SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Mevcut İlişkinizi Analiz Etmek İster misiniz?

Bazen yaşadığımız ilişkiler kötüye giderken merak edip ya kendi kendimize sorarız, ya da ilişkimizi yakından bilen gözlemleyen kişilere sorarız. Ya da profesyonel bir yardım alıp, bir bilirkişiye sorarız.

"Ben nerde bu ilişkide ipin ucunu kaçırdım?"

İpin ucunu kaçırmak, ilişkinin gidişatı ile ilgili kontrolsüzlük, ilişkiyi okuyamamak, kötüye gidiş ile ilgili almadığımız önlemler, partnerimizi ve kendimizi duygusal anlamda analiz edememek.

Sonuç olarak yeterince ilişkiyi analiz edememek ve önlem alamamaktan kaynaklanan bir son olarak kendini ifade edebilir.

Peki ne yapılmalı ?

İlişkide ipin ucunu kaçırmamak için, önce kendimizi iyi analiz etmeliyiz.

Bir çok danışanımla bu çalışmayı yaparken itiraz ederler, "Neden kendimizden başlıyoruz?"

Sizin de olası itirazlarınıza hemen cevap vereyim. Çünkü bu ilişki ve başıma gelen her ne varsa her konudaki yaratım bizzat bana ait ve ben kendimi içerde değitirmezsem, dışarda hiç bir değişiklik mümkün olamaz.

Bunu bir örnekle açıklamak istiyorum.

Bir davete gideceksiniz giyindiniz ve boy aynasından kendinize bakıyorsunuz. Aynada eteğinizin bir köşesinin kıvrılmış olduğunu fark ettiniz. O değişikliği gider aynada mı yaparsınız ? Yoksa kendinizde mi ?

Sanırım bu örnek bir çok soruya cevap olmuştur.

Şimdi sorularımıza bir bakalım ;

Soruları çekinmeden kendinize sormalı ve yanıtlarını objektif olarak verebiliyor olmalısınız.

- Ben bu ilişki içinde mutlu muyum ?

- (Şayet cevabınız mutsuzum ise) Mutlu olmama nedenimin benimle alakası ne ?

- Kendimde bu konuyu nasıl geliştirebilir ya da değiştirebilirim ?

- Partnerimde memnun olmadığım noktalar neler ve bunlar bende de var mı ? (Karşıda gördükleriniz kesinlikle sizin enerji alanınızda bulunmaktadır.)

- Kendimde gördüğüm bu eksikleri ben kendimde değiştirmeden, karşımdakinde değişmesini bekleyebilir miyim ?

- İlişkinin mutlu ve huzurlu bir şekilde yürümesi için gerçekten bugüne kadar elimden geleni yaptım mı ?

- Yapmadıysam, neden ?

- Bu ilişki bana ne katıyor ?

- Bu ilişki beni hangi noktalarda besliyor ?

- Ben bu ilişkiyi hangi noktalarde besleyebilirim ?

- İlişkim eğlenceli mi ?

- İlişkide eğlence yaratabiliyor muyum ?

<>>>>

Kendimizi ilişkilerimizin aynasında daha iyi tanıyor ve aslında bir ilişki vasıtasıyla kendimizi geliştiriyoruz.

Yukarıdaki sorulara vereceğiniz cevaplar, ilişkiniz ve kendinizle ilgili bir çok konuyu aydınlatabilir.

Sorulara cevap verirken lütfen samimi ve objektif olmaya özen gösterin.Atlama, çarpıtma ve genellemeden uzak durun ki ilişkinizi iyi analiz edebilesiniz.

Sevgilerimle,

A.Nilgün Aktaş


www.aysenilgunaktas.com

Yazının devamı...

Erkekler de Aşk Acısı Çeker...

Konumuz ilişkiler olunca yoğun olarak duygular, korkular, duygusal ilişkiler içindeki gel gitler ve bunların yarattığı travmalardan söz ediyoruz.

Bu kitleyi de çoğunlukla kadınlar oluşturuyor.

100 danışandan belki 5'i erkek.

Bu 5 erkek danışanın da 1'i duygusal ilişkilerle ilgili yardım talep ediyor.

Bu da bizi iki şık üzerinde düşünmeye zorluyor, ya erkekler ilişkilerle ilgili hiç sorun yaşamıyor, ya da yaşadıkları sorunları pek dillendirmiyor, yardım istemiyorlar.

Benim şahsi görüşüm en az kadınlar kadar erkekler de duygusal ilişkilerde sorun yaşıyorlar.

Onların da korkuları ve yoğun duyguları var. Ancak yapıları gereği, korku ve duygularını paylaşmak onlar için kontrolü kaybedip, gücü karşı tarafa vermek gibi olacağı için, korku ve duygularını dile getirmekten pek hoşlanmıyorlar.

Sanıyorlar ki duygularımı, yaşadıklarımı, korkularımı söylemezsem ipler her zaman benim elimde olur. O zaman zayıf görünmem!

Geçen aylarda yazar Serhat Altıntaş tarafından hediye edilen Havid adlı kitabı okurken, bir erkeğin yaşadığı ilişkiler içindeki korkuları ilgimi çekti. Sizlerin de ilgisini çekeceğini düşündüğüm bazı ayrıntıları paylaşmak istedim.

Romanın kahramanı Mete, kendinden, duygularından, korkularından kaçan genç bir adamdır. O kadar büyük korkuları vardır ki, bu uğurda yaşadığı şehirleri bile terk edebilmektedir.

Oysa öğrenmesi gereken yer değiştirmek değil! Sadece içindeki korkuları dönüştürmek, iyileştirmek olmalıdır.

İçindeki korkuları dönüştürmezse nereye giderse gitsin, karşısına hangi kadın çıkarsa çıksın, her kadında aynı senaryoyu ve sonu yaşamak zorunda kalacaktır.

Kitabın bir bölümünde bu duygular şöyle dile getirmiş.

Buradaki ana tema bir kadına güvenirsem ve duygularımı, kalbimi açarsam, mutlaka beni güçsüz olarak görür ve benim duygularımdan yararlanır. Üzülürüm, acı çekerim ve sonunda hem onu, hem de kendimi kaybederim...

Bazen bayan danışanlarımla yaptığımız seanslarda erkekleri çok acımasız, bencil ve duygusuz olarak gördüklerini söylerler. Ben de tecrübelerim ışığında, dilim döndüğünce onlara tam tersi olduğunu, erkeklerin duygularını saklamak için güçlü ve otoriter bir görünüme büründüklerini anlatırım.

Belki de kadınlarla erkekleri birbirine çeken de budur, kim bilir ?

Erkekler de kadınlar kadar duygularını kolayca ifade edebilen, aşkını, sevgisini korkmadan söyleyen, bir yapıya sahip olsalardı, kadınların bu kadar ilgilerini çekmezlerdi.

Yoksa tam tersi mi ne dersiniz ?

Sizin fikriniz nedir bilmiyorum ama, bence hem kadın, hem de erkek duygularını birbirlerine açmaz ve içlerinde saklarsa o ilişkinin adı ne olursa olsun son bulmaya mahkum olacaktır.

Derdini anlatabilen, duygularını paylaşabilen patnerler ilişkilerini geliştirebilirler. Yaşadıkları sorunu çözebilir ve ilişkilerini geliştirebilirler. Her türlü ilişkide adı ne olursa olsun, çözüme odaklı olmak çözüm kanallarını genişletir ve mutlu olmanız için daha geniş bir alan yaratır.

Duyguları paylaşmamak, sorun yokmuş gibi davranmak, iletişimsizlik, konuşmamak ise sorunları büyütür, bu daha büyük sorunlara ve sonunda ayrılığa yol açar.

Siz de duygularınızı paylaşmayan, iletişimsizlik içinde yer alan grupta iseniz, şu soruyu sorun lütfen kendinize.

"Ben bu ilişki içinde ne yapmak istiyorum ? İlişkiyi daha tatminkar bir alanda mı yaşamak istiyorum ? Yoksa bitirmek mi?

A.Nilgün Aktaş


www.aysenilgunaktas.com

Yazının devamı...

Sevgi Dilini Biliyor musunuz?

Hepimizin sevgiyi hissetme, yaşama ve yansıtma şekli farklıdır. Çünkü hepimizin sevgi dili farklıdır.

Örneğin ;
Bazı insanlar için hediye vermek ya da almak,
Bazı insanlar için fiziksel temas,
Bazı insanlar için hediye alıp vermek,
Bazı insanlar için karşı tarafla sosyalleşmek,
Bazı insanlar için karşı tarafla sohbet etmek,
Bazı insanlar için karşı tarafla sürekli iletişim halinde bulunmak,
Bazı insanlar için karşı taraftan gelen onay sözcükleri duymak,
Bazı insanlar için karşı tarafın fedakârlık yapması,
Bazı insanlar için karşı tarafın çiçek alması,
Bu örnekleri çoğaltmak mümkün.

Sevgi dillerimizin farklı oluşunun altında yatan temel neden, bilinçaltımızın gelişim dönemlerinde (0-6 yaş) çekirdek ailede, anne, baba, çocuk arasında yaşanmış olaylardır.

Anne ve babası tarafından sürekli hediye verilerek sevilen bir çocuk yetişkin bir insan olduğunda hediye ile sevgiyi çapalamış olacaktır. Eşinden, sevgilisinin ona sevgisini ispatlaması için sürekli hediye almasını isteyecektir. Aksi takdirde sevilmediğini düşünecektir.

Ya da anne baba tarafından sıkça dokunsal temasla sevilen bir çocuk, bir yetişkin olduğunda karşı tarafın onu dokunarak sevmemesi durumunda kesinlikle sevildiğine ikna olmayacaktır!

Danışmanlıklarımda sık ortaya çıkan bir durumdur. Sizlere konuyla ilgili yaşadığım bir diyalogu aktarmak istiyorum.

Danışan : (Eşini kastederek)

Ben :

Danışan :

Danışanımın sevgi dili kesinlikle karşı tarafın onu sevdiğini söylemesi.

Peki bugüne dek geliştirdiğimiz sevgi dilleri bize hizmet ediyor mu? Eğer etmiyorsa değiştirmeli miyiz?

Eğer geliştirmiş olduğunuz sevgi dili size hizmet etmiyorsa, yerine size katkı sunacak bir sevgi dilini geliştirebilirsiniz. Bunu yapabilmek için ise mantık düzeyinde kendi kendinize bir sorgulama getirmenizi öneririm.

Yukarıda bahsettiğim danışanımdan örnek verirsek, onu şunu sormuştum,


Sizler de kendinize böyle güçlü sorular sorarak size hizmet etmeyen sevgi dilinizi değiştirebilirsiniz.

A.Nilgün Aktaş


www.aysenilgunaktas.com

Yazının devamı...

Yargılarını Bırak, İlişkilerini Onar!

Yargılar, ön yargılar, eleştiriler ne çok acı verir ve hayatı yaşamamızı nasıl da engeller.

Bunlar enerjinin bize akışını kesen yegane duvarlardır.

Özellikle de duygusal bir ilişki içindeysek ön yargılara ve kötümser bir ruh haline daha hızlı geçebiliriz. Çünkü aşkın, tutkunun olduğu alanlarda bazı korkular vardır. Bu korkularda ego kaynaklı olduğu için bizi yargısal bir alana taşır.

Günlük yaşamda çoğunlukla fark bile etmeyiz bir şeyleri yargıladığımızı, eleştirdiğimizi...

Hal böyle olunca da yasa gereği sürekli yargılanırız ya da yargıladığımız her ne ise içinde buluveririz kendimizi.

Ne yapmak gerekir peki, bunun önünü nasıl kesebilirsinz ?

Öncelikle "farkında" olmalısınız.

Farkındalık bir çok pozitif enerjinin kapısını aralar ve size pozitifin akması kolaylaştırır. Sizi "an" ın enerjisinde tutarak dikkatinizi şimdiye odaklar.

Nasıl farkında olacağınızı küçük bir örnekle anlatayım.

Öncelike bir niyetle başlayınız.

Mesela ; "Ben bugün tüm yargılarımın, eleştirilerimin farkında olmaya niyet ediyorum."

Bunu meditatif bir trans durumunda yaparsanız çok işe yarayacağından emin olabilirsiniz.

Yani yalnız kalacağınız ve sessiz bir ortamda, 10 dakika kadar sadece nefesinize odaklanıp zihinsel titreşiminizi yavaşlattıktan sonra yapmanız çok daha hızlı sonuçlara yol açacaktır.

Artık farkındalık için müthiş bir niyet koydunuz ve niyet enerjiniz hızla çalışmaya başladı.

Artık gün içinde yaptığınız, her yargısal, kötümser, eleştirel bakışınızı fark ettirici bir enerjiye girdiniz bile, tebrik ederim.

Her yargıladığınızı fark ettiğinizde yargıyı hemen kesin ve yargıladığınız her ne ise "özür ve af dileyin". Bunu bir kaç kez yaptıktan sonra günlük yaşamınıza geri dönebilirsiniz.

Yargılarınızı, ön yargılarınızı, eleştirilerinizi kestiğimizde ne olacak ?

Olanı olduğu haliyle kabul ederek sevmeye başlayacaksınız. Yani sevgi titreşiminiz yükselmeye başlayacak.

Bu arada tabii şuna da çok dikkat etmelisiniz, aslında en önemli ilişkimizi kendimizle yaşadığımız için, muhtemelen yargısal bir bakış açısına sahipseniz kendinizi de çok yargıladığınızı fark edebilirsini.

Yukarıda bahsettiğim uygulamayı kendinize de yapın lütfen. Kendinizle pozitif, iyimser, kabul edici, onaylayıcı ve şefkatli bir alandan ilişki kurarsanız diğerlerine vereceğiniz ve diğerlerinden alacağınız enerji de aynı frekanstan yayın yapacaktır.

Bu farkındalık alanında enerjinizin hızla pozitife geçtiğini fark edeceksiniz, bu sizi şaşırtmasın. Çünkü yargıları bıraktığınızda pozitif alana geçişe hızıl bir davet çıkartmış olacaksınız.

Farkındalık ışığında, yargısız nice güzel anlar geçirmeniz dileğimle.

A.Nilgün Aktaş

www.aysenilgunaktas.com

Yazının devamı...

Duygusal İlişkilerde Affetmek

Cep teleofonuma sabah hüzünlü bir mesaj düştü... Eski bir danışanımdan.
(eski sevgilisi)" diye soruyordu.
“Affet” dedim.
Ve konuyla ilgili ne yapması gerektiğini anlattım.

Affetmek ile ilgili ne söylense az kalır.
Zira hayatımız çoğunlukla birilerine kızmak ve o kişiyi affedememekle geçer.

Konuyla ilgili noktayı Buddha koymuş kanımca. Daha güzel anlatılamazdı.

Ne çok şey anlatıyor aslında Buddha’nın bu bilge sözü.

Danışmanlık çalışmalarımızda ilk baktığımız konu gelen kişinin ne kadar öfkeli olduğu ve affedememe sorunlarıdır. Affedemeyen kişi öfkeli kişidir. Kindardır. İntikam almak ister. Yani Buddha’nın söylediği gibi zehiri sürekli kendi içer ve karşısındakinin ölümünü bekler…

Genellikle affetmek yanlış anlaşılır.
Affetmek karşınızdaki kişi ne yaparsa yapsın hoş görmek ve hala onun yanında kalmayı seçmek demek değildir.

Gelin doğrusuna bakalım.
Affetmenin, affedeceğiniz kişiyle yakından uzaktan bir ilgisi yoktur !
Affetmek sizin kendi içinizde tamamlayacağınız bir süreçtir. Sizi güçlendirecek, öfkenizin, kin ve nefret duygularınızın tamamen şifalanmasına neden olacak bir süreçtir.

Affedememek kişinin hayatını öylesine kısıtlar ki…
Affedemeyen kişi değişim gücünü yitirir.
Affedemediği kişinin onu defalarca. tekrar tekrar incitmesine de aslında izin vermiş olur.

Eğer gerçekten affetmiş olursa, farklı bir yolda yürümeye başlar kişi. Bu yol değişime izin veren, hayatında bir çok güzel açılımlara ışık tutabilecek aydınlık bir yoldur.

Gerçek af gerçekleştiğinde o kişi ya da olayla ilgili içinizde hiçbir negatif duygu barındırmazsınız.
Affettiğinizde geçmişin acılarını tamamen akıtıp kurtulmuş olursunuz, bir nevi aydınlanma sağlar yaşamınızda.

Affedemediğiniz her kimse, anneniz, babanız, kardeşiniz, evladınız, eşiniz, sevgiliniz, dostunuz, arkadaşınız, komşunuz…sizi duygusal bir hapiste tutuyor.

Bu hapisten çıkıp, aydınlanmanın, ışıkla buluşmanın ve hayatınıza yeni bir perspektiften bakmanın zamanı gelmedi mi ?

A.Nilgün Aktaş

www.aysenilgunaktas.com

Yazının devamı...

Yeni Yılda Kendinize Mükemmel Hediyeler Vermek İster misiniz?

Koskoca bir yılı acısıyla, tatlısıyla, hüznü ve mutluluğuyla geride bırakıyoruz.

Bitirdiğimiz yıl içinde bir sürü deneyim yaşadık ve tecrübe sahibi olduk.

Bu deneyimler acı da olabilir, tatlı da. Mühim olan acı deneyimlerden elde ettiğiniz kazanımları bir sonraki yılda kazanca dönüştürebilmek.

Yeni yıl, yeni dilekler demek, yeni umutlar demek, mutluluk ve huzur demek.

Ama unutmayalım ki, huzuru ve mutluluğu bizler içimizde yaratıyoruz. Mutluluk da, üzüntü de bizim dışımızda gelişen kavramlar değil. Her biri içten dışa doğru yansır.

Eğer biz beden, zihin ve ruh olarak içimizde mutluluğu ve huzuru yaratabilirsek, çevremizde bizden etkilenecek ve mutluluğa, huzura katalizör olacağız.

Kim istemez ki, mutlu, huzurlu neşeli ve çevresini de sürekli mutlu eden bir ruh haline sahip olmayı değil mi?

Asıl mutluluk dışarıda bizi etkileyen şartlar her ne olursa olsun, içimizde yükselen bir coşku ve huzurdan ibaret.

Belki de mutluluğun modellenebilir bir kavram olduğunu unutuyoruz. Mutsuz olmayı ve acı çekmeyi öğrenen zihin, mutlu ve neşeli olmayı da öğrenebiliyor.

Düzenli olarak tekrarlayacağımız egzersizler (en az bir ay) huzura, neşeye ve mutluluğa davetiye çıkartabilir.

Şimdi sizler için seçtiğim bazı egzersizleri sizlerle paylaşmak ve izin verirseniz 2018 yılında mutluluğunuzun, neşenizin ve huzurunuzun artmasına yardımcı olmak istiyorum.

1. Mutlu bir ruh haline sahip olmak istiyorsak, kullandığımız kelimeleri değiştirmemiz gerekir. Çünkü bilinçaltı zihnimiz işlevi itibariyle, kullandığımız kelimeleri gerçekliği haline getirir. Bu yüzden, kullandığımız kelimeleri özenle seçmeliyiz. Kötüyüm, hastayım, şanssızım, mutsuzum, kadersizim, aptalım, cahilim v.s. Bu ve benzeri kötü çağrışım yaratan kelimeleri acele olarak kelime haznemizden çıkartalım. Yerine mutluyum, huzurluyum, neşeliyim, sevgi doluyum, çok akıllıyım, sevinç ve neşe içindeyim, çalışkanım, zenginim. Günden güne daha huzurlu, mutlu ve neşeli oluyorum. Huzur daima benimle beraber…v.s. gibi cümleler kurmayı ve mutluluk veren kelimeleri söylemeyi alışkanlık haline getirelim. Bilinçaltımız tüm bunları bir süre sonra gerçekliği haline getirecektir.

2. Zihin ve beden birbiriyle paralel çalışır. Fiziksel olarak kendimizi iyi hissetmezsek, zihinsel olarak da iyi hissetmeyiz. Zihinsel olarak çok gevşek, mutlu ve huzurlu olursak, bedenimizde de bu gevşekliği ve huzuru hissederiz. O halde mutlu ve huzurlu olabilmek için hem bedenimizi hem de zihnimizi sürekli gevşetmemiz gerekir. Lütfen bir sonraki maddeyi okuyunuz…

3. Zihnimizi gevşetmek için meditasyon mükemmel bir yoldur. Meditasyon denilince bazı insanların gözü korkar. Meditasyon zihni sessizleştirmektir ve biz her gün 10-15 dakika sessizliğe zaman ayırırsak zihnimizi sakinleştirebiliriz. İlk zamanlar zihni sessizleştirmek zor olabilir. Nefesimize odaklanır ve sadece nefes alış verişlerimizi birden ona kadar sayarsak, zihnimiz yavaş yavaş sakinleşecektir. On tane saydıktan sonra, tekrar birden başlayarak yine ona kadar sayalım, sonra tekrar sayalım. Eğer bu süre içinde zihnimize düşünceler gelirse bu düşüncelere direnmeleyim, sadece gözlemci olalım. Düşüncelerin gelip gitmesine sakince izin verelim. Direnmezsek kısa sürede çekip gittiklerini görürüz.

4. Güne mutlaka tebessüm ederek ve güzel niyetlerle başlayalım. Sabah yüzümüzü yıkadıktan sonra aynanın karşısına geçip uzun uzun gözlerimizin içine bakıp, kendimizi ne kadar çok sevdiğimizi sesli olarak ifade edip, gülümseyelim. Gün için on dakikalık bir ritüel yaparak, güzel niyetler koyalım. Mesela "Bugünümü çok keyifli ve bereketli geçirmeye niyet ediyorum." "Bugünümü sağlıklı ve başarılı geçirmeye niyet ediyorum." gibi..

5. Gün içinde şimdide kalmaya fazlasıyla özen gösterelim. Geçmişi ve henüz yaşanmamış geleceği düşünmek bizi mutsuz ve huzursuz etmekten başka hiç bir işe yaramaz. Bu yüzden her anı dolu dolu yaşayıp hakkını verelim. Zihnimizi sürekli gözlemleyelim. Geçmişe gittiğimizi veya geleceği düşündüğümüzü fark ettiğimizde hemen şunu söyleyelim. "Benim adım……...........… bugün 27.12.2018 ve ben şimdi, şu an’da bura iyi ve mutlu hissediyorum." Bu işe yarayan bir egzersizdir.

6. Kendimiz dâhil, hiç kimseyi ve hiçbir olayı yargılamalayım. Her ne oluyorsa sevgiyle kabul edelim. Zira yargıladıkça, yargıladığımız olayların içinde buluruz kendimizi. (Evren yasalarından biri) Bu sık sık başımıza gelmiştir. Kendimizi sevgiye odaklayalım. Olanı olduğu gibi sevgiyle kabul edelim ki, aynı olayı tekrar yaşamayalım. Unutmayalım Ol'an her ne ise "ihtiyacımız" olan şeydir ve iyi ki olmuştur. Ol'anı seversek, hayatımız mutluluk ezgileriyle dolar.

7. Şükretmek çok güçlü bir egzersizdir. Gün içinde programlı olarak şükretmeye özen gösterelim. Benim bu konuyla ilgili bir çalışmam var. Kendime sorduğum on soru ile günlük şükür egzersizlerimi yapıyorum. Bu soruları sizler de her gün kendinize sorarsanız, günden güne mutluluğunuzun ve içsel huzurunuzun arttığını göreceksiniz. Benim önerim her gün sabah ve akşam bu sorulara sakin bir zihinle cevap vermeniz. Yazılı olarak çalışırsanız egzersiz daha güçlü bir hale gelir.

a) Şu anda hayatımın nesinden memnunum?

b) Şu anda hayatımda beni neler heyecanlandırıyor?

c) Şu anda hayatımda nelerden gurur duyuyorum?

d) Şu anda hayatımda nelere minnet duyuyorum?

e) En çok ne yapmaktan zevk alıyorum?

f) Hayatımda benim için en önemli durum ne?

g) Daha olumlu nasıl düşünürüm?

h) Problemim var mı? Bu problemin harika yanı nedir?

i) Hayatımı daha mükemmel bir hale nasıl getirebilirim?

j) Bugün beni mutlu edecek neler oldu?

k) Bugün küçükte olsa kimlere iyilik yaptım?

l) Şu anda bana iyi hissettiren şeyler neler?

8. Yediğimiz içtiğimiz besinlere dikkat edelim. Sağlıksız beslenmenin depresyona ve mutsuzluğa yol açtığını unutmayalım. Her gün olmasa da, haftada birkaç kez, tam tahıllı gıdalar, muz, kuruyemiş (özellikle, badem ve ceviz) protein ağırlıklı – yumurta, peynir, süt, et veya tavuk eti - beslenmeye özen gösterelim. Mutluluğumuz için B vitamini almamız şart. Eğer vücudumuzun ihtiyaç duyduğu gerekli B vitaminini günlük olarak alamıyorsak, B vitamini tabletleri bu görevi başarıyla yerine getirecektir.

9. Gün içinde, yarım saatte olsa rutinden çıkıp, bize keyif veren şeyler yapmaya özen gösterelim. Bu motive edici bir kitap veya makale okumak olabilir, keyifli bir müzik dinlemek olabilir, dans etmek olabilir, hatta size mutluluk veren bir hayal kurmak, ya da yarım saatlik bir doğa yürüyüşü bile olabilir.

10. Düzenli fiziksel egzersizler yapmaya çalşıalım. Her gün düzenli olarak yürüyüşler yapalım. Belki bir onbeş dakika plates hareketleri ile esneyebiliriz. İmkânımız varsa spor yapalım. Derin diyafram efesleri alıp, kanımızdaki oksijen miktarını artırmaya gayret edelim.

11. Şehir hayatı malum çok yorucu ve her zaman hızlı akıyor. Eğer hızlı yaşadığımızı fark edersek hemen o hızı kesmeye yönelik birşeyler yapalım. Bunu yapmazsak stres endişe ve öfkeli hissedebiliriz. Haftanın en az 1 ya da 2 günü tamamen dinlenmeye ve gevşemeye ayırmak, günlük rutinden tamamen çıkmak, stresimizi azaltarak mutluluğumuzu artırabilir.

Bu yapılması kolay egzersizleri uygulamanız halinde, 2018 yılında kendinize en değerli armağanı, yani mutluluk ve huzuru verebileceğinizi düşünüyorum.

Bazen her şeye rağmen, ne yaparsak yapalım mutsuz olabiliriz, bazen ihtiyacımız mutsuzluk ve stres olabilir. Bırakın o zaman, mutsuzluğunuzu da yaşayın bir süre, onu gözlemleyin ve “evet şu anda ben mutsuzum bunu görüyorum, ancak bir süre sonra geçecek ” diye tekrar edin. Yani mutsuzluğunuza kısa bir süre bile olsa "izin verin". Mutsuzluğunuzu içselleştirmediğiniz, izin verdiğinizde herşeyin kolayca yoluna girdiğini fark edeceksiniz.

2018 yılının tüm dünyaya ve size, koşulsuz mutluluk, huzur ve sevinç getirmesini yürekten dilerim, yeni yılda ve her zaman her şey gönlünüzce olsun.

Nice mutlu, sağlıklı yıllara :)

A.Nilgün Aktaş

Profesyonel Yaşam ve İlişki Koçu

NLP Uzmanı ve Eğitmeni

www.aysenilgunaktas.com

nilgunaktas@hotmail.com

Yazının devamı...

Evrim Geçiren İlişkiler

İkili ilişkilerde her iki cinste koruma kalkanlarını tamamen indirdiklerinde birbirlerine yakınlaşmaya başlarlar. İşte ancak o anda çiftler arasında "derin sevgi" adını verdiğimiz türden bir sevgi ilişkisi başlar.

Derin sevgi her iki tarafı da fazlasıyla memnun eden türden bir sevgidir.

Derin sevgide sıcak duygular karşı tarafa yoğun bir şekilde hesapsızca aktarılır.

Çiftler kendileri gibi davranabilirler. Hiç bir davranış, duygu ve düşünce yapmacık ya da karşıdakini memnun edecek tarzda gelişmemiştir. Derin sevgi paylaşımlarında "kendiniz" olduğunuz için sevilir ve sayılırsınız.

Bazen gelen danışanlarım bana şöyle der; '' Bu ilişki için elimden gelenin fazlasını yapıyorum ama olmuyor. Onu mutlu etmek için herşeyi yapıyorum, yine olmuyor. Eksik nedir bulamıyorum ?"

Bu danışanım elbette ilişkide "derin sevgi" olmayışından bahsetmektedir. İlişkide tam manasıyla kendisi olamayan kadın ve erkek, sahte bir gerçeklik algısı içinde ilişkiyi yürütmeye çalışmaktadır ve bu sahte gerçeklik bir gün ortaya çıkacaktır.

Derin sevgilerin yaşandığı ilişkilerde asla sahteliğe yer yoktur. Herkes neyse öyle davranmalı, nasıl hissediyorsa öyle hissettirmeli, ne düşünüyorsa onu söylemelidir.

İşte bu tip ilişkiler "evrimleşmiş ilişkiler"dir.

Aralarında çok güçlü bir bağ olmasına rağmen, sürekli yakın olmak zorunda hissetmezler kendilerini. Birbirlerine herhangi bir şeyi ispat etme çabaları yoktur. Sevdiklerinden, sevildiklerinden zerre kadar kuşkuları yoktur.

Evrimleşen ilişkilerde, çiftlerden biri, kendi ile ya da ilişki ile ilgili bir "korku" hissettiğinde bu korkusunun üzerine giderek çözümlemeye çalışır. Hem ilişki içinde, hem kendi içlerinde yaşadıkları tüm çatışmaların üzerine giderler. Çözüm bu ilişkiler için olmazsa olmazdır. Hiç bir şeyin üzeri kapatılmaz, gizli saklı hiç bir şey yoktur, sorunlar masaya yatırılıp, çözülür ve aşılır.

Belki bu yazıyı okuyan pek çoğunuz bu kadar açık ve dürüst olmaktan korkuyor olabilirsiniz. Ancak ilişki içinde güvenliği sağlamanın tek yolu bu kadar net, açık ve dürüst olmaktan geçer.

Evrimleşen ilişki, birden bire evrim geçirmez. Zaman, çaba ve anlayış gerektirir. Yüksek bir empati yeteneği gerektirir.

Herşeyden önemlisi kendi kişisel evriminizle ilgili büyük bir çaba ve gayret içinde olmanız, ilişkinizin de evrim geçirmesine vesile olacaktır.

Sevgi ve saygılarımla,

A.Nilgün Aktaş

Profesyonel Yaşam ve İlişki Koçu,

NLP Uzmanı ve Eğitmen

www.aysenilgunaktas.com

nilgunaktas@hotmail.com

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.