SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Yeni yılda değişiklikleri içimizde yapalım !

Yeni yıl, yeni dilekler, yeni beklentiler ve yeni kararlar demek.

Hepimiz önemli kararlarla gireriz yeni bir yıla.

Bizi mutlu edeceğine inandığımız bir dizi yeni kararlar listesi hazırlarız.

Sigarayı bırakmak, kilo vermek, spora başlamak bunlardan en bilindik olanlarıdır.

Gayet iyi niyetle ve pozitif düşüncelerle hazırlanan bu kararlar listesi bir ay sonra rafa kaldırılır.

Neden peki?

Çünkü bizim aslında ele almamız gereken dışta yapacağımız değişikler değildir.

İçte başlamayan değişiklikler, asla dışa yansımaz.

Bu yüzden 2013’e girdiğimiz bu günlerde, beklentiler ve kararlar listemizi, “bu yıl daha mutlu, huzurlu, sevgi dolu olabilmek ve beklentilerime kavuşabilmek için, içimde yapmam gereken değişiklikler neler? Şeklinde revize edelim ne dersiniz?

İçimizde nasıl değişiklik yapabiliriz göz atalım isterseniz.

· Bu yıl, durumlardan şikâyet etmek yerine, hayatımızda güzel giden olaylara odaklanalım.

· Bizi negatife düşüren duygularımızı, korkularımızı saptayıp üzerine gidelim. Tek başımıza yapamıyorsak, bir uzmandan yardım alalım. Zira bu korkularımız ve negatif duygularımız içimizde ne kadar uzun süre kalırsa, bizi o kadar mutsuz edecek ve hayat kalitemizi düşürecektir.

· Yaşamımızı daha anlamlı kılmak için, içimizdeki sevgiyi karşılıksız vermeye yönelik adımlar atalım. Haftada bir gün huzurevine giderek, oradaki yaşlı ve çaresiz insanlara sevgimizi verelim. Ya da çocuk esirgeme kurumuna giderek, çocuklara sevgimizi karşılıksız olarak akıtalım.

· Her gün hayatımızda güzel giden en az üç olayı düşünüp, bunun için Allah’a yürekten şükredelim.

· Her gün sessizliğe on beş dakika bile olsa zaman ayıralım. Meditasyon yapmayı öğrenelim, sessizliğin, sükûnetin kalbimizi, ruhumuzu beslemenize izin verelim.

· En önemlisi olumsuz düşünme alışkanlığımızı sona erdirelim.

· Duygusal tüm çöplüklerimizden kurtulalım. Affedelim, pişmanlıklarımızı sona erdirelim.

· Kendimiz için özel zamanlar yaratalım, bu özel zaman diliminde, kendimizi mutlu edecek aktivitelerde bulunalım, kitap okuyalım, ibadet edelim, spor yapalım, masaj yaptıralım, müzik dinleyelim, dans edelim v.s.

· Kontrol ihtiyacımızı tamamen sona erdirelim. Sürekli bir insanı, bir olayı kontrol etmek aslında evrene, ilahi olana güvenmemek demektir. Biz sürekli bir şeyleri kontrol etmeye çalıştıkça, kontrol etmeye çalıştığımız olaylar daha fazla kontrolden çıkacaktır.

· Evrenin ilahi düzenindeki o muazzam akışa, ahenge teslim olmanın huzurunu yaşayalım.

Yeni yılınızı kutlar, yeni yılın sağlık, mutluluk, huzur ve barış getirmesini ve içinizde yapacağınız değişikliklerin artmasını dilerim.

A.Nilgün Aktaş

NLP Uzmanı & Profesyonel Yaşam ve İlişki Koçu

www.aysenilgunaktas.com

http://www.facebook.com/a.n.aktas

nilgunaktas@hotmail.com

Yazının devamı...

Aynaların üzerine perde örtmeyelim !

Yapmaya değecek en güzel yolculuk, insanın kendi içine yaptığı, kendini keşfetme yolculuğudur.

Yaşam yolu çok uzun ve evrimimiz için birçok engelle donatılmıştır. Hepsi de bizim hayrımıza olacak şekilde, en ince ayrıntısına kadar hesaplanarak, yüce yaratıcı tarafından önümüze konulmuştur.

Bizim engel olarak gördüğümüz her şey aslında bizim tekâmülümüz için yolumuza çıkıyor ve bizi geliştiriyor.

Kendimizi keşfetme yolcululuğumuzda nereye gittiğimizi biliyor muyuz?

Eminim kendilerini hayatın akışına bırakmış pek çok insan bu soruya “hayır” cevabını verecektir.

Eğer içsel yolculuğumuzu evrenin kurallarına uygun bir şekilde, layıkıyla sürdürebilirsek, yaşam yolculuğumuzu daha keyifli bir hale getirebiliriz.

Nihai hedef ise “arınmak” ve “doğru insan” olabilmektir.

Daha huzurlu, mutlu ve tam olabilmemiz için bu yolculuğu yapmamız şarttır.

Peki, bu yolculuğa nerden ve nasıl başlamalıyız?

En önemli unsurlardan biri farkındalığımızı geliştirmemizdir.

Biz yaşadığımız olayların ve karşımıza çıkan insanların farkına vardıkça ve olayların bizlere sunduğu dersleri gördükçe, farkındalığımız artar.

Bizim bunu fark etmemizle birlikte de, içsel yolcuğumuz başlar. İçsel yolculuğumuzun başlaması için uykudan uyanmamız şarttır.

Bu yolculukta bize ışık tutan en önemli faktörlerden biri aynalıktır.

Karşımıza çıkan insanlar ve olaylar bize her zaman aynalık yaparlar. Bize bizi gösterirler.

Ayna nedir? Aynalanmak nedir?

Aynalama, insanlara ve olaylara nasıl baktığımız hakkında bize özel fotoğraflar sunan bir tekniktir.

Yani, içimizde olmayan hiçbir şeyi, dışımızda göremeyiz. Başka bir deyişle içimizdekileri, dışarıda görürüz.

Zaman zaman dışımızda gördüklerimizi beğenmez ve eleştiririz. Hatta sık sık da yargılarız. Aslında bütün bunları kendimize söylediğimizi fark etmeden!

Ayna sembolü sadece içe bakmayı daha iyi anlatabilmek için yapılmış bir benzetmedir.

Eğer bu durumu iyi anlarsak, karşımıza çıkan ve eleştirdiğimiz, beğenmediğimiz, yargıladığımız her şeyin aslında “biz” olduğunu da anlarız.

Aynanın bize gösterdiğini görmemezlikten geliyor ve dışarıdan bize yansıyanlar karşısında kendimizde duygusal anlamda etkiler hissediyorsak, henüz kendimizle iç hesaplaşma yapmadığımızı ve derine bakmaya cesaret edemediğimizi anlayabiliriz.

Örnekle anlatmak gerekirse. Biz hayat içinde nasılsak karşımıza çıkan kişilerin yansımaları da aynıdır.

Mesela bir danışanım çevresinde huzurlu, mutlu ve eğlenceli insanlar olmadığından yakınırdı hep. Ama kendisi o kadar huzursuz, keyifsiz ve mutsuzdu ki, çekim yasası gereği kendi gibi insanları çekerdi hayatına. Kendi frekansına uygun insanlar olurdu hayatındaki kişiler.

Ne zaman ki danışanım, aynalık olayını öğrendi, huzurlu, mutlu ve eğlenceli biri oldu.

Kendisi huzurlu, mutlu ve eğlenceli bir kimliğe büründükçe, karşısındaki kişilere aynalık yaptı ve onlar da değiştiler ve artık danışanımın yeni frekansına uygun kişiler çıktı karşısına.

Konuyla ilgili anlatıan güzel bir örnek vardır. Bir aynanın karşısındasınız ve aynadaki yansımanızda saçınızın bozuk olduğunu gördünüz. Düzeltmek için aynaya uzanıp yansımanızı mı düzeltirsiniz, yoksa kendi saçınızı mı ?

Yaşadığımız olayları da aynalarız.

Mesela çok korktuğumuz bir durum var, diyelim ki, yangından çok korkuyorsunuz bunu takıntı haline getirip odağınızda tuttukça, eninde sonunda bir yangın olayı ile yüz yüze geliyorsunuz.

Korkularımızdan kurtulmak için çeşitli teknikler var, bunları kullanarak (en önemlileri olumlama ve bilinçaltı çalışmaları, subliminal telkinler, eft ) korkularımızdan kurtulabilir ve korkumuzu odak halinde tutmaktan vazgeçebiliriz.

Yukarıda verilen örnekler, aynalamanın kuantum fiziğindeki kuarkları hareket geçiren etkileridir.

Ayna konusu Mesnevide çok güzel yorumlanmıştır. Mevlana’ya göre ayna, kişinin kendi kalbidir. Kişi ancak kalbine ( aynaya ) bakmayı öğrendiğinde kendini tanımaya başlar.

Hayatımız boyunca karşımıza çıkan olay ve insanlara dikkat edelim.

İçimizde ne varsa, dışarıda var olan da odur. Bu yüzden aynaların üzerine perde örtmeyelim ve aynalı ortamlardan kaçmaya çalışmayalım.

Başka türlü gelişemez, arınamaz ve mutlu insanlar olamayız.

Saygı ve sevgiler sunarım.

A.Nilgün Aktaş

NLP Uzmanı & Profesyonel Yaşam ve İlişki Koçu

www.aysenilgunaktas.com

http://www.facebook.com/a.n.aktas

nilgunaktas@hotmail.com

Yazının devamı...

Gerçek aşkınız bilinçaltınızdaki korkular bittiğinde gelecek !

Son günlerde sevgilisiyle, eşiyle problem yaşayan birçok bayan başvuruyor.

Bu bayanların çoğunun en büyük takıntısı “Ben hayatımda illa ki O’nu istiyorum. O’nu nasıl geri getirebiliriz? ”

Öncelikle şunu bilmek gerekir sevgili bayanlar.

Bu bilgiyi aklınızda tutun.

Bilinçaltımız biz henüz küçücük bir çocukken, henüz mantıklı zihnimiz devrede değilken, bazı kodlamlar yapar.

Bu bir kadın için bu kaybetme korkusu olurken, diğer bir kadın için aldatılma korkusu olabilir. Ya da başka bir kadın için değersizlik duygusu veya bambaşka bir duygu olarak karşımıza çıkabilir.

Bir danışanımın hikâyesini, - onun da iznini alarak – sizlerle paylaşmak istiyorum.

Danışanım henüz küçük bir çocukken babası yurt dışına çalışmaya gider.

Çocukluk yılları hep özlemle, üzünü ve hasretle geçer.

Bilinçaltına ayrılık ve imkânsızlık –sevdiğinden uzak olma- kodlaması yazılır.

Büyüdüğünde, genç bir kadın olduğunda ne olur biliyor musunuz?

Âşık olduğu erkekler daima kendisinden çok uzakta, deniz aşırı ülkelerdedir. Hep imkansız, hep ona acı veren ilişkilerdir.

Çünkü o henüz küçük bir çocukken kodlamayı oluşturup ve kararı almıştır.

“Senin duygusal ilişki yaşayacağın erkekler, senden çok uzakta olacak. Onlara hiçbir şekilde ulaşamayacaksın…”

Evet, ne demiştik başta?

Bana danışan bayanlara bu bilgileri anlatırım hep.

Siz bir erkeği ısrarla ve maalesef mantıksızca isterken, aslında onu gerçekten sevdiğiniz, çok âşık olduğunuz için istemezsiniz.

Derinlerdeki negatif çekirdek inancınız, o erkeğe âşık eder sizi.

İçinde bulunduğunuz eksiklik duygusu her ne ise, karşınızdaki erkekten bu eksikliği gidermesini istersiniz hep.

Erkek uzaktaysa, hep yakınınızda olmasını, size değer vermiyorsa, size çok değer vermesini istersiniz. Erkek sizi arayıp sormuyor, ilgilenmiyorsa, sizi sürekli aramasını, sormasını ve ilgilenmesini, sizi aldatıyorsa, yalnızca size ait olmasını istersiniz.

Örnekleri çoğaltmak mümkün.

O erkek bunu yapmadığı zaman da bunu aşk zannedersiniz !

Sonrasında büyük acılar gelir.

Ve inatla onu daha çok istemeye başlarsınız onu ve bu kısır döngü halinde sürüp gider.

Sonrasında aynı eksiklik duygunuzla -çekirdek inancınızla- başka imkânsız bir erkeği seçip, bu sefer ondan talep edersiniz eksiklik duygunuzu gidermesini.

Bu döngü negatif çekirdek inancınızı bulup, dönüştürene kadar bitmez maalesef.

Biz yardım almadan bu inancımızı bulup dönüştürebilir miyiz diye soranlar var.

Kendi başınıza zor olabilir, yine de imkansız değil.

Farkındalığı yüksek olanlar, hayatlarındaki tıkanmaları, kısır döngüleri tespit ederek, eksiklik duygularını saptayabilirler.

Sonrasında topraklama çalışmaları ile negatif duygularını yok ederek, yeni pozitif duygulara yer açabilirler bilinçaltlarında.

Aslında en önemlisi kendinizi çok sevebilmek, bir başkasından sizi sevip de mutlu etmesini beklememek.

Böylesi bir beklenti içinde olmak, kısır döngüleri çoğaltır hayatınızda.

Âşık olmak, bir erkekle sevgili olmak, ilişki yaşamak, evli olmak, sürekli o erkeğin sizi övmesi, mutlu etmeye çalışması, bir dediğinizi iki etmemesi, size sürekli onay vermesi demek değildir.

Sizi engelleyen negatif inançlarınızı saptayıp, bu duyguları dönüştürmeye çalışın.

Özgür bir zihne ve duygusal yapıya sahip olun ve işte o zaman hiçbir şeyden korkmayacaksınız.

Hayatınızda gerçek aşkı ve sevgiyi ancak o zaman deneyimleyeceksiniz.

Saygı ve sevgiler sunarım.

A.Nilgün Aktaş

NLP Uzmanı & Profesyonel Yaşam ve İlişki Koçu

www.aysenilgunaktas.com

http://www.facebook.com/a.n.aktas

nilgunaktas@hotmail.com

Yazının devamı...

Duyguları kontrol ederek kilo vermek mümkün !

Günümüz insanının en büyük sorunlarından biri şişmanlık.

Amerika’lı yazar Louise Hay Hastalıkların Zihinsel Nedenleri adlı meşhur kitabında, şişmanlığın zihinsel nedeninin, korunma ihtiyacı, kendini güvende hissedememe, korku, gizli öfke, affetmeme gibi nedenlere dayandırmış.

Bugüne dek danışanlarımla şişmanlıkla ilgili yaptığım birçok bilinçaltı çalışmasında yukarıdaki nedenlere ilave birçok neden olduğunu gözlemledim.

Değersizlik, mutsuzluk, umutsuzluk, hayattan zevk alamama, gerginlik, yalnızlık hissi, depresyon, suçluluk duyguları, özgüven eksikliği, kendini kronik şekilde üzgün hissetmek de, kişileri aşırı yemeye ve sonucunda kilo almaya itebiliyor.

Bu nedenler yüzünden, yemek yiyerek kilo almış bireyler, sonrasında daha fazla suçluluk duygusuna kapılıyor ve daha fazla depresif hissetmeye başlıyorlar.

Kısır döngü şeklinde devam eden duygular zinciri, kişinin daha da kilo almasına sebep oluyor.

Kilo alan insanlarda gözlemlediğim başka diğer bir önemli konu ise, başkalarının mutluluğunu kendi mutluluklarından daha üstün tutuyor olmaları.

Oysa bireyin kilo vermesi ve verilen kiloları koruyabilmesi için, kendine fazlasıyla değer vermesi, kendini sevmesi ve öncelikler listesinin en başına alması gerekiyor.

Bugün bu konuya değineceğiz.

Ne demek insanın kendisini, öncelikler listesinin başına alması?

Her şeyden çok kendini önemsemesi ve sevmesi.

Önce kendisine olmak üzere, çevresindeki kişilere karşı pozitif bakabilme alışkanlığını edinmesi, daha da önemlisi sevgi duyguları besleyebilmesi.

Kendi kişisel bakımını fazlasıyla önemsemesi.

Tükettiği besinlere, yaptığı egzersizlere, pişirdiği yemeklere, yaptığı egzersizlere dikkat etmesi.

Kendisiyle baş başa kalmak için kaliteli zamanlar yaratması.

Doğada uzun yürüyüşler yapması, sinemaya, tiyatroya, konsere gitmesi, meditasyon veya yoga yapmaya zaman ayırması.

Gün içinde eğlenceli, neşeli vakitler geçirebilmeyi, hüzünden, stresten, suçluluk duygularından uzaklaşmayı bilmesi gerek.

En önemlisi, “hayır” demeyi öğrenebilmesi.

Unutmamak gerekir ki, kendi değerlerinize sahip çıkmak, hayattan zevk alabilmeyi öğrenmek, mutlu hissetmek, suçluluk duygularından kurtulmak, kilo verebilmenin en önemli şartlarından biridir.

Kendimizden ziyade, birilerini mutlu etmek için uğraşarak daha değerli hissedemeyiz.

Böylesi bir tutum, bilinçaltınızın sizi daha da değersiz hissettirmesine neden olacak, bu durumda kilo vermenizi engelleyecektir.

Her zaman ideal kilonuzda ve formda kalmanız dileğimle.

Saygı ve sevgiler sunarım.

A.Nilgün Aktaş

NLP Uzmanı & Profesyonel Yaşam ve İlişki Koçu

www.aysenilgunaktas.com

http://www.facebook.com/a.n.aktas

nilgunaktas@hotmail.com

Yazının devamı...

Üç kadın, üç inanç

Geçen hafta sonu iki arkadaşımla buluştuk ve keyifli bir gün geçirdik. Önce bir kafede oturduk sohbet ettik.Sonra karnımız acıktı ve bir şeyler yemek üzere, bir lokantaya geçtik.

Gittiğimiz lokantaya bir süre sonra iki baba ve oğlu geldi.

Hemen yanımızdaki masaya oturdular ve yemeklerini sipariş ettiler.

Arkadaşlarımdan biri, bu baba ve oğullarla ilgili şu yorumu yaptı;

“Annelerini getirmemişler, kesin kadıncağız evde temizlik yapıyordur.”

Diğer arkadaşım;

“Anneleri öyle sıkılmış ki, kesinlikle siz gidin ben de kafamı dinleyim” demiştir, dedi.

Benim yorumum ise:

“Annelerinin de bir programı vardır, o da arkadaşlarıyla buluşmuştur.” oldu.

Şimdi gelin bu yorumlara birlikte göz atalım, hangi inançlar var acaba bu yorumların altında?

İlk arkadaşımın inancı:

Annelerin kendilerine ait özel bir hayatları yoktur. Genellikle evde vakit geçirirler ve ev işi yaparlar, sosyal hayattan kopukturlar.

İkinci arkadaşımın inancı:

Anneler zamanla eşlerinden ve çocuklarından sıkılırlar ve yalnız kalmak için bahaneler yaratırlar.

Benim inancım:

Anneler de özgürdür, eşine ve çocuğuna göbek bağıyla bağlı değildir. Eşi ve çocuklarından bağımsız programlar yapabilirler.

Üç kadın, üç inanç…

Örneklerde de gördüğünüz gibi, olaylara getirdiğimiz bakış açıları ve gördüğümüz olaylarla ilgili düşüncelerimiz, inançlarımızı ve aslında yaşadığımız hayatı ele veriyor.

Annelerin ezildiğini düşünen arkadaşım, aslında evliliğinde kendisi eziliyor. Bu yüzden gördüğü olayı, kendi yaşadıkları çerçevesinde ele aldı.

Annenin, evlilikten sıkıldığını düşünen arkadaşım ise, kendi evliliğinden sıkılmış ve gördüğü olaya bakışı da bu paralelde.

Ben ise özgürlüğüne düşkün biri olarak, gördüğüm olayı “çiftler istediği programı yapar, evlilik esaret değildir” şeklinde yorumlayarak, kendi inancımı ve yaşayışımı özetledim.

Olaylar karşısındaki düşüncelerimiz, yorumlarımız ve tepkilerimiz aslında bire bir inançlarımızı yansıtıyor.

Sizler de günlük hayatta yaşadığınız olaylara bakış açınızı değerlendirerek, inanç kalıplarınızı kolaylıkla bulabilirsiniz.

Peki, sizce bu baba ve oğullar neden yalnızlardı, anne nerdeydi?

Sevgi ve saygılarımla,

A.Nilgün Aktaş

NLP Uzmanı & Profesyonel Yaşam ve İlişki Koçu

www.aysenilgunaktas.com

http://www.facebook.com/a.n.aktas

nilgunaktas@hotmail.com

Yazının devamı...

Sonsuz şimdi

Şu an yaşamınız nasıl gidiyor?

Memnun musunuz yaşadığınız hayattan? Yoksa değil misiniz?

Sizi üzen sorunlarınız, sıkıntılarınız ve dertleriniz mi var?

Yaşamınızdaki bu meydan okuma karşısında ne yapıyorsunuz?

Bu meydan okumaya tavrınız ne oluyor?

Peki, bu en kötü olarak addettiğiniz zamanlarda, şimdide ve huzur içinde kalarak realitenizi değiştirebileceğinizi biliyor musunuz?

Bütün kadim uygarlıklar ve kutsal kitaplar bizim tanrının bir parçası olduğumuzdan bahseder.

Allah katında zaman kavramı yoktur, sadece şimdi anı vardır.

Geçmiş ve gelecek sonsuz “şimdi”de yaşanır ve şekillenir.

Şu an içinde bulunduğunuz zamana ne isim veriyorsunuz? Yanıt elbette BUGÜN veya ŞİMDİ değil mi ?

Yarın olduğunda siz ona ne isim vereceksiniz ?

Yanıt yine BUGÜN ya da ŞİMDİ olacak.

Yarın ise geriye dönüp baktığınızda geçmiş olarak nitelendireceğiniz şeyin içinde yaşarken ona ne isim veriyordunuz? Yanıt yine, BUGÜN ya da ŞİMDİ’dir.

Yani bizim geçmiş veya gelecek olarak gördüğümüz şey, yaşandığı anda daima BUGÜN veya ŞİMDİ olarak ifade edilir.

ŞİMDİ daima bizim realitemizdir, gerçeğimizdir ve geçmiş ile gelecek sadece kavramlardır.

Biz daima SONSUZ ŞİMDİ’de yaşarız.

Dün ve yarın sadece bir hayal edilen durumlardır.

Şimdi zamanı bir daire içinde bulunur. Olmuş olan ve olacak olan her şey ilahi bir şekilde oradadır.

Biz zaman dairesinin tam ortasında bulunuruz ve yapmış olduğumuz şeyler hala ŞİMDİ’de bizimle birliktedir.

Bir süre önce olmuş olan her şey, tüm anılarımız. şimdi sizinle birliktedir ve realitenizi oluşturur.

Gelecek, henüz realitenizde tezahür etmemiş olsa da, ŞİMDİ dairenizde “tezahür etme potansiyelleri” olarak bulunur.

Dolayısı ile, onlar da sizinle birlikte ŞİMDİ’de bulunurlar.

Tüm bu ŞİMDİ dairesi şimdimiz, geçmişimiz ve gelecek potansiyellerimizden oluşan ve REALİTEMİZ denen bir enerji eğilimine sahiptir.

Biz potansiyelleri tezahür ettirirken (ya da ettirmezken), REALİTEMİZİN eğilimi de değişir!

Siz bu ŞİMDİ bileşiminin potansiyellerini değiştirirken kendiniz için gerçek realiteyi de değiştirirsiniz.

Realite bizim için değiştiğinde, zaman nitelikleri de değişme eğilimi gösterir, ancak Einstein’in örneğindeki uzay yolcuları gibi, çevremizdeki her şey bizimle birlikte geldiği için biz bunu fark edemeyiz.

Biz lineer zamana alışığız. DÜN olmuş olandır ve asla tekrarlanmaz. BUGÜN şimdi bize olandır ve YARIN bilinmeyendir ve sadece bir umut kavramıdır.

Ama, kavramlar tümüyle ŞİMDİ’de sonsuz bir anlar dizi içinde olup bitmektedirler.

Siz bu yazıyı şimdi okuyorsunuz, öyle değil mi ? Ama bu sizin “şimdi”nizdi ve bir an sonra bir sonraki paragrafı okuyacaksınız ve bu da sizin “şimdi” niz olacak!

Öyleyse gerçek “şimdi” nerededir ?

O, siz nerede bulunuyorsanız, oradadır!

ŞİMDİ zamanında, sizin varoluşunuz mevcut geçmişin, mevcut şimdinin ve gelecek için yarattığınız mevcut potansiyelin enerjisinin art arda sıralanışır. Dolayısıyla, sizin kim olduğunuzun ve kim olabileceğinizin dengeli, tam bir tablosu vardır.

Bu aynı zamanda kendini kontrolün, muktedir olmanın ve bilgeliğin bir tablosudur.

Bu ŞİMDİ varoluşu geçmişin ardındaki niçin’i bilerek geçmişle birlikte yaşayabilen ve gelecek için niçin potansiyelini bilerek, şimdi dingin olabilen bir insan yaratır.

Bu, dairenin anlaşılacak kadar küçük olduğunu, ve onun tümünün geçmiş, şimdi ve geleceğin boyutlar arası bir biçimde bilindiğini idrak eden bir insandır. Bu insan ayrıca kendi ŞİMDİ dairesinin ona ait olduğunu da anlar. Bu da bilgelik ve huzur yaratır. Siz yarattığınız şeyi kontrol edebilir ve ondan sorumlu olabilirsiniz!

Realite “sizin başınıza gelen” bir şey değildir!

Geçmişe üzülüp, onunla şimdiyi dengelerken başa çıkmaya çalışan ve gelecekten korkan lineer insan yerine, ŞİMDİ insanı şu kavrama sahip olduğu için huzurlu,dingindir : “Olduğum ya da olacağım her şeyi ŞİMDİ enerjim içinde taşıyorum. Dolayısıyla ürettiğim ya da üreteceğim her potansiyele girecek aletlere ve donanıma sahibim!”

Lineer geleceğin nasıl tezahür edeceği bilinmez görünebilir, ama onun enerjisi kesinlikle bilinmez değildir. Bu gelen olay henüz gerçekten “bilinir” görünmese bile, aydınlanmış insanda “ben orada bulunmuştum, onu yapmıştım” hissini yaratır.

Bu bir filme benzer : Size filmin sonu söylenmiştir, ama henüz filmin ayrıntılarını bilmemektesinizdir.

4 Boyutlu bölmenin dışına çıkıp kendi yaşamımızın hakimi olmak, tümüyle, katıldığımız sınavın bir parçasıdır.

Kendini muktedir kılma, kendi sorumluluğunu üstlenme ve kendi değerini bilmeyle ilgili bir şeydir.

Örnek 1 : Ahmet sürekli olarak, kendisini hoşlanmadığı bir biçimde şekillendirmiş olan geçmişi peşinden sürüklemektedir. Dolayısıyla, o ŞİMDİ gördüğü şeyden hoşlanmamaktadır. Ayrıca, bu kişi geçmiş deneyimlerinden ötürü gelecekten de korkmaktadır. Böylece, o korkuya, kurban edilmeye ve kendi değerini bilmemeye eğilimli bir ŞİMDİ yaratmıştır!

Örnek 2 : Ahmet, işlerin işleyiş biçimini anlamaya başlamıştır. O geçmişe bakar ve onun sorumluluğuna sahip çıkar. Dolayısıyla, bu geçmiş onun izniyle var olmuştur ve bu geçmiş onun şimdiki deneyiminin alanı içinde ona değer vermiştir. O kendisini şimdi çok daha iyi hisseder ve geleceğin spritüel vaatle dolu olduğu konusunda güven duyar. Bu kişi sevgi, anlayış, sorumluluk ve umuda eğilimli bir ŞİMDİ yaratmıştır!

Öyleyse gerçek Ahmet ayağa kalksın!

Ahmet realitesini değiştirmiştir. O sadece dış görünüşünü değiştirmemiştir. O sadece olumlu düşünmeye başlamamıştır. Ahmet içsel anlayışını ve hatta kendi zaman çerçevesini de değiştirmiştir!

Çünkü Ahmet’in şimdi sahip olduğu şey içindeki tanrısallıkla çok daha uyum içindedir!

SONSUZ ŞİMDİ’de yaşayarak, içinizdeki tanrısallığı ortaya çıkartıp, tüm realitenizi değiştirebilirsiniz!

A.Nilgün Aktaş

NLP Uzmanı & Profesyonel Yaşam ve İlişki Koçu

www.aysenilgunaktas.com

http://www.facebook.com/a.n.aktas

nilgunaktas@hotmail.com

Yazının devamı...

Duygularınız sizi yönetmesin, siz duygularınızı yönetin !

Gün içinde ne kadar çok duygu hissettiğinize dikkat ettiniz mi hiç ?

Üzüntü, şaşkınlık, korku, endişe, öfke, kızgınlık, suçluluk, hayal kırklığı, utanma, güvensizlik, sevgi, güven duyma, sevinç, neşe, coşku, mutluluk v.s.

Bu iyi ve kötü hisleri gün içinde sayısız kere yaşarız, ancak çoğunlukla dikkat etmeyiz sadece bir duyguydu der geçeriz.

Oysa hislerimiz ve hatıralarımız bire bir bilinçaltımızın bizimle konuşma dilidir.

Sürekli yaşadığımız olumsuz duygular bize vücudumuzun bazı duyguları içinde tuttuğu bilgisini verir.

Eğer biz bu olumsuz duyguların bilinçaltımızın bize vermek istediği bir mesaj olduğunu anlarsak, duygularımızla işbirliği içinde olur ve onları dönüştürerek, hayat kalitemizi artırabiliriz.

Örneğin; kendini üzgün hissettiğini söyleyen bir insan genellikle, göğsünde ve kalbinde gerginlik, ağırlık ve acı hissettiğini söyler.

Ürkek insanlar ise, midelerinde ve göğüslerinde tedirginlik ve gerginlik hissederler.

Duyguların altında yatan nedenler araştırılıp bulunmazsa, ileride yaşanılan bu olumsuz duygular mutlaka fiziksel rahatsızlıklara dönüşecektir.

Hastalıkların, psikolojik nedenlere dayandığı bilgisini hatırlarsak, hissettiğimiz olumsuz duyguların ileride nasıl sonuçlara yol açabileceğini anlarız .

Patolojik hiç bir problem olmamasına karşın, ileri derecede yutkunma zorluğu ve yemek yerken boğulma problemiyle başvuran bir danışanımla yaptığımız seanslarda, küçük yaşlardan itibaren ailesi tarafından bastırıldığını, kendini ifade edememe sorunu yaşadığını tespit ettik.

Bu duygusu yıllar içinde boğazında yoğunlaşmış, yutkunma ve hatta nefes almasında problemlere sebep olmuş, artık kendisi için hayati bir tehlike oluşturmuştu.

Duygularımız işte bu yüzden çok önemli.

Şimdi hemen bir soru akla gelebilir.

“Peki, bu olumsuz ve bizi rahatsız eden duygulardan nasıl kurtulabiliriz ?”

Gece yatmadan önce o günün hesabını kapatmak en mükemmel çözümlerden biri.

Böyle yaparsanız duygularınızı biriktirmemiş olursunuz.

Her akşam yatmadan önce o günün hesabını mutlaka kapatın.

Ancak, uzun yıllardır birikmiş bir duygu vücudunuzda hastalık olarak kendini göstermişse, tıbbi yardımla beraber, mutlaka bir kişisel gelişim uzmanından destek almalısınız.

Günlük oluşan negatif ve sizi rahatsız eden duygularınızdan kolayca kurtulabilmeniz için iki basit ve kolayca uygulayabileceğiniz yöntem vereceğim.

Bunlardan birincisi gece yatmadan hafif meditatif bir durumdayken o güne ait sizi kızdıran, öfkelendiren veya endişelendiren tüm kızgınlıklarınızı bir kâğıda hızlı bir şekilde yazmanız.

Tüm kızgınlıklarınızı, korkularınızı, endişelerinizi sizi kızdıran olaylara ve insanlara karşı sansürsüz bir şekilde içinizdekileri dökmek.

Bu çalışma sizi çok hızlı topraklayacaktır ve günün hesabını o an kapatmanıza yardım edecektir.

İkinci yöntem benzer.

Yine gece yatmadan hafif meditatif durumdayken gün içinde sizi öfkelendiren, kızdıran, sinirlendiren olayları veya kişileri düşünüp (sesli de olabilir) bu kişilerle veya olayla yine sansürsüz bir şekilde hesaplaşmak. İçinizdekileri dökmek, hırsınızı alamazsanız, yastığa vurarak hırsınızı alabilirsiniz.

Bu iki yöntemden size kolay geleni her gün düzenli olarak yapmanız halinde, hislerinizi giderek daha fazla kontrol altına almaya ve olumsuz duygularınızı dönüştürmeye başladığınızı göreceksiniz.

Güzel ve olumlu duygularla yaşamanız dileğimle, saygılar, sevgiler.

A.Nilgün Aktaş

NLP Uzmanı & Profesyonel Yaşam ve İlişki Koçu

www.aysenilgunaktas.com

http://www.facebook.com/a.n.aktas

nilgunaktas@hotmail.com

Yazının devamı...

21 Aralık 2012 son mu, başlangıç mı ?

Tüm dünya 21 Aralık 2012 Cuma gününe kitlendi.

Bu tarihle ilgili çeşitli kaynaklarda çok farklı bilgiler mevcut.

Bu bilgilerden bir kısmı iyimser, bir kısmı kötümser.

İddiaların büyük kısmı 21 Aralık 2012’nin Maya Takvimi’nin sonunu işaret ettiğinden, bu tarihte kıyametin kopacağına dair.

Maya Takvimi’nde 5125 yıllık döngüler var ve Mayalar bu döngülere “Güneşler” adını vermişler.

İnsanlık tarihi, şu ana değin 4 büyük “güneş” evresini geride bıraktı ve şu anda beşinci güneşte.

Bizim kullandığımız takvime göre 21 Aralık 2012’ye denk gelen bu günde ise beşinci güneş batacak, altıncı güneş doğacak.

Aslında takvimin bittiği falan yok, sadece bir döngünün sonu bu tarih.

Yeni bir dönemin bitip, başka yeni bir dönemin başlayacağına işaret ediyor sadece.

Bu dönem için spritüel bir uygarlık olan Mayalar, altıncı güneşin doğumuyla birlikte öngörmüşler.

2012 ve sonrasının ruhsal açıdan önemi de işte bu noktada yoğunlaşıyor.

Astrolojik açıdan bakıldığında, güneş aktivitelerinin etkin olacağı ve gökyüzünde gezegenlerin sert açısal dizilimlerde bulunacağını belirtiyor astrologlar.

21 Aralık 2012 tarihinden itibaren dünyamız yüksek miktarda hızlı frekansı barındıracağı bir foton kuşağından geçecek.

Bu durumda tüm insanlığın frekansı da hızlanacak.

Frekanslar hızlandığı için çekim yasası, şu anki duruma göre bir hayli hızlı işlemeye başlayacak.

Bu yüzden duygularımızı çok fazla önemsememiz gerekecek bu dönemde.

Mümkün olduğunca güzel duygular hissetmek, sevgi bilincini artırmak, tüm bu duygularımızı kat be kat arttıracak ve hayatımıza bizi mutlu edecek olayları çekecek.

Ancak tam tersi de geçerli.

Eğer içinde bulunduğumuz duygular korkuya dairse ve düşüncelerimizde ego bilinci hâkimse o zaman da bu duygularımız artarak, muadil olayları hayatımıza daha hızlı getirecek.

Ne yapmalıyız peki?

Bize korku ve acı veren duygularımızı iyileştirme konusunda bilinçli bir çaba harcamalıyız.

Duygularımızı gün içinde sık sık kontrol etmeliyiz.

Kendimize gün içinde birçok kez şu soruyu sormalıyız.

“Şu anda nasıl hissediyorum?”

Duygularımız hayatımızı yönetir. Yaşamda mutluluğun anahtarı duygu yönetiminden geçer. Duygularımızın ne kadar farkına varırsak, dönüştürme konusunda o kadar başarılı oluruz.

Hepimiz duygularımızla etrafımızdaki ve içimizdeki dünyayı etkileme gücüne sahibiz.

21 Aralık 2012 sonrasında içinde yaşadığımız duyguları daha fazla ciddiye alalım.

Bir olumlu duygunun hayatımıza belki de binlerce olumlu olayı çekeceğini, bir olumsuz duygunun da binlerce olumsuz olay yaşatacağını daima hatırlayalım.

Tüm olumlu duyguların hayatınızı sarıp sarmalaması dileğimle, saygılar ve sevgiler sunarım.

A.Nilgün Aktaş

NLP Uzmanı & Profesyonel Yaşam ve İlişki Koçu

www.aysenilgunaktas.com

http://www.facebook.com/a.n.aktas

nilgunaktas@hotmail.com

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.