SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Kendi Kendinizi Motive Edebilirsiniz

Neden bazı istediklerinize ulaşmak için kılılınızı bile kıpırdatamazsınız? Ya da daha işin başındayken vazgeçersiniz ? Çünkü motivasyonunuz yoktur. Eğer bir şeyi elde etmeniz gerçekten yaşam kalitenizi arttıracaksa kendi kendinizi motive edebilmelisiniz. Motivasyon; bir hedefi gerçekleştirmeye yönelik yoğun çaba, odaklanma ve ısrarlı olumlu beklentiyi kapsayan bir süreçtir. Kişi bu süreci, yani kişisel motivasyon sürecini yönetebilmelidir.

Birinci adım ulaşmak istediğiniz şeye ulaşınca neler olacağını, hayatınıza tam olarak ne katacağını görebilmeniz, hissedebilmenizdir. Eğer bunların siz de yaratacağı farkı bilmiyorsanız adım atmakta zorlanırsınız. Amacınızın değerini tam olarak bilmeniz ve sizin için gerçekten değerli olduğunu farketmeniz sizi yolda tutacaktır. Bu da size büyük bir motivasyon sağlayacaktır.

İkinci adımda yapabileceğinize inanmaktır. İnanırsanız olumlu beklentileriniz ve düzenli çabalarınız olur. Eğer hedefinizin size neler katacağını ve sizin için değerli olduğunu biliyorsanız ve de başarabileceğinize inanıyorsanız size bir kaç motivasyon yükseltme tekniği vermek istiyorum.

1) Başlamak için mükemmel olmanız gerekmediğini ama mükemmel olmak için başlamanız gerektiğini farkederek hemen bugün ilk adımı atın. Hedefinize ulaşmak için bir telefon, bir araştırma, her ne olursa olsun bugün bir şey yaparak adım atın.

2)İşin zorluklarını değil eğlenceli yanlarını yazın ve onlara odaklanın.

3) Birkerede sadece bir iş yapın, sırtınıza gereksiz yük almayın.

4) ''DUR'' deyin ve ''İPTAL'' edin. Başarı yolunda ilerken bazen kendi düşünceleriniz bazen de çevrenizdeki insanların söyledikleri kafanızı karıştırıp sizi olumsuz yönde etkileyebilir. Bunun olabileceğini kabul edin ve bu düşünce virüslerinden korunmak için kafanızın içinde bir ''stop'' ya da ''iptal'' tuşu olduğunu hayal edin. Aklınıza olumsuz düşünceler geldiğinde hemen bu tuşlara basın ve başka bir şeyle ilgilenmeye başlayın. Olumsuz düşüncelerin aklınıza gelmesi değil onları ne kadar çok aklınızda tutttğunuz önemlidir.

5) İşi parçalara bölün ve her iş bitiminde kendinizi ödüllendirin.

6) Sıkıldığınız anda hedefinize ulaşmış, başarmış olduğunuzu hayal edin

7) Sıkıldığınız her an yüzünüze bir gülümseme kondurun, siz en iyisi gülümsemeyi yüzünüzden hiç eksik etmeyin.

Gülümse hayata, gülümse kendine :)

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

NLP Uzmanı Ve Yaşam Koçu

Arzu Bıyıklıoğlu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Denizde Değişim Egzersizi

değişimi olmuş bir şekilde hayal ederk gülümseyin ve evrene teşekkür edin. Daha sonKendinizde değiştirmek istediğiniz her ne var ise öncelikle onu zihninizde yapabildiğinizi görebilemek en önemli adımdır. Eğer değişimi olmuş bir şekilde zihninizde canlandıramıyorsanız gerçek hayatta gerçekleşmesi çok zordur. Değişimi zihinde canlandırma olarak görebilmek başlangıçta zor gelebilir. Ama denedikçe, pratik yaptıkça hayal edebilme yeteneğiniz gelişecektir. Hayal gücünüzü en kolay kullanabileceğiniz anlar, kafanızın ve bedeninizin en rahat olduğu, gevşediğiniz anlardır. Şimdi yaz mevsiminde zihninizi ve bedeninizi rahatlatmak için denizden faydalanabilirsiniz. Bu egzersizi belki hemen bugün yapamayabilirsiniz ama denize gittiğiniz ilk fırsatta denemenizi tavsiye ederim.( Bu egzersiz iyi yüzme bilenler içindir :))

Sessiz bir ortamda denize girin ve kendinizide bir su damlası olarak hayal edin. Rahatlıkla suyun içinde hareket edebildiğinizi, hafif ve akıcı olduğunuzu hissedin. Gözlerinizi kapatın ve suyu daha iyi hissedin, suyun sesini dinleyin. Sadece gökyüzü ve deniz var. Adeta bir bütün gibi, siz de bir su damlası oldunuz zaten. Hazır olduğunuzda sırt üstü yatın, gözleriniz kapalı suyun sesini ve gökyüzünün sessizliğini dinleyin. Hazır olduğunuz da gerçekleştirmek istediğiniz ra sudan çıkmak için geri yüzerken değişmiş halinizin de sizinle beraber geldiğini hayal edin. Bu egzersizi denize girmeseniz bile zihninizden sık sık tekrarlayın. Ne kadar iyi hayal edebilirseniz, beyniniz değişime o kadar çok istekli olacak ve size değişim için yardımcı olacaktır. Unutmayın ki zihnimizin görmediği şey hayatımıza kolay kolay gelmeyecektir. Eğer kendinizi sağlık içinde yaşarken hayal edemiyorsanız sağlıklı olamayacaksınız ya da kendinizi müdür olarak zihninizde canlandıramıyorsanız müdür olamayacaksınız. Kendinizi zayıflamış olarak hayal edemiyorsanız zayıflayamayacaksınız. Her şey zihinde başlar, zihin hazırsa koşullarda hazır olacaktır.

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin....

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Bakış açınızı değiştirin rahatlayın

Olayların değeri ve anlamı kişinin kendi bakış açısıyla şekillenir. Aynı olayın iyi veye kötü olduğu, doğru veya yanlış olduğu, güzel veya çirkin olduğu, kişinin kendi filitrelediği bakış açısıyla anlam bulur. Tıpkı aynı resme ya da heykele bakıp, farklı yorumlar getirdiğimiz gibi. Tek bir görüş açısı, tek bir boyuttur ve nesnenin (olayın) tamamını yansıtmaz, eksik bir resimdir. Bu sebepten dolayıda bizi sınırlı düşünmeye ve sınırlı davranmaya iter. Hiç bir durumda doğru bir perspektif yoktur, bir çok bakış açısını değerlendirmek durumu (nesneyi) daha kapsamlı kavramamıza yardımcı olur. NLP 'de kişilerin farklı bakış açılarına erişebilmesini sağlayan teknikler, kişinin yaşamı algılayışını değiştirerek yaşam kalitesini arttırmasını destekler. NLP birinci bakış açısından başlayarak, dördüncü boyut bakış açısına kadar ulaşılmasını sağlayarak kişinin duruma karşı olan duygu ve düşüncelerinin değişebileceğini, çok daha objektif olabileceğini gösterir.

Kendi bakış açımız önemlidir. Çünkü kendi gerçekliğimizdir. Kişisel hakimiyetimiz için, etkili bir model olabilmemiz, kendimizi ifade edebilmemiz için önemlidir. Ancak sadece kendi bakış açımızla yola çıkmak her zaman istenen sonuçları vermez. Özelliklede ilişkilerle ilgili konularda. Bu durumlarda NLP'nin diğer bakış açılarından yararlanmak bize iyi gelir.

İkinci boyutta bakmak, diğerlerinin gözüyle görebilmektir. Onların düşündüğü gibi, onların hissettiği gibi hissedebilmektir. NLP' de İkinci boyuttan bakabilmek bize karşımızdakini anlamayı ve birinci boyuttaki kendi bakış açımızı değerlendirmemizi sağlar. Nlp karşımızdakinin gözleriyle duruma baka bileceğimizi, kendimizi karşıdan görebileceğimizi ve bunu zihnimizin içinde yapabileceğimizi söyler.

Üçüncü boyuttan bakabilmek ise her iki boyutuda objektif olarak değerlendirmemizi sağlar. Kendimizle beraber diğer kişiyi veya durumu tamamen başka birisi olarak karşıdan seyretmemizi sağlar. Böylelikle kendimizin ve diğer kişilerin duygularını hissetmeden çok daha objektif bakabiliriz.İşte tam da bu noktada kendimize dönerek, ilk düşünme şeklimizi ( birinci boyuttaki bakış açımızı) değiştirerek,bize daha sağlıklı dördüncü boyutta bir bakış açısı oluşturmamıza imkan verir. Buna bir nevi bakış açısı dönüşümü de diyebiliriz. Bazen bunu farkında olmadan yaşadığımız süreçte deneyimleyerek çok uzun bir zamanda zaten gerçekleştiririz. Birisiyle bir konuda fikir ayrılığına düşmüş uzun zaman birbirinizi anlamadan direnç göstermişsinizdir. Daha sonra yaşadığınız bazı deneyimler sonucunda aslında karşı tarafında haklı olabileceği kanısına varmışsınızdır. Ve İkinizinde ihtiyacını karşılayacak bir şekilde kendiniz yeni bir fikir içinde bulmuşsunuzdur. Hiçte eskiden düşündüğünüz gibi düşünmüyor, o kişiyle savaşmıyorsunuzdur. Ancak bu noktaya ulaşmak sizin haftalarınız, aylarınızı hatta yıllarınızı almış bile olabilir. NLP'de bu süreci zihinsel olarak yaşayarak hızlandırmanız mümkün. Hemen şimdi deneyebilir, sonuçlarını arzu ederseniz benimle paylaşabilirsiniz. Denemeye değer... Çünkü siz değerlisiniz...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Konuşma şekliniz sizi yaşlandırabilir

Gün içinde kafamızın içinden binlerce düşünce geçer, yüzlercesi de ağzımızdan kelimelerle dış dünyaya çıkar. Ağzımızdan çıkan her bir kelime bizim düşünce şeklimizi, inançlarımızı yansıtır. Ağzımızdan çıkan her cümle, aklımızdan geçen her düşünce kendi kendimize verdiğimiz telkinlerdir. Hiç durmadan kendimize oto telkin yaparız. Şimdi bu noktada sıkı bir farkındalık kazanmanızı istiyorum. Bugünün egzersizi ağzınızdan çıkan olumsuz telkinleri yakalamanız. Benim odağım sürekli insanların konuşma şeklinde olduğu için çevremdeki tanıdık tanımadık insanların nasılda gelecekleri üzerinde olumsuz yatırımlar yaptığını farkedebiliyorum. Tabiiki bunu herkesin kendi için farkedebilmesi gelecek yılları üzerinde olumlu yatırım yapmasını sağlar.

Henüz elli yaşında bir kadın bir şeyleri hatırlayamayınca '' ah yaşlanıyormuyum ne, bu aralar çok unutuyorum'' demesi, '' yaş ilerledikçe hastalıklarım artıyor'' demesi, kırk yaşında bir insanın sık sık ''benim başım tutar hep'' demesi, '' benim migrenim var'' diyerek hastalığına sıkı sıkı bağlanması, onunla bütünleşmesi, sık sık '' hayat çok zor, çoook'' demesi.... kişinin kendi kendine yaptığı olumsuz telkinlerdir. İleriki günlerde de buna benzer yaşamları hayatında kabulle beklemesi ve yaratmasıdır.

Eğer yaşlanmayı hastalanmak, elden ayaktan düşmek, çirkinleşmek, zihinsel aktifliğinizi kaybetmek olarak algılıyorsanız kendiniz için öyle bir yaşlılık yaratırsınız. Algı alanınınız sağlıksız bir yaşlılıkta olduğu için de beyniniz o tip yaşlıları farketmenizi sağlayacaktır. Kendi kendinizi daha da çok ikna edeceksinizdir böylelikle. Oysa bütün yaşlılar öyle değildir. Yaşının altında gösteren, bedeni ve zihni gayet iyi çalışan, sağlıklı ve aktif yaşayan, etrafındaki insanlar tarafında bilge kişi olarak görülüp sevilen, sayılan yaşlılar da vardır. Eğer bunun mümkün olduğuna inanırsanız algınız sağlıklı yaşlılara kayacak ve sizin onları görmenizi sağlayacaktır. İnsanların hayatlarını farklı kılan düşünce ve inançlarıdır.

Bugün yanınızda bir not defteri gezdirin ve gün boyunca ağzınızdan çıkan bütün olumsuz cümleleri yakalayın ve yazın. Akşam olduğunda hayretler içinde kalabilirsiniz. Bu egzersiz sizin değişim için hızlı bir adım atmanızı sağlayabilir. Sonuçta hiç kimse kendisi için bile bile bir kötülük yapmak istemez değil mi? Farkına varmak güzel bir şeydir :)

Farkındalık dolu bir gün diliyorum, sevgiyle ilerleyin...

NLP uzmanı ve Yaşam Koçu

Arzu Bıyıklıoğlu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Sağlıklı ve mutlu yaşam için HOBİ

Pek çok kişi yetişkin yaşlara geldiğinde, hayatlarında bir eksiklik,bir dengesizlik olduğunu farkederler. Olgun yaşlara geldiklerinde ise, yeni yeni bu dengesizliğin ne olduğunu keşfetmeye başlarlar. Hayatlarının belli alanlarında yüksek derecede başarı yakalamış olsalar bile bütünü yakalayamamışlardır. Bunun sebebi de bütünsellik için ihtiyaç duyulan yaşam alanlarında eşit derecede aktif olamamalarıdır.

Nedir bu aktif olunması gereken alanlar ? Kariyer,para,aile,sağlık,spor,sosyal çevre,kişsel gelişm, hobi. Bireyin dengeli bütünsel bir yaşam sürebilmesi için bu alanlarda en azından ortalama bir eşitlik yakalamış olması gerekir. Kişi diğer alanları gözden kaçırarak veya önemsemeyerek sadece bir iki alnda yüksek tatmin yaşamaya çalışırsa uzun dönemde bunun sıkıntısını çeker. Yeteri derecede aktif olmadığı alanların ,zihininde ve bedeninde yarattığı tahribat zamanla başarılı olduğu alanı da olumsuz yönde etkilemeye başlar.

Günümüzde en çok rastlanan örnek,bireyin iş ve para alanlarında çok vakit harcayıp,bu alanlarda yüksek tatmin sağlama çabasıyla sağlık ve hobi alanlarını ihmal etmesidir. Oysa zayıf kalan bu alanlar, ileriki dönemlerde kişinin zihinsel ve bedensel sağlığını tehdit ederek iş başarısını da düşürecektir. Kişide stres ve öfke kontrolü zorlaşacak, beyin tek yönlü kullanıldığı için tıkanıklıklar ve dengesizlikler oluşacaktır. Bozulan yaşam dengesi kişinin yaşam kalitesini düşürecektir. Daha fazla stres,mutsuzluk,duygusal dalgalanmalar,yaratıcılıkta ve çözüm üretmekte kişiyi zorlayacaktır.

Ülkemizde yakın bir geçmişe kadar hobi, emekli ya da boş vakti çok olanların meşkuliyeti olarak görülmekteydi. Günümüzde bu görüş açısı yeteri kadar olmasa da değişmeye başladı. Sanatsal değer taşıyan hobilerin sağ beyni etkin kullanarak duygusal zekayı geliştiren,kişiyi stresten arıtan,pozitif duygular oluşturan,odaklanma ve konsantrasyon arttıran pek çok önemli etkisi olduğu bilim adamları tarafından kanıtlanmıştır. Hobi çoğu zaman bir meditasyondur, kendi başına kalmaktır, yaratmaktır, kişinin ruhunu okşaması ve çok daha fazlasıdır.

Çocukluk yaşlarda sanatsal hobi alışkanlığı edinmiş kişilerin okul,iş,ve sosyal yaşamlarındaki başarıları,sorunlarla başediş becerileri, diğerlerine oranla çok daha yüksek olduğu da deneylerle onaylanmıştır. Örneğin aynı lQ seviyesine sahip çocuklar arasında yapılan deneylerde, aynı zamanda bir müzik aleti de çalabilenlerin, matematikte daha başarılı oldukları gözlemlenmiştir.

Sınavlara hazırlanan çocuklarımızın herşeyden elini eteğini çekerek,sadece bütün vakitlerini ders çalışmaya harcamaları ne kadar doğrudur? Anne-Babaların bunu bir kez daha düşünmesini isterim. Bugün beyinlerinin sol lobunu yoğun bir şekilde kullanıp, sağ lobu yeteri yeteri kadar kullanmayan gençlerin ileriki dönemlerde daha fazla zorlanacakları aşikardır. ( Şuan pek çok yetişkinin zorlandığı gibi).Beynin kullanım kapasitesini ancak çift yönlü aktif kullanımla arttımanın mümkün olduğu bilinirken, tek yönlü yoğun bir çalışma yapmak sadece öğrencinin yükünü arttıracaktır.

Ne yaparsak yapalım hepimizin amcı kendimiz ve çocuklarımız için kaliteli bir yaşam kurmak. Bu da yaşamımızın ana alanlarında dengeyi kurmakla mümkün.İş, para, sağlık, eş, aile, kişisel gelişim ve hobi bir şekilde hayatımızda bizi tatmin edecek seviyede olmalı. En başta da bedenimizdeki ve zihnimizdeki dengeyi yakalamalıyız.

Kaliteli ve dengeli yaşam hepimizin hakkı...

Arzu BIıyıklıoğlu

NLP uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Birgün birden bire değişebilirsiniz

(köklerine yatırım yap, vakti geldiğinde patlama halinde açığı kapatıp fark atacaksın)

Uzakdoğu'da yetişmekte olan moso adında bir çeşit bambu ağacı vardır. Moso ağacı dikildikten sonra en ideal şartlar sağlansa bile hiç bir gelişim göstermez. Bunu bilmeyenler ağacın tutmadığını, yerini sevmediğini düşünebilirler. Bu yerinde sayma süreci yaklaşık beş yıl sürer. Sonra birden bire günde 40-45 santim civarında büyümeye başlar. İki ay içinde yaklaşık otuz metre boyuna erişir. Ne olmuşturda bu moso ağacı 5 yıldan sonra birden bire büyümüştür? Şanslı olduğu için mi? Yoksa birisi ona bir sihir yaptığı için mi? Aslında cevap çok basittir. Çünkü moso ağacı hiç bir zaman durmamıştır, beş yıl boyunca çalışmıştır. Ancak bu çalışma dışarıdan gözle görülür bir şekilde değil içeriden, toprağın altından olmuştur. Beş yıl boyunca otuz metrelik heybeti taşıyabilmek için, hızlı büyüyebilmek için, toprağa sağlam kökler salmakla meşgul olmuştur.Kendini içeriden geliştirmiştir.Yüzlerce metrelik kökler salmıştır toprağa, aslında moso ağacı hiç durmamıştır, hep çalışmıştır, hep değişmiştir.

Moso ağacının içten içe ne yaptığını bilmeyenler kimbilir onun hakkında neler söylemişlerdir. Hiç değişmiyor, bu kadarcıkmış, küçükmüş, ne yaparsan yap değişmiyor...Bunlar hep başkalarının fikirleri, moso ağacı bunlara aldırış etmeden hep çalışmış ve hep gelişerek değişmiş ve hazır olduğunda içindeki değişim dışına da yansımış. Bütün insanları hayretler içinde bırakmış.

Siz de kişisel gelişim, değişim yolculuğuna çıktığınızda bir kaç hafta sonra '' olmuyor, bir şey değişmiyor '' diye düşünmeyin. Attığınız her adımda kök salıyor, içeriden büyüyorsunuz. Her türlü egzersizde bilinçaltınıza biraz daha yeni bir kök salıyorsunuz. Ve bir gün, kendinizi ve başkalarını aynı moso ağacı gibi şaşırtacaksınız :)

Sevgiyle ve sağlıkla ilerleyin...

Nlp uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Aile içinde sağlıklı ilişkiler kurma yolları

Aile yaşamı, bize ilk duygusal dersleri veren okuldur. Kendimizi nasıl göreceğimizi, başkalarının bizim isteklerimize ne şekilde tepki verebileceklerini, umutları, korkuları nasıl anlayıp ifade edebileceğimizi öğreniriz. Kendi değerimizi veya değersizliğimizi, hayata karşı olan güvenimizi veya güvensizliğimizi çok küçük yaşlarda aile içindeki iletişimden aldığımız derslerle oluştururuz.

Günümüzde pek çok aile çocukları ergen yaşa geldiklerinde aralarında bir iletişim eksikliği olduğunu farkederler. Ancak çoğu aile bunun çocuktan ya da dış faktörlerden kaynaklandığını düşünerek çözümü yanlış yerde arar. Oysa iletişim kurma şeklini ya da kuramamayı bebek yaştan itibaren aile öğretmiştir. Çocuklar da bu davranışın geri bildirimini büyüdükçe aileye vermektedir. Örneğin eleştirinin bir iletişim şekli olduğu ailede çocuklar suçlamayı, utandırılan ve yargılanan çocuklarda kendilerini suçlamayı öğrenirler. Olumlu davranışların dile getirildiği ailelerde ise çocuklar takdir etmeyi öğrenirler.

Evin dışında ne olursa olsun, okul, tv programları, arkadaşlar, bir Anne-Babanın sürekli ve tutarlı bir şekilde kullandığı nazik sözler ve diğer iletişim şekillerinin önüne geçemez. Ancak ailede zayıf, yetersiz , olumsuz bir iletişim varsa dış faktörler tabii ki öncelik kazanacaktır. Zaten aile de böyle bir durumu çok geç farkedecektir.

Günümüzde çok sık rastlanan bir örnek, anne-babanın yoğun iş hayatı veya stresli dönemlerinden dolayı, başta çocuğun bilgisayarla vakit geçirmesi ebeveyn tarafından bir avantaj olarak görülürken uzun vadede bilgisayar bağımlısı içine kapanık bir çocuk yaratılabilinmektedir. Olması gereken aile içi iletişimin yerini bilgisayar, zararlı alışkanlıkları olan bir arkadaş, öfke veya uyuşturucu alabilmektedir.

Çocuk ve aile arasında üç yönlü bir iletişim vardır.Duygusal, sözsel ve dokunsal iletişim. Bebek doğduğu andan itibaren bu üç iletişim şekline de açıktır. Özellikle duygusal ve fiziksel temaslar tahmin edilenden çok çocuğun duygusal kayıtlarına geçer. Çocuklarımızla fiziksel temasta bulunmak, okşamak, sarılmak, öpüşmek her zaman bizim doğal halimiz olmalııdır. Bunun için bir sebep aranmamalıdır. Beden dilimizin sevgiyive güveni ifade ediş şekli kullandığımız sözlü iletişimimizle de uyum içinde olmalıdır.

Anne-Babaların bilmeleri gereken şey, ağızlarını her açtıklarında farkında olarak veya olmayarak çocuklarına bir şey öğretiyor olduklarıdır. Çocuğun yanında birbirleriyle veye başka birileriyle, yüzyüze ya da telefonla konuşurken, dünyada olup bitenlerle ilgili yorumlar yaparken çocuk tüm sinyalleri almaktadır. Yani sürekli çocuk iletişimin içindedir.Ailenin kullandığı konuşma şekli ve inanç sistemleri çocuğun beyninde bilinç altında depolanır. En çok tekrarlananlar çocuklar tarafından bilinçsizce seçilir ve kullanılır.

Sadece ilgilenmiş gözükmek için sorulan sorular, söylenen sözler duygu yüklü olmadıkları için bir anlam ifade etmez ve bu da çocuklar tarafından gayet iyi bir şekilde algılanır. Bunu ifade edemese bile hissi yaşar ve tanır. Bu arada ebeveyn iletişim kurduğunu düşünerek kendini kandırır.İleriki dönemlerle bunun la bir sorun olarak yüzleşir çünkü çocuk aile ile iletişim kurmaktan kaçarak tepki verir.
Çocuklar
ımızla göz seviyesinde kontak kurarak, dokunarak, duygu yüklü kelimeler kullanarak konuşmak bizim doğal iletişim halimiz olmalı ki sağlıklı ilişkiler kurabilelim.Tabiki iletişim tek taraflı olmaz. Çocuğumuzu dinlemeyi de bilmeliyiz.Çoğu ebeveyn istediği cevapları almaya odaklanarak çocuklarının ne hissettiklerini ne anlatmaya çalıştıklarını farketmezler. Onları dinlerken içinde bulundukları duygusal durumu anlayarak, empati kurarak dinlemek için çaba harcamalıyız. Dinlenmediğini, anlaşılmadığını düşünen çocuklar iletişim kurmak yerine kaçmayı tercih eder. Çoğu zaman aile bu durumu çocuk kötü bir alışkanlık kazandığında ya da depresyona girdiğinde anlar. Çocukların iletişim kurmaktaki niyeti akıl almak ya da nasihat almak değildir. Anlaşılmak, desteklenmek ve her durumda sevildiğini bilmektir. Anlamanın ve sevginin en iyi ifade ediliş şeklide çocuğun duygusal durumu göz önüne alınarak onu yüzde yüz dinlemektir.

Unutmamalıyız ki diğer tararaftanda çocuklarımız bizim öğretmenlerimizdir. Aslında çocuklarımızla iyi iletişim kurmaya çalışıken kendimizi değiştiriyor, geliştiriyoruz. Bizi geliştirdikleri için onlara teşekkür etmeliyiz. Teşekkürler minik öğretmenler...

Sevgiyle kalın...

Arzu Bıyıklıoğlu
Yaşam Koçu – NLP Uzmanı

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Manyetik sağlığınız yerinde mi?

Güneş sisteminde bulunan tüm gezegenlerin kendine has bir manyetik alanı vardır. Dünyanın manyetik alanı da, doğal haliyle bizim yaşamımızda, ihtiyacımız olan doğal bir kaynaktır. Toprağa yakın duran, torakla sürekli içiçe olan insanların bedenen ve ruhen daha sağlıklı olmasının sebebi de budur. İnsan yaşamı için en başta gerekli olan temel besin kaynakları toprak, hava , güneş ve sudur. Teknolojinin ilerlemesi ve şehirleşmenin artmasıyla doğal yaşam kaynaklarımızı hem kirlettik hem de onlarla olan temasımızı azalttık.

İnsanlarda (+) ve (-) kutupları olan bir pil gibidir. Kozmik enerjiyi havayı soluyarak, suyla temas ederek, gün ışığında kalarak, toprağa basarak ve topraktan gelen besinleri tüketerek alırız. Enerji akışı ne kadar fazla olursa, vücudumuz o kadar sağlam ve sağlıklı olur. Dünyanın kendine has manyetik alanı bedenimizi dengeleyen bir besleyicidir. Gün içinde güneş, su ve hava kadar manyetik enerjiyide ihtiyacımız vardır.

Günümüzde, özelllikle büyük şehirlerde yaşayan insanların, gitgide doğal yaşamdan uzaklaşması bağışıklık sistemini zayıflatmakta ve kişinin enerji seviyesini düşürmektedir. Hergün en azından çıplak ayaklarınızın toprakla temas etmesi gerekirken, bunu kaç ayda bir yapıyorsunuz ? Toprakla aranıza mesafe olarak neler koyuyorsunuz ? Beton binaların, araba , asansör gibi kapalı metal kutuların doğal manyetik alanı kestiğini biliyor musunuz?

Toprakla teması kesmek, suyla, havayla veya gün ışığıyla temasımızı kesmemizle aynı sonuçları bize getirir. Günde sadece bir bardak suyla yaşasanız, ya da iki hafta gün ışığı görmeseniz hasta olursunuz. Çünkü bağışıklık sisteminiz zayıflar. Doğal manyetik alan eksikliği de kasları zayıflatır, enerji seviyemizi düşürür, kan akışını yavaşlatır, sebepsiz ağrılar...vb. rahatsızlıklara ortam hazırlar. Toprakla temasın azalması demek temel yaşam besinimizi eksik almak demektir. Ayrıca etrafımızdaki elektromanyetik alanın artması, bizim enerji alanımızdaki dengeyi çok fazla bozmaktadır. Yani bir yandan doğal manyetik alanımız daralırken, diğer yandan da zaralı elektromanyetik kirlilik artmaktadır. Cep telefonları, internet, televizyon, telsiz cihazlar vb. İşte bu cihazların hepsi insanın doğal manyetik alanı bozmaktadır.

Hipokrat' ın şöyle bir sözü vardır.'' En iyi ayakkabı, giyilmeyen ayakkabıdır''. Günümüz şartlarında ayakkabısız gezmeniz çok tavsiye edilir bir durum değil :) Zaten çıplak ayak gezseniz bile basacak toprak bulma şansınız çok düşük. Peki daha fazla doğal manyetik enerji almak için neler yapabiliriz.

Kendimize yakın bölgede toprak bir alan bulup, hergün düzenli olarak bir kaç dakika çıplak ayakla basabiliriz. Bunu yaparken topraklandığınızı ve dünyaya bir ağaç gibi kök saldığınızı da hayal ederseniz daha güzel sonuçlar alırsınız.

Ayaklarınızı hergün bir kaç dakika soğuk suyun altına tutabilirsiniz.

İnsan vücuduna uyumlu mıknatıslardan yapılmış tabanlıklar kullanabilirsiniz. Gün boyunca size toprağa basma şansını verirler.

Evinizdeki elektrikli aletleri kullandıktan sonra fişten çekebilir, cep telefonlarını yatarken kapatabilirsiniz.

Ağaçların enerjileri çok yüksektir. Vücudunuzu sağlıklı enerjiyle doldurmak için onlara sarılıp ya da ellerinizle dokunarak kötü enerjiyi boşalttığınızı, ihtiyacınız olan enerjinin de size doğru aktığını hayal edebilirsiniz.

Teninize temas eden doğal taşlar kullanabilirsiniz.

Hergün yeteri kadar dünyanın doğal manyetik alanıyla temas edersek, doğal yaşam dengemizi koruruz. Bağışıklık sistemimizi güçlendiririz. Vücudumuzda kan akışı hızlanarak, kanın oksijen taşıma kapasitesi artar. Böylelikle hücrelere daha fazla oksijen gider. Bol oksijende yaşamayı sevmeyen zararlı organizmaların vücudumuza yaşaması zorlaşır.

Evet şimdi ne yapıyoruz? Hemen kendimiz için bir topraklama çalışması yapıyoruz ve bunu hergün tekrarlıyoruz. İlk yazımda ifade ettiğim gibi, bir bilgiyi kasımıza geçirmiyorsak ( uygulamıyorsak) o bilgi sadece bir laftan ibaret oluyordu. Şimdinin gücünü kullanarak hemen uygulama yapmanız başlamayı ve devamlılığı sağlar.

Sevgiyle ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu BIYIKLIOĞLU

NLP uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.