Yazarlar Türkiye haklı!..

Türkiye haklı!..

03.07.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Türkiye haklı!..

Türkiye haklı..


       Okurlarım, AB'nin oluşturma kararını aldığı güvenlik ve savunma örgütünden "Türkiye'nin dışlanmasına" ilişkin basın haberlerini anlamakta güçlük çektiklerini belirtiyorlar.
       Zihinlerini kurcalayan soruların başında, "Batı Avrupa Birliği", "Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği", AB'nin "Ortak Dışişleri ve Savunma Politikası" ve "Petersberg Görevleri" gibi örgüt ve kavramların geldiği anlaşılıyor. Ayrıca AB'nin Feira Zirvesi kararlarına Ankara'nın gösterdiği sert tepkinin nedenleri de ciddi merak konusu...
       Bu soruları, kısa fakat can alıcı noktaları kaybetmeden yanıtlamaya çalışacağım.
       * * *
       Ekonomik bütünleşmelerini tamamlayan Avrupa Topluluğu ülkeleri 1992'de imzaladıkları Maastricht Antlaşması'yla aralarında siyasi birlik sürecini başlattılar ve bu amaçla Avrupa Birliği'ni kurdular. AB, attığı bu tarihi adımla birlikte bünyesinde iki süreci daha harekete geçirdi.
       Bunlardan birincisi, bir siyasi birliğin sahip olması gereken "Ortak Dışişleri ve Savunma Politikası"nın (ODSP) oluşturulmasını öngörüyordu.
       İkincisi ise, AB'ye ortak güvenlik ve savunma işlevini sağlayacak bir kavram ve askeri yapılanmanın ortaya çıkarılmasını hedefliyordu. AB, "Avrupa Savunma ve Güvenlik Kimliği" (AGSK) adı verilen bu işlevi, 1948'de Avrupalı devletler tarafından kurulan bir toplu savunma antlaşması olan Batı Avrupa Birliği (BAB) altyapısı üzerinde gerçekleştirmeyi kararlaştırdı.
       * * *
       BAB'ın üstleneceği güvenlik işlevine gelince, bunun kriz yönetim görevlerinden ibaret olması, kuruluşun Bonn civarında Petersberg'de 1992 Haziran'ında yaptığı toplantıda kararlaştırıldı. Bu görevlerin, insani yardım ve kurtarma faaliyetlerini, barışı koruma amaçlı operasyonları ve barışın tesisi amacıyla kuvvet kullanımını da öngören askeri harekatları kapsaması öngörülüyordu.
       BAB - AGSK - NATO ilişkisi, NATO'nun 1996 Berlin toplantısında alınan kararla saptandı. AGSK, NATO bünyesinde oluşturulacaktı. Bu karar, Avrupa güvenliğinin bölünmezliğini ve Atlantik'in iki yakası arasında savunma işbirliğinin kalıcılığını tescil etmesi bakımından büyük önem taşıyordu.
       Söz konusu karar Türkiye için de kritik önemdeydi. Çünkü, Ankara, ortak üye olmasına rağmen BAB içinde, olası bir harekatın tüm aşamalarında kararları etkileyebilecek bir statü kazanmıştı. Bu bakımdan, AGSK'nın BAB üzerinde şekillenecek olması, Türkiye'nin AB savunma yapılanmasında yer alacağını ve BAB bünyesinde elde ettiği hakları koruyacağını gösteriyordu.
       * * *
       Bu yaklaşım, NATO'nun 24 Nisan 1999 Washington zirvesinde teyid edildi ve İttifak'ın yeni Stratejik Konsept belgesinde yer aldı.
       Bu belgede; (a) Türkiye ve diğer AB üyesi olmayan NATO üyelerinin konumlarının, AB öncülüğündeki kriz yönetim operasyonlarında BAB'daki düzenlemeler çerçevesinde şekilleneceği ve (b) AB'nin, NATO'nun imkan ve yeteneklerinden yararlanma taleplerinin, her talebin tek başına değerlendirilerek İttifak üyelerinin tümünün karara katılmasıyla kabul edilebileceği öngörüldü.
       Bu arada, AB, kendi öncülüğünde yürütülecek Petersberg görevleri türünden operasyonlar için, 60 günde harekata hazır hale gelecek 50 - 60 bin kişilik bir askeri müdahale gücünü, 2003 yılına kadar oluşturma kararını aldı.
       * * *
       Gelelim Feira kararlarına... Bu kararlardan Türkiye'nin rahatsızlığı, BAB'ın tamamen devre dışı bırakılmak suretiyle AB güvenlik ve savunma işlevinin doğrudan AB Konseyi bünyesinde oluşturulacak olmasından kaynaklanıyor. Bu şekilde Türkiye, hem AB güvenlik yapılanması dışında bırakılıyor, hem de BAB çerçevesindeki kazanımlarından mahrum ediliyor.
       AB'nin 11 üyesi aynı zamanda NATO'ya da üye... Bu 11 Avrupa devletinin, NATO'nun Washington zirvesinde kendilerinin de katılımıyla oybirliğiyle alınan ve Stratejik Kavram belgesine geçen kararları hiçe saymaları, son derece güven sarsıcı ve keyfi bir tutumdur.
       Öte yandan, Feira kararlarında öngörülen, AB üyesi olmayan Avrupalı NATO müttefiklerinin olası bir harekata katılmalarına ilişkin düzenlemeler, özellikle Türkiye için şu nedenlerle son derece yetersizdir:
       Birincisi, NATO askeri makamlarının risk değerlendirmelerine göre, sıcak kriz noktalarının yüzde 80'i Türkiye'yi çevreleyen coğrafi kuşakta yer almaktayken, AB, krizlerin sanki İskadinavya veya İberik Yarımadası'nda patlak vereceği gibi bir varsayımla hareket etmiştir.
       İkincisi, AB'nin, anılan coğrafi kuşakta girişeceği bir askeri müdahalede, Türkiye'nin hava sahasından, limanlarından, topraklarından ve savunma altyapısından yararlanmak için Ankara'dan talepte bulunma zorunda kalması kuvvetli bir olasılıktır.
       Üçüncüsü, böyle bir müdahale Türkiye'nin güvenliğini doğrudan etkileyebilir ve hatta tırmanarak NATO antlaşmasının 5. maddesinin harekete geçirebilecek durumlara yol açabilir.
       Bunlar, Türkiye'nin, AB önderliğinde yapılacak bir operasyonun, danışma, planlama, karar oluşturma ve karar alma süreçlerine katılmasını zorunlu kılan yaşamsal nitelikte nedenlerdir.
       Kanımızca, Ankara'nın bu yoldaki talepleri tamamen haklı ve isabetlidir.
       Hükümet, girişimlerini bu bilinçle ve sebatla sürdürmeli...


Yazara E-Posta: selekdag@milliyet.com.tr