SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Kalp ve Sevgi Çiçeği

Üzüldük, korktuk, öfkelendik, sevindik, heyecanlandık... Olumlu olumsuz pek çok duyguyu bedenimizde hissettik, deneyimledik; deneyimlemeye devam ediyoruz. Hiç kendinize "bugün öfke duygusunu yaşamak istiyorum" ya da "bugün korkmak istiyorum'' dediniz mi? Tabii ki demediniz. Peki hiç kendinize "bugün sevme duygusunu yaşamak istiyorum" dediniz mi? Muhtemelen bunu da demediniz. Eğer dediyseniz tebrikler, zihninizi sevgiye yönlendiriyorsunuz, aynen devam :)

Kendi zihninize böyle bir yönlendirme yapmıyorsanız ki mutlaka yapıyorsunuz (bilinçaltınızdan) karşınıza korkulacak bir şey çıktığında korkuyor, öfkelenecek bir şey çıktığında öfkeleniyor ya da sevilecek bir şey çıktığında seviyorsunuz. Yani duruma göre ne geliyorsa ona göre bir duygu hissediyorsunuz...

Genel bir gününüzü düşündüğünüzde; gün boyu en çok içinde bulunduğunuz duygu durumu nedir?

Daha fazla sevgi dolu olmak istemez misiniz? Belki de şu an en çok ihtiyacınız olan şey budur :) Kalbinizde, tüm bedeninizde daha fazla sevgi hissetmek. Dünya için daha fazla sevgi üretmek. Her şeyin ilacı olan sevgiyi daha fazla deneyimlemek, önce kendimize sonra da başkalarına sevgi vermek.

Gün boyu belki kendinizle belki de etrafınızda olup bitenlerle ilgili olumsuzluklara üzülüyor, sinir oluyor ya da öfkeleniyorsunuz. Peki evrene salınan bu duygular ne işe yarıyor? Sadece daha fazla korku !Siz de biliyorsunuz ki kendinizin veya başkasının öfkesini kızgınlıkla, yargılamakla dindiremezsiniz. Ancak sevgiyle dindirebilirsiniz. Gelin o zaman, biraz daha fazla sevgi hissedelim, sevgi frekansını daha fazla deneyimleyip daha fazla sevgi pompalayalım.

Kalbinizde bir sevgi çiçeğinin olduğunu hayal edin. Kalbiniz kadar büyük, rengi, kokusu olan canlı bir sevgi çiçeği. Tam olarak neye benziyor hayal edin. Gözlerinizi kapatın, yavaş ve derin nefes alıp verin. Yüzünüze tatlı bir gülümseme kondurun. Her nefes aldığınızda sevgi çiçeğinizin yapraklarının açıldığını her nefes verişinizde kapandığını hayal edin. Siz derin derin nefes alıp verirken çiçeğiniz açılsıııııın- kapansııııın, açılsın-kapansın. Sevgi çiçeğiniz siz ve dünyaya sevgi pompalıyor. Bu çalışmayı bir meditasyon müziği eşliğinde her gün 5-10 dakika yaparsanız hem kendinizi daha sevgi dolu hissedeceksiniz, hem de daha sevgi dolu gözlerle dünyaya bakacaksınız. Kendinizi korku, öfke içinde hissederseniz hemen sevgi çiçeğinizi hayal edin ve elinizi kalbinize koyarak bu çalışmayı yapın. İşe yarayacaktır. Aynı çalışmayı başkaları için de yapabilirsiniz. Kötü bir haber aldığınızda, kavga eden birilerini gördüğünüzde, bir ambulans sesi duyduğunuzda... elinizi kalbinize koyup sevgi çiçeğinizle sevgi pompalayın... Sevgiyle şifalanmayı dileyin...

Bu hafta sevgi üretim haftamız olsun. Hep beraber, olumsuz duygu yaratan kişi ve durumlara sevgi çiçeğimizle sevgi pompalayalım. Biliyorsunuz, sık kullanılan her şey güçlenir. Bu çalışmayı ne kadar yaparsak sevgi üretimimiz o kadar çok olacak, içimiz o kadar çok sevgi titreşimiyle dolacaktır. Başkasına sevgi pompalamak, sevgiyi paylaşmaktır. Mutluluk da sevgi de paylaştıkça çoğalır. Sevgimiz bol olsun :)

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Huzur mu İstiyorsun ?

Huzur sizin için ne anlam ifade ediyor? Huzur kelimesini en çok neleri ifade ederken kullanırsınız? Benden birkaç örnek:

Bir huzur ver!

İlişkimde huzur olsun istiyorum..

Evde huzur yok...

İşyerinde huzur yok...

O çok huzursuz...

İçimde bir huzursuzluk var...

Huzur istiyorum...

Evet, hepimiz huzur isteriz. Bir dinginlik halidir, içten içe bir rahatlama; dengede, güven içinde olma halidir. Harika bir duygudur... :)

Eğer etrafınızda çok huzursuzluk varsa ve insanların size huzur vermesini istiyorsanız bir de kendinize dönüp sorun bakalım: "Ben kendi içimde, kendimle ne kadar huzurluyum?" Hayatımıza katmak istediğimiz her şeyde olduğu gibi huzura giden yol da kendi içimizden geçer. Evde, işte, eşte huzuru yakalamak istiyorsak önce kendimiz huzurlu olmalıyız. Cevap, "Huzur veren bir iş gelsin ya da huzur veren bir eş gelsin bak ben nasıl huzurlu olurum o zaman" değil. İçinde huzuru yakalayamamış bir kişiyi en huzurlu ortama koysanız bir zaman sonra mutlaka huzursuzluk çıkaracak ya da huzuru kaçacaktır.

Peki kendi kendinizde, içinizde nasıl huzurlu olacaksınız? Size huzursuzluk veren her şeyi hayatınızdan çıkardığınızı hayal edin . Geriye ne kaldı? Peki geriye kalanla siz huzurlu musunuz? Cevap evet ise, hayatınızda bir temizlik yapmaya başlayın, size iyi gelmeyen şeyleri hayatınızdan çıkarın. Bazılarını çıkarmak çok zor olabilir ama isterseniz yapabilirsiniz. Yok cevap "hâlâ huzursuzum" ise belki de bir arınmaya, kendinizi tanımaya, kendinizle yüzleşmeye, kendinizle barışmaya ihtiyacınız vardır. Huzur kalpten gelir. Kendini sevmek, kendini bağışlamak, affetmek, sevgiyle bakmak, egoyu bırakıp öze dönmek huzur getirir. Belki biraz daha kalbine dönmeye, kalbini dinleye ihtiyacın vardır. Ne dersin?

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Ellerinize Dikkat !

hiç kendi ellerinizi sevgiyle öptünüz mü? Eğer hâlâ öpmediyseniz biraz sonra öpeceksiniz. :)

Bedenimizin her uzvu, her organı, 24 saat bizim için durmaksızın çalışır. Çoğu zaman farkında bile olmayız. Ayaklarımız, bizi gitmek istediğimiz her yere götürür; gözlerimiz, günümüzü gecemizi aydınlatır; burnumuz, mis kokuları içimize çeker, kötü kokulardan kaçmamız için uyarır... Kalbimiz, ciğerlerimiz, böbreklerimiz... Her biri durmaksızın çalışır. Bilmem, siz onları hasta olmadan, sağlıklıyken hatırlayıp sizin için çalıştıkları için teşekkürlerinizi sunar mısınız? Emin olun ki her biri sizin tarafınızdan hatırlanmak için can atıyor.

Geçen hafta sağlık çalışmasına katılan bir danışanıma tüm organlarına ve uzuvlarına dokunarak teşekkür çalışması yapmasını tavsiye ettim. Ağrıyan bölgelerine de hafif hafif zeytinyağı ya da masaj yağı ile masaj yapmasının iyi geleceğini söyledim. Bu hafta danışanım tekrar çalışmaya geldiğinde ilk kez ellerinin ne kadar da çok işe yaradığını fark ettiğini söyledi. Ben de ona ellerini öpmesini söyledim, ilk önce şaşırdı ama onlarca sevgi dolu öpücük kondurdu ellerine. Bugüne kadar kendi ellerini öpmek hiç aklına gelmemişti. Garip bir durum değil mi, insan hiç kendi ellerini öper mi? Öper tabii ki... :)

Yataktan kalkmak için ellerini kullanırsın, yüzünü yıkamak, dişlerini fırçalamak, kahvaltını yapmak için...

Saçlarını taramak, çocuğunun başını okşamak ya da aşkının yanağından makas almak için...

Makyajını yapmak ya da kravatını bağlamak için...

Arabanı kullanmak, çantanı taşımak, televizyonu açmak ya da sosyal medyada gezmek için...

Yıkanmak, kaşınmak, sevdiğine el sallamak, ağrıyan yerini ovmak için...

Gözlerini ovuşturmak, telefonu tuşlamak, ayakkabını bağlamak, yemek yapmak için...

Yazı yazmak, hatta kitap okumak, evinin kapısını açmak için... Kullanırsın da kullanırsın o güzel ellerini. Daha yıllarca da kullanacaksın. Sevgi dolu öpücüğü hak etmiyor mu o güzel ellerin, binlerce teşekkürü hak etmiyor mu o pamuk ellerin? Öp öp öp... Eline sağlık. :)

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Ellerinize Dikkat !

hiç kendi ellerinizi sevgiyle öptünüz mü? Eğer hâlâ öpmediyseniz biraz sonra öpeceksiniz. :)

Bedenimizin her uzvu, her organı, 24 saat bizim için durmaksızın çalışır. Çoğu zaman farkında bile olmayız. Ayaklarımız, bizi gitmek istediğimiz her yere götürür; gözlerimiz, günümüzü gecemizi aydınlatır; burnumuz, mis kokuları içimize çeker, kötü kokulardan kaçmamız için uyarır... Kalbimiz, ciğerlerimiz, böbreklerimiz... Her biri durmaksızın çalışır. Bilmem, siz onları hasta olmadan, sağlıklıyken hatırlayıp sizin için çalıştıkları için teşekkürlerinizi sunar mısınız? Emin olun ki her biri sizin tarafınızdan hatırlanmak için can atıyor.

Geçen hafta sağlık çalışmasına katılan bir danışanıma tüm organlarına ve uzuvlarına dokunarak teşekkür çalışması yapmasını tavsiye ettim. Ağrıyan bölgelerine de hafif hafif zeytinyağı ya da masaj yağı ile masaj yapmasının iyi geleceğini söyledim. Bu hafta danışanım tekrar çalışmaya geldiğinde ilk kez ellerinin ne kadar da çok işe yaradığını fark ettiğini söyledi. Ben de ona ellerini öpmesini söyledim, ilk önce şaşırdı ama onlarca sevgi dolu öpücük kondurdu ellerine. Bugüne kadar kendi ellerini öpmek hiç aklına gelmemişti. Garip bir durum değil mi, insan hiç kendi ellerini öper mi? Öper tabii ki... :)

Yataktan kalkmak için ellerini kullanırsın, yüzünü yıkamak, dişlerini fırçalamak, kahvaltını yapmak için...

Saçlarını taramak, çocuğunun başını okşamak ya da aşkının yanağından makas almak için...

Makyajını yapmak ya da kravatını bağlamak için...

Arabanı kullanmak, çantanı taşımak, televizyonu açmak ya da sosyal medyada gezmek için...

Yıkanmak, kaşınmak, sevdiğine el sallamak, ağrıyan yerini ovmak için...

Gözlerini ovuşturmak, telefonu tuşlamak, ayakkabını bağlamak, yemek yapmak için...

Yazı yazmak, hatta kitap okumak, evinin kapısını açmak için... Kullanırsın da kullanırsın o güzel ellerini. Daha yıllarca da kullanacaksın. Sevgi dolu öpücüğü hak etmiyor mu o güzel ellerin, binlerce teşekkürü hak etmiyor mu o pamuk ellerin? Öp öp öp... Eline sağlık. :)

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Aynalar Size Ne söylüyor?

Hepimizin bildiği Pamuk Prenses hikâyesinde cadı kraliçe aynanın karşısına geçer ve sorar: “Ayna ayna söyle bana, var mı benden güzeli bu dünyada?” Gelen cevap, “evet” olur ve kraliçe kabul edemediği pamuk prensesi yok etmek için harekete geçer. Güzelliğini gerçekleştirmek için dışarıda çözüm arar. Hepimiz hikâyenin sonunu biliriz. Kraliçe güzelliğini eşsiz ve daimi kılamaz. Çünkü içinde güzelliği bulamamıştır.

Siz aynaya ne kadar sıklıkla bakarsınız? Baktığınızda ne görürsünüz? Aynaya ne söylersiniz? Bazı insanlar aynaya sadece çok mecbur olduklarında bakar. Örneğin sadece makyaj yapmak için, sadece saçının son halini görmek için. Ya da yüzünde, vücudunda, elbisesinde bir kusur var mı diye... Muhtemelen de gözlerine batacak bir şeyler bulur...

Bazı insanlar aynalardan düşmanlarıymış gibi kaçar. Asıl kaçış kendinden kaçıştır, aynada kendini görmeye taammül edemeyen kişi nasıl olur da başkalarından ilgi ve yardım bekler; bunu bir düşünmek lazım. Kişi kendini kabul etmez, beğenmezken nasıl olur da dışarıdan bir güzellik gelip içine girebilir. Aynalarla barışmak yani kendimizle barışmakla başlar her şey. Ayna sadece fiziksel görüntüyü yansıtmaz, içsel enerjiyi de yansıtır. Bir danışanım bana sadece üzgün, ağlamaklı olduğu zamanlarda aynaya baktığını söylemişti. Ona “o zamanlarda aynada ne görüyorsun, içinden ne konuşuyorsun” diye sordum. Cevap aynen şöyle idi: “Acınacak haldeyim, zavallıyım ve sonra kendimi daha da kötü hissetmeye başlıyorum.” Buna ben, acı çekerken kendini daha da fazla acı çekmeye motive etmek diyorum. Bir çeşit kurban psikolojisinin iç sesleri...

Aynaya bakıp kendinizi güzel bulmadığınız anlar, dış güzelliğinizle ilgi değildir; o an içinizde olup bitenle ilgilidir. Beğenmediğiniz aslında içinizin yansıması, içinde bulunduğunuz frekanstır. Auranızın rengidir. Çok mutlu, pozitif olduğunuz anda aynalar size gülümsüyor gibi gelir. Gülümseyen ayna değil sizin içinizdeki pozitif frekanstır.

Şimdi, sizlerle küçük, basit bir egzersiz paylaşmak istiyorum. Her sabah aynanın karşısına geçip kendinize gülümseyin. Hani o “gözlerinin içi gülüyor” dediğimiz enerji var ya, işte onu yakalamaya çalışın. Kendinize gülen gözlerle bakıp “GÜNAYDIN” diye seslenin. En azında on saniye kendi gözlerinizin içine bakın “seni (kendimi) seviyorum, seni (kendimi) tüm kalbimle kabul ediyorum” diye seslenin. Başlangıçta kolay olmayabilir ama devam ettikçe kolaylaşacak. Eğer size gülen gözlerin bakmasını istiyorsanız, eğer çevrenizde sizi sevgiyle kucaklayan insanların olmasını istiyorsanız önce bunu siz kendinize yapmalısınız. Kendinizi kucaklanmaya, sevilmeye, gülümsenmeye değer bulmalısınız.

Geçmişte öğretilen bazı bilgilere göre sanki bunu yapmak, bencillik, narsistlik gibi algılanabilir. Bencillik ve narsistlik çok daha farklıdır. İçlerinde ayrımcılık, kendini üstün görme ve diğerlerini aşağılama vardır. Kendini sevmek ve kabul etmek, bambaşka bir şeydir. Kendini seven, kabul eden, aynı duygu ve düşünceleri, aynı değeri başkaları için de yansıtır. Eğer bu egzersiz size çok saçma, komik geliyorsa yapmayın. Demek ki kendinizle barışmaya henüz hazır değilsiniz. Ama eğer bu yazıyı okuduysanız artık istemeseniz de aynanın yanından her geçişinizde bu çalışma aklınıza gelecek. Kaçamak bakışlarınızı yakalamaya, gözünüzün içine bakmaya başlayacaksınız... :)

Sabah, öğlen, akşam... ne zaman aynaların yanından geçerseniz kendinize selam vermeyi, gülücük atmayı ihmal etmeyin. Siz kendinizi görün ki hayat da sizi görsün! :)

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Huzursuzluğu Ortadan Kaldırmanın Yolu

Genç kız sürekli huzursuzlanıyordu. Hem okuması hem de çalışması gerekiyordu. Kendi ayaklarının üzerinde durabilmek için adeta zamanla yarışıyordu. Genç yaşında tüm enerjisini hayatını kurmaya harcıyordu. Sosyal hayatından, arkadaşlarından hatta sevgilisinden bile vazgeçmişti. Bunların hiçbiri onu huzursuz etmiyordu. Ne de olsa okul bitip işler yoluna girdiğinde sosyalleşebilir, bir sevgili bulabilirdi. Ama vakitsizlikten ve yaşam koşullarından dolayı aksattığı, vaktinde yerine getiremediği ibadetleri onu çok huzursuz ediyordu. Kendini suçlu hissediyor, Allah ile olan bağının koptuğunu düşünüp başına kötü şeylerin gelebileceğinin endişelerini yaşıyordu. Hatta son zamanlarda kendiyle olan iç konuşmalarında “ben kötü, çirkin bir insanım” demeye başlamıştı. İçindeki huzursuzluk o kadar artmıştı ki bu düşünce ve duygular güzel yüzünde sivilceler olarak kendini göstermeye başlamıştı. Bu durum, genç kızı daha da olumsuz duygulara sokup hayatını zorlaştırıyordu...

Sizlerin de belki zaman yetersizliğinden, yaşam koşullarından dolayı ihmal ettiğiniz bir şeyler vardır. Eğer ihmal ettiğiniz şey, sizin için önemliyse zamanla iç huzursuzluklar başlar. Sizin için önemli olanı hem yapamaz, hem de acı çekersiniz. Ve zamanla kendi kendinize öfke duymaya, kızmaya başlayabilirsiniz. Bu duygu durumları hastalığa kadar gidebilir. Belki çocuğunuza yeteri kadar vakit ayıramıyorsunuz, belki kendinize. Ya da sizin için önemli olan, değerli olan bir şeyi şu anki koşullarınızdan dolayı bir türlü yapamıyorsunuz. Mazeretiniz var :) Eğer acı çekiyor, huzursuz oluyorsanız bir şekilde bu mazereti ortadan kaldırmalısınız. Yok kalkmıyor mu? O zaman başka bir şeçeneğe ne dersiniz?

Mesela daha farklı ve yeni bir yöntem bulmak. Bu genç kızımız, en sonunda kendine daha farklı bir ibadet şekli bularak huzura kavuştu. İbadetlerini kendi istediği, uygun zaman dilimlerinde yapmaya karar verdi. Ne de olsa Allah ile olan ilişkisine kimse karışamazdı. Her gün dualarını okuyarak, gönülden bağlılıkla ve iç huzuruyla her fırsatta ibadetlerini yerine getirdi. Zamanlamayı ve yöntemi değiştirerek huzur bulmaya başladı. Hiçbir şey yapamamaktansa kendi inandığı bir şekilde sevgiyle yol almak, genç kıza huzur getirdi. Kendini tekrar sevmeye ve güvende hissetmeye başladı.

Bazen tek bir yönteme, sisteme takılıp kalabiliyor insan. Sanki bildiğimiz ya da alıştığımız yöntem gibi olmazsa hiç olmazmış gibi. Bu, sınırlı düşünce şeklidir. Oysa alternatifler, olasılıklar dünyasında yaşıyoruz. Bir şeyi oldurmaya niyetimiz varsa bir şekilde oldurabiliriz. Ya da kendiliğinden olmasına izin verebiliriz...

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin…

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Sevgi ve Kazanç

Yıllar önce bizlere yalnış öğretilen bakış açılarından birisi de “kazanmak, tek başına kazanmak”... Birisi kazanırken birisi de kaybetmeli mantığı. Böyle olunca, kazanamazsan kaybeden olduğun gerçeği. Neden tek başına kazanmak? Ya da neye göre kazanç?

Bugün kayıp gibi gözüken bir şey, aslında bir sonraki adımda bizi kazanmaya götürebilir. Nasıl mı? Her şey, önce düşünmekle, sonra uygulamak yani adım atmakla, sonra da Evrene, Tanrıya güvenerek serbest bırakmakla başlar ve gelişir... Kazanca dönüşeceğine inandığınız ve o yönde atım attığınız şey, bir şekilde size kazanç olarak geri döner. Ve kazanmak için illaki birilerinin kaybetmesi gerekmez. Artık “kazan-kazan modeli”ne geçmekte fayda var. Çünkü kazan-kazan demek, durumlara sevgiyle yaklaşmak demektir. Her iki taraf için de hayırlı gelişmeler dilemektir. Aynı durumda, biri A’dan kazanırken diğeri B’den kazanabilir. Kazanmalı da zaten. Tek taraflı kazanmak, zihnin koyduğu sınırdan ibarettir. Kişi, kendi istediklerini elde etmeye çalışırken başkalarının da istediklerini elde etmeye yardım ederse işin içine sevgi ve dürüstlük girer. Sevginin ve dürüstlüğün olduğu her şey çoğalır. Kazanımlar herkese yeter.

İster ilişkiler, ister iş hayatı, konu ne olursa olsun kazan-kazan modeli her zaman işe yarar. Kaybettiğinizi sandığınız an bile bir sonraki adımda kazanırsınız. Yarış ve rekabet, başkalarına odaklı ve kaybeden tarafın olacağını garanti eden olumsuz bir süreçtir. “Ya sen, ya ben” mantığını içerir. Oysa “sen de kazan, ben de kazanayım” diye bakabilmek sevgiyi, bolluk ve bereketi çoğaltan, başarılı bir yaklaşımdır. İlla bir yarış olacaksa bu “gelişim ve değişim” adı altında kişinin (veya kurumun) kendisini aşma yolculuğu olmalıdır.

Herkesin kazandığı bir hafta olsun...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Yüzleşme Acısı

Bir sorun varsa çözümü de vardır mutlaka. Önemli olan çözümü nerede aradığınızdır. Dışarıda mı, içinizde mi? Hani bir hikâye vardır: Bir çift, sokakta kaybettikleri anahtarı arar, etraftan onları görenler de gelip yardım etmeye başlar. Sonra birisi gelip anahtarı tam olarak nerede kaybettiklerini sorar ve cevap “evde kaybettik” olur. Niye evde aramıyorsunuz diye sorulduğunda “çünkü ev karanlık, burası daha aydınlık” diye cevap verirler. Çoğu zaman, kişi farkında olmadan sorunlarının çözümlerini böyle dışarıda, başkalarında arar. Başkalarının ya da olayların değişmesini sorunun çözümü olarak görür. Böyle bir bakış açısıda kişiyi beklemeye, şikâyet etmeye, umutsuzluğa ya da çaresizliğe sürükler.

Yalnızlığı bir sorun olarak gören kişi; “hayatımda biri olsaydı...” diye başlayan bir cümle kuruyorsa yalnızlık probleminin çözümünü dışarıda arıyordur. Ve çözüm asla gelmeyecektir. Kişi önce yalnızlık sorunu kendi içinde çözmelidir.

Mutsuzluğunu karşısındaki insanın davranışlarına bağlamışsa kişi; “ah bir değişse de huzura kavuşsam...” cümlesini sık sık kuruyorsa, mutsuzluk sorununun çözümünü başkasının değişiminde arıyordur. Ve çözüm asla gelmeyecektir.

İşinde yükselememesini iş arkadaşının davranışlarına bağlamışsa kişi; “arkamdan kuyu kazan iş arkadaşım, işten çıksa da ben de hak ettiğim yere gelsem” diyorsa kişi yine çözümü dışarıda aramaktadır. Ve yine çözüm gelmeyecektir. Evde kaybolan anahtarlarıın sokakta bulunamayacağı gibi...

Dış dünyamızda sorun olarak gördüğümüz herşeyin çözümü içimizdedir. Çünkü sorunu yaratan şey herneyse o da bizden kaynaklanmaktadır. Çoğu zaman bunu kabul etmek zordur. Pek çok kişi bu sorumluluğu almak, yani kendisiyle yüzleşmek istemez. Çünkü yüzleşme anı acıdır. Sorun da acıdır fakat sorumluluk dışarıya verilmiştir, kişi daha rahattır çünkü suçlu dışarıdadır. Ama yüzleşme ve kabul olmadan değişim de, çözüm de olmaz.

Şimdi hayatınızda sorun olarak gördüğünüz bir durumu ele alın. Ve kendinize şu soruları sorun: “Çözümü kimden, nereden bekliyorum? Bu sorunun çözülmesi için kimin ya da neyin değişmesini bekliyorum? Ne olmasını bekliyorum?”

Cevaplarınızdan çözümü dışarıda mı içeride mi aradığınızı anlarsınız. Şimdi de içinize dönün ve şunları sorun: “Ben bu sorunun çözülmesi için neyi anlamalıyım? Ne yapmalıyım? Kendimde neyi değiştirmeliyim? Bu sorun bana ne anlatmak istiyor? Bu sorun içimdeki neyin yansıması?”

Sorunlarınızı kalıcı olarak çözmek istiyorsanız içinize dönmeli ve cesur olmalısınız. İnanın bana, yüzleşmenin acısını arkasından gelen değişimin ve çözümün zevki öyle bir bastıracaktır ki hım tadından yenmez! ?

Şimdi harekete geçme zamanı. Sorunları çözmek için içine dönme zamanı...

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.