Gündem Zübeyde Hanım’ın Mustafa’sı

Zübeyde Hanım’ın Mustafa’sı

10.11.2018 - 01:30 | Son Güncellenme:

Büyük Kurtarıcı Ulu Önder Atatürk’ü aramızdan ayrılışının 80. yıl dönümünde sonsuz özlem ve bağlılıkla bir kez daha anıyoruz... Mücadelesi, devrimleri ve idealleriyle ölümsüzlüğe ulaşan Atatürk’ün en büyük destekçisi annesi Zübeyde Hanım’dı...

Zübeyde Hanım’ın Mustafa’sı

Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatının 80. yılı. Milletin gönlünde çok özel bir yere sahip olan Atatürk’ün yaşamı, çetin mücadelelerle geçti. Mustafa Kemal’e sevgisi ve duası ile ona güç veren en büyük destekçisi ise annesi Zübeyde Hanım oldu.


Sofulardan Feyzullah Efendi ile Ayşe Hanım’ın 1857 yılında bir kızları oldu. Aile Selanik’in yakınındaki Langaza’da yaşıyordu. Sarı saçlı, mavi gözlü, beyaz tenli güzel kızın adı Zübeyde kondu. Ailenin temeli, Osmanlı’nın fetih yıllarında Karaman’dan göç ederek Selanik ve çevresini yurt tutmuş Yörük Türklerine dayanıyordu.

4 evladın acısı

1871 yılında Selanik’te gümrük memuru olan Ali Rıza Efendi ile evlendi. 1872’de ilk kızı Fatma dünyaya geldi. Fatma’yı üç yaşında iken kaybetti. 1874’te Ahmet’i, 1875’te Ömer’i, 1881’de de Mustafa’yı doğurdu. Mustafa daha iki yaşında iken Zübeyde Hanım, iki oğlu Ahmet ile Ömer’i kuşpalazı hastalığından yitirdi. Kader, üç çocuğunu küçük yaşta elinden almış geriye sadece Mustafa’sı kalmıştı. 1885’te Makbule’yi, 1889’da Naciye doğdu. Ali Rıza Efendi öldüğünde Mustafa Kemal, henüz yedi yaşındaydı Zübeyde Hanım oğlu Mustafa ve iki kızı ile yalnız kalmıştı. 1901’de Naciye’yi de kaybedecekti.

Hayatta kalan tek oğlu Mustafa, zeki bir çocuktu, öğrenme konusunda çok tutkuluydu. Zübeyde Hanım, Langaza’da küçük oğlunu, önce bir hocanın yanına gönderdi. Ancak bu geleneksel eğitim Mustafa’yı tatmin etmiyordu. Annesi bunun üzerine onu Selanik’te halası Emine Hanım’ın yanına bıraktı.

Zübeyde Hanım’ın Mustafa’sı

‘Anımsar üzülürdü’

Atatürk’ün yaklaşık 20 yıl en yakınında yer alan sayılı isimlerden biri olan Kılıç Ali, “Atatürk’ün Hususiyetleri” kitabında, şunları anlatıyor:

“Zübeyde Hanım oğlunun tahsiline fevkalade itina edermiş. Yalnız asker olmasını istemezmiş. Selanik’e gelip teyzesinin yanına yerleşir yerleşmez Mustafa’yı bu defa da Hacı Şükrü Efendi Mülkiye Rüşdiyesi’ne kaydettirmiş. Fakat bir gün mektepte Kaymak Hafız ismindeki bir hocanın dersinde Mustafa bir arkadaşı ile yüksek sesle görüşür ve gürültü yaparlarken Kaymak Hafız, Mustafa’yı vücüdundan kan çıkıncaya kadar insafsızca dövmüş. Arkadaşımız Salih Bozok da vaktiyle aynı mektepte aynı hocanın bir hayli dayağını yemiş olduğu için onun da Kaymak Hafız’dan canı çok yanıktı. Bu iç acısını sırası geldikçe anlattığı zaman Atatürk de vaktiyle yediği dayağı hatırlayarak adeta o gün olmuş bir vaka gibi tekrar hiddetlenirdi: ‘Nasıl oldu da, niçin vaktiyle o dayağı yedim?’ diye adeta müteessir ve mahzun olurlardı ve bu vesile ile o zamandan kalan hicranlarını, iğbirarlarını açıklar, bir türlü o hocayı affetmezlerdi.”

Naciye’yi çok severdi

Atatürk, yıllar sonra kardeşleriyle ilgili olarak, “Kardeşlerim arasında en sevdiğim Naciye’ydi. Ben Harbiye’ye giderken kitaplarımı istemişti. Annemden onu okutmasını istemiştim. Naciye, annem gibi sarışın, mavi gözlü, duru beyaz tenli idi. Tipik bir Yörük kızıydı” diyecekti.

Annesi zindana koştu

Mustafa Kemal, Manastır Askeri İdadi’den sonra İstanbul’daki Harbiye’ye girdi. 1905’te kurmay yüzbaşı olarak mezun oldu. İlk görevine gidemeden gözaltına alındı. Sarayda sorgulandıktan sonra tutuklanarak, Bekirağa Zindanı’na konuldu. Oğlunun tutuklandığını öğrenen Zübeyde Hanım, Selanik’ten İstanbul’a koştu. Oğluna sarıldı, yaralarını ana şefkatiyle sardı ama hasretini dindiremedi. Mustafa Kemal, zindan günlerinin ardından Şam’daki 5. Ordu’ya sürgüne gönderildi.

Selanik’ten İstanbul’a göç

Mustafa Kemal, 1911 yılında gazeteci Mustafa Şerif adıyla sahte belge ve pasaportlarla İstanbul’dan yola çıkarak Trablus’a gitti. Burada İtalyan güçlerine karşı başarılı bir direnişi örgütledi. Mısır üzerinden dönüşü sırasında 1912 yılında İskenderiye’de iken Selanik’in düştüğünü öğrendi. Annesi ve kız kardeşi Selanik’te idi. İstanbul’a döndü. Zübeyde Hanım da, kızı Makbule ile birlikte İstanbul’a göç etmişti. Anne ile oğlu kavuşmuştu. Ancak Mustafa Kemal, cepheden cepheye koşacaktı. Çanakkale Savaşı sırasında oğlundan gelecek kötü bir haberinin derin endişesi içinde dua ederek geçti günleri.

Zübeyde Hanım’ın Mustafa’sı

İdama mahkâm edildi

Mustafa Kemal, Mondros Mütarekesi’nin ardından İstanbul’a döndü. Anne oğul yıllar sonra yeniden birbirine kavuştu. Evde bayram havası vardı. Ama bu kavuşma da kısa sürecekti. Mustafa Kemal, 1919 yılının mayıs ayında Ordu Müfettişi göreviyle Samsun’a hareket etti. Bir yıl içinde Erzurum ve Sivas kongreleri toplandı, Ankara’da Meclis açıldı. 11 Mayıs 1920’de Mustafa Kemal, İstanbul’da toplanan Divan-ı Harp tarafından idama mahkûm edildi. 24 Mayıs 1920’de idam kararını padişah onayladı. Zübeyde Hanım, bu zor günlerde evladıyla ilgili idam kararından duyduğu sıkıntı ile felç geçirdi.

‘Zaferi almadan dönme’

Mustafa Kemal, 30 Ağustos’ta zafer ve vatanın kurtuluşu ile sonuçlanacak Büyük Taarruz için Afyon’a cepheye gidişini annesinden de sakladı. Ama bunu sezen Zübeyde Hanım, Ali Çavuş ile oğluna şu kısa mektubu elden gönderdi: “Mustafa’m, bilirim gelmeyeceksin. Çay davetine gidiyorum dedin. Ama molla annen nereye gittiğini bilir. Sen cepheye gidersin. Benim yüreğim bunu bilir. Senin için dua ediyorum bilesin. Bil! Ve de Mustafa’m, zaferi ele almadan dönme. Ben, seni beklemeyi bilirim.”

Zaferden sonra vefat etti

1922 yılında Milli Mücadele başarıyla sonuçlandı. Oğlunun büyük başarısını görmenin mutluluğunu yaşayan Zübeyde Hanım, 14 Ocak 1923’te İzmir’de, 66 yaşındayken vefat etti.

Zübeyde Hanım’ın Mustafa’sı

‘Anasının karşısında Mustafacık olurdu’

Atatürk’ün yaveri Cevat Abbas, anılarında şöyle anlatır:

“Zübeyde Hanım, daha küçük yaşta öksüz kalan oğlunun her haliyle yakından alakadardı. Çünkü onun yetişmesinde ve yetiştikten sonra memlekete hizmetinde büyük bir görev yerine getirmişti. Her ikisi arasındaki münasebetin esas kaidesi daima ziyaretçinin Atatürk olması idi. Ebedi Şef sabahleyin uyanır uyanmaz eğer o gün annesini görecekse annesinden bir vasıtayla izin alırdı. Sonra büyük bir merasimde bulunacakmışçasına Atatürk hazırlanırdı. Zübeyde Hanım da hasta yatağında dahi olsa büyük bir özenle Atatürk’ü kabule hazırlanırdı. Saçlarını taratır, işlemeli başörtüsünü örter, Makedonyalı gelinlik kızın zengin çeyizinden kalmış oyalı bürümcük gömleğinin (ham ipekten kumaş) üzerine ipekli entarisini giyerdi. Ve İstanbulkari renkli maşlahı ile resmi kıyafetini tamamladıktan sonra oğlunu beklediği haberini gönderirdi. (...) Bu ziyaretlerin her birinde Atatürk anasının mübarek elini büyük bir saygıyla öperdi. Sonra anasının karşısında o büyük adam küçülür, Mustafa, hatta Mustafacık olurdu.”