SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Kendini Kabul Eder miydin?

İş, eş, arkadaş ya da sevgili her ne arıyorsan kendine sordun mu hiç ‘’ben kendimi kabul eder miydim?’’ diye. Eğer iş arıyorsan kendine sor bakalım ‘’eğer ben iş veren olsaydım bu pozisyona kendimi gönül rahatlığıyla alır mıydım?‘’ Ya da kendimi gönül rahatlığıyla eş olarak seçer miydim? Şu an kendinle baş başasın, cevabını senden başka kimse duymayacak. Samimi bir şekilde cevap ver lütfen. Kendini her yönden düşün, fiziksel durumun, zihinsel, duygusal, ruhsal durumun, maddi manevi her yönünle, alışkanlıklarınla, karakteristik özelliklerinle … kendini düşün ve cevabını ver. Şimdi ikinci soruyu sor kendine ‘’ neden kendimi seçerdim? (ya da seçmezdim)’’. En az beş tane geçerli, kuvvetli neden söyle kendine.

Kendimi seçerdim çünkü …………………………. (5 geçerli neden)

Kendimi seçmezdim çünkü ……………………....(5 geçerli neden)

Kendini seçmek için öne sürdüğün beş geçerli neden senin değerlerinle ilgilidir. Eğer seni seçecek olanın değerlerine yakın değilse seni seçme ihtimali çok düşük. Seçilmezsen üzülme, kişisel alma. Senin değerlerine uygun birisi (iş, eş, arkadaş….) gelecektir. Sabırla güven içinde yoluna devam et. Eğer kendimi seçmezdim demişsen kendini seçmeme beş sebebin üzerinde çalışıp onları değiştirmen en doğru adım olacaktır. Çünkü sen kendini seçmezsen, layık görmezsen, hekettiğine inanmazsan hiç kimse sana ‘’evet’’ demeyecektir.

Bu arada cevaplarını verirken lütfen kendine karşı samimi ol. Ne yukarıda ne aşağıda olduğu gibi olsun…

Arzu Bıyıklıoğlu

ICF PCC Yaşam Koçu & NLP Uzmanı

www.arzubiyiklioglu.com

0543 655 5051

@arzubiyikliogluofficial

Yazının devamı...

Neyi İstiyorsan Onu Takdir Et

Son yıllarda çekim yasasıyla ilgili çalışmalar yaparak pek çok insan hayatında olumlu değişikler yaratmanın peşinde. Kimileri bunu başarıyor kimileri de tam tersi yönde gitmeye devam ediyor. Bu yazıyı okuyorsan sen de çekim yasasını kullanmak isteyenlersen birisin. Ve yazımın başlığı da çekim yasasını harekete geçirmenin birinci kuralı. Ne istiyorsan onu takdir et :) böylelikle gönülden yapacağın takdir seni kıtlık bilincinden bolluk bilincine götürecektir. Çünkü bir şeyi istiyorsan o sende yok demektir. Bu da kıtlık bilincidir ve o konuda yokluğu kendine çekmeye devam edersin. Oysa o istediğin şey her ne ise (daha iyi bir iş, ev, aşk ilişkisi, başarı...) ona sahip olanları gördüğünde onları takdir edersen bolluk enerjisine geçmeye başlarsın. Eğer onları kıskanırsan, görmezden gelirsen, içerlersen ya da onların bunu hak etmediğini düşünürsen tam tersi yönde çekim alanı oluşturursun yani kıtlık bilincine girersin. Tabiki sadece takdir etmek yeterli değil :) Çekim alanıyla ilgili çalışmaları sıralayacak olursak;

Hayatına çekmek istediğin her ne ise

- Sahip olanları takdir et

- Olmuş gibi hayal et

- Olacağına gönülden inan

- Zamana karışma, serbest bırak

- Şimdiki zaman ve geniş zaman diliyle olumlamalarını yap

- Çekmek istediğin her ne ise o olmuş gibi seçimler, eylemler içinde ol.

- Bütün bunları yaparken olmasını istediğin her ne ise onunla ilgili olumsuz bir inancın olup olmadığını fark et. Eğer ters bir inanç varsa her zaman o kazanır. Çünkü olumsuz bir inancın varsa yukarıdaki maddelerin hiç birini gönülden zaten yapamazsın. Sadece yaptığını sanırsın :)

Evet bütün bunları yapmak kolay değil ama mümkün. Hemen şimdi istediğin her ne ise onu ve ona sahip olanları takdir ederek ve onlar için devamını ya da daha fazlasını dileyerek başlayabilirsin. Kendine 21 gün zaman tanı ve sadece takdir etmeye odaklan böylelikle bolluk bilincine geçerek diğer maddeleri daha kolay yapabileceksin. Eğer bir yerlerde takılıp ilerleyemiyorsan Yaşam Koçluğu veya NLP Seanslarına katılabilirsin. Koç sana ne yapacağını söylemez kendin için en doğru olanı bulmana yardımcı olur. NLP Uzmanı da senin kendi zihin işleyişini anlamana ve olumlu yönde değiştirebilmene yardımcı olur. Düzenli bireysel çalışmalar sonucunda da kendinin yaşam koçu ve NLP uzmanı olursun :)

Yazının devamı...

Aşkta Eleştiren misin?

Bir ilişki başladıktan kısa bir süre sonra en çok yapılan ilişki kazalarından biri de ‘’eleştiri’’ hattında yapılan çarpışmalardır. İki tarafın da birbirlerinde onaylamadığı, beğenmediği ya da yanlış bulduğu düşünce ve davranışların olması çok normaldir. Aynı ailede yetişen kardeşler bile birbirlerinden çok farklı davranış kalıplarına, farklı dünya görüşüne ya da farklı alışkanlıklara sahip olurken tamamen farklı aile ve tecrübelerden geçmiş bir kadın ve erkeğin farklı yapılara sahip olması çok normaldir. Anormal olan bunları göz ardı ederek birbirlerini kendilerine göre düzeltmek, kendi kalemine uydurmak için acımasızca yapılan eleştiriler içine girerek zamanla ilişkiyi egosal bir savaş alanına çevirmek ve biz ruhunu kaybetmektir.

Peki bu farklılıkları, beklide gerçekten var olan hataları ya da olumsuz zarar veren davranışları nasıl karşılamalıyız? Cevap; Yazımın başlığında olduğu gibi eleştiren zihniyetten geliştiren zihniyete geçebilmemizdir. Ve bununda ilk adımı her değişimde olduğu gibi önce buna niyet etmektir. Geliştiren zihniyeti yaratmak için adım adım ilerleyecek olursak;

- İlişkide geliştiren, destekleyen olmaya niyet et.

- Partnerinin her türlü düşünce ve davranışına kabul ver. (Sana veya genele göre yanlış olsa bile önce onun öyle olduğuna kabul ver. Kabul vermek hak vermek demek değildir. Sadece şu anda onun öyle olduğunu kabul etmektir.)

- Partnerininde geliştirmek istediğin konu gerçekten ona, sana ya da ilişkinize zarar veren bir konu mu yoksa sadece senin aklına yatmayan bir şey mi? Bundan emin ol. Eğer sadece senin egonu inciten ya da senin aklına yatmayan bir şey ise kabul verdiğin noktada onu rahat bırak. Olduğu gibi olmasına izin ver. Hatırla ki farklılıklar ilişkiyi zenginleştirir, kabul verebilmekte seni olgunlaştırır.

- Eleştiren zihniyet yanlışı gösterir. Geliştiren zihniyet doğruyu, güzeli gösterir. Bu yüzden ikisinde de çok farklı yaklaşımlar vardır. Geliştiren zihniyet konuyu pozitif yönde sakin bir dille açıklar, güzeli, iyiyi gösterir ve karşı tarafı bunun için motive ederek değişim için alan açar ve değişime davet eder. Bu açılımdaki yapıcı tavırla değişimin partnerine ve ilişkinize katacağı değer ortaya konmuş olduğundan o an hemen olmasa bile zaman içinde partnerin tarafından iyi bir geribildirimle karşılanır.

- Partnerini de seni geliştirmesi için davet et, sen de değişime açık ol.

- Tüm bunları yaptıktan sonra hala bir gelişim yoksa duruma kabul ver çünkü bu işe yaramıyorsa eleştirel yaklaşım ikinizi de ilişkinizi de yıpratmaktan başka bir işe yaramayacaktır. Eğer ilişkini yeniden yapılandırmak ve yaşatmak istiyorsan Yaşam Koçluğunun bir parçası olan İlişki koçluğu ve NLP ile iletişim seanslarına katılabilirsin.

- Yaşar Kemal’in dediği gibi ‘’Sevmek yürek ister, sevgiyi yaşatmak emek ister‘’

Yazının devamı...

Aşkınızda Biz Ruhu Var mı?

İlişki koçluğu için gelen bireysel veya çift danışanlarımda ister evli olsun, ister sevgili ilişkisi olsun fark ettiğim konuşma dili BEN ve O ya da BEN ve SEN diye başlıyor. İlk seans boyunca BİZ kelimesini ya hiç duymuyorum ya da bir iki kez duyuyorum. Sarsılmış ama kurtarılmayı bekleyen ilişkilerin en büyük sorunu BİZ RUHU’nun kaybedilmiş olması. Belki de hiç bir zaman olmadı. Biz ruhunun gelişmediği ilişkiler zaten uzun vadede ciddi bir ilişkiye hiç bir zaman dönüşmez. Çok kısa süreli olur.

Peki nedir bu BİZ RUHU? BEN’leri kaybetmeden aynı zamanda BİZ olabilmek. Eğer BEN ‘ler kaybolur sadece BİZ olursa bu da çok sağlıklı bir şey değildir. İlişki gelişemez ve bir gün tıkanır. Çünkü bu durum kişinin yaşam alanında bireysel gelişimini de, ilişkinin gelişimini de engeller. Tam bir kısır döngü, monoton bir yaşam başlar. Sonunda ne ilişkinin ne de bireylerin ruhu kalmaz zaten.

BEN’leri koruyarak BİZ olabilmek nedir? Bireyin kendi merkezini koruması, değerlerini yaşayabilmesi, özgür olabilmesi, kendi gelişimine ve zevklerine uygun yaşarken bir yandan da ilişkiye enerjisini, sevgisini ve saygısını akıtabilmesidir. BİZ kafasıyla düşünebilmek ama aynı zamanda BEN’lere zarar vermemek. Birlikte hedefler hayaller olduğu kadar bireysel hedeflerinde olmasıdır. Konu derin İlerleyen yazılarımda örnekler ve uygulamalar verceğim. Konuyla ilgilenenler ve kaliteli ilişki yaşamak isteyenler lütfen takipte kalsınlar.

BİZ ruhunu ve BEN leri korumayı en iyi anlatan üstatlardan biri Halil Cibran’dır. Ermiş eserinde evliliği şöyle anlatır; Tanrı’nın sessiz hafızasında bile birlikte olacaksınız. Ancak bırakın birlikteliğinizde mesafeler olsun. Bırakın dans etsin gökteki rüzgarlar aranızda. Birbirinizi sevin, ancak sevgiyle zincirlemeyin kendinizi. Bırakın, ruhlarınızın kıyıları arasında hareket eden bir deniz olsun aşk. Doldurun birbirinizin tasını, ama içmeyin sakın aynı tastan. Dans edip şarkı söyleyin birlikte ve eğlenin ama yalnız olun ikinizde. Kalbinizi verin ancak teslim etmeyin birbirinizin eline. Zira yalnızca hayatın avucuna sığar yürekleriniz. Bir arada durun ancak, ancak çok yakın olmayın birbirinize. Zira tapınağın sütunları ayrı durur ve meşe ağacıyla servi büyümez birbirinin gölgesinde...

Yazının devamı...

Kaliteli Yaşam Nedir?

Kalite kelime anlamı olarak bir ürünün bilinen en iyi özelliklerini bünyesinde taşımasıdır. Ancak tanımda pahalı olmasıyla ilgili bir açıklama geçmemesine rağmen algısal olarak kaliteli bir şeyin aynı zamanda pahalı olması gerektiği düşüncesi de yer etmiştir. Bir şey pahalı ise kalitelidir ya da kaliteli olan bir şey pahalıdır. İşte bu yanlış algıdan dolayı ‘’Kaliteli Yaşam‘’dan bahsedildiğinde de kaliteli bir yaşam sürebilmek için çok paraya sahip olunması gerektiği düşünülür. Oysa bizim Bütünsel Gelişim Koçluk çalışmalarında arttırmaya çalıştığımız yaşam kalitesi ; anlamlı ve değerli ilişkiler, severek yapılan iş, hobi geliştirme, spor, beslenme, manevi tatmin, ruhsal gelişim, kişisel özelliklerin kullanılması (bilgi – beceri – yetenek – yaratıcılık) üzerinedir.

Kişinin toplumun veya sistemin dayatmasından çıkıp kendi için anlamlı ve değerli olan yaşam tarzını geliştirerek önce kendine sonra bütüne faydalı olabilmesidir. Arkadaşınızla olan ilişkinin kalitesini hangi mekanda buluştuğunuz değil sohbetinizin içeriği belirler. Ya da kişiliğinizin kalitesini hangi markayı giydiğiniz değil davranış ve sözleriniz belirler. Gününüzün kalitesini gün boyu ne kadar çok iş yaptığınız ya da nerelerde gezdiğiniz değil ne kadar anlamı ve değerli yaşadığınız belirler. Gece yastığa başınızı huzur ve şükürle koyabiliyorsanız, sabah gülümseyerek yeni umutlarla ve pozitif bir merakla yataktan çıkabiliyorsanız Yaşam kaliteniz var demektir.

Peki sen kaliteli bir yaşam sürüyor musun?

Hayatının hangi alanında kaliteyi arttırmaya ihtiyacın var?

Kaliteli bir yaşam sürmek için ilk önce atman gereken adım nedir?

Yazının devamı...

Beklenti mi Belirsizlik mi?

Beklenti mi belirsizlik mi? Hangisi daha iyi?

Beklenti umut verebildiği kadar hayal kırıklığı da yaratabiliyor. Beklenti olmazsa hayal kırıklığı da olmaz, peki ya umut! Umut da mı olmayacak o zaman?

Belirsizlik stres gerilim, korku yaratabildiği kadar bilinmeyen yeni ümitlere, sürprizlere de gebedir.

Hangi hal içinde olayım dersen hadi gel biraz daha açalım konuyu . Beklenti daha çok kıtlık, yokluk bilinci içinde olma halidir. Beklenen her ne ise, o şu an yoktur. Gelsin, olsun istersin. Beklentide sınırlı bir şekil vardır. Bir kalıba sokulmuştur, bu da diğer olabilecek tüm güzel olasılıkların önünü keser maalesef. Oysa bilemediğimiz, sınırlı zihnimizde hayal bile edemediğimiz sonsuz olasılıklar vardır. Ayrıca zamana da bağlar bizi beklenti içinde olmak. Planladığımız zamanda ve şekilde olmayan her şey bizi daha da sabırsız ve umutsuz yapar. Hele bir de, bir kişiden beklentimiz varsa durum daha da vahim olur. Kendi yazdığımız senaryoya uymadı, biçtiğimiz rolü oynamadı diye onu suçlayıp, hayal kırıklığının dibini görebiliriz. Kurban psikolojisine girebilir, ya da hayata küsebiliriz. Sadece iyi bir şey olacağını, sorunun çözüleceğini düşünmek ve kişilerden bağımsız olarak buna inanmak iyi bir umuttur. Şekil yok, zaman yok, başka bir kişinin öz iradesine hükmetmek yok. O zaman sınır da yok. İşte böyle olunca şimdi pozitif bir belirsizlik alanına girdik.

Negatif belirsizlik alanındaysak korkarız. Çünkü kötü bir şey olacak beklentisi vardır. Ve korktuğumuz bazı senaryolar zihnimizde canlanmaktadır. İşte bu senaryoları hayatımıza davet ederiz. Aslında bu belirsizlik değil korku senaryolarına bir davettir. Pozitif belirsizlik, ya da pozitif beklenti kişiye, duruma, şekle, zamana bağlı olmadan eninde sonunda iyi olacağı enerjisini yayar. Burada inanç, teslimiyet ve güven devreye girer. Güven yoksa teslimiyet de yoktur. Teslimiyet varsa senin, benim, onun ve bütünün hayrına bir denge, bir güzellik olacaktır. Tabi bütün bunlar sen elinden gelenin en iyisini yapıp, egonu devreden çıkarabildiğin AN olur.

Arzu Bıyıklıoğlu

ICF PCC Yaşam Koçu & NLP Uzmanı

www.arzubiyiklioglu.com

0543 655 5051

@arzubiyikliogluofficial

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.