bundan vazgeçilmesini istemiş. Sözler verilmiş, ama cinayetler durmamış. Bunlar nasihatla, anlaşmayla çözülecek sorunlar değil. Önce insanların, ezilmiş Anadolu halkının kadınlarının, erkeklerden çok daha kötü durumda olduğunu kavrayabilmesi gerekiyor. Sanki bir şey biliyormuş gibi kimileri basbas bağırıyorlar, "Anadolu kadını güçlüdür, evinin hakimidir..." O kadın hala bir mal, bir köle... Alınıyor, satılıyor ve işlerine gelmezse yok ediliyor.
       Acaba bu kez, oylarımızı, kaba gücün ve cahilliğin efendiliğini bitirecek insanlara verebilecek miyiz?



Yazara E-Posta: D.Asena@milliyet.com.tr

Yazarlar