Yazarlar Yaşanmış hayat hikayeleri

Yaşanmış hayat hikayeleri

14.02.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:

Umur Talu

Yaşanmış hayat hikayeleri

İNSAN unutuyor...
Sonra, bir gün bir gazete sayfasında karşınıza belki de "yaşanmış en kötü hayat hikayesi"yle çıkıveriyor.
Faruk Geç'i tanır mısınız?
Birkaç kuşak hatırlayabilir, gençler de bilmez herhalde.
Çocuktum. Aynı mahallenin havasını solurduk. Kapalı, kendi içinde mutlu bir köy olan ve sonra ilk sakinlerinin her biri bir tarafa, bu arada kimi de ölüme saçılan Basınköy'de.
Babam, orada "kendi evinde" oturmayı çok istemiş, ancak evler daha tam bitmeden aceleyle taşındığımızda bile hayat hikayesi oraya kadar yetişemeden sona ermişti.
Faruk Geç, Orhan Kemal'le aynı apartmandaydı. Doğan Koloğlu ve oğlu Sina da o bloktaydı.
Bizim hemen yanıbaşımızdaki apartmanda Çetin Altan (tabii Ahmet, Mehmet, Zeynep ve Kerime Hanım'la birlikte), çok sevdiği Menekşe'ye inen yokuşun yakınında Yaşar Kemal otururdu.
Karşımızda Hakkı Devrim'in annesi ve yakınlarda yitirdiğimiz İrfan Derman...
Başka? Necmi Tanyolaç'ı hatırlarım oradan, karikatürist Mıstık'ı, Tonguç Yaşar'ı, Yalçın Çetin'i, Necati Bilgiç'i, Doğan Katırcıoğlu'nu, Celalettin Çetin'i, Oğuz Akkan'ı, Kemal Kınacı'yı, Nail Güreli'yi, daha birçoklarını...
Orhan Talay'ı şimdi kaç kişi hatırlar ki; ama ben unutamam!
Faruk Geç'in bir komşusu da Sezgin Burak'tı.
Televizyonun olmadığı o dönemlerde onların dizileri izlenirdi.
Geç ve Burak çocuk duygularımızın iki büyük heyecanını, aşk ve kahramanlığı, gazete sayfalarındaki çizgilerle her gün kışkırtırdı.
Burak'ın "Tarkan"ı (bir de "Hüdaverdi"si vardı) ve Geç'in "Yaşanmış Hayat Hikayeleri".
Güçlü Tarkan'ın çizgilerinin ardındaki kalemi, fırçayı tutan elin sahibinin "gerçek hayat hikayesi"ni, iç dünyasını bilemezdik elbette.
O iç dünyasında nasıl fırtınalar esmişse, bir gün Sezgin Burak ölümü seçti.
Yıllar sonra, bu hafta bir gazete sayfasında, Burak'ın eski komşusu Faruk Geç'in de bir intiharla yıkıldığını gördüm. Oğlu ölüme atlamıştı.
"Yaşanmış hayat hikayeleri" bize aşkı anlatırdı.
Kahramanları belki de İtalyan fotoromanlarına özenerek yaratılmışlardı; olsun.
Biliyorum ki, sadece romantizmle maçoluk arasında salınan biz çok genç erkekler değil, asıl kızlar bir sonraki gün ne olacağını merakla, heyecanla okurlardı Geç'in çizgi aşk öykülerini.
Eminim ki, aşk yaşamamış, ıskalamış, yaşadığını aşk zannetmiş, aşk zannettiğinden kırılmış birçok kadın da Hürriyet'te hemen Geç'in karelerinde alırdı soluğu.
Sanıyorum ki, bir solukta okurlar, kendi yaşanmış hayat hikayelerinin arasına, yaşamadıkları hayat hikayelerinden oluşan bir hayal dünyasının renklerini katarlardı.
Geç'in yaşanmış hayat hikayeleri hep mutlu mu biterdi, unutmuşum, ancak kendisi gibi nazik, narin, kırılgan duran kahramanların hikayeleriydi. Nazik, narin, belki biraz fazla temiz pak aşklardı.
"Yaşanmış hayat hikayeleri"ni hayatın temposu yavaş yavaş köşeye sıkıştırdı.
Onları da okumuş kadınlardan bazılarıyla kızları Brezilya dizilerine attılar kapağı.
Geç'in hikayeleri dünde kaldı. Birçoğumuzun ortak geçmişinin bir köşesinde.
Kendi "yaşanmış hayat hikayesi" ise, biz çoktan onu unutmuş olsak da sürüyordu ve ona, içinde aşk geçmeyen bir "hayat hikayesi"nde yeniden rastladım.
Sevgililer gününde, içinde aşk hikayelerinin şimdi unutulmuş bir çizgi ustası olan Geç geçen küçük bir hayat hikayesi yazmak istedim.