SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Mucizenizi Yaratın

Her insan hayatında bir mucize olsun ister. Ama mucizeyi isterken "keşke" modunda mı yoksa "evet biliyorum, hissediyorum" modunda mı ister? İşte mucizeyi de yaratan budur...

Evrende her daim, her an mucizeler oluyor da biz onları göremiyoruz. Bir bebeğin anne karnında büyümesi, bir tırtılın kozadan kelebek olarak çıkması, her gün güneşin doğması, arıların polen dağıtması... her an mucizeler içindeyiz. İnsanların hayatlarında da mucizeler oluyor, inanmak, fark etmek gerek...

Keşke modunda beklemek, mucize olmayacağına inanmaktır, mucizenin önünü kendi kendine kesmektir. Korku dolu düşünceler, korku senaryosunun yaratmak, hayata çekmektir. Aslında bu da bir mucizedir ama işimize yaramaz. Oysa umut dolu düşler, hayaller ve onların gerçekleşeceğine dair olan inançlar istediğimiz mucizeleri hayatımıza davet etmektir. Bir mucize isteyip bakalım olacak mı, olmayacak mı diye bir kenara çekilip beklemek inançsızlıktır. Olursa inanırım ama şimdi inanmıyorum demektir. Gönülden inanan da sabreder, bekler ama mucizesine uygun duygularla ve ona uygun eylemler içinde bekler.

Herkesin hayatına davet etmek istediği bir mucizesi vardır. Richard Wilkins'in dediği gibi "Mucize; enerjinizi korkularınıza değil, rüyalarınıza verdiğiniz zaman başlar" diyelim ve hem zihnimizi, hem de gönlümüzü güzelliklere çevirelim. :)

Mucizeleri fark edebildiğiniz bir hafta diliyorum. Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Zihin Orucu

İnsanın diliyle kalbinin arası bir karış, kısacık bir yol. Ama çoğu zaman dil ve kalbin arasında kilometrelerce fark olabiliyor. Nasıl mı? Buna cevabı şu soru verecektir: Diline vuran ne? Kalbin mi, egon mu? Ya da kim konuşuyor? Kalbin mi egon mu? İşte, insan bunu kendinde fark edebildiği an kendini de arındırmaya başlıyor.

Çoğu zaman verdiğimiz tepkiler, yorumlar, yargılar hep egonun dile gelmesidir. Kendimiz sandığımız egoların yükselen sesleri konuşur her daim. Hemen aklıma Shakespeare'in bir sözü geldi: "Sesini değil sözünü yükseltmeli insan. Çünkü gök gürültüleri değil, yağmurlardır yaprakları yaşatan."

Herkesin zihninde konuşan bir egosu vardır. Hem yargıç, hem avukat, hem zanlı, hem sanık; her rolü yazar çizer ve oynar. Her daim haklı ve haksızı, doğru ve yanlışı dillendirir. Hatta gök gürültüleri patlatır, şimşekler çaktırır. Ve seller toprakları, çiçekleri söküp atar...

Ramazan orucu, sadece bedensel arınma değil aynı zamanda zihinsel bir arınma da içerir. Egoların devreden kaldırılıp, gönül gözüyle görebilmek, gönül diliyle konuşabilmek için toplu bir fırsat yaratır. Toplu yapılan ritüeller, ibadetler birlik enerjisinden yararlanarak daha fazla etkileşim ve rezonans yaratmamızı sağlar. Ama bu hayat yolculuğundan kendi başımıza sorumlu olduğumuzu da unutmamalıyız. Kendimiz için her daim zihin oruçları tutabiliriz. Mesela 21 gün boyunca hiç kimseyi yargılamamaya, yani herkese karşı hoşgörüde ve kabulde kalmaya niyet edebilirsiniz. Tabii ki size bu niyetinizi sürekli hatırlatacak bir işaret kullanmalısınız. Eğer bir gün zihin orucunuzu bozduğunuzu fark ederseniz hemen 21 güne bir gün daha ekleyin. Ayrıca bu çalışmayı bir yakınınızla birlikte yaparsanız daha etkili olur. Birbirinize ayna olabilirsiniz.

Kendinize kaşı dürüst olup en çok ihtiyacınız olan konuyu belirleyin. Egonuz en çok neyle dile geliyor?

- Yargı

- Eleştiri

- Kıskançlık

- Suçlama

Zihin orucunuzu tutarken aynı zamanda dilinize gönlünüzün, kalbinizin sesini de koymayı hatırlayın. 21 gün boyunca bırakın kalbiniz şakısın... :)

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Güzel Olmak Kadına Ne Sağlar ?

Pek çok kadın güzel olmadığınıya da güzelliğinin yetersiz olduğunu düşünüp kendini mutsuz ediyor. Kadınlar, belki de erkeklerin önemsediğinden çok daha fazla güzellik peşinde koşuyor. Manken gibi incecik vücutlar, bebek gibi cilt, hokka gibi burun, sırma saçlar, badem gözler...

En ince ayrıntısına kadar kendisinin veya başkalarının fiziksel özelliklerini inceleyen birisi güzelliği bir değer haline getirmişolabilir. Onun için hayatının merkezinde onu yöneten bir değer. Güzellik, estetik anlayışının derin kriterleri vardır. Peki kim koydu bu kriterleri? Neye göre güzel? Sürekli güzel olma derdindeyseniz kendinize bu sorularısormanızda fayda var. Ayrıca güzel olmak size ne sağlıyor? Ya da güzel olmadığınızıdüşünüyorsanız ne kaybediyorsunuz? Bütün cevaplar sizde, bu güzellik değeri sizi nereye götürecek acaba?

Sağlıklı olmak için ideal bir kiloda olma çabasıbaşka bir şeydir; 36 beden olabilmek için uğraşmak ve acı çekmek bambaşka bir şeydir. Kendine yakışanı giymek, kendi tarzında giyinmek başka bir şeydir; moda diye tüy takmak bambaşka bir şeydir :)

Dünyada giderek artan bir güzellik krizi var. Özellikle de kadınlar arasında. Tabii bu çok normal çünkü güzel, mükemmel kadın imajı her an, her yerde karşımıza çıkıyor. Araba tanıtımından tutunda, şampuan, çikolata, kozmetik, dişmacununa kadar her şeyin en iyisine sahip, mutlu kadınlar çok güzel. Mutlu olmak için güzel olmak lazım! :)

Eğer estetik kaygılarınız varsa, güzelliğinizi yetersiz bulup bundan acıçekiyorsanız bu konuyla ilgili bir an önce kendi üzerinizde özfarkındalık kazanmanız yaşam kalitenizi artıracaktır. Yoksa güzel olma çabasının sonu yok. :) Ve hayat kalitenizi yükseltmeye çalışırken daha da aşağı çekersiniz.

Maddi, fiziksel güzelliklere fazla bağlanmak insanı kendi özünden uzaklaştırır, kendinizle aranız açılır. :) Belki de ihtiyacınız güzel olmak değil değerli olduğunuzun farkına varmanızdır. Özdeğeri yüksek insan, içindeki güzellikleri görmüşve onları sahiplenmiş insandır. Ve son söz Mevlana'nın “İçini dışından daha çok süsle! Dışın halkın için hak'kın baktığı yerdir.”

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin…

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanıve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Sporla Yaşamak

Düzenli yapılan her türlü spor ve egzersiz kesinlikle kişilerin özgüvenlerini artırıyor. İster çocuk olsun, ister yetişkin. Çünkü zihin ve beden birbirinin aynasıdır. Birbirlerini kopyalayan uyumlu bir bağ vardır aralarında. Zihinden geçen her türlü düşüncenin yarattığı duygusal duruma uygun bedensel bir şekil vardır. Zihinden geçen güzel, olumlu düşünceler bedenin yukarıya doğru güzel bir şekil almasını sağlar. Aynı şekilde zihinden geçen olumsuz, kötü düşüncelerde bedeni aşağıya doğru çeken bir şekil almasını sağlar. Üzüntü içindeyken dimdik duramadığınız gibi mutluluk içindeyken de omuzlarınız aşağıya çökmüş olamaz. Aynı durum bedenin hareketlerinin zihnindeki durumu etkilemesiyle devam eder. Eğer bedeninize dimdik bir duruş sağlarsanız, bedeninizi aktif hareket ettirirseniz zihniniz de aktif olur ve olumlu düşüncelere yönelir. Çocuklarımızın düzenli sporla dikleşen vücutları, zihin tarafından özgüven kodlarını hatırlar. Ya da bedenin spor esnasında esneklik kazanması, ani refleksler geliştirmesi, değişen koşullara ayak uydurabilmesi zihnin de esnek olmasını, şartlara göre hızlı alternatifler üretebilmesini sağlar. Ayrıca spor yaparken beden tarafından aktive olan mutluluk hormonları kişinin kendini iyi hissetmesini sağlar. Hem gelişen, kuvvetlenen kasların varlığını hissetmek hem de mutluluk hissi çocuğun özgüvenini artırır. Devam etme, mücadele, engelleri aşma becerisinin gelişmesi de yaşam yolculuğunda yine kişisel performansı artıracaktır.

"Ağaç yaşken eğilir" sözünden yola çıkarak, küçük yaşta sporu sevmek ileriki yaşlarda istenen yaşam tarzına da yatırım yapmaktır. Şu an çoğu yetişkinin zorlandığı tarz :)

Haydi anneler, çocukların gelecekte sağlıklı ve kaliteli tarzlarını oluşturmaları için hep beraber sahalara :)

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin....

Arzu Bıyıklıoğlu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Huzur Nerede Bulunur ?

Huzur sizin için ne anlam ifade ediyor? Huzur kelimesini en çok neleri ifade ederken kullanırsınız? Benden birkaç örnek:

Bir huzur ver!

İlişkimde huzur olsun istiyorum..

Evde huzur yok...

İşyerinde huzur yok...

O çok huzursuz...

İçimde bir huzursuzluk var...

Huzur istiyorum...

Evet, hepimiz huzur isteriz. Bir dinginlik halidir, içten içe bir rahatlama; dengede, güven içinde olma halidir. Harika bir duygudur... :)

Eğer etrafınızda çok huzursuzluk varsa ve insanların size huzur vermesini istiyorsanız bir de kendinize dönüp sorun bakalım: "Ben kendi içimde, kendimle ne kadar huzurluyum?" Hayatımıza katmak istediğimiz her şeyde olduğu gibi huzura giden yol da kendi içimizden geçer. Evde, işte, eşte huzuru yakalamak istiyorsak önce kendimiz huzurlu olmalıyız. Cevap, "Huzur veren bir iş gelsin ya da huzur veren bir eş gelsin bak ben nasıl huzurlu olurum o zaman" değil. İçinde huzuru yakalayamamış bir kişiyi en huzurlu ortama koysanız bir zaman sonra mutlaka huzursuzluk çıkaracak ya da huzuru kaçacaktır.

Peki kendi kendinizde, içinizde nasıl huzurlu olacaksınız? Size huzursuzluk veren her şeyi hayatınızdan çıkardığınızı hayal edin . Geriye ne kaldı? Peki geriye kalanla siz huzurlu musunuz? Cevap evet ise, hayatınızda bir temizlik yapmaya başlayın, size iyi gelmeyen şeyleri hayatınızdan çıkarın. Bazılarını çıkarmak çok zor olabilir ama isterseniz yapabilirsiniz. Yok cevap "hâlâ huzursuzum" ise belki de bir arınmaya, kendinizi tanımaya, kendinizle yüzleşmeye, kendinizle barışmaya ihtiyacınız vardır. Huzur kalpten gelir. Kendini sevmek, kendini bağışlamak, affetmek, sevgiyle bakmak, egoyu bırakıp öze dönmek huzur getirir. Belki biraz daha kalbine dönmeye, kalbini dinleye ihtiyacın vardır. Ne dersin?

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

ww

Yazının devamı...

Yalan Enerjiler

Mutlu olmanın ahlaklı ve erdemli olmaktan geçtiğini savunan ünlü filozof Aristoteles'e sormuşlar "yalan söylemekle ne kaybederiz?" diye. Aristoteles cevaplamış: "Doğru söylediğiniz zaman bile karşınızdakini inandırmayı."

Hiçbir yalan sonsuza dek gizli kalmıyor, hele bu zamanda enerjilerin çok hızlı geri dönüşümüyle yalanlar dönüp dolaşıp insana geri geliyor. Birkaç kez yalan söylediğiniz fark edilince artık kuşku duyulan bir insan oluyorsunuz. Çocukluğumuzdan da bildiğimiz yalancı çoban hikâyesinde olduğu gibi doğru söylediğinizde bile karşınızdakini inandıramıyorsunuz.

İnsan neden yalan söyler:

- Kendi çıkarlarını korumak için.

- Kandırmak için.

- Korktuğu için.

- Kaybetmemek için.

- Yanlış anlaşılacağını düşündüğü için.

- Karşısındakini üzmemek ya da kızdırmamak için.

- Sadece alışkanlık olduğu için (ki bu da öğrenilmiştir bir sebebi, faydası vardır).

Bu listeyi uzatabiliriz; ama önemli olan, sebep ne olursa olsun yalanın söylenmesi ve onun üstümüzde yarattığı enerji alanı. Çünkü her yalan, zihinden kendini barındırmaya devam eder. Hiç kimse kendi yalanıyla yüzleşmekten, onun ortaya çıkmasından hoşlanmaz. Zaten hoşlansaydı yalanı değil doğruyu söylerdi :) İşte, bu sebepten söylenen yalan sürekli zihinde tutulur, sık sık hatırlanır. Mesela yalan söylediğiniz kişinin adı geçtiğinde ya da onu her gördüğünüzde yalanınızı da hatırlarsınız. Ya da ya ortaya çıkarsa diye sık sık düşünürsünüz hatta korkarsınız. Bir de yalana bağlantılı konularda yeni yalanlar da söylemeniz gerekir. Yalan ortaya çıkmasın diye her zaman yeni yalanlara ihtiyacınız olur. Ve zihninizde yavru yalanlar da dolaşmaya başlar. Zamanla düşündüğünüz şeyi çoğaltır, kendinize çekmeye başlarsınız. Etrafınızda size de yalan söyleyen insanlar artar. Çünkü artık siz kendinize yalan enerji çemberi oluşturmuşsunuzdur. Bu sefer odağınız başkalarının sizi kandırıyor, aldatıyor olmasıdır. Kimse samimi değil, kimseye inanmıyorum, güvenmiyorum dersiniz...

Hepimizin büyürken geliştirdiği hayat değerleri var; ben bunlara "değerler ağacımız" diyorum. Kimimiz için sağlık, başarı, saygınlık önceliyken kimimiz için özgürlük, para, kariyer öncelikli olabiliyor. Ama çoğumuzda samimiyet, dürüstlük ve güven ilk beş değerimizin içine giriyor. Bunun anlamı da karşı taraftan güven, samimiyet, dürüstlük bekliyoruz. İnsanları ve olayları bu değerlerimize göre yargılıyoruz. Oysa tam da bu noktada kendimize dönüp bakmak, önce kendimizi değerlendirmemiz gerekir. Ve haftanın sorusu geliyor: :)

"Kendime ve başkalarına karşı ne kadar samimi ve dürüstüm?"

Haftanın farkındalık çalışması bu olsun, parmağınızı kendinize çevirin, kendinize odaklanın. Elinizin üstüne her gün bir "Y" harfi çizin, bu size sık sık konuşurken yalan söyleyip söylemediğinizi fark etmenizi hatırlatacaktır. Eşinize, çocuğunuza, anne-babanıza, iş arkadaşınıza, patronunuza, müdürünüze, sevgilinize, komşunuza...

Kendinizi küçük yalanlarınızla yakalarsanız "ama ben ..." diye başlayan cümlelerle haklı çıkarmaya çalışmayın, bu işe yaramaz. Yalan yalandır ve enerjisi size fazlasıyla geri döner. Etrafınızdaki samimiyet ve dürüstlüğü artırmak istiyorsanız en güzel yol yalanlardan arınmaktır. Çünkü yalan, insanı hiç beklemediği yerden, mantık yürüterek bulamayacağı şekillerde vurur. Bir şey alırsınız bozuk malzeme, ürün sizi bulur, söz verip tutmayan insanlar sizi bulur, randevuya gidersiniz bekletilirsiniz, yalan söylerken yalan söylenilen, aldatırken aldatılan olursunuz... İkili ilişkilerde de aynısı olur, çiftlerden aldatıldığını söyleyen kişi mutlaka aldatmıştır ya da yalan söylemiştir. Biri kişiyle aldatmıştır, diğeri parayla ya da düşünceleriyle. Sonuçta fark etmez; enerji enerjidir ve siz onu dönüştürene kadar sizinle olmaya devam edecektir...

Samimiyet ve dürüstlükle dolu bir haftamız olsun :)

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

ww

Yazının devamı...

Sevilmek mi İstiyorsunuz ? Sevin O Zaman !

Şikâyetler:

- Ortada hiç sevgi dolu insan kalmadı.

- Kimse beni sevmiyor.

- Kimse benimle ilgilenmiyor.

- Yok ki şöyle gelip de beni gerçekten sevecek bir adam/kadın.

- Herkesin aklı fikri maddiyatta, kimse sevgiyi düşünmüyor... diye uzayıp giden şikâyetler. :) Tanıdık geldi mi size de?

Evet, her insan sevilmek, ilgi görmek istiyor çünkü sevgi hamurumuzda var. :) Sevgiyi yaşamak, hissetmek hepimizin hakkı ve çok da güzel bir duygu. Ama odağımız yanlış yerde. :) Sevmek isteyip, sevmeyi seçebiliriz. İnsan kendisine gelince "ben seviyorum zaten" deyip geçiveriyor. Nasıl seviyor, nasıl sevgi veriyor, nasıl ilgi veriyor pek de incelemiyor kendini. Karşısındaki insanlar bu sevgiyi, ilgiyi anlıyor mu, yeterli buluyor mu? İşte oralarını pek kurcalamıyor. :) Çünkü kendi sevgi ihtiyacıyla meşgul.

Her insanın sevgi dili, sevgi anlayışı kendine göre değişir. Zihninde bir sevgi dili kurmuştur, onun için sevginin, sevilmenin ona özel bir anlamı vardır. Ve sevgiyi öyle almak ister. Nasıl sevgi verdiğimiz ise ayrı bir konu, çoğu zaman sevilmek, ilgi görmek için yapılan sevgi gösterileri ya da kendi kafamızdaki anlamlara göre sevgi göstermeye çalışmalar ve tatmin olunmayan sonuçlar.

Belki de yeni baştan öğrenmek lazım sevgiyi. Önce sevgi ne demek, daha iyi bilmek gerek... Ardından, önce kendimizi sevmeye, sonra da başkalarına sevgi vermeye başlamak...

Bu hafta defterine yaz "benim için sevgi ..........." ama birkaç kelime değil, uzun uzun yaz, doya doya yaz. Öyle bir yaz ki bir okuyan olsa içi ısınsın, gözleri parlasın ve sana tüm kalbiyle sarılmak istesin. :)

Bu hafta kimi görsen, tanıdık tanımadık, sesli veya sessiz "seni seviyorum" de. Öylesine iki kelime gibi değil, gönül dolusu. Ne de olsa bu dünyaya bir amaç için gelmiş tıpkı senin gibi. :) O da evrenin bir parçası, Allah'ın bir kulu tıpkı senin gibi... :)

Sevgiyi yüreğinizde hissettiğiniz, önce kendi kalbinizi sonra da başkalarının kalplerini ısıttığınız bir hafta olsun...

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Ebeveynlerin Sağlıklı Davranışları

"Ebeveynlerin çocukları için en çok yaptıkları şey nedir" diye sorduğumda genelde en sık gelen cevaplar;

- Çocuklarını korumak.

- Çocuklarının bakımına yardımcı olmak.

- Çocuklarının geleceği için çalışmak.

Ama bunların da başında gelen başka bir şey var :) o da nasihat etmek, akıl vermek ve eleştirmek... Bunlar da çocuklarımızın hiç duymak istemedikleri şeyler. Oscar Wilde'nin çok güzel bir sözü var: "İnsanlar daha çok kendilerinin ihtiyacı olan şeyleri başkalarına vermeye bayılırlar, mesela öğüt."

Çocuklar taklit ederek, modelleme yaparak farkında olmadan kolayca öğrenme yeteneğine sahiptir. Özellikle ebeveynlerinin en çok yaptıkları davranışlar, alışkanlıklar zamanla bilinçaltlarına yerleşir ve vakti zamanı geldiğinde çocuk da aynı şekilde davranmaya başlar. Bazen bu durum tam tersi yönde de olur. Mesela çok kitap okuyan bir anne, çocuğunun ihtiyacı olduğu anda da kitap okumaya vakit ayırıyorsa, çocuğuyla kaliteli zaman geçirmek yerine kitaplara boğuluyorsa çocuk kitap okumaya tepki gösterebilir. Çünkü kitaplar ondan annesini almaktadır ya da benden çok kitapları seviyor, kitapları bana tercih ediyor diye düşünebilir. Haklıdır da. :) Ölçülü olmak her zaman iyidir.

Çocuklarımızın bedensel ve zihinsel gelişimi için spor çok önemli bir aktivitedir. Sağlık, estetik ve disiplin sağlar, özsaygıyı, özgüveni artırır. İnsanın kendisini daha iyi tanımasına yardımcı olur. Her çocuğun zevk alarak yapacağı bir spor mutlaka vardır. Çünkü hareket, bedenin doğasında zaten var olan bir sistemdir. Hareket yaşam demektir. Çocukları spor yapma alışkanlığına yönlendirmenin en güzel yolu annenin de bu aktiviteyi severek yapıyor olmasıdır. Çocuk ebeveynde gördüğü bir alışkanlığı er ya da geç kendi zihin programına geçirip kullanacaktır. Sürekli çocuğunuza spor yapması gerektiğini söyleyip, çocuğunuzu her türlü sporu denemesi için oradan oraya çekiştiriyorsanız bir gün sizin neden yapmadığınızı sorgulayacaktır. Benim imkânım yok demeyin, en azından düzenli yürüyüşler yapabilirsiniz. Bu da yetişkin için bir spor sayılır.

Diğer bir konu da sporun başarı, kazanmak gibi anlamlarla birleştirilmesi. Maalesef bu da çocuk için yorucu ve motivasyon düşürücü, hatta caydırıcı olabiliyor. Çocukların spor yapmayı eğlenme, oyun, kendi içinde güçlenme olarak anlamlandırmasına yardımcı olmakta fayda var. Aksi takdirde bedensel olarak daha narin olan veya spora yeni başlayan çocuklar kendilerini başarısız hissedebilir ve spor yapmaktan uzaklaşabilirler. Günümüz dünyası sürekli rekabeti aşılıyor. Bu sistemin esiri olmadan sporu sadece kendi sağlığımız ve neşemiz için yapıyor olduğumuzu çocuklarımıza hissettirmeliyiz.

Şimdi sıra günün sorusunda;

En son ne zaman çocuğunuzla birlikte spor yaptınız? Ya da siz en son ne zaman spor yaptınız?

Bugün çocuğunuzla birlikte eğlenme amaçlı spor yapmaya ne dersiniz? İşte şimdi sağlıklı bir ebeveyn davranışı için en uygun hafat :)

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.