SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Aile İçinde Sağlıklı İletişim

Aile yaşamı, bize ilk duygusal dersleri veren okuldur. Kendimizi nasıl göreceğimizi, başkalarının bizim isteklerimize ne şekilde tepki verebileceklerini, umutları, korkuları nasıl anlayıp ifade edebileceğimizi öğreniriz. Kendi değerimizi veya değersizliğimizi, hayata karşı olan güvenimizi veya güvensizliğimizi çok küçük yaşlarda, aile içindeki iletişimden aldığımız derslerle oluştururuz.

Günümüzde pek çok aile, çocukları ergen yaşa geldiklerinde aralarında bir iletişim eksikliği olduğunu fark ederler. Ancak çoğu aile bunun çocuktan ya da dış faktörlerden kaynaklandığını düşünerek çözümü yanlış yerde arar. Oysa iletişim kurma şeklini ya da kuramamayı bebek yaştan itibaren aile öğretmiştir. Çocuklar da bu davranışın geri bildirimini büyüdükçe aileye vermektedir. Örneğin eleştirinin bir iletişim şekli olduğu ailede çocuklar suçlamayı; utandırılan ve yargılanan çocuklar da kendilerini suçlamayı öğrenirler. Olumlu davranışların dile getirildiği ailelerde ise çocuklar takdir etmeyi öğrenirler.

Evin dışında ne olursa olsun, okul, TV programları, arkadaşlar, bir anne babanın sürekli ve tutarlı bir şekilde kullandığı nazik sözler ve diğer iletişim şekillerinin önüne geçemez. Ancak ailede zayıf, yetersiz, olumsuz bir iletişim varsa dış faktörler tabii ki öncelik kazanacaktır. Zaten aile de böyle bir durumu çok geç fark edecektir.

Günümüzde sık rastlanan örnek, anne babalar yoğun iş hayatı veya stresli dönemlerinden dolayı, önce çocuğun bilgisayarla vakit geçirmesini bir avantaj olarak görüyorken, uzun vadede çocuklarının bilgisayar bağımlısı ve içine kapanık olmasına neden olabilmektedir. Bu tip örneklerde, aile içi iletişimin yerini bilgisayar, zararlı alışkanlıkları olan bir arkadaş, öfke veya uyuşturucu alabilmektedir.

Çocuk ve aile arasında üç yönlü bir iletişim vardır. Duygusal, sözel ve dokunsal iletişim. Bebek doğduğu andan itibaren bu üç iletişim şekline de açıktır. Özellikle duygusal ve fiziksel temaslar tahmin edilenden daha fazla çocuğun duygusal kayıtlarına geçer. Çocuklarımızla fiziksel temasta bulunmak, okşamak, sarılmak, öpüşmek her zaman bizim doğal halimiz olmalıdır. Bunun için bir sebep aranmamalıdır. Beden dilimizin sevgiyi ve güveni ifade ediş şekli, kullandığımız sözlü iletişimimiz ile uyum içinde olmalıdır.

Anne babaların bilmeleri gereken şey, ağızlarını her açtıklarında farkında olarak veya olmayarak çocuklarına bir şey öğretiyor olduklarıdır. Çocuğun yanında birbirleriyle veye başka birileriyle, yüz yüze ya da telefonla konuşurken, dünyada olup bitenlerle ilgili yorumlar yaparken çocuk tüm sinyalleri almaktadır. Yani çocuk sürekli iletişimin içindedir. Ailenin kullandığı konuşma şekli ve inanç sistemleri çocuğun bilinçaltında depolanır. En çok tekrarlananlar, çocuklar tarafından bilinçsizce seçilir ve kullanılır.

Sadece ilgilenmiş görünmek için sorulan sorular, söylenen sözler duygu yüklü olmadıkları için bir anlam ifade etmez ve bu da çocuklar tarafından gayet iyi bir şekilde algılanır. Bunu ifade edemese bile hissi yaşar ve tanır. Bu arada ebeveyn iletişim kurduğunu düşünerek kendini kandırır. Ebeveynler ileriki dönemlerde bununla bir sorun olarak yüzleşir; çünkü çocuk aile ile iletişim kurmaktan kaçarak tepki verir.

Çocuklarımızla göz seviyesinde kontak kurarak, dokunarak, duygu yüklü kelimeler kullanarak konuşmak bizim doğal iletişim halimiz olmalı ki sağlıklı ilişkiler kurabilelim. Tabii ki iletişim tek taraflı olmaz. Çocuğumuzu dinlemeyi de bilmeliyiz. Çoğu ebeveyn istediği cevapları almaya odaklanarak çocuklarının ne hissettiklerini, ne anlatmaya çalıştıklarını fark etmez. Onları dinlerken içinde bulundukları duygusal durumu anlayarak, empati kurarak dinlemek için çaba harcamalıyız. Dinlenilmediğini, anlaşılmadığını düşünen çocuklar iletişim kurmak yerine kaçmayı tercih eder. Çoğu zaman aile bu durumu, çocuk kötü bir alışkanlık kazandığında ya da depresyona girdiğinde anlar. Çocukların iletişim kurmaktaki niyeti akıl ya da nasihat almak değildir. Anlaşılmak, desteklenmek ve her durumda sevildiğini bilmektir. Anlamanın ve sevginin en iyi ifade ediliş şekli de çocuğun duygusal durumu göz önüne alınarak onu yüzde yüz dinlemektir.

Unutmamalıyız ki çocuklarımız bizim öğretmenlerimizdir. Aslında çocuklarımızla iyi iletişim kurmaya çalışırken kendimizi değiştiriyor, geliştiriyoruz. Bizi geliştirdikleri için onlara teşekkür etmeliyiz. Teşekkürler minik öğretmenler...

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin

Arzu Bıyıklıoğlu
NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Öfke Kontrolü

Öfkeyi bir çeşit kişisel yargı olarak görebiliriz. Bir şey ya da bir kişi nedeniyle mağdur edildiğine inanan, kişisel alanlarının işgal edildiğini düşünen bir insan saldırgan bir tavır içine girer. Amaç kendisine yapılan kişisel saldırıya karşı koymaktır. Bu öfke hali küçük yaşlarda aile bireylerinden de öğrenilmiş olabilir. Çünkü kötü alışkanlıklar sinsice ilerler ve en yakındakilere de geçebilir.

Sık sık öfkelenen kişi hem kendine hem de etrafındakilere, ilişkilerine zarar verir. Öfkeden kurtulmak isteyen kişi vaktinde farkındalık kazanmamışsa öfke durumunu bir alışkanlığa çevirmiştir. Öfke kontrolü yapmak isteyen kişi, öncelikle tetik noktalarını, hassas olduğu noktaları bilirse o alanlarda düşüncelerini değiştirmekle kendini frenleyebilmeyi ve başka yöne kaymayı daha rahat becerir.

Öfke kontrolünün birinci adımı bekleyebilmektir. Öfkenin ilk sinyali geldiğinde yani fırtınadan önce denizin kabarmaya başladığı anda bir adım geri çekilip derin ve sakin nefes almak, büyük dalgaların hızını ve şiddetini kesecektir.

İkinci adımda, zihninizde bir “ağır çekim sahnesi” görmek size iyi gelecektir. Çok yavaş akan bir şelale görmek, gittikçe kısılan sesler duymak ve bedensel hareketlerinizi yavaşlatmak yine öfke dalgasını gelmeden küçültür. Yüzünüze istemdışı bile olsa koyacağınız bir gülümseme de size yardımcı olacaktır. Bunlar öfkelenmeye giden yolun başındayken yapacaklarınızdır. Diğer zamanlarda öfkeye yüklediğiniz anlamı değiştirmeniz, sizi öfkeli olmaktan vazgeçmeye, onun yerine daha hoşgörülü olmaya yönlendirecektir.

Bir de mümkünse öfkelenmiş halinizin çekildiği bir videoyu seyretmenizi tavsiye ederim. Emin olun, çok işe yarayacak. Kendinizi çok komik, çok korkunç, tanınmaz bir halde ya da kendinize acıyarak seyredeceksiniz. Ve bu bakış açısı da sizi öfke alışkanlığınızdan bir an önce kurtulmaya teşvik edecektir.

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Beynimdeki Doğru mu , gerçek mi?

Pek çok kişi tartışır durur, “o doğru, bu doğru, şu gerçek, bu gerçek”... Nedir bu doğru olan, neye göre doğru? Neye göre gerçek?

Kişinin ya da toplumun inancına göre, zamana göre değişir doğrular. Ama farkında olmadan yapılan doğruluk tartışmaları ilişkileri bitirir, kalpleri kırar, haklı olma peşinde mutsuzluklar yaratır. Haklı olmak, mutlu olmanın önüne geçer çoğu zaman.

Danimarka’dan gelen bir adam için İstanbul sıcaktır, Kıbrıs’tan gelen bir adam için soğuk. Kim haklı, kim doğru şimdi? Hindistan’da hamamböceği yemek; Türkiye’de kokoreç yemek normaldir. Birine göre dinlenmek gece dışarı çıkıp dağıtmaktır, diğerine göre evde yalnız kalmak...

Sanmayın ki tek bir doğru, tek bir gerçek vardır. Herkesin kafasındaki doğru, gerçeklik başka… Başkalarının size yanlış gelen düşünce ve davranışlarının onlar için doğru olduğunu anladığınızda kendinizi bir adım geri çekip ona da hak verin. Bu noktada savaşmak, kendi fikrini kabul ettirmek ilişkileri yorar, bozar.

“Benim doğrum en doğru” deyip bayrak elde, herkesin önüne geçmeye çalışmak, başkalarının da bu doğruyu kabul etmesi için baskı yapmak, yarışmak size mutsuzluk ve uyumsuzluk getirir. Başkasına kendi aklınızı vermeye çalışmak anlamsızdır, yorucudur. Bir gün herkesin aklını pazara çıkarmışlar, insanlar, pazardaki tüm akılları incelemiş sonunda yine herkes gidip kendi aklını satın almış… :)

Herkes kendi aklıyla, kendi öz iradesiyle gelişecek. Bu süreçte herkes birbirine saygı duyar, çerçevesine anlayışla yardımcı olursa ilişkiler ve birlik daha güzel olacak. Bir şey anlatmak istediğinizde karşı tarafta direnç varsa, karşı taraf sizin anlatmak istediğiniz konuya, doğruya karşı kapalıdır, tam tersi bir inanca sahiptir. Boşuna nefes tüketip ne kendinizi yorun, ne de ilişkinizi bozun. Çünkü anlatmak istediğinizi anlamayacaktır. Hem nereden biliyorsunuz ki, onun doğrusu belki onun çok işine yarıyordur.

Daha anlayışlı, daha hoşgörülü bir yıl diliyorum tüm dünyaya...

MUTLU YILLAR… :)

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Kontrolsüzlük Mutsuzluk Getiriyor

Bazen kontrolünüz dışında gelişen olayların altında kalıp, sıkıştığınızı, çaresiz olduğunuzu hissedersiniz. Bu da yoğun bir stres, hatta duygu durumunuzu çabuk düzeltemezseniz depresif hallere girebilirsiniz. İşte böyle durumlarda düşünceleri, duyguları kontrol ederek davranışları değiştirebilmek en iyi ilaçtır.

Evet, bazen olayları kontrol edemezsiniz, kişileri hiç kontrol edemezsiniz; ama her zaman kontrol edebileceğiniz bir şey vardır. O da düşüncelerinizi kontrol edebilmek. Böylelikle duygularınızı da kontrol edebilirsiniz.

Peki, nasıl olacak bu kontrol? Yapılan yanlış odaklanmayı düzelterek... Olumsuz duygu durumunda olmanın sebebi kontrol dışı olmuş istenmeyen olaya, duruma odaklanmaktan kaynaklanır. Kontrolünüz dışında olan durumdan enerjinizi çekip neyi kontrol edebilecekseniz ona odaklanma, onu düşünmek size kolaylık sağlayacaktır. Bu durumda kendinize soracağınız önemli, yapıcı soru şudur: “Benim elimde olan ne, olmayan ne”, “benim kontrolüm dışında olan şey ne, kontrolüm dahilinde olan şey ne?”

Neyin sizin elinizde, kontrolünüzde olduğunu fark ettikten sonra tamamen odağınızı o noktaya verdiğinizde kendinizi daha iyi hissedeceksiniz. Daha verimli düşünebilecek ve yapıcı olabileceksiniz.

Elinizde olmayan durumları düşünüp durmak veya onları değiştirmeye çalışmak sizi çaresizliğe, öfkeye, kaygıya, mutsuzluğa sürükler. Anne babanız istediğiniz gibi değillerse veya size iyi davranmamışlarsa bu duruma odaklanmak size acıdan başka bir şey getirmez. Şu an artık çocuk değilsiniz, bundan sonra yapacaklarınıza ve kendinize odaklanmanız sizin durumunuzu değiştirecektir. Kendi düşünce ve hareketleriniz bundan sonrası için sizin elinizdedir.

Başkalarının hakkınızda ne düşündüğüne takılırsanız, onları kontrol edemeyeceğiniz için kendinizi güçsüz hisseder, özgüveninizi iyice yitirirsiniz. (Ocak aynın başlarında çıkacak uygulama kitabımda özellikle bu konuyu ayrıntılarıyla anlattım ve uygulamaları yazdım.) Başınıza gelenler için sürekli dışarıdakileri suçlarsanız yine aynı şey olacaktır. Kendinizi yine çaresiz, zayıf hissedeceksiniz. Oysa “ben ne yapabilirim, benim şu an için hangi düşünceye ihtiyacım var, ben kendimde neyi değiştirebilirim” gibi sorulara odaklanırsanız duygu durumunuz da değişecektir. Çünkü bunların kontrolü sizdedir.

Her zaman dinginlik duasını kendinize hatırlatın. “Tanrım bana değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etme dinginliği, değiştirebileceklerimi değiştirme cesareti ve bu ikisini birbirinden ayırt etme bilgeliği ver.”

Bugünün farkındalığı kontrol edemeyeceğiniz şeylerden odağınızı çekip kontrol edebileceklerinize odaklanmak. Odak değiştirmek düşünce şeklinizi değiştirecek, düşüncelerinizin değişmesi de duygularınızı değiştirecektir. Daha olumlu duygular da size kendinizi daha iyi hissettirerek, olayların üstesinden kolaylıkla gelmenizi sağlayacaktır.

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Beynimdeki Mutluluk

Mutluluğu bir şeylere bağlamayı, ertelemeyi öğrendik. Çocuklar okulu bitirsin, çocuklar evlensin, ya da bir işim olsun, hele bir evleneyim... diye diye mutluluğu ertelemeyi çok iyi bilen bireyler olduk. Zamanla mutluluğu erteleme alışkanlığı kazandık. Nasıl mutlu olunacağını bilemez olduk.

Geçmişin acılarını sırt çantamızda taşıyıp ikide bir çantanın içini karıştırmaya alıştığımızdan mutluluğu kendimiz için hak görmedik. Bu arada geçmişte başımıza gelen olayların şimdi ve burada olmadığının farkındalığını kaybettik. Geçmişin düşüncelerini hatırlamakla asıl şu an kendimize kötü davrananın kendimiz olduğunu anlayamadık.

Mutluluğu, gelecekte olabilecek korku dolu senaryolarımıza, kaygılarımıza sattık. “Ya terk ederse, ya işimi kaybedersem, ya hastalanırsam, ya yapamazsam...”

Belki de mutluluğu bir pastaya benzettik. Bir gün birinin “al bu da senin payına düşen dilim” diyerek elimize bir parça vereceğini sandık… İşte böyle böyle mutluluğun aslında içimizde, anda ve elimizde olduğunu bilemedik. Aslında mutluluğun bir seçim olduğunu bilemedik.

Artık mutsuzluk gözlüklerini çıkarmanın vakti gelmedi mi? Geçenlerde birisi bana “Arzu Hanım çıkar şu pembe gözlükleri de gerçekleri gör” dedi. Gerçek nedir ki? O da görecelidir, o da tartışmaya açıktır. Herkesin gerçeği farklıdır. Siyah gözlükleri takmak kimseyi bir yere götürememiştir. Ben de zamanında çok kullandım o gözlüklerden. Bir türlü numarasını tutturamadım. Sonra anladım ki rengi ve markayı yanlış seçiyormuşum.

Şimdiki anda güzel gözlerle bakınca insan, mutlu olabilecek güzellikleri görebiliyor. Herkes mutlu olmayı hak ediyor. Ertelemek, geçmişin acısına dalmak, geleceğin kaygısıyla yaşamak insanın kendine bir çeşit duygusal işkence yapması, zihinsel bir intihar hazırlamasıdır.

Adamın biri lüks arabasıyla kasabadan geçiyormuş. O kasabanın ekmeklerinin çok güzel olduğunu duymuş. Yol kenarında oynayan bir çocuğun yanında durup ona “buralarda bir parkın yakınlarında bir fırın varmış, nerede biliyor musun” diye sormuş. Çocuk:

- “Hayır, ben de bilmiyorum ama ilerden sağa dönerseniz bulabilirsiniz...”

- “Peki, nerede olduğunu bilmiyorsan niye bana sağa dönmemi söylüyorsun, ya orada fırın yoksa?”

- “Parkta ağaçlar olmalı ve sağ taraftan ıhlamur ağaçlarının kokusu geliyor, ayrıca parkta çocuklar olur, uzaktan gelen çocuk seslerini duymuyor musun? Hatta havayı biraz daha koklarsan taze ekmek kokusunun da o taraftan geldiğini hissedebilirsin…”

Adam dikkatlice sesleri dinleyip, havayı kokladığında çocuğun haklı olduğunu anlamış. Ve ona cebinden şeker çıkarıp vermeye kalktığında çocuğun gözlerinin görmediğini fark etmiş.

- “Sen göremiyor musun?”

- “Ben üç yıl önce bir kaza sonucu gözlerimi kaybettim amca, sen görebiliyor musun?”

- “Ben şu ana kadar görebildiğimi sanıyordum; ama artık senin kadar iyi göremediğimin farkındayım.”

Şükretmeyi bilmek beraberinde mutluluğu da getirir. Belki bugün bir şükür ve teşekkür listesi yaparak kendinize mutlu olma izni verebilirsiniz… :)

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Kurtuluş Yolu Hastalık

Hastalık ne demek? Tabiiki sözlük anlamını sormuyorum :) Sizin kafanızın içindeki program kayıtlarınız da ne anlama geliyor? Hastalığa yüklediğiniz anlamlar neler, beyninizdeki nörolojik bağlantılar ne diyor bu konuda ?

Ben size bazı örnekler vereyim; İlgi görmek, dikkat çekmek, yapmak istemediğin bir işi erteleyebilmek, dinlenmek, sorundan kaçış, tartışma ya da kavgayı sonlandırış, istediğini yaptırabilme yöntemi,,,,,,,,,,daha buna benzer pek çok kişisel kodlamalar olabilir. Kişi bilinçaltında bir şekilde hasta olmakla ilgili böyle bir bağlantı kurmuşsa sık sık bu amaçlarına ulaşmak için hastalanabilir. Böyle bir durumda hastalık artık bir davranış şekli olmuştur.

Bunlara kısaca hastalığın bize sağladığı faydalar diyebiliriz. Baş ağrısına sahip olmak akşam çocukların sesini kesmesine ya da eşin vıdı vıdısını durdurmaya yarıyorsa istediğiniz zaman hooooooooooooop baş ağrısı otomatik olarak geliverir. Ya da yapmak zorunda olduğunuz fakat hiç yapmak istemediğiniz bir iş hastalanı verince başkasına devrediliveriyorsa hastalanmak güzel bir iş devretme yöntemi olabilir.

Bilinçaltı her zaman bizi korumak üzere iş başında olduğu için hastalık konusunda da diğer yan etkileri düşünmeden sadece sonuca giderek işini yapar. Eğer durumları değiştirmek, kaçmak, kurtulmak için hastalık yaratıyorsanız bir yandan da hastalığın ağrısını, sancısını, tatsızlığını da çekiyorsunuzdur. Bunlar da size kendinizi iyi hissettirmez. Aslında bir yandan kar, bir yandan zarar. Hele bir de şimdi benim dediğim bu bağlantıları farketmeden bunca zamandır kendinizi çok sık hastalanan , marazalı biri görüyor, buna inanıyorsanız kendi kendinizi daha çok hasta olmaya telkin ediyorsunuzdur.

Şimdi böyle bir durumunuz olup olmadığını farkedin. Sonra da bu işleri hastalanmadan da kendi başınıza halledebileceğinize inanın. Hastalık yaratarak sorunların üstesinden gelemezsiniz. Sadece paspas altı yaparsınız. Hayatınızda hiç bir şeyi değiştiremezsiniz, sadece bazı şeyleri geçici olarak dondurursunuz. Bu süreçtede acı ve ağrı çekerek hastalığın bedelini ödersiniz.

Yapmak istemediğiniz, ya da katlanmak istediğiniz bir şey varsa bunun üstesinden düşünce ve davranışlarınızla gelebilmeniz size kalıcı çözümler getirecektir. Bugünün egzersizi, hastalıklarınızın ne niyetle geldiğini fark etmek ve başka, kalıcı bir çözüm yöntemi bulmak...

Ocak ayında çıkacak olan kitbımda çok daha fazla farkındalık ve değişim egzersizleriniz olacak, şimdiden kendinizi hazırlamanızı tavsiye ederim :) Çünkü yeni yıl değişim yılınız olacak :)

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

Arzu Bıyıklıoğlu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Yeni Yıldan Önce Harekete Geçin !

Yeni yıl yaklaşmaya başladığında herkesin yeni umutları oluşur. Yeni yıldan mutluluk, sağlık, para, terfi, eş, zayıflama, iş... istenir. Sanki yeni yıl bunları getirip dağıtacakmış gibi. "Bak ben istiyorum, bana da ver, buradayım" gibi havada uçuşan pek çok dilek. Tabi ki bir şeyler dilemek, istemek güzeldir. Ancak bunların hiçbirini yeni yılın getirmeyeceğini bilmek gerek. İsteklerimizi biz gerçekleştiririz ya da gerçekleştiremeyiz.

Epiktetos’un çok güzel bir sözü var: “Yarın bambaşka bir insan olacağım diyorsun; peki, neden bugünden başlamıyorsun?” Evet, yeni yıldan pek çok güzel şey diliyorsunuz ya da yeni yılda başlamak üzere kararlar alıyorsunuz. Peki, neden bugünden başlamıyorsunuz? Zaman mı kazanıyorsunuz, küçük de olsa bir erteleme fırsatı mı? Yeni yıla girdikten sonra “nasıl olsa 364 gün daha var, aceleye gerek yok. Yeni yıl bugün bitmedi ya...” gibi erteleme fırsatları, başlamayı bozacak bir aksiyon olacaktır... Bu çoğu insan için böyle uzayıp gider. Yıl sonunda nasıl olsa bir şans daha var “yeni bir yıl daha yaklaşıyor”.

Evet, bu yıl bir değişiklik yapın ve bugün, hemen yeni yılda hayatınıza girmesini ya da değişmesini istediğiniz şeyler için bir adım atın. Mesela isteklerinizi, hedeflerinizi bir kâğıda yazın. Yanlarına olumlama cümlelerinizi yazın. Konuyla ilgili araştırma yapın, bilgi toplayın, randevu alın, bütçe yapın. Her ne ise ulaşmak istediğiniz şey ona doğru zihin projeksiyonlarınızı çevirin ve bir eylem gerçekleştirin. Emin olun ki bu size iyi gelecektir. 2013’e dileklerinizle değil eylemlerinizle girin. Başlamış olmanın gururu ve sevinciyle girin :)

Ben de değişime ve gelişime açık sevgili okurlarımın hayallerini gerçekleştirmesine ve kendilerini güçlendirmelerine destek verecek olan kitabımı tamamladım. Yeni yılda, Ocak ayının başından itibaren bu kitaba ulaşabilirsiniz.

2013’den bir şey beklemeyip, 2013’e “BİZ” hep beraber neşe, sağlık ve mutluluk getirelim...

Herkese şimdiden “Nice Harika Seneler”...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

ww

Yazının devamı...

Parasızlık Sağlık Bozuyor

Parayla ilgili yazacak çok şey var; ama ben bugün hak ettiği parayı kazanamayanlara yönelik bir paylaşımda bulunmak istiyorum. “Çok çalışıyorum, çok şey biliyorum; ama bir türlü hak ettiğim maaşı ya da kazancı elde edemiyorum” diye düşünenler için bu yazım…

Siz de böyle düşünüyorsanız okumaya devam edin, yok böyle düşünmüyorsanız böyle düşünen bir tanıdığınızla paylaşırsınız bu yazıyı.

Hak ettiği parayı kazanamadığını düşünen bir insan, sürekli aklından bu düşünceyi geçiriyorsa, etrafındaki insanlarla da bunu durmadan paylaşıyorsa ne yapıyor oluyor biliyor musunuz?

Bu düşünceyi inanç haline getiriyor, kazanamadığı miktarı önce düşünce bazında sonra da somut halde tamamen yok ediyor. Hakkını alamama düşüncesi kişiyi hasta ediyor. Kendini çok daha fazla mutsuz ve olumsuz duygular içine sürüklüyor.

Böyle bir durumda işe yarar daha olumlu bir bakış açısı ne olabilir?

Eğer gerçekten iyi olduğunuza inanıyorsanız sorun yok. Bir sonraki adım şu an alamadığınız paranın evren bankasında sizin için bir yerlerde birikiyor olduğuna ve bir gün size geleceğine inanmaktır. Böylelikle şu an size gelemeyen parayı kayıp olarak görmez, var olarak görmeye başlarsınız. Aylar ya da yıllar sonra emeklerinizin karşılığının toplu olarak gelebilme şansını yaratırsınız. Aksi düşüncede bütün enerjinizi yeteri kadar kazanamamaya koymuş oluyorsunuz. Düşünceniz “para yok, para az” anlamına geliyor. Ve inançlarınız kendini gerçekleştirmek üzere harekete geçiyor. Peki, istediğiniz bu mu? Tabi ki değil. O zaman olumlu düşüncelere odaklanmak, bakış açınızı değiştirmek size daha iyi gelecektir.

Emeklerinizin, bilginizin, eğitiminizin bir gün size fazlasıyla döneceğine inanmak her şeyden önce size kendinizi iyi hissettirir. Sonrasında da bilinçaltınızda oluşan bu inanç, kendini gerçekleştirmek üzere bir algı alanı yaratır. Ve hiç tahmin etmediğiniz, yeni bol kazançlı işlere yelken açabilirsiniz. Bu sene alamadıklarınızı gelecek günlerde, yıllarda alabilirsiniz.

Hayatımızda memnun olmadığımız bir durum varsa o durumla ilgili düşüncemizin ne olduğuna bakmak bize çok şey öğretir. İstenmeyen sonucun karşısında duran düşünceyi değiştirmek, sonucu da değiştirir. Bunun için de önce düşünce ve inançlarımızın ne olduğunun farkında olmalıyız.

Bugünkü örnekte olduğu gibi… Eğer hak ettiği parayı kazanamadığına inanan birisi bu düşünceyle devam ederse bir ömür boyu aynı sonucu almaya devam edecektir. O zaman ne yapıyoruz? Bu düşüncemizi değiştiriyoruz! :)

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu ww

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.