SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Fırtınalı bir aşkın ardından...

Herkese merhabalar,

İzmir’de yaşanan deprem felaketinde hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum… Kaç gündür bu üzüntüyle yaşıyoruz ve depremin hayatlarımızın ne kadar içinde olduğunu, aniden her şeyin alt üst olabildiğini bir kez daha acı bir deneyimle gördük.

Yakınlarını yitirenlere Allah sabırlar versin…

Bir söz vardır: Kasım’da aşk başkadır…

İşte sizi bir an olsun içinde bulunduğunuz ruh halinden çıkarıp, aşk dolu bir öyküye götürmek istiyorum…

Her şey bir kasım sabahı aniden ve beklenmedik şekilde meydana geldi…

Genelde sabahları sekizden önce yataktan kalkamam fakat o sabah içgüdüsel olarak erkenden rüyalar aleminden günlük yaşama dönmem gerekiyormuş gibi bir ses kulağımda yankılanmaya başladı; tanıdık bir ses adeta fısıldıyordu;

“Kahveni hazırladım, gün seni bekliyor…”

Vanilya kokulu bu ses kime aitti? 

Hala uykuda olduğum için düşüncelerimin karanlık labirentlerinde sesin sahibini ne kadar arasam da bulamadım çünkü o anda hala uykudaydım; adeta uykuyla uyanıklık arasındaki bulanık sokaklarda yürüyordum, bir yandan uyanmak ve bana seslenen geçmişimden gelen güzel kadını bulmak istiyordum ama diğer yandan uykunun keyifli hali yakamı bırakmıyordu. Uyanmak için odaya dolan sabah güneşinde gözlerimi kırpıştırdım ve aniden yıllar öncesinde kalan bir akşamüstü anısı zihnimi ele geçirdi; hatırladığım sahnenin üzerinden belki de beş yıl kadar zaman geçmişti, Bodrum’da adını aklımda tutamadığım bir mekanın terasında eski sevgilimle günbatımını izliyordum, bana sarılmıştı. Nadiren romantik sahneler yaşayabilen bir erkek olduğumu bildiği için beni en zayıf ve duygulu anımda yakalamış ve günbatımında onu ne kadar sevdiğimi kulağına fısıldamamı istemişti.

En romantik erkek bile aslında gerçekte ne kadar romantik olabilir ki?

İşte bunu biliyordu, zeki kadındı, benim gibi duygusuz bir adamı sadece bazı anlarda duygularla dans ederken yakalayabileceğini biliyordu ve bu ender fırsatları asla kaçırmıyordu; Bodrum’da öyle bir anı bulmuştu ve günbatımında rengi turuncuya dönen güneşi ufukta izlerken kollarını belime sarıp “Beni sevdiğini senden duymak istiyorum…” diye kulağıma fısıldadı… Onu kıramazdım çünkü gerçekten seviyordum ve biz erkekler gerçekten sevebildiğimizde yeniden insan olduğumuzu hatırlarız, bu sert, bu acımasız ve bu duygusuz dünyamızdan sıyrılıp bir kadının sıcaklığına ruhumuzu teslim etmek isteriz…

O sabah yatağımda uyanmaya çalışırken gözlerime dolan sabah güneşi, beni yıllar öncesine ait bir günbatımına götürüverdi, anılarımın sonsuz zaman çizgisinde kısa ve hüzünlü bir yolculuk yapmış oldum. O anda hala yarı uykulu olmama rağmen anladım ki az önce duyduğumu düşündüğüm ve bana “Kahveni hazırladım, gün seni bekliyor” diye fısıldayan ses de bir rüyadan ibaretti. Gerçek değildi ama gerçek olamayacak kadar güzeldi…

Ne kadar olmuştu biz ayrılalı? Şiddetli tartışmalar ve soğuk savaşların ardından ikimiz de yenilgiyi kabul etmiştik; olmuyordu, ne kadar çabalasak ve mücadele etsek de aşk bizden uzaklara gitmişti…

Aşk, bir süre hayatımıza renk vermiş, daha önce yaşamadığımız heyecanlarla bizi savurmuştu, ikimiz de hayatına kolayca kimseyi alamayan, izole hayatlar yaşayan insanlardık ve bu kadar seçici olmamıza rağmen daha ilk görüşte birlikte olabileceğimizi anlamıştık, garip olan nokta ise şuydu: aramızda tek bir kelime bile geçmeden ilk görüşte bunu hissetmiştik. Aynı frekansta dans ediyor ve sadece bakışarak bile anlaşıyorduk, muazzam bir ateş ruhlarımızı ele geçirmişti, onsuz yaptığım hiçbir şeyin tek damla lezzeti olmuyordu, ondan önce yaşadığım günleri ne çabuk unutmuştum… Ne kadar naif ve ne kadar da unutkandım, sanki ondan önce hiç yaşamamışım gibi, ondan önce başka hiçbir kadınla öpüşmemişim, sarılmamışım ve sevişmemişim gibi…

Aşk bir insanın kendine söylediği en büyük yalandı…

Aşk, ondan önceki her şeyi unutmak anlamına geliyordu ve ne pahasına olursa olsun her şeyi unutmaya hazırdım, kendimi bile, rüyalarımı ve hayallerimi bile unutmaya hazırdım. Bu kadın beni ele geçirmişti ve ben ona beyaz bayrağı daha ilk görüşte çekmiştim, bile isteye ve sorgusuz sualsiz bir sevgiyle…

Ama böyle sürmedi, dört nala koşturan bir at gibi bizi savurdu ve birlikte yapılan tatiller, rüya gibi geçen mevsimlerin ardından aşk bizden uzaklara gitti…

Bunu kabul etmek istemedik çünkü o heyecanla birlikte çocuk gibi davranıyorduk, artık sağlıklı düşünemiyor ve yaşadığımız eski günlerin ellerimizden kayıp gitmesinden büyük bir üzüntü duyuyorduk, göz yaşlarımız bile sıradanlaşmıştı, aynı odaya girdiğimizde ne ayrılabiliyor ne de eskisi gibi aşkla öpüşebiliyorduk. 

O eskiden sevdiğim kadın değildi ama hala eski sevgilim olmasına izin vermiyordum, ondan ayrılmak bana zor geliyordu. Oysa aşk zorla onu elimden alacaktı ve ben bunu tüm hücrelerimde hissediyordum.

Çaresizliğin sözlükte bile bu kadar güçlü bir tanımı olamaz…

Bir şeyleri yaşadığın zaman, seni ele geçiren duyguların sözlük anlamlarına bakmaya ihtiyacın kalmıyor, çünkü seni ele geçiren duygular kalbinde yarattığı acılar ile sende kendi tanımlarını oluşturuyor ve kimse aynı duyguyu senin gibi tanımlayamıyor…O acılar senin parmak izin gibi oldular artık, sana ait oldular ve sen o acıları kelimelerle anlatamazsın, dünyanın tüm dillerini bilsen bile…

Çünkü aşkın dili sana karşı galip geldi…

O sabah yatakta eski sevgilimin hayali sesiyle uyandım. Sonra bir umutla gözlerimi kırpıştırdım onu görmek için ama yıllar önce Bodrum’da birlikte izlediğimiz günbatımını hatırlamak dışında bana hiçbir faydası olmadı… O anı yeniden zihnimde yaşayıp kendimi üzmeyi bile fayda olarak görüyorum, işte bu haldeyim.

Oysa yataktan kalktığımda garip bir şeyi fark ettim; bugün Kasım ayının ilk günü…

Onunla tam 3 sene önce bugün ayrılmıştık ve sonrasında 3 defa alakasız yerlerde karşılaştık, yukarıda yazdığım ve az önce okuduğun satırlardan sonra, kalbimin en derin çukurlarından sana aktardığım o kelimelerden sonra bana inanmayacaksın ama sana yalan söylemek için hiçbir sebebim yok: Onu gördüğüm 3 defa da karşılıklı bakıştık, belli belirsiz selamlaştık ve kaderin bir cilvesiyle ayrılmış yollarımıza devam ettik, sanki aramızdaki o deliler gibi aşk rüzgarı çok eskilerde kalmış ya da hiç yaşanmamış gibi…

Bu karşılaşmalarda ikimizin de yüzünde aynı ifade vardı ve bunu fark ettiğim an garip bir rahatlama yaşamıştım, onun sebebi neydi biliyor musun?

Onu “tesadüfen” her görüşümde artık ona karşı eski duygularımın olmadığını fark ettim ve onun yüzünde de aynen bu ifade vardı, artık beni sevmiyordu. Ben sadece geçmişten kalan güzel bir anıydım, hepsi buydu…

Geçmişte yaşadığımız tüm duygular o anlara aitti, tekrarı yoktu, tıpkı yaşadığımız hiçbir anın aynı duygularla ve aynı yoğunlukta birebir aynen bir tekrarının asla olamayacağı gibi.

Hayatı anlamak, işte tam da bu önemli gerçeği anlamakla başlıyordu ve güçlü insanların en büyük özelliği olan kabullenme kavramı da bu gerçeğe bağlıydı, hiçbir anın tekrarı yoktur, sadece anı yaşa…

Bir an için şunu düşündüm: Eğer elimden gelen her şeyi yapsam ve yıllar sonra onunla bir görüşme ayarlasam, hatta romantik bir akşam yemeği eşliğinde onun en sevdiği klasik parçalar, göz göze ve baş başa vakit geçirmek…

Sonra kendime çaresizce fısıldadım: hiçbir işe yaramayacaktı ve ben de bunu biliyordum… O da biliyordu… Her şey geçmişte kalmıştı.

Bu yazıyı okuyanlar arasında, eski sevgilimi unutamıyorum ve bundan sonra kimseyle onunla olduğum kadar mutlu olamam, diyenler mutlaka vardır. Bundan eminim ve sizi anlıyorum. Aşkı en derinlerinde yaşamamış bir adam benim yaptığım mesleği yapamaz ve en önemlisi kelimeleri satırlara dökemez…

Öte yandan size bir sır vereceğim: Birlikte güzel anılarınız olan o insan var ya, işte o insan ve sizinle yaşadığı her şey geçmişte kaldı…

Onunla tekrar deneseniz bile asla eskisi gibi olmayacak, üzgünüm ama öyle…

Böyle fırtınalı aşkların ardından yapılan en büyük hata nedir biliyor musunuz?

Hemen yeni bir insan bulmaya ve yeniden sevmeye çalışmak… İnsan acıları da yaşamalı ve en derinlerinde hissetmelidir, buna hazmetmek diyoruz.

Yorulan toprağı nadasa bırakır gibi kalbinizi ve duygularınızı nadasa bırakın, ayrılık sonrası en az altı ay kimseyle flört etmeyin, ruhunuzu dinleyin ve bir süre yalnız kalın…

Size ne kadar iyi geldiğini göreceksiniz, mola verin heyecanlara, kalbiniz biraz dinlensin.

Canım İzmir… Sana olan aşkımın gölgesinde bu satırları yazıyorum… Seni ne kadar çok ziyaret ettiğimi biliyorsun; seni sevdiğimi bir an olsun unutma…

Sevgiler

Adil Yıldırım

Yazının devamı...

İlişkilerde enerji sömüren davranışlar

Herkese merhabalar,


Kadın erkek ilişkilerinde enerjinin doğru kullanımı ve her iki taraf için de mutluluk getirecek davranışlara yönelmek son derece önemlidir. Bunu yaptığınız zaman ortak iyiye ve huzur dolu bir ilişkiye ulaşabilirsiniz. Öte yandan insanlar bazı davranışların enerjilerini tamamen boşa harcadığını ve zaman kaybına yol açtığını, aynı zamanda ilişkiden soğumaya neden olduğunu görmezler, dolayısıyla farkında olmadan bu davranışlarda bulunarak her geçen gün yıpranırlar.


Nedir bu davranışlar?


Bu yazımda sizlere sıklıkla karşılaştığım başlıkları aktarmak istiyorum, bir ilişki içindeyseniz sizin de karşınıza çıkabilecek bu tip durumlarda daha özenli davranabilir ve bu şekilde partnerinizle aranıza soğuk rüzgarlar girmesine engel olabilirsiniz:


1) Ufak konularda inatlaşmak. Bununla çok sık karşılaşıyorum, iki kişi arasında konuşulmasına hiç gerek olmayan ve tamamen zaman kaybına yol açan konularda bile tartışmalar yaşanıyor, örneğin diş macunu ya da bu yemek neden yeterince tuzlu değil? Bu başlıklara benzer gereksiz konularda tartışmanın kimseye hiçbir faydası yoktur ama bazı insanlar hayatlarını inatlaşma üzerine kurarlar ve bundan adeta zevk alırlar. Bu çok egoist bir zevktir çünkü kendisi her tartışmadan galip çıkmaya çalışırken ilişkiye verdiği büyük zararı göremez, bunu görmediği için sürekli her tartışmada partnerine söylediği kötü sözlerle onu içten içe yaralar. Belki tartışmalardan galip çıkar ama uzun vadede artık bir ilişkisi olmadığını fark ettiği zaman kendini yorup sesini yükselttiği her anlamsız tartışmanın büyük birer hata olduğunu anlar. Çok geç, geri dönüşü olmaz…


2) Eski konulara kafayı takmak. Örneğin; sen bana 2 sene önce şunu söyledin ya da sen bana geçen gün surat astın haydi şimdi bunun hesabını ver diyerek ilişkide aralarında biriken kinetik enerjiyi eski konulardaki tartışmalara harcamak yine aynı şekilde anlamsızdır. Eğer can sıkıcı bir konu varsa o anda gündeme getirmek ve çözmek gerekir aksi halde içinde biriktirip aylar sonra bu konuları masaya koymak yine enerjiyi boşuna harcamak anlamına gelir. Aranızda güzel bir uyum varken bile eskiden kalbinizi kıran mevzular aklınıza gelebilir ama bunları sürekli gündeme getirmeniz gerekmez, saplantı derecesinde aynı şeyleri düşünmek ve en mutlu anlarda bile aranızdaki keyfi ve huzuru kaçıracak konuları açmak size hiçbir kazanç sağlamaz aynı zamanda ilişkinize büyük zarar verecektir. İki insanı birbirine bağlayan ana unsur bol kahkaha ve mutlu anılar biriktirmektir bunu yaptıkça aralarındaki bağlılık ve sevgi artacaktır, dolayısıyla eski konuların şu anda yaşadığınız mutluluğun üzerinde kara bulut gibi dolaşmasına asla izin vermeyin ve mutluluk enerjinizi bir çeşit huzursuzluk enerjisine dönüştürmeyin.


3) İlişkilerde enerjiyi en çok sömüren davranışa gelelim: Dominasyon. Yıllar içerisinde yaptığım çalışmalarda birçok insanın ilişkide mutlu olmak yerine partnerini domine etmeye çalıştığını gördüm, tek amaçları dominasyondu; yani kontrol etmek, üzerine hakimiyet kurmak, sürekli her yaptığı hareketin altında bir açık bulmaya çalışmak, özetle hükmetmek. Bir insan bundan zevk alıyorsa ve yaşadığı her ilişkide partneri üzerinde hakimiyet kurmak dışında bir amacı yoksa, o zaman ben ilişkilerde huzur arıyorum veya mutluluk arıyorum diyerek kendine yalan söylememelidir. Unutmayalım ki en büyük yalanlar kendimize söylediklerimizdir, çünkü zamanla bu yalanlara inanıp hayatımızı aslında hiç istemediğimiz şekilde yaşamaya başlarız. Uyumlu bir çift düşünelim gayet keyifli bir ilişki içindeler ancak bir taraf sürekli diğerinin hareketlerini incelemeye başlıyor, her gittiği mekandan sürekli onu görüntülü aramasını istiyor ya da telefona bakmadığı anda altında hemen bir suç unsuru arıyor, kendi lehine bir delil bulmaya çalışıyor. Böyle durumlarda ilişki her geçen gün zarar görmeye başlar çünkü partneri artık ona güvenmediğini anlayacaktır ve şu soruya yanıt bulmaya çalışır: “Acaba bana neden güvenmiyor olabilir?” Bu kontrol mekanizmasının bir saplantı derecesine geldiği durumlarda ise ilişkide kopmalar veya soğuk bir tavırla sessizce uzaklaşmalar başlar, görüşme sıklığı azalır ve görüşmelere isteksizce giden taraf bir süre sonra ayrılık konusunu gündeme getirir. Aslında iyi giden ve uyumlu ilişkilerin bu dominasyon saplantısı yüzünden sona erdiğine defalarca şahit oldum, insanlar domine etmek yerine mutlu olmayı seçtikleri zaman huzurlu ilişkiye adım atarlar.


4) Onu değiştirme isteği. Bu tavır enerjiyi sömürmenin ötesinde ilişkide enerji diye bir şey bırakmaz, tamamen yok eder. Bir insanla birliktesiniz ve onu 1 senedir tanıyorsunuz, aşağı yukarı sevdiği ve sevmediği şeyleri anladınız dolayısıyla nasıl bir insan olduğunu büyük ölçüde biliyorsunuz. Bazı ufak tefek hareketleri sizi rahatsız ediyor, fakat bunlar size karşı saygısızlık ve benzeri davranışlar değil, sadece onun yapısal olarak alışkanlık haline getirdiği hareketler mesela televizyon karşısında uyuyor ya da gündüzleri kendini tamamen çalışmaya verdiği için size istediğiniz yoğunlukta mesaj atamıyor çünkü telefonla o kadar sıkı bir ilişkisi yok veya benzeri ona ait özelliklerden bahsediyorum. İşte bu davranışları 1 senedir zaten görüyorsunuz ama yine de inatla değiştirmek ve sizin istediğiniz insan olması yönünde onun üstüne gitmek istiyorsunuz; çünkü partnerinizi değiştirip ona adeta bir heykeltıraş gibi şekil verip kendi sanat eserinizi yaratmak istiyorsunuz! İşte bu da bir saplantıdır ve ilişkilerde aranızdaki enerjiyi tamamen yok eder. Buna hiç gerek yok. Her zaman söylediğim gibi birlikte olduğunuz insanın size karşı saygısız veya kırıcı davranışları olmadığı sürece ona ait bazı özellikleri kabullenin ve onu öyle sevmeyi öğrenin, bir insanın her özelliği sizi memnun edecek şekilde tasarlanmamıştır, ayrıca kendinize şu soruyu sormalısınız: “Eğer onun her özelliği beni tatmin etseydi acaba bu biraz sıkıcı olmaz mıydı???”
5) İşte beşinci maddeye geldik bile ve ben bu maddeyi özellikle en sona sakladım çünkü ben bu başlık ile her gün karşılaşmaktan yoruldum ama bu konu yıllardır bana gelmeye devam ediyor ve açıkçası bu konu ilişki sırasında değil sonrasında yani ayrılık aşamasıyla birlikte ortaya çıkan bir saplantıya işaret ediyor: “Onu pişman etmek ve burnunu sürtmek istiyorum Adil Beycim!!!” Uzun zamandır kadınlarla çalışıyorum ve ayrılık sonrası her kadın değil ama bazı kadınların özellikle bu ayrılığı kabul etmeyip eski sevgilisine bir ders vermek istediklerine şahit oldum. Buna bir anlam veremiyordum çünkü erkek aklıyla baktığımız zaman bir şey bittiyse bitmiştir ve yola devam ederiz, rasyonel yani mantık bazlı düşünce sisteminde olması gereken de budur ancak bazı kadınlarda duygular o kadar ağır basıyor ki mutlaka eski sevgiliye veya eşe bir ders vermek, onun burnunu sürtme ihtiyacı yaşıyorlar. Bunun bir anlamı var mı? YOK. Bakınız özetle durum şöyle; ayrıldığınız insana enerjinizi tamamen boşa harcama pahasına bir ders vermek istiyorsunuz ve bunun için neler kaçırdığını görmesini istiyorsunuz. Bir şekilde ona mesaj atıyor veya arıyorsunuz konuşuyorsunuz yani iletişime geçiyorsunuz. Bu bir erkeğe ders verir mi? HAYIR. Hala ona aşık olduğunuzu düşünecektir ve aksini asla düşünmez, en güzeli onu gördüğünüz zaman görmezden gelmek, aradığı zaman açmamak ve sosyal medyada onu takibi bırakmaktır. Yani ben artık seni umursamıyorum hayatımda sen yoksun, sensiz de gayet mutluyum mesajını ona vermek dışında daha etkili bir yöntem yoktur. Enerjinizi kimsenin burnunu sürtmek veya pişman etmek için harcamayın…

Haftaya görüşmek üzere
Güzel bir hafta sonu geçirmeyi unutmayın…
Sevgiler
Adil Yıldırım

Yazının devamı...

Alfa erkek olduğunu nasıl anlarsınız?

Herkese merhabalar,Herkese merhabalar,Bir kavram karmaşası var, kim sırtlan kim alfa belli değil, bu tabirleri ortaya attığım günden beri en çok aldığım mesaj şudur: “Adil Beycim benimki alfa mı yoksa sırtlan mı?” Bu soruya toplu bir yanıt vermiş olalım ve her zaman olduğu gibi farklı bir pencere açarak sizlere erkek dünyasından detayları aktarmak istiyorum. Aşağıda sizlere ileteceğim maddeler üzerinde düşünerek birlikte olduğunuz adamın bir alfa erkek olup olmadığını anlayabilirsiniz;

1) Günümüzde ilişkileri en çok hırpalayan konuların başında maddiyat geliyor; maddi anlamda güçlü olmaktan bahsetmiyorum, aralarında para alışverişi olan çiftlerin yaşadıkları sorunlardan bahsediyorum. Bu konuda o kadar çok soru geliyor ki, son dönemde birlikte olduğu kadını maddi anlamda kullanan erkeklerin sayısının gittikçe arttığını anlıyoruz, “Ben zor durumdayım” “Sıkıntılar yaşıyorum bana biraz borç verir misin?” gibi yaklaşımlarla şansını deneyen ve aldığı borç parayı ödemeye yanaşmayan sevgililer konusunda binlerce mail alıyoruz. İşin enteresan tarafı bu profiller genelde sosyal medyadaki sevgili bulma uygulamaları üzerinden tanışılan, yaklaşık 2-3 aydır iletişimde olan ve kendisi hakkında pek fazla bilgi vermeyen bir tarza sahipler. Hedeflerinde genellikle kırk yaş üstü, belli bir maddi güce sahip ve duygusal boşlukta olan kadınlar yer alıyor, bu kadınları tespit ederek onlara yoğun ilgi gösteriyorlar ve ardından yaklaşık iki aylık süreçte para lafı geçmiyor, hatta maddi olarak iş güç sahibi lüks arabalara binen ve popüler yerlerde yemek yiyen insanlar olarak kendilerini tanıtıyorlar, sosyal medyada bu şekilde resimler paylaşıyorlar. Ardından asıl oyun başlıyor; iki aylık yoğun ilgi aşamasında kadın bu adamın ilgisine ve aşkına inanıyor, alışıyor ve uzun zaman sonra kendisini yeniden mutlu hissetmeye başlıyor, hayat güzel kuşlar uçuyor ve bir adam onu deliler gibi seviyor! Her şey yolunda…Oysa pek öyle değil çünkü ilgi aniden azalmaya başlıyor, aramalar ve mesajlar azalıyor aynı zamanda adamın ses tonunda ve yaklaşımlarında bir gerginlik hissediliyor; sanki sevgilisine anlatmak istemediği bazı dertleri varmış gibi… Kadın bu durumdan rahatsız oluyor ve merak etmeye başlıyor, acaba neler oluyor? Adam uzun süre direnç göstermesine karşın sonunda ağzındaki baklayı çıkarıyor ve “İşlerim çok kötü gidiyor, maddi olarak sıkıntı içindeyim” diyerek bir süre yalnız kalmak istediğini söylüyor; oysa kadının bu yalnızlığı kabul etmeyeceği ortada çünkü uzun süredir yalnız geçirdiği hayatına onu gerçekten seven hatta ona daha ilk görüşte deliler gibi aşık olmuş bir adam girmiş, onu kaçırmak ister mi? Asla istemez, dolayısıyla sorunu anlamaya çalışan kadın bu ilginin ve sevginin azalmaması adına şu kritik soruyu yöneltiyor: “Ne kadar?” Adam asla senden para alamam canım, diyor ve kabul etmiyor, bu bana yakışmaz diyor, senin kendini benim için riske atmanı istemiyorum, diyor ve gereken tüm sihirli cümleleri söyledikten sonra iban numarasını veriyor. Para akışı başlıyor. Milyonlar vermiş kadınlar gördüm, tek istedikleri adamın o yoğun ilgisini ve sevgisini kaybetmemekti, bunun için her şeyi yapmaya hazırdılar. Öte yandan, alfa erkek böyle bir para ilişkisi içerisine girmez, bu durumu kendine yakıştıramaz. Nokta.

2) Alfa erkek cinsellik muhabbeti yapmaz, onun ağzından cinsel espiriler veya şakalar duyamazsınız, bu adamlar da elbette rahip değiller gayet sağlıklı bir cinsel yaşamı olacaktır ancak ilişkinin içerisinde birlikte yaptığınız diğer aktiviteler gibi, sinemaya gitmek veya seyahat gitmek gibi akış içerisinde normal seyrinde gerçekleşen bir paylaşımdan farkı yoktur. Hatta çoğunlukla acele getirmemeye çalışırlar çünkü doğru zamanı beklemek onlara keyif verir. Bunun sebebi geçmişte yeterince “doymuş” olmalarıdır, ayrıca duygu içermeyen bir cinsellik Alfa Erkek için kabus gibidir. Oysa sırtlan erkek, daha tanıştığınız andan itibaren her hareketi ve davranışıyla sürekli cinsellik çağrışımı yapan sözcükleri sizin kulağınıza üfler ve sevgiden ya da duygudan eser yoktur, varsa yoksa cinsellik! Eskiden bir TV karakteri vardı; SALDIRAY ABİ, işte onu hatırlayanlar burada neden bahsettiğimi gayet iyi anlayacaklar. Kadını alıp iyi bir mekanda yemeğe götürdüğünde amacı yemekten sonraki cinselliktir, sinemaya götürdüğünde amacı o karanlıkta veya film sonrası evde yaşanacak cinselliktir, arabayla gezerken bile yolda karanlık bir yere çekip öpüşmeye çalışır veya şansını dener, her adımda onun bakışlarında, sözlerinde, size yaklaşım biçiminde sürekli cinsel dürtüyle hareket ettiğini görürsünüz. Bunları görmenize rağmen onunla iletişime devam ediyorsanız onun zihninde neon ışıklarıyla şöyle bir yazı yanıp sönmeye başlayacaktır: “Benimle görüşmeye devam ettiğine göre davranışlarımı onaylıyorsun!” Uzak durun, sırtlanı seviyorum onu nasıl değiştiririm gibi naif düşüncelere kapılmayın, erkekler değişmezler. Nokta. 

3) Alfa erkek dedikodu yapmaz. Örneğin genç bir papatya bana mail atmış, kısaca diyor ki “Adil Beycim, bir çocukla tanıştım ilk etapta bana çok olumlu enerji verdi adamı sevdim uzun zamandır düzgün bir insanla karşılaşmadım fakat kötü bir huyu var lafı hep bir şekilde boşandığı eski karısına getiriyor ve ondan kötü söz ediyor, aslında bana söylememesi gereken detayları anlatıp kıza lanet okuyor, vs…” Bu adam kesinlikle alfa erkek değil, belki sırtlan da değildir çünkü aynı anda başka kızlara yürümeyen bir adama sırtlan diyemem fakat kısaca tanımlamamız gerekirse bu kalitesiz bir erkek. Eski ilişkiler veya eski eş hakkında konuşulmaz, birlikte yaşanan olumlu veya olumsuz şeyler masaya dökülmez, ne erkek arkadaşlarına ne de hayatına giren yeni sevgiline bunları anlatamazsın, erkek dünyasında böyle bir şey yoktur.

4) Alfa erkek ilişkinin başlarında kadında bir duygu yaratmak ve kendine bağlamak için evlilik konusunu açmaz, bir alfa erkek bunu yapmayacaktır. Evlilik başlığı öyle bir konudur ki kadında duygu yaratması muhtemeldir, ben kesinlikle evlilik istemiyorum diyen bir kadın bile düzgün bir yuva kurmak, çoluk çocuk huzur içinde yaşamak isteyecektir; kaldı ki insanoğlu için yuva kurmak ve çocuk sahibi olmak gibi güzel duygular birer şanstır, istemesi de normaldir. Öte yandan bazı erkekler bu durumu gayet iyi bildikleri için kendi lehine kullanırlar, ilişkinin daha başlarında pembe panjur hayalleri kurduran evlilik sohbetleri yaparlar ki kadın onlara kısa yoldan bağlansın, işte bunu sırtlanlar yapar alfa erkek böyle yollara girmeyecektir. Bir alfa erkeğin ilişkinin başlarındaki yani ilk 2-3 aydaki amacı kadını tanımaktır, onu tanımadan evlilik konusunu açmaz.

5) Alfa erkek “Ghosting” yapmaz. Nedir bu ghosting? Bir erkekle tanışıyorsunuz ve size muazzam bir ilgi gösteriyor, size daha ilk görüşte aşık olduğunu düşünmeye başlıyorsunuz fakat sonra aniden ortadan kayboluyor. Adam yok. Adam hayalet olup kaçıyor, bulabilene aşk olsun! İşte bu tip durumlar için kullanılan bir tabir olmakla birlikte son günlerde kadın erkek ilişkilerinde sıklıkla karşımıza çıkıyor. Sırtlan erkek dediğimiz sınıf özellikle cinsellik yaşandıktan sonra ortadan kaybolmayı tercih ediyor ve başka ufuklara doğru yelken açıyorlar, oysa alfa erkek bunu yapmaz, elbette zor ve sıkıntılı süreçleri yoğun günleri olacaktır ve her an her saniye iletişimde kalması beklenemez fakat ani bir işi çıkıp birkaç günlüğüne bir yerlere gitmesi gerekiyorsa sevgilisine haber verir, kısaca bilgilendirme yaparak ona değer verdiğini gösterir. Bir süre bana ulaşamazsan merak etme, biraz işlerim var tüm dikkatimi oraya vereceğim diyerek bilgi vermesi yeterli olacaktır. Sırtlanlar bunu yapmaya bile gerek görmezler…
Şöyle bir baktığımızda alfa erkek ile sırtlan erkek arasında gerçekten büyük farklar olduğunu görüyoruz, davranışlarından herkes kendini belli ediyor.

Karşınıza en alfa hatta alfa oğlu alfa erkeklerin çıkmasını dilerim, papatyalar mutlu olsunlar…
Seviliyorsunuz,

Görüşmek üzere,

Adil Yıldırım

Twitter: @authoradilyldrm
Instagram: @adilyildirimyazar
YouTube: Adil Yıldırım

Yazının devamı...

Uzak mesafe ilişkilerinde 5 altın kural

Herkese merhabalar,


Pandemi sürecinde bazı çiftler ayrı kaldılar, aralarına mesafeler girdi ve dünyanın geçirmekte olduğu bu garip süreçte ilişkilerini korumak adına çaba gösterdiler kimileri başarılı oldu ve ilişkileri daha da sağlam hale gelirken kimileri ise bu süreçten ayrılıkla çıktılar ve aralarına giren mesafeler nedeniyle sağlıklı iletişimi koruyamadılar.

Araya mesafeler girdiğinde sağlıklı iletişimi korumak mümkün müdür?

Neden olmasın?

İletişim çağındayız ve tüm teknolojik olanakları kullanarak en etkili iletişimi sağlayabilirsiniz önemli olan niyettir, örneğin bir alfa erkek aradığı kadını bulduğu zaman o kadını hayatında tutabilmek adına tüm yöntemleri kullanır ve ona yakın olmak ve yakınında kalmak için gereken her şeyi yapacaktır, gerekirse saatte bir arayıp onun sesini duymak ister çünkü kadının ona hissettirdiği duyguları kesinlikle kaybetmek istemez, onun eksikliğini hissetmek erkeği üzmektedir ve ayrıca mesafeler nedeniyle kadını kaybetmek istemez, yani elinden gelen her şeyi yapar.


Bu açıdan baktığımızda şunu görüyoruz, aslında mesafeler bir ilişkinin ne kadar güçlü veya zayıf olduğunu da bizlere gösteriyor, yeterince bağlılık içermeyen bir ilişki araya giren mesafelere yenik düşüyor ve herkes zaman içerisinde kendi yoluna gidiyor öte yandan maksimum bağlılık ve aşk içeren bir ilişki mesafe tanımıyor ve hatta daha da güçlenerek bu süreçten çıkmayı başarıyor, eski çağlarda da büyük aşklar aynen böyle değil miydi? Çölleri aşıp birbirine kavuşan unutulmaz karakterlerin içlerindeki tutku ve özlem onları yollara düşürüyordu, bütün bunlar eskilerde kaldı diyorsanız bu kesinlikle doğru değil çünkü pandemi sürecinde yaptığım seanslarda gördüm ki aşkını kaybetmemek adına muazzam çaba gösteren insanların sayısı hiç de az değil, bunu görmek aşka ve ilişkilere olan inancımı bir kez daha sağlamlaştırdı.


Peki uzak mesafe ilişkilerinde 5 altın kural nelerdir?


1) Varsayımlar yok. İnsan beyni öncelikle en kötü ihtimali düşünen bir mekanizmadır, kötü ihtimalleri en başta düşünür ve mesela telefona cevap vermiyorsa kötü bir şeyler yapıyor olabilir, eğer mesajlara çok geç dönüş yapıyorsa başka işler çeviriyor olabilir, ya da aradım tam o sırada telefonu meşguldü demek ki başka bir kızla görüşüyor gibi gibi gibi… Belki işle ilgili bir görüşme yapıyor ya da henüz mesajını görmedi ya da gördü ama cevap verecek bir anı olmadı gibi düşünmek yerine insan hep kötü ihtimalleri düşünmeye başlar, bana kalırsa bunun sebebi günümüzde dizilerde olsun filmlerde olsun entrikaların hep aldatma merkezi kurulmasıdır, arkadan iş çevirme, aldatma, kandırma ve benzeri numaralar çeviren partnerler dizilerin merkezinde yer alıyorlar bu durum elbette izleyenleri etkiliyor ve kendi hayatlarında aynı durumları yaşama endişe taşıyorlar, bunun önüne geçmek pek kolay değil. Siz varsayımda bulunmayın, endişe ettiğiniz zaman veya uzun süre ulaşamadığınızda kibar bir dille sormanızda fayda var, sana ulaşamadım merak ettim her şey yolunda mı? Eğer sizde endişe uyandıran tavırlar sürekli tekrarlanıyorsa bu durumda haklı olabilir ve tedbirli olmayı seçebilirsiniz ancak günlük yoğun tempoda ulaşamıyor olmak aslında iş süreçlerinde doğal bir durumu gösteriyor olabilir, herkes yoğun çalışıyor.


2) Her ilişkide gerginlikler ve tartışmalar olur, her konuda aynı fikirde olamazsınız olsanız bile bu hiç de iyi bir gösterge değildir dolayısıyla bazen fikir ayrılığına düştüğünüz zamanlarda aranızda mesafeler olduğunu unutmayın, bu küçük ayrıntıyı unutup sesler yükseldiğinde aniden yüz yüze gelip ilişkiyi kurtarmak gerekebilir ama bunu yapma imkanı yoktur ve dolayısıyla bir anda ipler kopabilir. İlişkinizi böyle risklere sokmamak adına, tartışmaları sadece yüz yüze yapmalısınız örneğin bir konu uzadığı ve hafif gerginlik yaratmaya başladığı zaman “Canım bunu görüştüğümüz zaman konuşalım, şimdi uzatmayalım aramızı bozmayalım aramıza kötü bir duygu veya şüphe girmesine izin vermeyelim” diyerek konuyu aniden kesebilirsiniz ve bunu yapmak size çok faydalı olacaktır çünkü aranızda uzak mesafeler varken gerilmenin anlamı nedir? Gerçekten aklınıza takılan bir detay olabilir ve elbette bunu ona sorabilirsiniz ancak verdiği yanıtlara rağmen tatmin olmayıp ısrarla üstüne gitmenin size veya ilişkinize hiçbir getirisi olmayacaktır tam tersine güzel olan duyguları da birkaç dakika içerisinde yerle bir etmiş olursunuz, zaten insan ilişkilerinin en büyük dramı da burada yatar; dile kolay birlikte yirmi seneyi devirmiş çiftlerin bile aniden gelişen bir tartışmada edilen sözler nedeniyle mide bulandırıcı bir ruh haline girip boşandıklarına şahit oldum ve aslında birinin “Bunu sonra konuşalım” demesi yeterliyken bunu yapmadıkları için konu uzuyor ve boşanmaya giden bir tartışma yaşanıyordu…


3) Her gün kesinlikle arama olacak, bunu özellikle erkeklere yazıyorum kısa veya uzun telefon görüşmeleri, sesini duymak hatta kameralı arayıp görüşmek ilişkiyi ayakta tutacaktır, aranızda mesafeler varken aramayıp sormamak ve görüşmemek o insandan gittikçe uzaklaşmakta olduğunuzu gösterir ve ilişkinize hiçbir katkısı olmaz tam tersine zarar verir, aranıza bir çeşit Sibirya soğuğu girmesine neden olur, aramalar ve sesini duymalar son derece önemlidir ayrıca bir faydası daha vardır bir insanı aradığınız zaman mesajlaşmalarda olabilecek yanlış anlaşılmaların önüne geçmiş olursunuz, örneğin mesajda bir ifade kullandın ama aslında söylemek istediğin bu değildi, işte bu yanlış algıları silmek adına konuşmak hem ses tonunu hem de vurguları ortaya koyacaktır, her şey netleşmiş olur.


4) İlişkileri ve evliliği ayakta tutan faktör: SÜRPRİZLER. Sürprizi sevmeyen var mıdır? Evet vardır, size açıkça söylüyorum ki erkeklerin 80% gibi bir oranı sürprizlerden hoşlanmaz, bunun en büyük sebebi erkeğin içinde bulunduğu durumları kontrol etmeye yani domine etmeye çalışmasıdır, sürpriz bir şeyler olduğu zaman erkek beyni direk şöyle düşünür: “Olaylar benim kontrolümden çıkıyor mu acaba?” Garip ama gerçek bir bakış açısı, çevremdeki çok sayıda erkeğin kendisine yapılan sürprizlerden rahatsız olduklarını ve kendinden habersiz planlanmış bu olaylara tepki gösterdiklerini gördüm, dolayısıyla erkeklerin ciddi bir oranı sürpriz sevmiyor. Öte yandan kadınlar çoğunlukla sürprizlerden hoşlanırlar ve bunu ciddi bir ilgi göstergesi olarak görürler, bu konuda kesinlikle haklı olduklarını söylemeliyim çünkü hayatındaki kadına hoşuna gidecek sürprizler yapan bir erkek onu önemseyen, ona değer veren ve enerjisini onu mutlu etmeye harcayan bir erkektir. Bu açıdan baktığımız zaman sürprizlerin ne kadar önemli olduğunu görüyoruz. Alışveriş sitelerinden kadının hoşuna gidecek bir şeyler alıp adresine yolladığın ve yanına güzel bir not iliştirdiğin zaman, özellikle kırmızı gül demetini güzel bir notla ona ulaştırdığın zaman ilgini göstermiş olursun ve mesafelere aldırış etmeden ilişkini tutkuyla yaşamaya devam edersin.
5) En önemli noktaya geldik, uzaktan sağlıklı iletişimi kuruyorsunuz ancak yeterli olmayacaktır çünkü sıklıkla yüz yüze görüşmeler yapmanız gerekiyor. Ne kadar sık? diye soracak olursanız, en az 15 günde bir görüşmek ilişkinize çok sağlam hale getirir, eğer böyle bir imkanınız yok ise o zaman ayda bir görüşmek elzemdir. Dördüncü maddede belirttiğim gibi bu görüşmeleri sürpriz hale getirip ona haber vermeden aniden karşısına çıkarsanız bu durum kaymaklı tel kadayıfı haline gelir. bu yüz yüze görüşmelerde iki insanın birbirinin gözlerinin içine bakmaları ve sarılmak, özlemle dokunmak, temas etmek aranızdaki tutkuyu ve bağlılığı güçlendirir, ondan ayrı kaldığınız zamanlarda size güç verir.

Uzak mesafe ilişkisi yaşayan herkese bol şanslar diliyorum, yukarıdaki maddeleri uygularsanız çok sağlam bir ilişki yaşayabilirsiniz.
Seviliyorsunuz,
Görüşmek üzere
Adil Yıldırım

Twitter: @authoradilyldrm

Instagram: @adilyildirimyazar

YouTube: Adil Yıldırım

Yazının devamı...

Bir erkek görüşmeden neden kaçar?

Herkese merhabalar,

 

Sıklıkla karşılaştığımız bir duruma bu yazımda yer vermek istiyorum; çünkü bu durumla karşılaşanlar için aydınlatıcı bilgiler olacaktır, her zaman olduğu gibi maddeler halinde sizlere “Bir erkek görüşmeden neden kaçar?” başlığını detaylı olarak açıklıyorum.

Sosyal medya üzerinden tanışmalar (bana göre yüz yüze olmadıkça herhangi bir tanışmadan söz edemeyiz) yani yazışmalar günlerce hatta haftalarca sürüyor ve bir türlü yüz yüze görüşme seviyesine gelemiyor. Genellikle bu erkek tarafından kaynaklanıyor çünkü sırtlan erkek dediğimiz sınıf taktik gereği yazışmaları uzun tutarak kadında bir duygu geliştirmeye çalışıyor, örneğin uzun zamandır hayatına kimseyi almamış ve duygusal boşlukta olan bir kadın bu süreçte sadece yazışmalardan bile duyguya girebiliyor ve dolayısıyla erkeğe karşı derin duygular beslemeye başlıyor, henüz tanışmadığı adamla ilgili “Bu adam benim kaderim, hissediyorum” diyen kadınlara şahit oldum. Dolayısıyla bir takım zampara adamlar bu yazışmayla duygu oluşturma işini çok iyi bildikleri için sabah günaydın mesajları, akşam iyi geceler aklımdasın mesajları ve buna benzer şeytani hamlelerle kadına yoğun ilgi göstererek duygusal boşluk yaşayan kadının hayatına doğru sızma harekatı yaparlar, işte tam da bu noktada kadının tavrı belirleyici olur çünkü bazı kadınlar zekice davranarak “Seni merak ediyorum, en iyisi biz yazışmaları bir kenara bırakıp tanışma faslına geçelim” derler ve adamın gerçek niyetini anlama yönünde önemli bir hamle yaparlar çünkü adamımız eğer görüşmeyi sürekli erteleyen bir tavır içerisine girerse bu durumda görüşmeye niyeti olmadığı ortaya çıkacaktır, emin olun görüşmekten kaçmayan bir adam bu teklife hayır demez.

Peki her durum böyle midir? Yani görüşmeden kaçan her erkeğin sakladığı bir şeyler var mıdır?

Tam olarak öyle diyemeyiz, detaylı analizi size iletiyorum:

-Yukarıda bahsettiğim gibi sırtlandır zaten ilk akla gelen ihtimal de budur. Burada sırtlan konusunda belirleyici olan ne kadar süreyle görüşmeden kaçtığıdır, örneğin sizinle iki haftadır yazışıyor ve bu adamla henüz görüşemediniz burada garip bir durum yok çünkü gerçekten yoğun olabilir veya bir fırsat bulamamış olabilir veya sizin karşınıza o iki haftalık süreçte çıkmamış olmasının sebebi işlerinin berbat gitmesi nedeniyle ruh halinin bozuk olması olabilir. Öte yandan, bir aydır yazışıyoruz ancak henüz görüşme teklifi gelmedi diyorsanız bu adam KESİNLİKLE SIRTLANDIR. Bir erkek hoşuna giden kadınla hemen ertesi sabah kahve içmek ister ve biz erkekler direk oynamayı sevdiğimiz için lafı pek dolandırmadan hadi görüşelim! demeyi severiz, özellikle de alfa bir adam zaten çok nadiren duygu yakalayabildiği için kendisine bir şeyler hissettiren kadını elinden kaçırmamak adına hemen görüşme teklif eder, kadın hayır dediğinde bir süre bekler ve teklifini yineler. Özetle: sırtlan olmayan bir erkeğin görüşmeyi erteleme ihtimali SIFIR.

-Hayatındaki önceliği gönül işleri değildir. Bazı adamlar akılları zorlayacak derecede işkolik bir hayat yaşıyorlar. Bunun çeşitli sebepleri var; örneğin kariyer yaparak kendini ispatlamak, rahat denebilecek seviyede bir maddiyata ulaşmak, başarılı olduğunu sosyal çevresine veya ailesine ispatlamak ve en başta kendini ispatlama güdüsü… Bunların hepsi veya sadece bir tanesi geçerli olabilir; işte böyle bir adamla sosyal medyadan yazıştınız veya sosyal hayatta bir yerlerde tanıştınız ama kısa mesajların ötesine geçmiyor ve beklenen görüşme bir türlü gerçekleşmiyorsa bu durumun sebebi adamın çok yoğun çalışması olabilir. Buna normal demiyorum veya adam haklı demiyorum çünkü bu aslında adam açısından bir kaçıştır, kendini iş hayatına kilitlemiş ve sosyal hayattan uzak duran bu adamların sağlıklı bir ilişki yürütmeleri de mümkün değildir, öyle ki sadece kadının aşırı derecede anlayışlı olduğu ve pek fazla ilgi beklemediği ilişkiler yaşayabilirler ve ben size soruyorum: “İlgi beklemeyen ve adamı tamamen iş hayatıyla baş başa bırakan bir kadın bu duruma ne kadar sabredebilir?”

-Üçüncü durum oldukça sıkıntılı; adamla yazışıyorsunuz ve bir aydan uzun süredir manyak gibi ilgi göstermesine rağmen görüşmüyorsa adam evli olabilir. Bir adamla tanıştım çok etkilendim ancak adam evli çıktı diyen kadınların sayısı gün geçtikçe artıyor, bu durumla karşılaşmış veya çevrenizde duymuş olabilirsiniz. Bunun sinyallerini size vermiştir ancak görmezden gelmiş veya konduramamış olabilirsiniz zira bazı kadınlar bir duyguya girdikleri zaman adamın en açık sinyallerini bile görmezler, görmek istemezler. Örneğin adam günün sadece belli saatlerinde mesajlara cevap vermekte, nadiren telefonla görüşmekte ve genelde mesajlaşmayı tercih etmekte olabilir. Buna ek olarak hafta sonları ortadan kaybolan ve sizi aramayan hatta telefonunu kapatan sonra pazartesi sabahları “Güzel bir hafta olsun canım…” mesajıyla size geri dönen bu tip adamların, özellikle ortadan kaybolma huyu olanların evli çıkma ihtimali vardır. Asıl mesele şurada başlıyor; adamın evli olduğu ortaya çıkıyor ama kadın o senaryoda kalmaya devam ediyor, “Belki boşanır, zaten mutsuz olduğunuz söylüyor” diyerek evli adamın boşanmasını bekleyen bir kadın takriben ömür boyu bekleyecektir. Bu tip vakalarda gerçekten boşanan erkeklerin oranı 5% i geçmez. Bu evli zamparanın aldatılan eşi pozisyonundaki kadının yaşadığı dram ise çok büyük…

-Belki evli değildir ama evli gibidir… Nasıl yani? diye sorduğunuzu duyar gibiyim, hemen açıklıyorum: Bitiremediği ve yıllardır devam eden ancak ayrıl barış süren bir hikayesi vardır… Erkekler arasında bunun adı “Takıntı” dır. Mesela şöyle cümleler kurulur, “Bu adamın takıntısı da yıllardır sürüyor…” İşte böyle unutulamayan ve hala arada görüşülen bir kız varsa adam görüşmeden sürekli kaçar, bir yandan mesajlarda mükemmel erkek imajını çizerken öte yandan sürekli yoğun sürekli meşgul ve sürekli müsait değilim modunda gezer. Diğer kız zaten sahnenin asıl sahibi olduğu için istediği zaman adamı geri çağırmakta ve sonra tekrarlanan tartışmalarda onu yollamaktadır, ayrıl barış yılan hikayesine dönen bu ilişkiler nedense bir türlü sona ermez çünkü taraflar artık sevmiyor olsalar bile o kişinin bir başkasıyla olma ihtimaline karşı sürekli yoklamaya devam ederler, içlerindeki duygu sevgiden veya aşktan hırsa dönmüştür. Kaybetmemek için gösterilen yoğun bir hırs duygusu. İşte bu sebeple adam haftalardır size yazmasına rağmen görüşmeden kaçıyor olabilir, sosyal medya hesabı kapalıysa ve sizin takip isteğinizi haftalardır kabul etmiyorsa bu adamın başka işler çevirdiğine emin olabilirsiniz.

-Son maddeyi yıllar önce bizzat yaşadım. Maddi olarak sıkıntılı bir dönemden geçen ve hesap ödeme konusunda bazı hassas duygulara sahip bir erkek, maddi durumunu düzeltmeden kızla görüşmek istemez. Benim de karşıma gerçekten hoşlandığım bir kız çıkmıştı, tam bana göre bir kız dediğim bu kız hayatta karşıma o kadar yanlış bir dönemde çıktı ki bunun bir çeşit şaka olduğunu düşünmüştüm, bana kalırsa maddiyatçı bir kadın da değildi ancak ben onu güzel yerlere götürmek ve birlikte iyi vakit geçirmek istiyordum, tek sorun o dönem yaşadığım maddi darboğazdı ve bunu aşabilmek adına neredeyse 24 saat çalışıyordum. Bu durumu ona açıklasam beni yanlış anlayacağına neredeyse emindim dolayısıyla sessiz kalmayı tercih ettim ve bir defa kahve içmek dışında görüşemedik dolayısıyla iletişimimiz sürmedi. Sonrasında karşılaştığımızda durumu ona anlattım ve güldü, neden söylemedin dedi ama işte bazı şeyleri karşı tarafa aktarmak pek kolay olmuyor… Yani özetle diyorum ki adam maddi olarak iyi durumda olmadığı için görüşme tarihini uzatabilir, bu da günlük hayatta karşınıza çıkabilecek ihtimaller arasında yer alıyor.

 

Sizlerden gelen konu taleplerini değerlendirmeye devam ediyorum; aşağıdaki adrese yazabilirsiniz:

yazaradilyildirim@gmail.com

 

Umarım ekim ayı aşkla geçer…

Sevgiler,

Adil Yıldırım

Yazının devamı...

İlişkilerde sert mizacımı yumuşatmak istiyorum

Herkese merhabalar,

Başlıktaki söylemi çok sık duyarım çünkü bazı insanlar ilişkilerinde yumuşak veya esnek olmayı başaramadıkları için günlük hayatta çeşitli sorunlar yaşarlar. Bu durum karşımıza o kadar sık çıkıyor ki bunu yenmek ve ilişkilerinde daha esnek olmak isteyenler için özet bir yazı paylaşmak istedim.

Gündelik hayat zordur ve insan kimi zaman en yakınındaki dostlarından bile beklemediği darbeler alır, arkasından iç çevirenler olabilir ve ona ciddi zarar verirler. Bu ve benzeri durumlar insanın başkalarına yönelik güven duygusunu zedelediği gibi onun etrafına kuşandığı zırhı genişletip herkese ciddi mesafe koymasına sebep olabilir ve ilk bakışta sadece kendini savunmaya çalıştığını görüp ona hak veririz. Oysa bu davranışlar onun etrafına zırh örmekte ve belki ona korunma duygusu vermektedir fakat aynı zamanda çevresindeki insanların da ona ulaşımını engellediği için gittikçe daha yalnız ve izole bir yaşama doğru sürüklemektedir; dolayısıyla zamanla bu yalnızlık duygusu onu boğmaya başlar ve nefes alamaz, “İnsanlar beni sevmiyorlar” ya da “İnsanlar beni çok sert buluyorlar” gibi duygulara kapılır.

Erkek olsun kadın olsun dominant karakterler her gün karşımıza çıkmaktadır; bir danışanımın bana yıllar önce söylediği gibi: “Ben ilişkide mutlu veya huzurlu olmak istemiyorum, ben karşımdaki insana söz geçirmek ve onu yönetmek istiyorum, ben bundan zevk alıyorum ve bu duyguyu bana veren bir erkek bulamadığım zaman ilişkiden uzak duruyorum.” Açık ve net olarak kendini ifade edebilmesi ve her zaman söylediğim “İlişkide ihtiyacını tespit et” noktasını gerçekleştirmiş olması bakımından bu sözler son derece önemliydi ancak öte yandan bu ihtiyacını yerine getirebilmesi için ilişkide domine edilmeyi seven ve kadının emirlerini dinlemekten büyük zevk alan bir erkek bulması gerekiyordu. Kendisi aslan kadını olduğu için bunu normal karşılamıştım zira aslan burcu kadınlarının bir alfa erkek ile ilişki yaşadığını pek görmedim, bazı istisnalar dışında genelde yönlendirmeye açık ve pasif karakterde erkekleri tercih ettiklerini biliyordum. Öte yandan kendisi bu durumdan rahatsızdı ve istediği gibi yönlendirebildiği bir Hımbıl erkeği piyasada bulabilmenin ne kadar zor olduğundan dem vuruyordu ancak bu sert mizacını değiştirmek istemiyordu çünkü ilişkide bundan zevk aldığını, bir erkeğe emirler verdiği zaman kendini harika hissettiğini söylüyordu.

Bu yazının konusu ise, farkından olmadan ilişkilerinde sert bir mizaca kapılmış ve bu sert mizacı biraz esnetip yumuşatarak kendini değiştirmek isteyen kadınlarla ilgilidir, çünkü değişime açık ve dişi enerjiye yönelmek isteyen kadınların sayısı da oldukça fazla. Beni yakından takip edenler bilirler, tarzım gereği maddeler halinde yapabileceğiniz esneme hareketlerini sizlere sunuyorum:

1) Gülümse. Evet aynen, ilk esneme hareketimiz bu, gerek iş hayatında gerekse özel hayatınızda gülümsemeye özen gösterin, unutmayın ki sert mizacınız öncelikle beden dilinize yansıyor, insanlar belki de hiç gülümsemediğiniz için sizden uzak duruyor olabilirler. Burada her dakika her saniye sırıtmaktan bahsetmiyorum elbette çünkü bunu kim yaparsa yapsın sahte görünecektir, benim bahsettiğim örneğin birine selam verirken veya günaydın derken bile gülümsemeyi başaramayan ve aynı ciddi tavırla adeta askeri selamlaşma gibi günaydın diyen insanlara yönelik bir tavsiyeden ibaret. Her ne söylerseniz söyleyin ve ne yaparsanız yapın işin içine bir miktar gülümseme kattığınız zaman karşınızdaki insanda yarattığınız etki 180 derece değişir. Bunu söylerken en önemli detayı size aktarmak istiyorum; gülümserken bunu kesinlikle sahte veya zorunlu gülümseme gibi yapmayın, yoksa hiç gülümsememek bile daha iyi bir seçim olabilir. Peki samimi gülümsemenin sırrı nedir? Dudaklarınız ile gözleriniz aynı dilden konuşmalıdır; eğer ağız dolusu gülümserken gözlerinizde son derece mat ve duygusuz bir ifade varsa bu gülümseme karşınızdaki insanda tam tersi bir etki yaratıp sizden uzaklaşmasına sebep olabilir. Yeri gelmişken söyleyelim; bu yazdıklarıma cevaben içinden “Bana ne insanların bana yakın olmasından, onlar umurumda bile değiller ben kendimi kimseye sempatik falan göstermek zorunda değilim” diye geçirenler MUTLAKA vardır, onlara tavsiyem bir terapiste görünmeleridir çünkü insanlara veya erkeklere yönelik bu öfkelerinin altyapısında geçmişteki bazı travmalar olabilir. Bunları tespit edip çözdükleri zaman hayatta çok daha özgür ve mutlu hissetmek onlara da iyi gelecektir çünkü insan her şeyden önce kendi yaralarından ve travmalarından kurtulmalıdır, insanı ruhen özgürlüğe götüren ilk yol budur.

2) İlk maddede gülümse dedik, ikinci maddemiz “Gülümset.” Bu ne demek? Size şöyle bir örnek vereceğim ve lütfen bunu okurken siz de kendi çevrenizden benzer örnekleri düşünün, mesela bir arkadaş grubu içindesiniz ve muazzam sert mizaçta bir erkek gördünüz, adama yaklaşmak bile içinizden gelmiyor. Sohbet ilerledikçe bu kasıntı herif de kalabalık sohbete dahil olmaya başladı ve kendisinden hiç de beklenmeyen yaratıcı espriler ile ortama neşe katıyor, sizi ve diğer herkesi şaşırtıyor, gülüyor güldürüyor ve yüzündeki o çelik perdeyi ortadan kaldırıyor! Sizin de böyle insanlarla tanıştığınıza eminim; ilk bakışta çok sert görünen fakat sonra yakından tanıdığınız zaman sizi güldüren, sımsıcak yaklaşımı ile sizi şaşırtan insanlar sizin şöyle düşünmenize sebep olabilirler: “Demek ki göründüğü gibi bir insan değilmiş…” Yani size diyorum ki; eğer çocukluğunuzdan bile beden dilinize yerleşen o sert ve acımasız ifadeyi kıramıyorsanız o zaman bol espri yapın, mizahı bir silah olarak kullanın, insanlarla sizi yakınlaştıran ve onların sizi sevmelerini sağlayan çok etkili bir silahtır. Sizi ağlatan ve sizi güldüren insanları asla unutamazsınız, unutulmamak adına ağlatma yöntemini pek tavsiye etmiyorum dolayısıyla siz güldürme yöntemini kullanın, göreceksiniz sizin yanınızda kendini iyi hisseden ve bol kahkaha atan insanlar sizi daha yakından tanımak için çaba gösterecekler ayrıca onlardan şunu duyduğunuz zaman sakın şaşırmayın: “Ya biz senin böyle neşeli, keyifli bir insan olduğunu bilmiyorduk, ilk bakışta çok sert ve mesafeli bir görüntü veriyorsun, seni tanıdıkça şaşırdık…”

3) Diyorsunuz ki; “Adil Beycim ben gülümsemeyi sevmem, ayrıca espriden falan da anlamam mizah bana hafiflik gibi görünüyor, insanları güldürdüğüm zaman kendimi palyaço gibi hissediyorum, bence güldürmek bir çeşit soytarılıktır, hatta çocukken ne zaman saçma sapan espriler yapsam bana bana dönüp soytarılık yapma! diye bağırırdı, ben çok sert askeri disipline sahip bir baba tarafından büyütüldüm…” Bunu diyen danışanlarım oldu, bazı kadınlar maalesef baba kız ilişkisinin olumsuz yanlarını hayat boyu taşımak zorunda kalıyorlar ancak benim yine de size bir çözüm önerim olacak çünkü benim misyonum size “Farklı bir pencere açmak.” İsteyen bu pencereden sunduğum farklı manzarayı izleyebilir isteyen de hayatına aynen olduğu gibi devam edebilir. Peki nedir bu üçüncü yöntem? Gülümsemeyi sevmiyorsunuz ve kimseyi güldürmek istemiyorsunuz; işte o zaman iletişimde olduğunuz insanla ORTAK YÖNLER bulmaya ve bu ortak yönlerin üzerine gitmeye özen gösterin. Örneğin bir adamla tanıştın ve adamla ortak zevkleriniz var, dans etmek, seyahat etmek ve benzeri ortak zevkleri bulun ve sohbeti bunlara kaydırın; “Seninle çok fazla ortak zevkimiz var, daha önce bana bu kadar benzeyen bir adamla tanışmadım” cümlesi bile sizin hiç beklemediğiniz etkiler yaratacaktır, adam size farklı bakmaya ve daha fazla özen göstermeye başlar, buna şaşıracaksınız. İnsanlar, sanıldığı gibi, zıtlıkların değil benzerliklerin peşinde koşarlar ve kim onlara benziyorsa onunla daha yakın olmak için çaba gösterirler çünkü kimse kendisiyle hiçbir benzerliği olmayan bir insanı kendine yakın hissetmez, hissedemez. Bu imkansızdır. Farklı insanlarda bizi çeken onlarda olan ancak bizde olmayan tarafları keşfetme ve keşif sürecindeki heyecan adrenalin duygusudur fakat bu kısa sürer, hadi bilemedin birkaç ay! Sonrasında zıtlıklar batmaya ve rahatsız etmeye başlar. Dolayısıyla ne yapıyorsunuz? O insanla aranızdaki benzerlikleri tespit ederek onları sürekli dile getirmeniz harika olur.

Bu yazımda sizlere ilişkilerde üç esneme hareketini aktardım, günlük hayatınızda bunları deneyin ve faydalarını göreceksiniz çünkü esnek olmak her zaman güzeldir.

Haftaya görüşmek üzere,
Sevgiler
Adil Yıldırım

Twitter: @authoradilyldrm

Instagram: @adilyildirimyazar

YouTube: Adil Yıldırım

 

Yazının devamı...

Kadın-erkek ilişkilerinde en güncel konular

Herkese merhabalar,

İnsan davranışları dinamiktir ve dolayısıyla insanlar arasındaki ilişkiler son derece dinamiktir; iki gün birbirinin aynı değildir, örneğin aranız çok iyi olmasına rağmen son derece ufak bir detaydan aniden bir arkadaşınızla aranız bozulur ve neden olduğunu bile anlayamazsınız. Son dönemde bunu yaşayan çok sayıda insan olduğunu biliyorum. Kimileri bunları astrolojik hareketlere bağlıyor ancak tarihin ilk durağından beri insan davranışları ve dolayısıyla insanlar arasındaki ilişkiler dinamiktir yani hep böyle olmuştur ve hep böyle olacaktır. Çünkü insan sürekli devinim yaşayan bir varlıktır.

Zaten bütün mesele de burada saklıdır, insan bu ruhsal ve bedensel devinimden bir devrim çıkartabildiği ölçüde gelişim sağlayacaktır aksi halde gelişime karşıt yaşadığı sürece ruhsal buhranlar ve depresyonlar arasında git gel yaşayan bir varlık olmaktan öteye gidemez. İnsanın buhranlı bir varlık olması İlişki Koçluğu mesleğini de dinamik bir meslek haline getiriyor çünkü bizim işimiz tamamen insanlar arası ilişkilerle ilgili bir meslek ve 7/24 insan davranışlarının dinamiklerine kafa yormamız gerekiyor ve kimi zaman daha önce hiç karşılaşmadığımız vakalar ile karşılaşıp bunları çözemeye çalışıyoruz.

Kadın-erkek ilişkilerinde son dönemde gelen sorular arasında daha önce hiç karşılaşmadığım konular olduğu gibi modası hiç geçmeyen ve hemen her zaman karşımıza çıkan konuları da soru olarak alıyoruz, dolayısıyla köşemde bu hafta sizlere en güncel konuları aktarmak istiyorum:

1) "Evli erkek ile ilişkim nereye gider?" başlıklı konu tahmin edebileceğiniz gibi modası neredeyse hiç geçmeyen konular arasında yer alıyor; şöyle ki yıllar içerisinde benim uzmanlık alanlarım arasında yer etmiştir evli erkek ile ilişki yaşayan kadınların soruları… Öncelikle şunu söylemeliyim, ben binlerce vakada çalıştıysam ve bugün İlişki Koçu denince akla ilk gelen isimler arasında yer alıyorsam bunun en büyük sebebi yargısız çalışıyor olmamdır. Bu konudan dertli olan bazı insanlar evli erkek ile ilişki dendiği anda ilişki yaşayan kadını yargılamaya başlarlar, ben bu durumu TV'de yer aldığım canlı yayınlarda bile yaşadım.

İsmini vermek istemeyen bir izleyici telefon ediyor, canlı yayında stüdyoya bağlanıyor ve “Ben evli bir erkekle ilişki yaşıyorum” diye anlatmaya başladığı anda konuk olduğum programdaki sunucu hatun hemen araya girip “Kendine bunu yakıştırıyor musun?” diye yargılamaya başlıyor. Sonra program bitiyor, bana yüzlerce mesaj geliyor şu şekilde: “Adil Bey o sunucu hanıma söyleyin bu tip ilişkiler yaşayan kadınları yargılamayı bıraksın artık yeter!” Ben yargısız ve tamamen tarafsız çalıştığım için objektif yorumlar yapıyorum, olaylara dışarıdan bakabiliyorum aksi halde insan duygularını karıştırdığı zaman İlişki Koçu olarak çalışamaz. Öte yandan evli erkek ile ilişki yaşayan kadınların anlamaları gereken bir durum var, yıllardır bu vakaları gördüm ve bunlar arasında karısından boşanıp sevgilisiyle yeni bir hayata yelken açan adamların oranı yüzde 1'i geçmez.

Ayrıca zamparalık yapan evli erkeklerin yalanları hep aynıdır: “Karımla aramız çok kötü”, “Aramızda hiçbir cinsellik yok; yıllardır ona dokunmadım”, “Karımla ayrılamıyorum çünkü çok fazla malımız var ona bu malları bırakacak değilim…” Yalan listesi bu şekilde uzayıp gider ve hep benzer yalanları duyarsınız biz erkeklerin kısıtlı yaratıcılık kapasitemiz nedeniyle evli erkeklerin çapkınlık yaparken daha yaratıcı yalanlar uydurmaları pek kolay değildir. Şunu vurgulamak zorundayım: “Ben adamın evli olduğunu biliyordum ve kendisinden hiçbir beklentim yoktu” diyen kadınlar kendilerine yalan söylerler çünkü kadın önünde sonunda bir beklentiye girer, nokta! Ben kadınlarla çalışıyorum ve kadınları iyi tanırım, haklı olarak beklentiye girerler ve işte orada evli erkek kaçış planları yapmaya başlayacaktır. Bu kadar basit.

2) Bundan 5 sene önce pek almadığım ama son dönemde çok fazla aldığım bir soru var: “Evlilik sözleşmesi imzalatmak istiyor, ne yapmalıyım?” Bakınız bu enteresan bir soru çünkü size evlilik sözleşmesi imzalatmak isteyen bir erkek size güvenmeyen bir erkektir, peki buna rağmen neden seninle evlenmek ister diye soruyorsan bunun cevabı bende yok.

Bazen sözleşmeyi yapmak isteyen erkek olmuyor, yani sözleşme onun fikri değil ancak aile kızla tanışınca kızı gözleri tutmuyor ve bu kız bizim oğlanın bütün parasını yer diyerek adamı doldurmaya başlıyorlar, bu tür vakaları gördüm, dolayısıyla ailesinin baskısıyla adam evleneceği kadının önüne sözleşmeyi koyuyor ve şöyle diyor: “Hayatım anlamadım neden sözleşmeyi imzalamak istemiyorsun? Benimle param için evlenmediğine göre bu sözleşme seni neden rahatsız ediyor?” Biz buna zeytinyağı diyoruz hemen üste çıkıyor ve bir çeşit manipülasyon yapmaya başlıyor, burada sözleşme fikri sizi rahatsız ediyorsa ona verebileceğiniz en güzel cevap şudur: “Bence sözleşmeye gerek yok, biz en iyisi evlilik fikrini rafa kaldıralım çünkü kendimi senin yerine koyuyorum da eğer senin yerinde olsaydım tamamen güvenmediğim bir kadınla hayatımı birleştirmezdim!”

3) Bakın bu konu eskiden de vardı ve hala modası geçmedi: “Adil Beyciğim, bu adamın annesi beni sevmiyor ve adamı sürekli gazlıyor, ne yapmalıyım?” Aslında bu tip durumlarda benim cevabım kısa ve nettir: Belli bir yaşa gelmiş ve hala ilişkilerine annesini karıştıran bir adam ASLINDA ADAM DEĞİLDİR. Bu kadar ne yazalım. O adam iş hayatında kararlar alırken annesini arayıp fikrini soruyor mu? Bizim toplumumuzda bireyselleşme yani kendi başına hayatta kalabilme yetisi ne zaman olacak bunu gerçekten merak ediyorum, 40 yaşlarına gelmiş bir adam bile çok sevdiği bir kadından sadece annesi beğenmedi diye vazgeçebiliyor ya da daha kötüsü evlenip annesinin baskıları neticesinde boşanabiliyor. Eğer evlilik öncesinde adamın bu özelliğini gördüyseniz boşuna evlenmeyin, kötü sinyalleri gördüğünüz anda kaçın çünkü kendi bağımsızlığını kazanamamış bir erkek kimseyi mutlu edemez. 

4) Evlilik öncesi bir insanı ne kadar sürede tanıyabilirim? Bakınız bu soru çok güzel çünkü bu konuya herkes dikkat etseydi günümüzde boşanma oranları bu seviyede olmazdı; evlilik öncesi bir insanı EN AZ 1 SENE yakından tanımanız gerekir. Yakından tanımak derken her hafta en az bir defa görüşmeli ve onunla yüz yüze vakit geçirmelisiniz, onu ne kadar sık görür ve davranışlarına yakından bakarsanız o kadar yakından tanıma imkanınız olacaktır. Tanıştık, 3 ay sonra evlendik diyenlerin arasında mutlu olanlar vardır ancak genelde boşanma yoluna giderler çünkü evlilik hevesle veya ilk görüşte aşık olmakla falan yapılacak bir şey değil. Aşk 6 ay ya da bilemedin 1 yıl sonra biter, yerini fedakarlık, anlayış ve uyum gibi faktörlere bırakmalıdır aksi halde kimse kimseye tahammül edemiyor.

5) “Adil Beyciğim beni sevenler hiç ilgimi çekmiyor, nerede beni sevmeyen bir insan var onun peşinden gidiyorum!” diyenler var bakın onlara da bu köşeden bir pencere açalım: “Böylesin çünkü sen muhtemelen çocukluğunda sıcak bir sevgi ilgi görmedin, kendini annene babana sevdirmeye çalıştın ve onlardan şefkat alabilmek için elinden geleni yaptın ama olmadı. Elbette bu durum senin suçun değildi, yıllar geçtikten sonra yine kendini sevdirmenin hem de sevmeyi hiç bilmeyen (tıpkı anne baban gibi) tiplerin sevgisini alabilmenin mücadelesini veriyorsun. Oysa bu döngüyü kırabilirsin sadece çocukluğunda yer etmiş travmaların üstüne gitmeli ve her zaman kaçtığın yüzleşmeyi artık yaşamalısın, terapi almalısın ve bunu çözdüğün zaman nasıl bir özgürlük seni bekliyor bilemezsin.

Güncel konularla size seslenmeye devam edeceğim. Değinmemi istediğiniz konuları aşağıdaki adrese yazarak benimle paylaşabilirsiniz:

'50 Maddede İlişkiler' kitabım 14. baskısını yapmış, yayınevinden haberi geldi. Okurlarıma çok teşekkürler…

Haftaya görüşmek üzere.

Sevgiler.

Yazının devamı...

Seni sahiplenmesini istiyor musun?

Herkese merhabalar,

Bu haftaki yazımda son dönemde sıklıkla karşıma çıkan bir soruyu size yöneltmek istedim çünkü bu soruya vereceğiniz yanıt sizin günümüzde kadın erkek ilişkilerine bakış açınızı ortaya koyacaktır; öyle ki eğer bu soruya cevaben evet diyorsanız bunun anlamı vereceğiniz hayır cevabının anlamından oldukça farklıdır.

Uzun yıllardır İlişki Koçu sıfatıyla kadınlarla birebir seans yaptığım için detaylı gözlemlerde bulundum ve bu yazının konusu olan sahiplenme olgusunun kadınları ikiye böldüğünü fark ettim; şöyle ki bazı kadınlar sahiplenme duygusu olmadan kendimi bir ilişkide hissetmiyorum derken diğerleri ise “Bir erkeğin beni sahiplenmesine kesinlikle ihtiyacım yok ben kendim yeterince güçlüyüm böyle saçma sapan hareketlerle işim olmaz” diyorlar.

Görüldüğü üzere arada ciddi bir anlayış farkı var, bir taraf sahiplenme duygusu benim için ilişkinin özüdür ve bir erkeğin bana sahip çıkması kadınlık duygumu alevlendirir, kendimi kadın olarak hissetmemi sağlar diyor. Diğer taraf ise bunun sadece zayıf kadınların işi olduğunu, güçlü bir kadının asla bir erkeğin sahiplenmesine ihtiyacı olmadığını hatta kendisinin erkeği sahiplenebileceğini çünkü ilişkide eğer güçlü bir taraf var ise bunun kendisi olacağını, erkeğe asla güvenmemek gerektiğini çünkü erkeklerin güvenilmez varlıklar olduğunu söylüyor.

Şuradan yola çıkmalıyız, genellemeler her zaman sağlığa zararlıdır ve kimseye faydası olmaz. Eski ilişkisinde aldatılmış bir erkeğin tüm kadınlar kötüdür ya da kadınlar aldatırlar gibi hiçbir gerçekliği olmayan genellemeler yapması tamamen mantık dışı bir davranış olacaktır. Aynı şekilde bir kadının yaşadığı kötü deneyimler nedeniyle ya da çocukluğunda babasından göremediği ilgi ve sevgi nedeniyle tüm erkekler kötüdür veya erkekler hiçbir işe yaramazlar gibi genellemelere gitmesi pek sağlıklı değildir.

Batı toplumlarında şöyle bir şey yaşandı, yetmişli ve seksenli yıllarda kadınların iş gücüne katılımı sağlandı ve iş kadını ayakta kalabilmek adına iş hayatında erkeklerle mücadeleye girişti. Bu mücadele esnasında ister istemez maskülen enerjiye geçiş yapan kadınlar iş hayatında mücadeleyi kazanma ve kariyerlerinde başarılı olma adına mesafe aldılar ancak bu arada kimileri iş hayatında sahip olduğu erkeksi enerjiyi ofisinde bırakmayı başardı ve eve gittiğinde kocasının yanında kadın enerjisini yani dişi enerjiyi ortaya koymayı başardı. Ofis ile ev arasında bu enerji değişimini başarmak zor olduğu için her iş kadını bunu yapamadı ve bazıları ofiste savunma mekanizması olarak ortaya koyduğu maskülen enerjiyi eve taşıdı ve kocasıyla bir araya geldiğinde ofiste alışık olduğu üzere ona da emirler vermeye başladı. Kocası ilk başta bunu alttan almaya çalıştı çünkü bilinçli bir kocaydı ve karısını erkeksi hale getiren kariyer basamaklarını görebiliyordu ve onu bu konuda suçlamıyordu.

Oysa her hoca bu bilinç seviyesinde değildi ve bazıları evde kendisine maskülen davranmaya başlayan karısının yanında artık kendini bir erkek gibi hissetmemeye başladı. Burada psikolojik olarak kopmalar başladı ve aynı evin içinde yaşamını sürdüren eşler arasına sonsuz mesafeler girdi.

İki insan aynı çatının altında yaşasalar bile aralarına imkansız mesafeler girebilir, bunun adı sessizliktir ve bir okyanus gibidir. Böyle bir atmosferde hem kendinizi hem de birlikte olduğunuz insanla aranızdaki duyguları kaybetmeye başlarsınız. İşte bu kariyer süreçlerinde çalışan eşler arasına soğuk sessizlikler girmeye başladı.

En önemli nokta şuydu: Koca rolündeki erkek iş adamı veya patron kimliğini ofiste bırakıp eve geldiğinde karısının kocası veya ailenin babası rolünü oynamalıydı aynı şekilde kadın da iş kadını veya patron rolünü bir kenara bırakıp kocasının karısı ve ailenin babası rolünü oynamalıydı. Aslında bu roller ile evlilikler 90% ölçüde başarılı oluyordu ve seksenli yıllara baktığımızda batıda boşanma oranları ülkelere göre değişiklik göstermekle birlikte genel olarak 9% seviyesinde görünüyor.

Bu ne demek?

Roller değişti ve kafalar karıştı. Kadınların iş gücüne katılmaları mutlak seviyede önemliydi çünkü kadınlar sağ beyin yani yaratıcı beyin kullandıkları için iş dünyasında tüm yaratıcı fikirleri ortaya koyarlar, estetik ve vizyoner projeler kadınlar tarafından ortaya konur. Öte yandan kadınların iş dünyasına katılmaları erkekleri maalesef hiç etkilemedi veya umurlarında değilmiş gibi davranıp kadınların olduğu ofis ortamlarında bile duyarsız, ilgisiz ve aynı erkeksi muhabbetlere devam ettiler, bu durum ister istemez kadınların daha erkeksi ve maskülen davranmalarına sebep oldu.

Kadın ne yapsın?

Ofis ortamında kadınsı davransa alenen taciz etmeyi düşünen adamlar olabiliyor, o da kendini korumak için erkeksi beden diline, erkeksi cevaplara ve el hareketlerine sığındı. Onları çok iyi anlıyorum.

Gelinen noktada bu detaylı açıklamaların ardından, şunu belirtmek istiyorum; bir erkeğin kendini ilişkide hissetmeye başladığı an birlikte olduğu kadını sahiplenmeye başladığı andır. Sahiplenmek maçoluk, sertlik veya kabalık yapmak değildir, özetle değer vermek, merak etmek ve korumaya çalışmaktır. Bir erkek yanındaki kadını koruma içgüdüsüne sahip değilse veya çeşitli durumlarda koruyabilecek yetkinlikte değilse bir kadın o erkeğin yanında kendini güvende hissetmez. Nokta. Binlerce yıldır bu içgüdüler değişmedi ve sokaktaki on kadından dokuzuna sorsanız “Ben yanında kendimi korumasız hissettiğim bir erkekle olamam” derler. Bu kural dünyanın hiçbir yerinde değişmez, dolayısıyla bir kadının “erkeğe kesinlikle ihtiyacım yok, bana ne erkeklerden” dediği noktada bir ilişkiden tam olarak ne beklediği ve ne istediğine karar vermesi gerekir, belki de altta yatan bu erkek nefreti onu içten içe yormaktadır ancak bununla yüzleşmeye henüz hazır değildir.

Korkularımız, nefret ettiğimiz şeyler ve çekindiğimiz konular yüzleşmek için bizi bir karanlık köşede bekler, ne zaman bunu yapmaya hazır olursak işte o zaman özgürleşmemiz ve bundan sonraki ilişkilerimizde mutluluğu bulmamız mümkün olacaktır. Geçmişe ait hayal kırıklıkları, öfkeler ve korkular mutluluğa giden yolda bizi engelleyen unsurların başında gelir.

Hayat paylaştıkça güzel, pandemi süreci bize bunu bir kez daha gösterdi. Kaç kişiden şu cümleleri duydum biliyor musunuz: “Pandemi sürecinde yalnızlığın zor olduğunu anladım ve yanımda hayatı benimle paylaşacak bir insan olmadığı için üzüldüm, sanırım artık yalnız yaşlanmak istemiyorum…”

Sizi anlıyorum ve lütfen siz de beni anlayın; erkekler gerçekten sevdikleri ve bir kadına değer verdikleri zaman o kadını sahiplenmek isterler, erkeğin özü, genetik kodu ve ruhu budur. Yapacak bir şey yok.

Ben bir erkek istiyorum ancak hiçbir erkeksi özelliği olmasın diyenler varsa, onlara ilişkilerinde iyi şanslar diliyorum.

Görüşmek üzere,

Sevgiler

Adil Yıldırım

Twitter: @authoradilyldrm
Instagram: @adilyildirimyazar
YouTube: Adil Yıldırım

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.