SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Duydu, Düşünce ve Sağlık

Sağlık dediğimizde ilk akla gelen genelde bedensel sağlık oluyor. Ancak sağlık, sadece bedenin sağlıklı olması anlamına gelmez. Zaten bedenin tek başına sağlıklı olması da mümkün değildir. Zihin ve beden bir bütündür. Zihnimizde olup biten her şey, bedenlerimizde duygu olarak hissedilir. Bu da düşüncelerin yarattığı frekansın bedende hissedilmesidir. Olumsuz duygu yaratan düşünceler bedenimizde acı, ağırlık olarak hissedilir. Her biri bedeni yaralayan küçük-büyük dokunuşlardır. Uzun süren bu acı dokunuşlar, hem bedeni hasta eder, hem de zihni. Huzursuzluk, mutsuzluk, depresif haller, öfkelenmeler, içe dönük sessiz şiddetler olarak kendini belli ettiği gibi fiziksel hastalıklar olarak da gözle görülür duruma gelir.

Bedenimizi sağlıklı gıdalarla yeteri kadar beslemek, egzersiz yapmak ne kadar önemliyse zihnimizi olumlu düşüncelerle beslemek, bedenimize güzel, yüksek frekanslı pozitif duygular yüklemek de çok çok önemlidir. Hasta olduklarında ilaç kullanıp ya da tıbbi tedavi görüp iyileşen insanların aynı veya benzer hastalıkları tekrar yaşamalarının sebebi düşüncelerini dolayısıyla duygu ve davranışlarını değiştirmemelerinden kaynaklanır.

Bu konuyla ilgili yıllardır yazıyorum ve yazmaya devam edeceğim çünkü dünyadaki hasta ve mutsuz insan sayısı artmakta. Hastalık insanın içsel durumunun dışa yansımasıdır. Bir yerleriniz kronik olarak ağrıyorsa, önemli bir hastalığınız varsa bir yandan tıbbi tedavi görürken bir yandan da içinize bakın. Bu hastalık bende neyin yansıması diye sorun. Üç yıl önce Milliyet'teki köşemde kabızlıkla ilgili bir yazı yazmıştım ve bu yazı dört yılın en çok okunmasını alan yazım oldu. Demek ki toplumumuzda çok ciddi bir problem. Kabızlık bağırsakların düzgün çalışmamasıdır. Vücutta işe yaramayanların, bedene hizmet etmeyen maddelerin atılması işleminin tamamlanamaması böylelikle de toksit madde birikiminin artmasıdır. Zihinle bağlantısı ne mi? Şöyle ki, zihninizden sizin işinize yaramayan düşünceleri, olayları, artık size hizmet etmeyen, fayda sağlamayan kişileri atamamanızın yansımasıdır. Zihin işe yaramayan düşünceleri hapsettikçe beden de ona uyum sağlıyor, o da işe yaramayan maddeleri atmıyor. Ayrıca serotonin mutluluk hormonu da bu bölgede yeteri kadar üretilemediği için ikinci bir sorun başlıyor. Üçüncüsü de bağırsaklarda faydalı bakteriler azalıyor, zararlı bakteriler, mantarlar yuvalanmaya başlıyor. Siz bunların farkında olmadan sürekli kabız hapı, kabız çayı vs. gibi arayışlara girip her gün kendinizle ve yakınlarınızla kabızlığınızı konuştukça kabızlığınıza daha da güç veriyorsunuz. Çünkü odağınızı nereye koyarsanız onu çoğaltmaya devam ediyorsunuz. Eğer kabızlık sorununuz varsa önce evdeki fazlalıkları, işe yaramayan her şeyi atın gitsin. Çekmeceleri sandıkları, yatak altını, dolapları, birikmiş kutuları, eski işe yaramaz ıvır kıvır hepsini atın. Vedalaşın, rahatlayın. Sonra bir düşünün bakalım tedavülden kalkmış, olmuş bitmiş artık geri dönüşü olmayan neleri hâlâ içinizde tutuyorsunuz. Artık sizin için hiçbir faydası olmayan, hatta size zarar veren kimleri, neleri bırakamıyorsunuz onları bulun. Atın, çıkarın kafanızdan. Nasıl mı? Atmayı kafaya koyarsanız bir yolunu mutlaka bulursunuz. Ama önce bunu fark edip kafaya koymak lazım. "Evet artık şunları bunları taşımak istemiyorum, yükümü boşaltmak istiyorum" diyebilmelisiniz. Yoksa işe yaramayan olayları ve kişileri zihninizde taşıdıkça kabızlığınız devam edecektir.

İşte bunun gibi kendini bedende olumsuz duygu olarak hissettiren geçmişin düşünceleri, bir zaman sonra bedende hastalık olarak fizik dünyaya doğuyor. Tedavi, ilaç, çözüm dışarıda değil, içeride, herkesin kendi içinde. Güzel düşünebilmeyi, güzel hissedebilmeyi öğrenebilirsiniz. Tabii ki üzülüp ağladığımız, kızdığımız zamanlar da olacak. Hepimiz insanız; duygu da düşünce de doğamızda var. Önemli olan yaşadığımız duygular değil, o duyguları ne kadar süre hissettiğimiz ve o duyguların tüm hayatımızı kontrol etmesine izin verip vermeyişimizdir...

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

tedavi,ilaç,güç,kabızlık,zihin,serotonin,mutluluk,bağırsak,

Sağlık dediğimizde ilk akla gelen genelde bedensel sağlık oluyor. Ancak sağlık, sadece bedenin sağlıklı olması anlamına gelmez. Zaten bedenin tek başına sağlıklı olması da mümkün değildir. Zihin ve beden bir bütündür. Zihnimizde olup biten her şey, bedenlerimizde duygu olarak hissedilir. Bu da düşüncelerin yarattığı frekansın bedende hissedilmesidir. Olumsuz duygu yaratan düşünceler bedenimizde acı, ağırlık olarak hissedilir. Her biri bedeni yaralayan küçük-büyük dokunuşlardır. Uzun süren bu acı dokunuşlar, hem bedeni hasta eder, hem de zihni. Huzursuzluk, mutsuzluk, depresif haller, öfkelenmeler, içe dönük sessiz şiddetler olarak kendini belli ettiği gibi fiziksel hastalıklar olarak da gözle görülür duruma gelir.

Bedenimizi sağlıklı gıdalarla yeteri kadar beslemek, egzersiz yapmak ne kadar önemliyse zihnimizi olumlu düşüncelerle beslemek, bedenimize güzel, yüksek frekanslı pozitif duygular yüklemek de çok çok önemlidir. Hasta olduklarında ilaç kullanıp ya da tıbbi tedavi görüp iyileşen insanların aynı veya benzer hastalıkları tekrar yaşamalarının sebebi düşüncelerini dolayısıyla duygu ve davranışlarını değiştirmemelerinden kaynaklanır.

Bu konuyla ilgili yıllardır yazıyorum ve yazmaya devam edeceğim çünkü dünyadaki hasta ve mutsuz insan sayısı artmakta. Hastalık insanın içsel durumunun dışa yansımasıdır. Bir yerleriniz kronik olarak ağrıyorsa, önemli bir hastalığınız varsa bir yandan tıbbi tedavi görürken bir yandan da içinize bakın. Bu hastalık bende neyin yansıması diye sorun. Üç yıl önce Milliyet'teki köşemde kabızlıkla ilgili bir yazı yazmıştım ve bu yazı dört yılın en çok okunmasını alan yazım oldu. Demek ki toplumumuzda çok ciddi bir problem. Kabızlık bağırsakların düzgün çalışmamasıdır. Vücutta işe yaramayanların, bedene hizmet etmeyen maddelerin atılması işleminin tamamlanamaması böylelikle de toksit madde birikiminin artmasıdır. Zihinle bağlantısı ne mi? Şöyle ki, zihninizden sizin işinize yaramayan düşünceleri, olayları, artık size hizmet etmeyen, fayda sağlamayan kişileri atamamanızın yansımasıdır. Zihin işe yaramayan düşünceleri hapsettikçe beden de ona uyum sağlıyor, o da işe yaramayan maddeleri atmıyor. Ayrıca serotonin mutluluk hormonu da bu bölgede yeteri kadar üretilemediği için ikinci bir sorun başlıyor. Üçüncüsü de bağırsaklarda faydalı bakteriler azalıyor, zararlı bakteriler, mantarlar yuvalanmaya başlıyor. Siz bunların farkında olmadan sürekli kabız hapı, kabız çayı vs. gibi arayışlara girip her gün kendinizle ve yakınlarınızla kabızlığınızı konuştukça kabızlığınıza daha da güç veriyorsunuz. Çünkü odağınızı nereye koyarsanız onu çoğaltmaya devam ediyorsunuz. Eğer kabızlık sorununuz varsa önce evdeki fazlalıkları, işe yaramayan her şeyi atın gitsin. Çekmeceleri sandıkları, yatak altını, dolapları, birikmiş kutuları, eski işe yaramaz ıvır kıvır hepsini atın. Vedalaşın, rahatlayın. Sonra bir düşünün bakalım tedavülden kalkmış, olmuş bitmiş artık geri dönüşü olmayan neleri hâlâ içinizde tutuyorsunuz. Artık sizin için hiçbir faydası olmayan, hatta size zarar veren kimleri, neleri bırakamıyorsunuz onları bulun. Atın, çıkarın kafanızdan. Nasıl mı? Atmayı kafaya koyarsanız bir yolunu mutlaka bulursunuz. Ama önce bunu fark edip kafaya koymak lazım. "Evet artık şunları bunları taşımak istemiyorum, yükümü boşaltmak istiyorum" diyebilmelisiniz. Yoksa işe yaramayan olayları ve kişileri zihninizde taşıdıkça kabızlığınız devam edecektir.

İşte bunun gibi kendini bedende olumsuz duygu olarak hissettiren geçmişin düşünceleri, bir zaman sonra bedende hastalık olarak fizik dünyaya doğuyor. Tedavi, ilaç, çözüm dışarıda değil, içeride, herkesin kendi içinde. Güzel düşünebilmeyi, güzel hissedebilmeyi öğrenebilirsiniz. Tabii ki üzülüp ağladığımız, kızdığımız zamanlar da olacak. Hepimiz insanız; duygu da düşünce de doğamızda var. Önemli olan yaşadığımız duygular değil, o duyguları ne kadar süre hissettiğimiz ve o duyguların tüm hayatımızı kontrol etmesine izin verip vermeyişimizdir...

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Özgüvenini Arttırabilirsin

Özgüven, özden, içeriden gelen güven. Kendine güvenmek... İnce bir çizgidir özgüven ve kendini beğenmişlik, ukalalık ve ego arasındaki çizgi. Bazı kişiler ukala olmamak, kendini beğenmiş olmamak adına bu ince çizginin altına geçerek özgüvenlerini kaybedebiliyor. O zaman da mütevazı, alçak gönüllü olacağım derken kendilerini ezik, güçsüz hissedebiliyorlar.

Tabii ki özgüven sorunu sadece bu yolla oluşmuyor. Kişi, başına gelen bir olaydan dolayı yoğun bir duygusallık içinde giriyor ve kendini korumak adına kendini çok geri plana çekebiliyor. Yine başka bir oluşumda çocukluk, ergenlik zamanlarında ailenin veya çevrenin etiketlemeleriyle, yaşanan olumsuz olayların çocuk tarafından farklı yorumlanmasından kaynaklanabiliyor. Sebep her ne olursa olsun sonuçta özgüven eksikliği bir çeşit zihnin öğrenmesiyle oluşuyor. Ve bu öğrenmişlik, otomatik olarak kendini tekrar ediyor. Dışarıdan gelen bir etkiyle, onaylama, takdir, motivasyon gibi durumlarla anlık olarak kişi kendini iyi veya güvende hissedebiliyor. Ama bu çok kısa süreli bir durum.

Özgüven eksikliği kişinin öğrenmişlikleriyle kendine ve hayata baktığı dar ve korku dolu bir penceredir. Kişi nasıl bu durumu öğrendiyse aynı şekilde kendine güvenmeyi, kendini motive edebilmeyi, kendini onaylamayı da öğrenebilir. Daha rahat, daha güvenli ve daha cesur bir pencereden bakabilir. Değişim için en önemli nokta ''böyle gelmiş böyle gider '' düşünce kalıbından çıkmakla başlar. Önce kişi kendi üstüne yapıştırılan ya da kendi yapıştırdığı etiketi sökmeli. Günümüzde çok yüksek bir fiyat ve çok lüks bir markanın adının yazdığı bir etiket altındaki ürün sorgusuz sualsiz, niteliğine bakmadan çok kaliteliymiş gibi kabul görebiliyor. Ancak içerik etikete ne kadar eşdeğerdir buna dair kesinlik yok. Direkt kabul var. :) (Maalesef) İşte kişi de böyle kendinde olan etiketleri, bu şekilde kabul ederek yaşamına devam edebiliyor (maalesef). Olduğundan çok yüksek gösteriyorsan da içini doldurmuyorsun, olduğundan çok aşağıda gösteriyorsan da. Oysa her iki durumda da içini doldurma şansın var. Önemli olan etiketine takılmaman. Kendine olmak istediğin tanımlamayı getirerek öyle olabilmeyi öğretmen.

Evet, özgüvenli olmayı öğrenebilirsiniz. Evet değişebilirsiniz. İhtiyacınız olan şey gerçekten ama gerçekten istekli olmanız ve azim :) o zaman sizin için en doğru teknikleri, en iyi yardımları zaten buluyor olacaksınız. Kendinizin karşısında durup kendinize engel teşkil etmeyin, çekilin önünüzden :). Arkanızda durup kendinize destek verin. Özgüven herkesin hakkı, herkesin becerisi.

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Mutlu et kendini :)

Her gün aklımızdan farkında olmadığımız en az 60.000 düşünce geçer. Bilinç seviyesinde bu düşüncelerin çok azını hatırlarız. Acaba arka planda kalan, hatırlamadığımız, vızır vızır geçen ve İstanbul trafiği gibi yoğun akışı olan düşüncelerimizin nasıl farkında olabiliriz? Tabii ki duygu durumumuzun , enerji seviyemizin farkındalığıyla... Her bir düşünce kendi içinde bir enerjidir. Düşüncelerin yarattığı beyinsel elektrik sinir sistemiz aracılığıyla vücudumuzda dolaşır ve kendine uygun enerjiler üretir. Bu enerjiyi de duygu olarak hissederiz. Olumlu duyguların frekansı yüksektir ve kendimizi enerjik, aktif, keyifli hissetmemizi sağlar. Gözümüzden, auramızdan parlayan bir ışık çıkar. Zaman zaman size de mutlaka birileri "bugün harika görünüyorsun, ne oldu sana" diye sormuştur. Belki de sebepsiz yere kendinizi o gün iyi hissettiğinizi sanmışsınızdır. Oysa hiçbir şey sebepsiz ya da tesadüf değildir. Tam tersi ''sebebini bilmiyorum ama kendimi bugün çok yorgun, keyifsiz hissediyorum'' dediğiniz günler olmuştur. Ya da birileri size bunu söylemiştir ve cevabınız "gerçekten yok bir şeyim" olmuştur. İşte sebebini bilin ya da bilmeyin bu anlar hep düşünce ve duyguların yarattığı enerjinin ağırlığı ya da hafifliğinden kaynaklanır.

Olumlu düşüncelerin ürettiği duygular (sevgi, aşk, şefkat, pozitif heyecan, umut...) hafif ve bedeninize enerji veren frekanstadır. Kendinizi gayet iyi hissedersiniz. Olumsuz düşüncelerin ürettiği duyguların bedeninize verdiği düşük frekans sizi ağırlaştırır (kıskançlık, nefret, öfke, kızgınlık, ümitsizlik, hayal kırıklığı....) ve kendinizi bitkin hissedersiniz. Bazen bu enerji, bedeninizi ele geçirip dışarı taşmak istediğinde de saldırganlaşabilirsiniz. Kendisini agresif bir şekilde bedeninizde gösterdiği anlardır bunlar.

Gerçekten kendisiyle barışık, mutluluğu alışkanlık haline getirmiş kişilere baktığınızda onların enerjilerinin ne kadar da yüksek olduğunu anlarsınız. Yaşamla savaşmak yerine yaşamın içinde adeta ritim tutarlar. Yaşamla beraber su gibi akarlar. Elbette bu tip insanların sayısı çok az. Ama son beş yılda kişisel gelişime verilen önemin hızla artması bu sayıyı arttırmaktadır. Siz de bu gruba, yani mutlu insanlar grubuna katılmaya adaysınız. :) Hatta belki aranızda çoktan mutlu insanlar grubuna katılmış olanlar vardır.

Herkes ne yaparsa yapsın hep mutluluğa ulaşmaya çalışıyor. Huzuru bulmaya çalışıyor, çünkü mutluluk bizim besin kaynağımız. İnsanın doğasında var. Bakın bebekler nasıl da mutludur üç yaşına kadar. Sonradan mutsuzluk öğreniliyor, mutluluk bir şeylere bağlanıp ya da bir şeylerin arkasına saklanıyor. Bu, çoğumuzun yanılgısıdır. Aslında mutluluğun bir yere saklandığı ya da bir şeylere bağlandığı, bir yere kaçtığı yok. Mutluluk bir yaşam felsefesidir, mutluluk bakış açısıdır, mutluluk düşünce şeklidir. Mutluluk içimizde olan ve bizim isteğimize bağlı harekete geçen bir duygudur. Olumsuz düşüncelerle kendimizi baltalarız. Tabii ki olumsuz duyguları da yaşayacağız, zaten sorun o duyguları yaşamamız değil; olumsuz duyguları besleyerek onlara prim vermemizden kaynaklanır. Olumsuz duyguların hayatınızı yönetmesine izin vermenizden kaynaklanır.

İnsanın kendisini mutlu edebilmesiyle ilgili pek çok çalışmayı adlı sitemde, kitaplarımda verdim. Ve mutlu olabilmeyle ilgili yazmaya devam edeceğim. Çünkü şu an, en acil konu kişisel mutluluktur. Mutlu birey, mutlu aile demektir, mutlu kurum demektir, mutlu çocuklar yetiştirmektir, barış demektir, mutlu devlet, mutlu ülke, mutlu dünya demektir.

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Neye İhtiyacın Var?

Canı sıkılmıştı yine, aklı karışmıştı ve içindeki o mutsuz ses konuşuyordu. Sürekli neyin sorun olduğunu, neyin düzelmeyeceğini ve neyin değişmeyeceğini anlatıp duruyordu. Kendini daha da bitkin hissediyordu. İyi gelir diye kendini sokağa atmıştı, hızlı hızlı yürüyordu. Tek yapabildiği buydu. Başını kaldırıp gökyüzüne baktı o da can sıkıcıydı, bulutlar kaplamıştı gökyüzünü "ne iç karatıcı bir hava" diye iç geçirdi. Oysa güneş tam da başının üstündeydi; sadece o an önünde bulutlar vardı. "Hey ben buradayım'' diye bağırıyordu umut ama duyan, gören yoktu.

Kadın, iyi gelir diye kuaföre gitti. Beklerken yan koltukta oturan şen şakrak kadın dikkatini çekti. Cıvıl cıvıldı, gözlerinin içi gülüyordu. Yine içinden konuştu "keşke ben de öyle mutlu, enerjik olabilseydim" dedi. O bitmez tükenmez keşke'lerinden birini sıralamıştı yine. Sonra saçlarını yaptırdı ama pek bir şey değişmedi; çünkü aynada kendine acıyan gözlerle bakıyordu. O sırada yanındaki masada duran lüks bir arabanın anahtarını gördü ve içinden "bir arabam bile yok" dedi. Kendini giderek daha da kötü hissediyordu. Tekrar yol çıktı, eve doğru giderken mutlu bir ilişkisi olan komşusunu gördü "hıh bu da nasıl hava atıyor sevgilisiyle" diye kıskanıp içindeki öfkeyi harekete geçirdi. Eve geldiğinde anahtar kapının deliğini bir türlü bulmuyordu, anahtar bile aksiydi...

Sizce bu kadının neye ihtiyacı var?

- Bulut olsa da her zaman güneşin var olduğuna inanmaya, umut gibi... :)

- "Keşke" ile başlayan cümlelerin yerine "rağmen" ile başlayan cümleler kurmaya...

- Kendine acımak yerine kendini sevmeye...

- Sahip olmadıklarının yerine sahip olduklarına odaklanmaya...

- Kıskanmak yerine insanların mutluluklarını kutsamaya...

Sizin neye ihtiyacınız var ?

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Yeni Yıl ve Şükür Mektubu

2015 yılına dair, hem kendim, hem de tanıdığım tanımadığım tüm insanlar için, dünyamız için güzel dileklerim var. Ama öncelikle bir önceki yeni yıl yazımda yayınladığım gibi bu sene yeni yıla dileklerimle değil şükranlarımla girmek istiyorum...

- Sağlıklı olduğum için şükrediyorum.

- Sağlıklı ve mutlu bir kızım olduğu için şükrediyorum.

- Arkamda duran, bana destek olan, bana inanan bir ailem olduğu için şükrediyorum.

- ''İyi ki vasın''diyen samimi dostlarım olduğu için şükrediyorum.

- Yazabilme yeteneğim olduğu için şükrediyorum.

- Sevdiğim işi yapabildiğim için şükrediyorum.

- Güzellikleri görebildiğim, koklayabildiğim, tadabildiğim, hissedebildiğim için şükrediyorum.

- Çevreme faydalı olabilme gücüm olduğu için şükrediyorum.

-Sizlerle bu satırlar aracılığıyla buluşabildiğim için şükrediyorum.

- Hâlâ öğrenebildiğim, öğrendiklerimi hatırlayabildiğim için şükrediyorum.

- Her gün daha fazla sevebildiğim ve sevildiğim için şükrediyorum.

-Benim dilimden anlayan yetenekli, becerikli, zeki bir editörüm, menejerim olduğu için şükrediyorum.

- Her gece başımı huzurla yastığa koyabildiğim için şükrediyorum.

- Spor yapabildiğim, dans edebildiğim için şükrediyorum.

- Özgür olduğum için şükrediyorum.

- Aldığım nefes için şükrediyorum.

- 2014 yılını yaşayabildiğim için şükrediyorum.

Allah'a, evrensel bilince, bilinçaltıma TEŞEKKÜR EDİYORUM...

2015 yılında dünyadaki tüm insanlara farkındalık ve sevgi diliyorum...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

ww

Yazının devamı...

Bu Yıl Yeni Yılda Fark Yaratın!

Bir yılı daha el sallayarak uğurlayacağız ve yeni yılı umutlarla, dileklerle karşılayıp hoş geldin diyeceğiz. Kimileri kapıda nar kıracak, kimi kırmızı giyecek, kimi piyango çekilişini bekleyecek... Herkesin yılbaşına giriş şekli var. Hatta yılbaşını hiç önemsemeyenler, kutlamayanlar da var. Tek ortak yan, dile getirilmese de herkesin içten içe yeni yıldan bir dileği, bir isteği vardır. Peki, bu sene bir değişiklik yapmaya ne dersiniz? Yeni yıla tam bir şükranla, minnetle girmeye ne dersiniz? :)

Şöyle ki; güzel bir kâğıt alın ve 2014 yılında neleri fark ettiniz, neleri başardınız, neleri öğrendiniz yazın. Kimler size yardım etti, siz kimlere yardım edebildiniz, maddi manevi hayatınıza neler girdi; hepsini hatırlayın ve tek tek yazın. Her bir cümlenin sonunu şükür, teşekkür ya da minnet kelimesiyle tamamlayın. Hiçbir şeyi küçümsemeden, en ufak bir olumlu gelişmeyi bile adeta kutsayarak yazın ve teşekkür edin. Bedeninize, ailenize, arkadaşlarınıza, işinize, zihninize, kalbinize, evinize, yediğiniz yemeklere hatta aldığınız nefese minnet duyun ve bunu yazılı olarak dile getirin. Çok sevdiğim bir söz vardır, eski bir öğreti de diyebiliriz: "Bir insan sahip olduğu hava için minnettar olma noktasına eriştiğinde, minneti de yeni bir güç seviyesine erişmiş olur. Ve o kişi, hayatının her alanını çaba göstermeden altına çevirebilen gerçek bir simyacıya dönüşür." Çok güzel değil mi? Benim evimin mutfağında asılı duruyor, her gün bana minnet duymayı hatırlatıyor, ne olursa olsun her zaman minnet duyacağınız bir şeyleriniz mutlaka vardır. Gerçekten de minnet duydukça, bu alışkanlığınız oldukça, hayatınızda minnet duyulacak şeylerin sayısı günden güne artıyor... :)

Ben sizler yazılarımı okuduğunuz için minnet duyuyorum. :) Yazabildiğim, sizlere ulaşabildiğim için minnet duyuyorum, yeni bir yıla umutla girebilecek bakış açım olduğu için minnet duyuyorum ve çok daha fazlasına minnet duyuyor, teşekkür ediyorum, şükrediyorum.

Şükür listenizi hazırladıktan sonra onu öpüp koklayın ve güzel bir yere, mesela başucunuza, yastığınızın altına saklayın. :) Ve sık sık çıkarıp okuyun. :)

Sonra yeni yıldan beklediklerinizi yazın. Ve ne dilediyseniz hemen onu siz başkalarına vermeye başlayın. Sevgi diliyorsanız en yakınlarınıza daha çok sevgi verin ama karşılık beklemeden. :) Para istiyorsanız para verin ya da hediyeler alın (Param yok demeyin; ufak tefek bir şeyler alın, kendi yaptığınız bir şey de olur). İlgi istiyorsanız başkalarına ilginizi verin, yardım istiyorsanız başkalarına yardım edin. İş istiyorsanız başkalarının iş bulmasına, iş kurmasına ya da evindeki işlere yardım edin. :) Aşk istiyorsanız etrafınızdaki aşkları kutsayın, onlar adına sevinin. :) Onları gönülden tebrik edin... Ne istiyorsanız onu verin ki yokluk bilincinden çıkın varlık bilincine geçin. Hatırlayın ki hangi frekanstaysanız, odağınız neredeyse hayatınızda o çoğalacaktır; tıpkı karda yuvarlanan bir kar topu gibi... :)

Güzel bir hayat, herkesin elinde bir kartopu ya avuçlarınızın arasında eriyecek ya da karlar içinde yuvarlanarak bir çığ gibi büyüyecek. Vermekten korkma, sen hayata verdikçe hayat da sana daha fazlasını verecek. Şükretmek, minnet duymak, hayattan aldığını ona geri sunmaktır ve hayatın sana daha da vereceği güzelliklere yol açmaktır. Her seferinde kartopun büyüyerek sana geri dönecektir, rahat ol. :) Şükran dolu ol :) Mutlu mutlu yılların çok olsun :)

2015'te yolunuz açık olsun, sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Omuzumdaki Sabotajcı

Senin de sık sık ne yapman ya da ne yapmaman gerekeni kulağına fısıldayan bir sesin var mı? Belki de seninki omzunda değildir, kafanın içindedir, oradan konuşuyordur fısır fısır. Bazılarını bu ses aşağılar, yargılar, sert bir tonda konuşur. Felaket tellalı gibi yorumlar yapar. Bazılarının sesi depresif bir ses tonuyla fısır fısır konuşur, her şey için çok geç olduğunu, hiçbir şeyin değişmeyeceğini söyler. Hep "ama, ama..." diye başlayan cümleleri seçer. Ya da emirler yağdırır ''şunu yapmalısın, mecbursun...'' gibi. Hep bir eğer'i, bir keşke'si vardır. "Eğer beni sevseydi...", "keşke böyle olsaydı...'' diye seni olduğun yere çakacak sızlanmaları vardır. Hatta çoğu zaman tüm dünyanın sana karşı olduğunu, hiç kimseye, hiçbir şeye güvenmemen gerektiğini tekrar edip durur. Bazen seni şaşırtıp anlık yüksek motivasyonla hayaller kurdurup, sonra da duvara toslatır; neye uğradığını şaşırırsın. İşin ilginç yanı, çoğu zaman da bütün bu konuşmaları yapanın kendin olduğunu sanır; çaresizliğine, yakınmalarına, suçlamalarına inanırsın, her şeyin, kendinin bu kadarcık olduğuna inanırsın. Ama o ses sen değilsin. O ses, senin çocukluğundan beri gelen tüm öğrenmişliğini genelleyen, seni sınırlayan, güya seni korumak isteyen egon.

Uyanık olman gerekir, ne zaman egon iş başında, ne zaman farkındalığındasın? Üç yaşından beri çevremizden aldığımız tepkilere göre iyiyi-kötüyü, doğruyu-yanlışı , etiketlerimizi, hatta hangi duruma karşı hangi duyguyu hissetmemiz gerektiğini kafamıza kodlarız. Eğer büyüdükçe, farkındalık kazanıp, elimize ayağımıza dolanan, işe yaramayan düşünceleri, inançları sorgulayıp değiştirmezsek egonun fsıldayan gerçekliğiyle aynı dünyayı deneyimlemeye devam ederiz. Her şey o çocuk yaşta bilinçsizce kodladığımız gibi olmaya devam eder.

Artık egonun yerine kendi kendine fısılda kulağına, güzel şeyler fısılda. Kendini motive et, kendine iyi davran, farklı bir bakış açısıyla yeniden deneyimle. Eğer kafanın içinde bir ses konuşacaksa artık sen konuş. Güzelliklerin, yaratmanın, yeniden öğrenmenin, umudun, sevginin sesi ol. Sen ol... :)

Sen olmanın farkındalığında bir hafta diliyorum...

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.