SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Bilinçaltı düşüncelerimiz bilince çıkmadıkça, karşımıza kader olarak çıkar!

Bilinçaltı düşüncelerimiz, bilince çıkmadıkça karşımıza kader olarak çıkar, der Carl Jung.

Peki bilinçaltı düşüncelerinin kader olarak karşımıza çıktığını nasıl anlarız ?

Bunu aşağıdaki soruya vereceğiniz cevap netleştirecektir.

Hayatınızda kısır döngü şeklinde yinelenen olaylar yaşıyor musunuz?

Mesela;

- İlişkilerimde sürekli aldatılıyorum veya sürekli terk ediliyorum.

- Hep aynı karakterde erkekleri/kadınları hayatıma çekiyorum.

- İş hayatında sürekli para kaybediyorum ya da batıyorum.

- Karşıma çıkan herkes bana değersiz hissettiriyor.

Örnekleri çoğaltmak mümkün elbette.

Eğer bu şekilde hayatınızda sürekli yinelenen olaylar varsa, bilinçaltı zihninizde çekirdek inançlara sahipsiniz.

Nedir çekirdek inanç?

Çekirdek inançlar, çocukluk döneminde (0-6 yaş) bizi en çok etkileyen olayların ardından çıkardığımız “bireysel” sonuçlardır.

Masum görünen bu sonuçlar önce duygu yoğunluğunun eşlik ettiği bir düşünce olarak ortaya çıkar. Biz farkında olmadan bilinçaltımıza inanç olarak yerleşir ve davranışlarımıza yön vermeye başlar.

Artık bizi yönetecek kadar güçlenen bu olumsuz inançlara çekirdek inanç adını veriyoruz.

Çekirdek inançları bir bilgisayarın yazılım programına benzetebilirsiniz.

Bir programı değiştirmediğiniz sürece, nasıl kodlanmışsa o şekilde çalışacağı ne kadar kesinse, çekirdek inançların da davranışlarımızı, dolayısıyla hayatımızı belirleyeceği de o kadar kesindir.

Bilinçaltımızdaki negatif inanç kalıplarını bulmak ve bu direnci kırmak, daha sağlıklı mutlu, başarılı ve güçlü bir şekilde hayata devam etmek için son derece önemlidir.

Aksi takdirde ilişkilerimizde ve sağlığımızda - ruhsal, bedensel, zihinsel ve duygusal- anlam veremediğiniz sıkıntılar yaşamanız kaçınılmaz olacaktır.

Bazen bir tek direncin kırılması bile, hayatınızın birden fazla alanında kendini olumlu yönde hissettirebilir.

Peki, nasıl buluruz bu olumsuz inanç kalıplarımızı.

Bilinçli zihnimizle buna cevap vermek ne yazık ki çok zor. Zira kayıtların hepsi bilinçaltı zihnimizde ve epey derinlerde saklı.

Bu olumsuz kayıtları bulmak ve yüzeye çıkartmak büyük bir farkındalık gerekir. Ama tek başına farkındalık da yetmez. Bunu cesaret, azim ve disiplinle destelemek gerekir. Farkındalık bu yolculuğun ilk basamağıdır.

Çekirdek inanç temizliği için bir çok teknik kullanılmakla birlikte en etkin olan bir kaç yöntemden bahsetmek istiyorum.

Time Line denilen, Zaman Çizgisi Terapisi yöntemi ve subliminal telkinler negatif inancın değiştirilmesinde en etkin olan yöntemlerdir.

Subliminal, kelime anlamıyla başka bir objenin içinde gömülü bir işaret ya da mesajdır.

Yani algılama durumunda gizli kalarak bilincin değil de bilinçaltının algılaması üzerine tasarlanmış bir yöntem.

Günümüzde stres yönetimi, sigarayı bırakma, kilo verme, bolluk bereket bilinci, kendine güven eksikliği, mutlu ilişkiler gibi daha yüzlerce farklı konuda subliminal telkinlerden kolaylıkla yararlanılıyor.

Kişi rahatlatıcı müzik parçalarını dinlerken bilinçaltı kendisine verilen mesajları hiç aksatmadan kayda alıyor ve uygulamaya başlıyor bile.

Bilinçaltı verilen hiç bir emri atlamaz, unutmaz. İhtiyacı olduğunda tereddütsüz uygular. İşte bu da bilinçaltı eğitiminin en temel noktasıdır.

Subliminal çalışmaların etkisi bilimsel olarak da tespit edilmiştir. Bu bilimsel kanıt İngiltere'de yapılan bir çalışma sonucu geldi.

Bilim adamlarının araştırma sonuçları BBC News’a da haber oldu. Araştırmacılar, bir insan, izlediğinin veya dinlediğinin farkında olmasa bile, subliminal imajları beynin kaydettiği saptandı.

Diğer önemli bir yöntem ise, Time-Line (Zaman Çizgisi Terapisi) adı verilen teknik, geçmiş bir anıyla, gelecek hayali arasındaki farkı bilmemizi sağlıyor.

Bu terapi hatıralarımızı nasıl depoladığımızı, hedef belirlemede ve zaman yönetiminde zamanı nasıl algıladığımızı, zamanın neden bazılarının lehine ve bazılarının aleyhine işlediğini ortaya koyuyor ve bir zaman çizgimiz olduğu keşfini yapmamızı sağlıyor.

Bu yöntemleri virüs bulaşmış bir bilgisayara, antivirüs programı uygulanmış gibi düşünmek mümkün.

Böylece kişinin daha sağlıklı, mutlu, başarılı ve güçlü bir şekilde hayata devam etmesi mümkündür.

Zihnimiz doğası gereği, aynı anda hem olumlu hem de olumsuz düşünceye odaklanamaz.

Onu hangi tür düşünceyle doldurursak ona uygun bir enerjiyle çalışır.

Dolayısıyla bizi ilgilendiren konu, olumlu düşünce ve inançları korumak, olumsuz olanların yerine olumlularını yüklemektir veya bazen sadece dengelemektir.

Saygı ve sevgiler sunarım.

A.Nilgün Aktaş

NLP Uzmanı & Profesyonel Yaşam ve İlişki Koçu

www.aysenilgunaktas.com

http://www.facebook.com/a.n.aktas

nilgunaktas@hotmail.com

Yazının devamı...

Algılarımızı nasıl zenginleştirebiliriz?

Ruhun amacı dünya üzerinde deneyimler elde ederek, bilgisini artırıp, tekâmül etmektir.

İşte bütün bunları yapabilmek için ruhun bir bedene ihtiyacı vardır.

Beş duyumuz bize ruhumuzu beslemekle ilgili önemli bilgileri sunmak üzere mükemmel bir şekilde programlanmıştır.

Görme, işitme, koklama, dokunma ve tatma duyularımız sayesinde dışımızda oluşan sinyalleri zihnimize yansıtır, algılayan zihnimizdir.

Algılamamızın boyutu değişip, geliştikçe zihnimizde gelişip, zenginleşir.

Algılarımızı nasıl zenginleştirebiliriz?

Herhangi bir konunun veya cismin, bizim için önemli noktalarını fark etmeye ve sonuçta gözlemlediklerimizden önemli bilgiler, güzellikler ve olumlu izlenimler çıkarma yeteneğine sahip olmaya çalışıp, bunu alışkanlık haline getirdiğimizde 5 duyumuzdan tam kapasiteyle faydalanabiliriz.

Zihnimizin gelişmek için dış dünyadan, evrenden alınan sinyallere ihtiyacı vardır.

Alınan bütün izlenimler, sinyaller, zihin aracılığı ile ruha gönderilir ve bu sayede ruhumuz zenginleşir, büyür.

Bu yüzden duyu organlarımızı maksimum düzeyde kullanmak zorundayız.

Bazen duyular yoluyla almadığımız bazı şeyleri bildiğimizi fark ederiz.

Bunlar önceki yaşantılarımızla, duyular yoluyla aldığımız izlenimler olup, zihnimize depolanmışlardır.

Duyularımızın ötesinde, daha yüksek duyularımızın mevcut olduğu araştırmalarla tespit edilmiştir. Bunlara duyu dışı algılama adı verilir. 6. his, telepati, durugörü, duruişiti, dermo-optik algılama, psikometri ve psikokinezi bunlardan bazılarıdır.

Beş duyumuz ve diğer duyularımız fiziksel gerçekliğimizi algılamak ve yaratmak üzere tasarlanmıştır.

Her insan duyularının sağladığı bilgiler ışığı altında kendi iç deneyimini yaratıyorsa, bu herkesin gerçeğe dair kendine ait bir versiyona sahip olduğunu gösterir.

Duyuları gelişmiş bir insanın algıları fiziksel gerçekliğin ötesine uzanabilir ve beş duyunun ötesinde olan birçok farkındalığı yaşamaya başlayabilir.

Hindistan’a iş gezisine giden bir İngiliz antropoloğun başından geçenleri okumuştum.

Bir akşam ormana doğru gitmiş ve garip bir sahneye tanık olmuş.

Yaşlı bir Hintli coşkuyla ormanda dans ediyormuş. Koşup ağaçları kucaklıyor, yapraklar kımıldayınca gülüyor ve yüzünde çılgınca bir mutluluk ifadesiyle gülüyormuş. Uzun süre devam etmiş bu dans.

Antropolog kendini daha fazla tutamayıp sormuş:

“Affedersiniz ama sizi bu kadar mutlu edip, ormanda tek başınıza dans ettiren şey nedir ?”

Yaşlı Hintli şaşırarak cevap vermiş:

“Affedersiniz ama asıl size yalnız olduğumu düşündüren şey nedir ?”

Aslında iki sorunun da cevaplanamaz sorular olduklarını ve kişilerin duyuları yardımıyla dünyayı nasıl algıladıklarına dayandırabiliriz.

Antropolog yalnızca ormanı ve ağaçları görürken, yaşlı adam belki de ruhları görüyor ve onlarla dans ediyordu.

Kendi kişisel tarihimizi düşündüğümüzde de değişik gerçeklerin hayatımıza egemen olduğunu görürüz.

Çocukluktan, bugüne dek tüm yaşadıklarımız, anılarımız, iz bırakan olayların tümünün “ben”i oluşturduğunu fark ederiz ve gerçek “ben”in hangisi olduğunu sorarsınız, cevap “hepsi”dir.

Bu imajların hepsi “ben”e dönüştü.

Daha yeni olanlar, yeni imajlar, bugün gördüklerimiz, algıladıklarımız, fark ettiklerimiz, duyduğumuz, kokladığımız, tattığımız her şey ise yine “ben”e dönüşmeye devam ediyor ve bu dönüşüm yaşadığımız sürece hiç bitmeyecek.

Sonunda “size” dönüşecek gerçekleri olabilecek en yüksek seviyede seçip algılayarak, en mutlu “siz”i yaratmanızı dilerim.

Sevgi ve saygılarımla,

A.Nilgün Aktaş

NLP Uzmanı & Profesyonel Yaşam ve İlişki Koçu

www.aysenilgunaktas.com

http://www.facebook.com/a.n.aktas

nilgunaktas@hotmail.com

Yazının devamı...

Hayal et ve yarat !

Hayal kurmayı sever misiniz?

Aslında bilinçli olmasa da sürekli hayal kuruyoruz.

Şu an yaşadığımız hayat ve yaratımlarımız daha önce kurduğumuz hayallerimizin yansımasından ibaret.

Hayal kurmak bu derece önemli ilerlememiz için.

Bilerek veya bilmeyerek gerçekleştirdiğimiz bu eylemin ismi “yaratıcı imgeleme”.

Yaratıcı imgelemeyi, sağlık, mutlu ilişkiler, mutlu evlilik, huzurlu bir hayat, huzurlu iş hayatı, bolluk - bereket, kilo vermek ve aklımıza gelen her konuda kullanabiliriz.

Yapmamız gereken en önemli şey, isteğimize dair beynimizde bir senaryo yaratmak ve günün belirli saatlerinde bu senaryoyu içindeymiş, yaşıyormuş gibi hissederek, hayal etmek.

İsteklerini hayatlarında tezahür ettirmekte zorlanan danışanlarımla, yaptığımız imgeleme çalışmalarında çoğunlukla çalışma sırasında içlerinde bir endişe hali sezinlerim. İçlerindeki bu olumsuz duygu “ya hayalim olmazsa” endişesidir.

Oysa tam da bu noktada zaten imgelemelerimiz bizi yaşamak istediğimiz gerçeklikten uzağa düşürür.

Çünkü imgelemenin ilk şartı, “mış” gibi yapabilmeyi öğrenebilmektir.

İmgeleme sırasında dileğinize gerçekten sahip olduğunuz duygusunu tüm hücrelerinize yayabilmektir ve vücudunuza bu duyguyu tanıtmaktır.

Bazı danışanlar ise, bu çalışmadan korkarlar. Muhtemelen sonunda hayal kırıklığı yaşamak istemedikleri için.

Oysa isteklerimize giden yolda, hayal kurmamak bir yana, gerektiğini biliyor musunuz?

Wisconsin Üniversitesi’nde yapılan bir araştırma sonucu, hayal kuran insanların zekâ kapasitelerinin arttığı da tespit edilmiş.

Bir grup denek üzerinde 6 ay süren çalışmada, deneklere hayal kurmadan önce ve hayal kurduktan sonra çeşitli sorular yöneltilmiş ve deneklerin beyin dalgaları kaydedilmiş.

Hayal kurduktan sonra kaydedilen beyin dalgaları ve sorulara verilen cevaplarla, hayal kurmadan önceki verilerden oldukça farklı olduğu görülmüş.

Bir amaç veya hedef belirleyerek, ya da hayatımızda gelişmesini istediğimiz bir alana odaklanarak, bilinçli bir yaratıcı imgeleme çalışması ile hayalimize kavuşmamız hiç zor değil.

Peki, bu nasıl oluyor?

İsterseniz aşama aşama bakalım.

Herhangi bir konuda hayal kurmak ve bir hayale odaklanmak insanı daha yaratıcı kılar ve hayal ettiği konuya odaklanmasını sağlar.

Diyelim ki kişinin kurduğu hayal bir araba satın almak.

Kişi, bununla ilgili bilgi toplamaya başlıyor.

Bu sırada daha önce aklına gelmeyen birçok bilgi ile tesadüfî bir şekilde karşılaşıyor veya insanla tanışıyor.

Her bir yeni bağlantı, farklı bir bağlantıya dönüşüyor ve kişiyi hayaline daha fazla yakınlaştırıyor.

Kusursuz hizalanma başlıyor ve hayallere giden yol açılıyor.

Odaklanma arttıkça, bağlantılar ve hizalanmalar da çoğalıyor.

Bunun sonucunda kişi hayaline kavuşuyor.

Bir hayale sahip olduğunuzda, sahip olduğunuz hayal sizin yarınlarınız için yaşamsal bir enerji kaynağıdır.

Albert Einstein'ın bu görüşü doğrulayan meşhur sözüyle yazıma son vermek istiyorum.

Hayallerinizin hep taze kalması dileğimle, sevgiler, saygılar.

A.Nilgün Aktaş

NLP Uzmanı & Profesyonel Yaşam ve İlişki Koçu

www.aysenilgunaktas.com

http://www.facebook.com/a.n.aktas

nilgunaktas@hotmail.com

Yazının devamı...

Seksi kadın kimdir ?

Kabul etmek gerekir ki, istisnasız tüm kadınlar seksi olmayı arzu ederler.

Çünkü bir çok kadın seksi olduklarında, tüm kapıların kendilerine açılacağını düşünür.

Nitekim bu bir noktaya kadar doğrudur.

Evet seksi bir kadın için bazen tüm kapılar aralanır.

Ancak kapıların sonuna kadar açılması ve kadının o kapıdan tamamen içeriye girebilmesi için sadece seksi olmak yetmez.

Yanında bir çok özelliği de taşıyor olabilmek gerekir.

Peki kimdir seksi kadın ?

Fiziksel ve düşünsel özellikleri nelerdir ?

Neler yapar (veya yapmaz ) da seksi olur ?

Bir kadını, bir erkeğin gözünde seksi kılan şeyler nedir ?

Seksi kadın tanımının erkekten erkeğe değiştiğini öncelikle kabul etmek gerekir.

Çünkü insanları özel kılan, zihinsel kodlamalarıdır ve bu kodlamalar herkesin kendi bilinçaltında gizli ve kendine özeldir.

Ama yine de bazı ortak noktalar yok değil.

Erkekler çoğunlukla zeki ve kendine güvenen kadınları seksi buluyorlar.

Yanı sıra, doğal, yapmacıksız, esprili ve her şeyden önemlisi de kadının kendine güveniyor olması, olmazsa olmaz kurallardan.

Özgüveni yüksek, kendini sevip, önemseyen bir kadına, hiçbir erkek hayır diyemiyor.

Kadının temiz, pırıl pırıl olması ve güzel kokması da önemli.

Bakımlı yumuşak eller, uzun ve mümkünse kırmızı ojeli tırnaklar.

Islak dudaklar (şimdilerde dudak parlatıcıları bunu layıkıyla başarıyor.)

Giyim kuşam da oldukça önemli.

İngiltere’deki University of Leeds’te yapılan bir araştırmada, erkekleri etkilemek isteyen kadınların, tenlerinin yüzde 40’ını açıkta bırakması gerektiğini ortaya çıkarmış.

Psikolog Colin Hendrie’nin yürüttüğü araştırmaya göre ise bundan daha kapalı giyinen kadınlar muhafazakâr olarak algılanıyormuş. Yüzde 40’ın üzerinde açanlar ise sadakatsiz olarak görülüyormuş!

Yapılan araştırma arada çok ince bir çizginin olduğunu gösteriyor.

Saçların, kadını seksi kılabilen en önemli ayrıntı olduğu yine bu araştırmadan çıkan sonuçlardan.

Yine yapılan başka bir araştırmaya göre, saç rengi konusunda her erkeğin zevki birbirinden farklı olsa da, diğer ayrıntılarda buluştukları ortak noktalar varmış.

• Erkekler için, kadın mutlaka uzun saçlı olmalıymış.

• Şaşırtıcı ama erkekler kâkülü seviyorlarmış. Özellikle başka bir şeyle uğraşırken kadının yüzüne düşen kâkülü kenara çekme hareketi, erkeklere çok seksi geliyormuş.

• Saçlardan gelen şampuan kokusuna istisnasız tüm erkekler dayanamıyormuş. Bu şampuan kokusu, onların gözünün önüne sizin duştaki halinizi getiriyor olabilir mi acaba?

• Tüm erkeklerin dayanamadığı bir başka hareket ise kadınların saçlarını kalemle dağınık şekilde topuz yapmalarıymış.

Genellikle, kadınlarda görülmeyen ilgi alanlarına sahip olmak da, erkeklere çok seksi geliyormuş.

Örneğin; iyi şekilde bilardo, tavla veya Playstation oynamak gibi.

İster bir spor dalı, ister başka bir hobi, hayatında tutkuyla bağlı olduğu bir şeyler olması son derece seksi kılıyormuş kadınları.

Kedi gibi olmanız son derece seksi geliyormuş erkeklere. Yani dengesiz, başına buyruk ve soğukkanlı tavırlar erkekler için çok çekiciymiş.

Fiziksel özellikler, giyiminiz, kuşamınız, huylarınız ne olursa olsun, aslında tüm erkeklerin hem fikir olduğu konu ise net :

Kadını seksi yapan en önemli unsur kendine güveni ve zekâsıdır.

Çünkü kendini seven, kendine güveni olan zeki bir kadının açamayacağı kapı yoktur!

Sevgi ve saygılarımla,

A.Nilgün Aktaş

NLP Uzmanı & Profesyonel Yaşam ve İlişki Koçu

www.aysenilgunaktas.com

http://www.facebook.com/a.n.aktas

nilgunaktas@hotmail.com

Yazının devamı...

Ego ilişkilerimizi nasıl etkiler ?

Güzel, alımlı, oldukça hoş bir bayan.

Benden yardım talebi, evliliği ile ilgiliydi.

Bir süredir eşiyle sorunları vardı. Eşini hala seviyor olmasına rağmen, artık birbirlerini anlamadıklarından ve beraber mutlu olamadıklarından şikâyetçiydi.

Verdiğim önerileri dikkatlice dinliyor ve yerine getirmeye çalışıyordu. Uyumlu görünüyordu, her şeyden önemlisi kişisel gelişime ve öğrenmeye meraklı ve disiplinliydi.

Bir süredir çalışıyor olmamıza rağmen fark ettim ki, ilerleme kat edemiyorduk.

Ondan eşinin sadece olumlu özelliklerine odaklanmasını, eşini onurlandırmasını, eşine kabul vermesini istedim.

Bu onun her gün yapması gereken ödevlerinden biriydi.

"Hergün düzenli olarak yapıyor musunuz ?" diye sorduğumda, hiç düşünmeden "evet" dedi.

Ama yine de eşine karşı duyguları değişmiyordu, hala eşine karşı negati bir tutum sergiliyordu, bir tuhaflık vardı.

Bu çalışmayı lakıyla yapamadığı sonucuna vardım ve çalışmayı beraber yapmaya karar verdim.

“Şimdi bana lütfen eşinizin olumlu özelliklerini sıralayın” dedim.

Saymaya başladı, gayet güzel ilerliyordu ki, birden sustu, gözleri bir noktaya daldı ve düşünmeye başladı.

Suskunluğunu böldüm ve ne düşündüğünü, neden daldığını sordum.

Cevabı hayatını, mutluluğunu ve evliliğini sabote edici nitelikteydi.

“Ben eşimin olumlu özelliklerine odaklanıyorum, onu onurlandırıyorum, ona kabul veriyorum ama bakalım o benim olumlu özelliklerimi düşünüp, listeliyor mu?” dedi…

Anladım ki daha fazla çalışmamız gerekiyordu.

Çünkü egosu çok baskındı bu güzel bayanın ve çalışmamızı sürekli sabote ediyordu.

Ruhsal olarak gelişimini engelliyordu içindeki olumsuz ses.

Ona uzun uzun anlattım. İçindeki bu olumsuz sesin egomuz olduğunu ve eğer egosunu susturamazsa hayatında hiçbir konuda ilerleme kaydedemeyeceğini.

Sonra bana baktı ve şunu söyledi.

“İçimdeki bu ses ego muydu, ben bilmiyordum ?”

Evet, egonun ta kendisi.

Egomuzu doğru kullanamazsak, hayat kalitemizi sabote eder ve mutsuz bir insan olup çıkarız.

Yapmamız gereken egomuzu doğru kullanmak, o zaman da bizi çok yükseklere çıkarıp, uçurabilir.

İçimizde sürekli konuşan bu olumsuz sese, egomuza lütfen çok dikkat edelim.

Düşüncelerimizi ele geçirip, bizi sabote etmesine ve içinde bulunduğumuz ilişkileri negatif yönde etkilemesine izin vermeyelim.

Saygı ve sevgiler sunarım.

A.Nilgün Aktaş

NLP Uzmanı & Profesyonel Yaşam ve İlişki Koçu

www.aysenilgunaktas.com

http://www.facebook.com/a.n.aktas

nilgunaktas@hotmail.com

Yazının devamı...

Eyvah ! Yoksa beni sevmiyor mu ?

Son günlerde başvuran danışanların büyük bir çoğunluğunun sorunu ilişkiler.

Ya ayrılmak üzere olan evli çiftler, ya ilişkisinde sorun yaşayan sevgililer, ya da ben eski sevgilimi geri istiyorum diyenler.

İlişkiyi kurtarmak isteyenlerin çoğu bayan ve maalesef gözlemlerime dayanarak ilişkide sorunları yaratanlar yine çoğunlukla bayanlar.

Hassas yapıları nedeniyle sürekli ilgi, sevgi, anlayış, mutlu edilmek ve her türlü beklentilerinin karşılanmasını istiyorlar, sonuç ne yazık ki hüsran ve hayal kırıklığı oluyor.

Bayanlar kendilerine bir dünya kurmak ve bu dünyadan keyif almak, bu dünyada mutlu olmak yerine, bir erkeğin kendilerini mutlu etmesi, bir erkeğin onları sevmesi ve ilgi göstermesi gerekliliği konusuna kendilerini o kadar inandırmışlar ki, bu durumda hayal kırıklığı yaşamaları kaçınılmaz.

Oysa bir kadın dünyasını yaratıp, kendini sevebilmeli, mutlu olabilmeli, hayattan zevk alabilmeli.

Herşeyden önemlisi de, kendi değerini, hayatında biri yokken de derinden hissedebilmeli.

Kendiyle mutlu olan, kendini seven, kendine değer veren ve ikili ilişkilerde beklentilerini aza indirmiş olanlar zaten ilişkilerinde sorun yaşamayan, mutlu kadınlar.

Bana süreki soruluyor.

"Peki, ama biz hayatımızda bizi seven ve bizimle ilgilenen bir erkek olmadığında mutlu olamıyoruz, değersiz hissediyoruz, kendi başımıza nasıl mutlu olabiliriz? "

Bunu yapabilmek önce kendimizi sevip, kendimze değer verebilmekten geçer bayanlar.

Önce kendinizi fark edin ve yaptığınız ufak tefek şeylere, söylediklerinize ve söyleyiş tarzınıza, hareketlerinize, gülüşünüze, sevdiklerinize, sevmediklerinize, kısacası sizi siz yapan herşeye dikkat edin.

Kendinizi, ilgi duyduğunuz, aşık olduğunuz birisini kabul ettiğiniz gibi kabul edin.

Hatalarınızı affedin ve başarılarınız için kendinizi sürekli takdir edin.

Kendinize iyi davranın, bazı şeyler kötü giderken bile kendinizi destekleyin. Kendinize moral ve güç verin.

Başarılarınızı (küçükte olsa) mutlaka dikkate alın ve kendinize övgüler yağdırın.

Biten her günün ardından, gece yatağa girdiğinizde, o gün size tebessüm ettiren -küçükte olsa- tüm anları tekrar hatırlayın mutlu olun ve bu mutluluğu tüm hücrelerinize yayın.

Sevdiğinize yaptığınız komplimanları ve söylediğiniz sözleri aynen kendinize de söyleyin.

Sık sık kendinizle baş başa olmak için zaman ayırın.

Her sabah uyanır uyanmaz kendinize aynada gülün ve “seni çok seviyorum” deyin. Bunu her sabah üç dört kez ayna karşısında tekrarlamayı alışkanlık haline getirin.

Her gün kendinizi neden sevdiğinize dair yüz tane neden bulun ve bunları yazın, zevkli ve farkındalığınızı artıran bir çalışmadır, öneririm.

Bir başkasına sadece söylemek yeterli olmadığı gibi, kendinize de sadece söylemek bazen yeterli olmayabilir.

Kendinize sevgiyle davranın ve bunu tutarlı bir şekilde ve sık sık yapın.

Kendinize haftada bir kez ödül verin, sevdiğiniz bir yemeği ısmarlayın kendinize ve tek başınıza keyifle tadını çıkartarak afiyetle yiyin. Veya almayı çok istediğiniz herhangi bir şeyi satın alıp, kendinize hediye edin.

Kendinizi sevdiğinizi kendinize yoğunlukla hissettirin.

Başkasına onu sevdiğinizi söyler, sonra da onu ihmal edip, azarlayıp, kötü davranırsanız, gerçekten sevdiğinize inanmaz değil mi ?

Davranışlarınız sözlerinizi desteklemezse, siz de kendinizi sevdiğinize inanmazsınız. Bu yüzden kendinize söyledikleriniz ve hissettirdikleriniz tutarlı olsun.

Bu sözleri duyma gereksiniminiz olduğu için kendinize “Seni seviyorum” demeniz çok önemlidir, ama genelde kendinize sevgiyle davranmanız da bir o kadar önemlidir.

Aynaya bakıp, “Seni seviyorum” demek ve kendine sevgiyle davranmak görevi çoğu insanı hayal kırıklığına uğratıyor çünkü sevildiklerini ve sevgi dolu olduklarını hissetmezler.

Bu sizin başınıza da gelirse, normal olduğunu bilin. Ama ısrarla denemeye devam edin.

Sevgi duygusu hiç kuşkusuz, sevecen davranışları takiben oluşacaktır.

Bir gün aynaya baktığınızda, gerçekten sevildiğinizi hissedeceksiniz.

Kendini sevmek bir eylemdir ve yeterince sevince sevildiğinizi hissedeceksiniz.

Duygu değil, davranışlar sizin kontrolünüzdedir. Ancak duyguları da düşüncelerimizin ve davranışlarımızın oluşturduğunu unutmayalım.

Kendinizle, çok sevdiğiniz biriyle ilgilendiğiniz gibi ilgilenin.

Önce kendinize ne istediğinizi sorun. Bilmiyorsanız, ihtiyaçlarınızı sorun kendinize ve bunları günlük ajandanıza not alın.

Kendinize sevgi vermekten asla ama asla vazgeçmeyin.

Her birimiz istisnasız, kendimizi sevmek ve gerçek mutluluğu bulma ve yaşamımızın amacını keşfetme gücüne sahibiz.

Bugünü ve yarını daha anlamlı yaşayabilmemiz ve hayatta olmanın keyfini daha derinden hissedebilmemiz için, kendimizi yürekten sevelim ve değer verelim.

Saygı ve sevgilerimle,

A.Nilgün Aktaş

NLP Uzmanı & Profesyonel Yaşam ve İlişki Koçu

www.aysenilgunaktas.com

http://www.facebook.com/a.n.aktas

nilgunaktas@hotmail.com

Yazının devamı...

Konuşarak yaratıyoruz!

Günlük hayatta kullandığınız kelimelere dikkat ettiniz mi hiç?

Işim gereği insanların günlük yaşamda kurduğu cümlelere ve kullandığı kelimelere dikkat eder ve hemen uyarırım konuşmalarını değiştirmeleri için.

“Benim kaderim kötü.”

“Ben kolay kolay mutlu olamam.”

“Beni kimse sevmiyor.”

“Ben istediğim gibi bir iş bulamam.”

“Ben bu kadare mahkumum.”

“Ölsem de kurtulsam.”

Çoğunlukla düşüncesizce ağzımızdan çıkan bu cümleler, gün gelip kaderimiz haline gelir.

Bu cümleleri sık sık kullanıp, mutlu ve huzurlu bir yaşam sürdüren tek bir insana rastladınız mı ?

Bir de şu cümlelere göz atalım.

“Şansımı ben yaratırım.”

“Ben değişirsem, dünya değişir.”

“Ben herşeyin en iyisine layığım.”

“Yaşamak çok güzel.”

“Hayatımın kontrolü bende.”

“Her yeni güne büyük bir umutla başlıyorum.”

Sizce bu cümleleri kullanıp, mutsuz ve bedbaht olmak mümkün mü?

Mümkün değil, çünkü konuşarak yaratıyoruz!

Ağzımızdan çıkan her kelime bir süre sonra – istesek de / istemesek de – gerçekliğimiz haline geliyor.

Bilmemiz gereken başka önemli bir konu da, bilinçaltının, –me ve -ma eklerini tanımadığıdır.

Örneğin sürekli duyarız, anneler çocuklarına, “Dikkat et düşme” diye seslenirler.

Oysa bu çocuklarına verdikleri bir düş emridir. Bilinçaltı –me ve –ma eklerini tanımadığı için, eklere değil kelimenin kendisine odaklanır.

Çoğunlukla yaşadığımız sorunlar işte böyle var olurlar.

Bilinçaltı yapısı gereği kolay inanır ve aslında bu bizler için büyük bir avantajdır. Ne söylersek onu gerçekliğimiz haline getirir. Olumlu veya olumsuz olmasına bakmaksızın tüm telkinleri gerçekleştirme özelliğine sahiptir.

O zaman işe seçtiğimiz günlük konuşma dilimizi değiştirerek başlamaya ne dersiniz ?

Kullandığımız kelimeleri olumlu hale getirmeyi alışkanlık haline getirelim.

Sık sık konuşmalarımızı kontrol edelim ve şu soruyu soralım, “Ben şu an olumlu mu konuştum, olumsuz mu ?” Bu konuyla ilgili farkındalığımızı geliştirmenin önemli bir yoludur bu.

Kullandığımız kelimeleri olumlu hale getirince, düşüncelerimiz de otomatik olarak olumlu bir hale gelecektir.

Düşüncelerimiz, inançlarımızı oluşturur, inançlarımız da hayatımızı.

Hayatımızın kalitesini artırmak ve mutlu bir yaşam sürdürmek istiyorsak, lütfen günlük hayatta kullandığımız sözcükleri daima olumlu seçelim.

Sevgi ve saygılarımla,

A.Nilgün Aktaş

NLP Uzmanı & Profesyonel Yaşam ve İlişki Koçu

www.aysenilgunaktas.com

http://www.facebook.com/a.n.aktas

Yazının devamı...

Kilo vermenizi bilinçaltınız sabote ediyor olabilir mi ?

Bilinçaltının önemini artık hepimiz biliyoruz.

Tüm hayatımızı yönettiğini de.

Peki kilo verememenin de bilinçaltı ile ilgisi olduğunu biliyor musunuz ?

Kilo ile ilgili bir süredir çalıştığımız bir danışanım var.

Bana ulaştığında yıllardır türlü zayıflama yöntemlerini denemişti. Gitmediği diyetisyen, uygulamadığı diyet ve egzersiz programı kalmamıştı.

Zamanının çoğunu spor salonlarında geçiriyordu.

Ancak bunlara rağmen bir dönem kilo verse bile, hızlı bir şekilde eski kilolu haline geri dönüyordu. Yıllardır bu kısır döngü ile uğraşıyordu.

Farkındalığı yüksek olduğu için bu işte bir tuhaflık olduğunu sezmişti, benimle temasa geçmesi de bu sebeple oldu.

Danışanımla bir dizi bilinçaltı çalışması yaptıktan sonra gördük ki, aslında o henüz küçük bir çocukken bilinçaltı, kilo vermemesini ve kilolu olmasını kodlamıştı.

Çünkü bilinçaltı bundan bir kazanç sağlıyordu.

Şimdi bu ne demek diyeceksiniz.

Bilinçaltımız biz henüz küçük bir çocukken kendince haklı sebeplerle (ve yine kendince bizi korumak için) bazı kararlar alır ve bu kararlar dönüştürülmezse ömür boyunca aynı kararları uygular.

Ancak biliçaltının aldığı bu kararlar her zaman bizim hayrımıza olmayabilir.

Genelllikle bize zarar verecek kararlardır bunlar.

Danışanımla yaptığımız bilinçaltı çalışmasında onun kilo almasına sebep olan negatif çekirdek inancını tespit ettik.

Küçüklüğü babaannesiyle geçmişti danışanımın ve babaannesine gelip giden bir komşu bayan vardı.

Bu bayan sık sık, eşinin kilolu kadınlardan hoşlandığını ve kendisiyle kilolu olduğu için evlendiğini ve kendisi zayıf bir kadın olsaydı, eşinin onu seçmeyeceğini söylüyordu.

İşte danışanım henüz küçük bir çocukken bu telkinle büyümüştü.

Bilinçaltının aldığı karar ise şuydu;

“Sakın zayıf bir kadın olma, hiçbir erkek seni seçmez ve evlenemezsin ! "

İlginç değil mi ?

Kilo almasına neden olan bu sebebi bulup, subliminal telkinlerle bu inancını dönüştürdükten sonra hızla kilo vermeye başladı danışanım.

Şu an ideal kilosuna yaklaşmak üzere ve çok mutlu.

Sizlerde kilo vermek için her yolu deneyip kilo veremediyseniz eğer, nedeni bilinçaltınızdaki negatif bir kodlama yüzünden olabilir.

Her zaman ideal kilonuzda kalmanız dileğimle, sevgiler sunarım.

A.Nilgün Aktaş

NLP Uzmanı ve Profesyonel Yaşam Koçu

www.aysenilgunaktas.com

http://www.facebook.com/a.n.aktas

nilgunaktas@hotmail.com

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.