SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

İçinizdeki falcıyı bulun

Bazı insanlar muhabbet olsun diye, bazıları meraktan, bazıları da gerçekten inanarak fal baktırmak isterler. Sebep ne olursa olsun hepsinin ortak yanı iyi bir haber almak, iyi bir şeyler duymaktır. İkincil fayda da kötü bir şey varsa bileyim de ayağımı denk alayım durumudur. Özellikle hayatımda kötü bir şey olacaksa önceden bileyim de önlem alayım diye düşünenlerin hiç biri önlem alamaz. Aksine içlerine düşen bu korkuyla beklenti haline girip kendi kendini gerçekleştiren kehanetle karşılaşırlar. Eğer bir faldan çok etkileniyorsanız bu sizin telkine çok açık olduğunuzu gösterir ki olumsuz telkinlerin kurbanı olursunuz. Eğer niyetiniz iyi bir şeyler duymaksa bunu kendi kendinize yapabilirsiniz. Güzel hayaller kurup, olumlu beklentiler içine girebilirsiniz.

Herkes kendi kendisinin falcısı olabilir. İçinizdeki gücü nasıl kullanmak istiyorsanız onu öyle yönlendirebilirsiniz. Bunu zaten yapıyorsunuz. Bugün sahip olduğunuz herşey, ya da olmadığınız herşey, duygusal ve bedensel durumunuz bundan önce sahip olduğunuz düşüncelerin sonucudur. Daha önce başkalarının etkisinde kalmış olabilirsiniz, küçüktünüz ama şimdi büyüdünüz. İşinize yaramayan düşünce ve inançları, alışkanlıkları değiştirebilirsiniz.

Fal bakan ne yapar ?

1) geçmişte olup, biteni söyler ( bilir ya da bilmez, bu da aslında sizin yorumunuza kalmıştır) geçmişi bilmesi size ne sağlar? siz zaten biliyorsunuz geçmişi.

2) Geleceğinizden haber verir. ( gelecek her zaman değişebilir) Düşünceleriniz değiştikçe geleceğiniz de değişir.

En doğru cevabı içinizdeki falcı biliyor; Bugünkü düşüncelerinize, duygularınıza, yaptıklarınıza, alışkanlıklarınıza dikkatle bakın. İnceleyin, kendinizi bir flim seyreder gibi seyredin. Zaten geleceğinizin ne olacağını göreceksiniz. Falınıza en iyi siz bakarsınız. Kendinize şu soruyu sorun;

Ben bu şekilde düşünmeye, hissetmeye ve böyle davranmaya devap edersem nereye giderim? İşte o an göreceksiniz gerçek falınızı :)

Eğer beğenmediyseniz falınızı, değiştirin o zaman sonucu. Sonrada'' bu sonuca ulaşmam için bugün ne düşünüyor, ne ne hissediyor, ne yapıyor olmam lazım'' sorusunu sorun kendinize.

Fallara karşı fazla meraklı olmak sizi hayata karşı, kişilere karşı, olaylara karşı edilgen yapar. Gittikçe gücünüzü kaybedersiniz. En güzeli kendi kendinin falcısı olaktır. Kendiniz yazın, kendiniz oynatın. Başkasının iki dudağının arasından çıkacak lafla ne moralinizi bozun, ne de mutlu olun.

Hemen yukarıda bahsettiğim'' ben neredeyim, nereye gidiyorum ''egzersizini yapın.

Sonrada kendinize bir kahve yapın ve falınıza bakın. Ne görmek istiyorsanız onu görün. Unutmayın ki korku da bir çeşit istek sayılır. İstemediklerinize değil, gerçekten istediklerinize odaklanın.

İçinizdeki falcıya güvenin, falı beğenmezseniz düşüncelerinizi değiştirin ve yeni ve güzel bir fal yaratın.

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

NLP uzmanı ve Yaşam Koçu

Arzu Bıyıklıoğlu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

MAYMUN İŞTAHI

Çalışmalarımda kişilerin, kendilerini beyinlerinde nasıl tanımladıklarını farketmeleri ve olumsuz buldukları yanlarını güçlendirmeleri için isim analizi yaptırırım. Hepimizin isminin genel bir sözlük anlamı vardır, bir de bizim kendi beynimizde adımıza yüklediğimiz anlamlar vardır. Adınız Ayşe ise şöyle bir açılım yapabilirsiniz;

Ayşe güler yüzlüdür, güzeldir, samimidir, çok konuşur, hareketlidir

Ayşe kıskançtır, kararsızdır, tembeldir, MAYMUN İŞTAHLIDIR !

Kişilerin kendilerine yüklediği bu '' maymun iştahlı '' olma tanımlaması o kadar fazla ki , ben neredeyse sevgili memleketim insanının % 90' nının MAYMUN İŞTAHLI olduğuna inanacağım :)

Geçmişime baktığımda bu tanımlama bana da hiç yabancı gelmiyor. Ben de çocukken '' Arzu çok maymun iştahlı'' denildiğini hatırlıyorum ve uzun bir müddet de kendimi öyle kabul edip, öylede yaşadım. Ta ki 24 yaşında girdiğim iş yerinde, 3 yıl sonra hala aynı iş yerinde çalışıyor olduğumu fark edene kadar. Aslında o zaman bunu fark eden de ben değildim, etrafımdaki insanların bu sefer '' Arzu çok azimli, sabırlı, tuttuğunu bırakmıyor '' gibi yorumlar yapmasıydı. Bir an ne oluyor? Ben kimim? Hangisi gerçek? gibi sorgulamalar yapmaya başladım. Tabiiki sonrada seçimimi işime yarayacak, beni ileriye götürecek '' Arzu'' dan yana yaptım :)

Ebeveynlerin çocuklarını yetiştirirken gözden kaçırdıkları en önemli nokta; bebeklikten ergenliğe kadar olan dönemde çocukların konsantrasyon, odaklanma sürelerinin belirli aralıklarla yavaş yavaş arttığıdır. Üç-dört yaşında bir çocuktan 30 dk. konsantrasyon beklemeniz doğru olmaz. Özellikle 6 yaşına kadar çocuklar pek çok şeyi denemek, tanımak isterler. Bir şeyden başka bir şeye atlamak çocuğun doğasında vardır. Ebeveynler bunu '' Bizim çocuk maymun iştahlı'' diye tanımlamaya başladığında çocuğun bilinçaltı da bunu kabul eder. Ve bilinçaltının görevi kabul ettiği şeyi sürekli olarak gerçekleştirmektir.

İkinci bir etken de çocuğun zaten odaklanma sürecinin kısa olduğu 0-6 yaş arasında çocuğa çok fazla seçenek sunulmasıdır. Çok sayıda alınan oyuncaklar, kıyafetler vs. çocuğun ordan oraya atlamasını tetiklemektedir. Ayrıca da bir doyumsuzluk, tatminsizlik, memnuniyetsizlik durumu oluşturur.

Eğer siz de kendinizi '' maymun iştahlı '' ya da '' çabuk sıkılan'' gibi tanımlıyorsanız bunu tekrar bir gözden geçirin. Hayatınızı '' maymun iştahlı'' olarak geçirmek zorunda değilsiniz :)

Muhakkak başlayıpda bitirdiğiniz, yarım bırakmadığınız ya da yıllardır severek yaptığınız bir şeyler vardır. Onların bir listesini yapın. Kendinize şu soruyu sorun '' hiç mi bitirdiğim bir iş yok'', '' hayatımda uzun süreli yaptığım, tamamladığım işler muhakkak vardır'' diye düşünün. İlk okulu bitirmediniz mi? Liseyi ? Kaç yılldır çocuğunuza bakıyorsunuz? Örgü örmek, kitap bitirmek,...... ...gibi bitirdiğiniz işleri hatırlayın.

Kendinize ''MAYMUN İŞTAHLI'' genellemesi yapmak yerine '' bazı işleri yarım bırakıyorum'' da diyebilirsiniz. Belkide ilgi alanınıza girmeyen işleri yapmaktan hoşlanmadığınız için yarım bırakıyorsunuzdur.Ve bundan sonra bir işe başlamadan önce onu gerçekten isteyip istemediğinizi, ona ulaşmakla ilgili arzunuzun, motivasyonunuzun yeteri kadar yüksek olup olmadığını düşünerek başlamayı ya da başlamamayı seçebilirsiniz.

NLP' nin dediği gibi '' o yaptıysa ben de yapabilirim'' evet '' ben yaptım siz de yapabilirsiniz'' Kendinize yüklediğiniz anlamları değiştirmek sizin elinizde, her zaman dedğim gibi '' kendinizi dönüştürmeyi seçebilirsiniz''...

Sevgiyle ilerleyin

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Sınırlı düşünmek hayatınızı da sınırlar

Herkez kendi zihninde bir dünya yaratır ve ona inanarak yaşamını şekillendirir. Kafamızın içindeki bu dünyada kurallar, inançlar, hayeller, keşkeler vardır. Ayrıca asla, her zaman, hiç bir zaman gibi evrensel genellemeler vardır. Zihnimizdeki düşünceler ne kadar dar kalıplar içindeyse o kadar sınırlı bir hayat yaşarız. Bu düşünce tarzlarının çoğu, genetik miras gibi bize aileden geçer veya bir kaç tecrübe sonrasında beynimizin genelleme yapma alışkanlığından dolayı sorgulamadan kabullenmemiz yüzünden oluşur. Bu yüzden sık sık düşünce şeklimizi gözden geçirmekte fayda vardır. Düşünce yapımızı farketmek için konuşma şeklimizi, cümle yapımızı incelemek bize harika ip uçları verir.

Danışanlarımın hangi konuda değişim yapmak isterlerse istesinler muhakkak konuşma şekilleri yani düşünce şekilleri üzerinde farkındalık kazanmalarını sağlarım. Örneğin; bir işte yükselmek istiyorsunuz ve ben size şöyle diyorum; Harika bir istek bu, eminimki yaptığın işte iyisindir ve en kısa zamanda yükseleceksindir. Siz de bana şöyle diyorsunuz, '' evet ama burada boş kadro yok hem müdürle de aram pek iyi değil, zaten fazla da para vermiyorlar.'' Bu cevapla kendi isteğinizi kökündek kurutuyorsunuz. Şimdi bu düşünce kalıbını inceleyelim. Bilinçaltı bu cümleyi nasıl algılıyor.'' Burda boş kadro yok, o zaman burada yükslmem de mümkün değil, müdür zaten beni istemiyor, parada yok, her şey olumsuz ve ben (bilinçaltı) bunun doğruluğunu kanıtlamak için ve böyle devam etmesi için elimden geleni yaparım, bizi olduğumuz yerde tutarım. Bu şirket veya başka şirket farketmez her yerde, her zaman bu böyle olacak. Kesin bir şekilde işimizde yükselme ihtimali yok''. Oysa daha zengin bir düşünce tarzı olsaydı bakalım nasıl dile gelirdi; '' İŞİMDE YÜKSELMEK İSTİYORUM VE BUNU SEÇİYORUM, BEN KENDİMİ BURDA VEYA BAŞKA BİR YERDE YÜKSELMİŞ OLARAK GÖREBİLİYORUM, BU GÖREVİ ALMAYA HAZIRIM, KENDİME GÜVENİYORUM, YARIN HERŞEY DAHA OLUMLU OLABİLİR.'' Bu şekilde isteğimizi düşünmek ve dile getirmek zihnimizdeki dünyanın sınırlarının daha geniş olduğunu gösterir. Bizim aklımıza bile gelmeyecek fırsatları dünyamıza davet eder.

Başka bir örneğe geçelim.'' Zayıflamam lazım ve bunun içinde çok uğraşıyorum ama zayıflamak zor, daha önce çok kez denedim olmadı. '' Böyle bir düşüncede bilinçaltına bakalım :) Ben zayıflamak istemiyorum bu sadece bir zorunluluk ve ben zorunlulukları sevmem, bu yüzden de kaçarım. Her denemde olduğu gibi bu denemede de kaçınılmaz sonuç başarısızlık olacak, benim işim bunu doğrulamak, çünkü buna inanıyorum''. Zengin bir düşüncenin dile gelmesi ise şu şekilde olurdu; '' BEN ZAYIFLAMAK İSTİYORUM VE ZAYIFLAMAYI SEÇİYORUM. ZEVKLE VE SAĞLIKLA HERGÜN BİRAZ DAHA SAĞLIKLI BESLENİYOR VE DAHA ÇOK HAREKET EDEREK İDEAL KİLOMA YAKLAŞIYORUM.''

Diyelimki on tane kuruma iş başvurusu yaptınız ve onlardan cevap bekliyorsunuz. Bütün iş hayatınızı bu iş yerlerine bağladınız, bunlardan biri olursa olur, olmazsa da olmaz yani işsizliğe devam. Beklentiniz sadece bu on şirketle sınırlı. Oysa zihninizi aynı zamamda sizin bilmediğiniz bir yerlerden de iş imkanı gelebilmesi ihtimaline açık tutarsanız kendinizi sınırlamamış olursunuz. '' NEREDEN İŞ TEKLİFİ GELECEĞİNİ BİLMİYORUM AMA BİR YERLERDEN MUHAKKAK İSTEDİĞİM İŞTEKLİFLERİ GELECEK VE BU TEKLİFLERE HAZIRIM.'' Böyle bir cümle size daha çok olumlu duygular ve motivasyon sağlayacaktır. ( Lütfen buradan hiç bir yere iş başvurusu yapmama fikrini çıkarmayın :)

Evrende bizim aklımızın almayacağı kadar çok seçenek vardır. Göremesek bile var olduğunu bilip kandimizi açık tutmak dünyamızı zenginleştirir. Neden böylesine büyük bir fırsata kendimizi açmayalım ki? Önemli olan bizim isteklerimizi hayatımıza sokmaya hazır olmamız ve açık olamızdır. Nasıl olacağını fazla da bilmemize gerek yok:) bildiğiniz kadarını yapın ama bilmediklerinize de açık olun. Yenilerini öğrenmeye de istekli :) İsterkelerinizi ARZU kıvamına getirip, isteğinizle uyumlu frekansı yaratmamız zengin düşüncelerle mümkündür. İsteğinizle uyumlu frekansı hayal gücünüz ve eylemlerinizle yaratırsınız.

Unutmayınız ki isteğiniz değil, o istekle ilgili inancınız gerçekleşir. Zayıflamak isterken zayıflayamayacağınıza inanıyorsanız tabiiki inancınız kazanacaktır. İnancı değiştirmenin birinci yolu olumlu düşünmek ve olumlu konuşmaktır. Evrende bilemediniz olasılıklara açık olmak ve güvenmektir.

Sevgiyle ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Vazgeçmek için çok erken !

'' Şöyle bir arkama bakıyorum da ne kadar çok vakit kaybetmişim, ne kadar anlamsız şeylerle oyalanmışım, benim yaşımda olan pek çok kişi neler yapmış neler, ben artık çok geç kalmışım çooook ! '' Bu uzun ve sıkıcı cümleyi 28 yaşında da, 38 yaşında da, 48 yaşında da söyleyenler var. Bir insanın böyle bir düşünceyi beyninde taşıması o kişiye ne sağlar? odağını nereye çeker? ................................Lütfen hiç bir şey sağlamaz diye cevap vermeyin :) Okumaya ara verin ve düşünün, ben beklerim :)................................................

Dibe çeker, geçmişe odaklanmayı sağlar, başarısızlığı görmeyi sağlar, durduğun yerde durmayı sağlar, eylemsizlik sağlar, kurban olma psikolojisi yaratır, daha da olumsuz şeyleri hayatına çekmeyi sağlar ve en önemlisi artık geç kalınmıştır - kabullenip vaz geçmek için haklı sebepleriniz vardır, sonuç olarakta hiçbir şey yapmamanızı sağlar.

Oysa bugün geleceğinizin ilk günü, bugünkü düşünceleriniz yarınları yaratacaktır. Hayatınızın geri kalan kısmını geleceğinizde geçireceksiniz. Bugün başlamak için hala bir şansınız var. Geçmişte yaşanmış olan kayıpları nasıl kazanca çevireceğinizi bilmek size güç kazandıracaktır. Bugün arkanıza baktığınızda kötü gözüken, kayıp gözüken her şeye bir anlam ve dolayısıylada bir duygu yüklemişsinizdir. Bu anlam ve duygu olumsuz olunca da kendinizi kötü hissedersiniz. Şimdi eğer isterseniz geçmişteki olaylara bakış açınızı değiştirerek anlamlarını ve duygularınızı değiştirebilirsiniz.

Her olumsuzluğun, kötünün içinde mutlaka bize değer katacak pozitif bir öğreti vardır. Tek yapılması gereken size acı veren, kayıp gibi gelen olaylara tek tek gidip, içinden almanız gereken bilgiyi almanızdır. Böylelikle gelecek günler için tecrübe ve bilgi toplamış kendinizi geliştirmiş olursunuz. Hiç bir şeyin boşa yaşanmadığını fark edersiniz. Geçmişinize yüklediğiniz anlam değişir.

Örneğin bu güne kadar hiç bir işte dikiş tutturamadığnızı düşünüyorsanız, kendinize şu soruları sorun ; Ben bu iş yerlerinde ne öğrendim ? Ben ne yapsaydım bu iş yerlerinde devam edebilirdim? Ya da ne yapmamam gerektiğini öğrendim? Bana kendimi geliştirmem için nasıl bir mesaj alabilirim bu tecrübeden? Acaba bu işler benim için gerçektende doğru işler miydi?.....

Eğer kötü biten ilişkiler yaşadıysanız ; ben bu ilişkilerden işime yarayacak ne öğrendim? Kendimle ilgili neyi farkettim? Bu ilişki bana ihtiyacım olan neyi göstermek istiyordu?

Yaşadığımız her ne varsa hepsinden tek tek bilgiler toplayıp, onların anlam ve duygularını değiştirip ileriye daha güçlü bakabilirsiniz. Bugün başarılı ve mutlu insanların sırrı budur. Onlar yapabildiyse siz de yapabilirsiniz :)

Başlamak için geç olduğunu değil, vaz geçmek için çok erken olduğunu farkederseniz her şey daha kolay olacaktır. 28 yaşında birisi üniversite okumak ya da bir meslek edinmek için çok geç olduğunu düşünürken, bugün başka birirsi 40 yaşında üniversiteye başlıyor. Bugün 40 yaşında birisi evlenmek için çok geç olduğunu düşünürken, başka birisi bugün 55 yaşında üçüncü evliliğini yapıyor. 30 yaşında birisi zayıflamayı imkansız görürken, bugün 45 yaşında başka birisi 40 kilo veriyor. 50 yaşında birisi dansa başlamak için çok geç olduğunu düşünürken, başka birisi 60 yaşında dağcılık eğitimi almaya başlıyor.............................. Bu örnekler yaz yaz bitmez. Bu insanların aralarındaki fark nedir? Tek fark bakış açılarıdır. Yerinde duranlar neden yapamayacaklarını düşünürken, ileriye gidenler daha neler yapabileceklerini hayal ederler.

Evet siz de'' neden olmasın'' diye güne başlayabilirsiniz. Siz de düşünme şeklinizi değiştirerek hayata yeniden '' MERHABA '' diyerek gülümseyebilirsiniz :)

Evet, bugün vaz geçmek için ÇOK ERKEN :) Şimdi aynaya bak ve gülümse hayata, gülümse kendine :)

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin

NLP uzmanı ve Yaşam Koçu

Arzu Bıyıklıoğlu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

öldürülmüş gıdalardan uzak durun

Son yirmi yılda hazır gıda sektörünün hızla çeşitlenmesi ve hazır gıda reklamların artması, tüm dünyada beslenme alışkanlıklarını olumsuz yönde değiştirmiştir. Albenisi fazla olan, pişirme kolaylığı sağlayan, değişik tatlar sunan hazır gıdalar çocukların ve yetişkinlerin çok ilgisini çekmektedir. Tabiiki bilinçaltına hitap eden reklam çeşitlerinin kullanılması da, farkında olmadan kişileri ürünü almaya itmektedir. Eğer farkındalık seviyeniz düşükse bu tip reklamlardan çabuk etkilenirsiniz, tıpkı çocukların kolay etkilendiği gibi.

Pek çok doktor son 20 yıllda hazır gıdaların artışıyla, kansere yakalanan kişi sayısının artışını bir birine bağlamıştır. Hazır gıdalar ( ki onlara gıda demek bile doğru olmaz), içlerinde taşıdıkları katkı maddeleri ve koruyucularla, veya pişiriliş şekilleriyle...sağlığımızı tehdit etmektedir. Günümüzde obezite oranınındaki yükselmenin de sebeplerinden biridir.

Hazır gıdalarda yaşam enerjisi yoktur, molekülleriyle oynanmış gıdalardır, yani ÖLÜ gıdalardır. Bu gıdaları da en çok çocuklar tüketmektedir. Anne-Babaların acilen beslenme konusunda bilinçlenmeleri gerekir. Örneğin pastörize sütün kağıt üzerinde süt değerlerinin korunduğu yazar, doğrudurda, ancak sütteki molekül yapısı, geometrisinin bozulmuş olduğunu söyleyen araştırmacılar da vardır. Bir inek yavrusuna, annesinin sütünü pastörize edip 21 gün içirdiğinizde yavru inek öldüğünü okumuştum bir sağlık kitabında. Neden acaba? Bizim bedenlerimiz de doğal, canlı gıdalarla beslenmek üzere bir yapıya sahiptir. Vücudumuz ölü, cansız gıdaları sindiremez ve belli yerlerde kilo veya hastalık için depolar (atılamayan toksinler olarak). Yabancı maddeleri sindirmek için uğraşırken enerji kaybeden vücut aynı zamanda hormonal dengesini de bozarak hastalık ve yağ birikimine yönelir. Ayrıca ihtiyacı olan gerçek besini alamadığı için kısa bir süre sonra tekrar acıkır.

Özellikle çocuklar için hazırlanmış tatlı ve şekerlemeleri düşünürsek durum daha da kötüdür. Bir çocuğun gün içinde yediği tatlı ürün neredeyse vücudun bir aylık tatlı ihtiyacını karşılayacak şekildedir. Üstelik doğal tatlı da değillerdir. Çocukları sevindirmek, oyalamak ya da ödül için kullanılan şekerli gıdalar çocuğu zehirlemektir.( Kanser hücrelerinin şekerle beslendiğini bilirseniz belki daha etkileyici olur.)

Sağlıklı beslenme konusunda bilinçlenmemiz gereken çok konu var. Bunlardan bir diğeride tarihi geçmiş ürünler. Paketlerine baktığınızda o kadar taze ve güzel gözüküyor ki ürünler, tarihine bakmak aklınıza bile gelmiyor. Adına güvendiğiniz markalarda bile kullanma tarihi 8-10 ay geçmiş hazır çorbalar, soslar... bulmak mümkün.( Marketlerin denetim sistemlerinin zayıflığından da kaynaklanan pek çok sorun olabiliyor). En kesin çözüm bunları hiç kullanmamaktır. Koruyucu madde içermez yazan ürünler sanmayın ki katkı maddesi içermiyor. Kullandığınız hazır gıdaların içindekiler bölümünü okursanız, hemen hemen hepsinde aspartam, yüksek fruktoz mısır şurubu, MSG... gibi pek çok katkı maddesi olduğunu görürsünüz.

Çocuklarınızın eline hem şekerli, hem paztörize olmuş süt verip sağlıklı besleniyor diye sevinmeyin. Günlük sütten ve kefirden, kendi mayaladığınız yoğurttan şaşmayın. Sebzesini yedi diye üstüne tatlı bir şeyi ödül olarak vermeyin. Çünkü sebzenin hemen üstüne gelen tatlı sebzenin vitaminini de öldürecektir. Vitaminli yemeğini yerken yanına bir de meyve suyu vermeyin. Meyve suyu taze sıkılmış olsa bile farklı zamanlarda tüketilmelidir. Meyvelerini aç karnına, yemekten yarım saat önce yedirin. Boşu boşuna yemek üstüne meyve yedirip, meyveyi sindirilme sırasını beklerken miğdede alkole dönüşmtürmeyin.

Sağlıklı yaşlanmak istiyorsanız, çocuklarınızın sağlıklı büyümesini istiyorsanız ne yediğinize dikkat edin. Sağlıklı yeme alışkanlıkları bozulmuş bir toplum olarak çocuklarımıza sağlıksız beslenme alışkanlığını, bir miras gebi, genetik kod gibi aktarmayalım. Sağlıklı beslenme farkındalığını hızla kazanarak, hem kendimizde hem çocuklarımızda '' sağlıklı beslenme bilinci'' oluşturalım. Nasıl zihinsel sağlığımız için sağlıklı düşüncelere ihtiyacımız varsa, bedenimiz için de sağlıklı, canlı, doğadan gelen saf gıdalara ihtiyacımız var.

Sevgiyle ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

''Karar vermek ya da verememek'' işte bütün mesele bu!

Seanslarda en çok karşılaştığım konu karar verememekten ziyade kararların alınıp uygulanamaması. '' Ben karar veriyorum ama bir türlü uygulayamıyorum '' ya da '' aldığım kararları uygulamaya başlıyorum ama çok çabuk vazgeçiyorum '' bu cümleler en çok duyduğum cümleler. Aslında sorun kararın uygulanamaması değil kişinin kara aldığını sanması. Belki siz de pek çok kez bunu yaşamış olabilirsiniz. Kararlar aldığınızı sanıp, aldığınız kararı uygulayamamışsınızdır. Ve bunu bir kaç kez tekrarladıktan sonra de '' ben hep kararlar alıyorum ama uygulayamıyıorum '' demişsinizdir.

Gerçek anlamda karar almak nedir? Gerçekten karar alıp-almadığımızı nereden anlayacağız?

Öncelikle bir şeyin kararını almayı istemek, o kararın getireceği sonucu arzuyla, tutkuyla istemek gerekir.

Kararınızı uyguladığınızda alacağınız bir sonuç, bir değişim vardır ve bunu hayal ettiğinizde fizyolojinizde bir değişiklik yaşarsınız. Gözlerinizi kapatıp zihninizde o son noktaya kadar gidip, bedeninizdeki değişikliği hissedemiyorsanız henüz karar almamışsınız demektir. Sadece bilinç seviyesinde bu kararın doğruluğunu onaylamışsınızdır. Bilinçaltınınız mantıklı açıklamaları anlamaz. Örneğin zayıflamanın sağlığınız için doğru bir karar olduğunu bilir ve bu kararı alırsınız. Ya da bir kişiyi hayatınızdan çıkarmanın geleceğiniz için iyi olacağını bilirsiniz ve bunun için karar alırsınız. Bunlar mantıkla aldığınız kararlardır, burada bilinçaltınızla hiç bir iş birliği içine girmemişsinizdir. Bu yüzdende kararlarınızı ya uygulamaya koyamazsınız ya da başlayıp geri dönersiniz. Sonrada '' ben böyleyim, yapamıyorum deyip'' vaz geçersiniz.

Bir karar almak, hayatınıza yeni bir şey sokmak ya da mevcut olan bir şeyi çıkarmak anlamına gelir. Bilinçaltımızda yeniliklere ve değişikliklere karşı direnç gösterir. Çünkü alışkanlıkları tekrarlamak, düzeni sağlamak ve bildiğini yapmak onun işidir. Niyeti bizi korumak ve verdiğimiz talimatları yerine getirmektir. Bilinçaltıyla iletişim kurmak, onunla iş birliği yapmak istiyorsanız hayal gücünüzü kullanmanız gerekir. Zihin gözünüzle görmeniz, duyguları yaşamanız bilinçaltınıza mantıklı konuşmalardan çok daha fazla hitab edecektir.

Gerçekten karar aldığınızı anlamak için kararınızı yüksek sesle tekrarlayın. Ne hissediyorsunuz? Rahatlıkla söyleyebiliyor musunuz? Ses tonunuz nasıl? (titrek ve çekingen mi- yoksa net ve tok mu? )

Ayağa kalkın ve tekrar kararınızı söyleyin, ya da bir yakınınıza söyleyin. Bunları yaparken ne hissediyorsunuz? Bedeninizde neler oluyor?

Gerçekten karar almışsanız tüm kaslarınız, hatta tüm hücreleriniz mesajı almış olmalı ve siz bunu hisedebilirsiniz. Eğer bunları denedikten sonra tüm benliğinizle karar almadığınızı anlarsanız, bir adım geri çekilip tekrar zihinsel egzersizleri yapınız. Artık biliyorsunuz ki '' zihnin gidemediği yere, gerçek hayatta gidebilmek mümkün değil'' . SHAKESPEARE 'in dediği gibi '' eğer zihin hazırsa her şey hazırdır'' .Kararımızı önce zihinde, sonra bedenimizde yaşıyoruz ve sonrada gerçek hayatımızda :)

Herkese iyi egzersizler, sevgiler :)

NLP uzmanı ve Yaşam Koçu

Arzu Bıyıklıoğlu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Kucaklaşmak iyileştiriyor

En son ne zaman birisiyle kucaklaştınız?

Ne kadar sıklıkla birileriyle sevgi dolu kucaklaşıyorsunuz?

Zamanımızın en büyük sorunlarından biri, her geçen gün insanların sevdiklerinden biraz daha uzaklaşmasıdır. Aynı evin içinde yaşayan aile fertleri bile birbirleriyle sadece selamlaşarak yaşamakta. Ya da kısaca yanaklardan öpülüp bırakılmakta. Sanki kucaklaşmak için çok büyük, çok önemli bir olayın gerçekleşmesi gerekmektedir.

Oysa eskiden Türk toplumu için kucaklaşmak çok doğal, sık yapılan bir sevgi alış-verişiydi. Şimdilerde yerini yanak değdirmeler, el sıkışmalar, hatta karşıdan selamlar aldı. Kucaklaşmanın ve dokunmanın, aslında insanların enerjilerini yükselttiği, çocukların özgüvenini ve özdeğerini arttırdığı, aynı zamanda sağlık verdiği, moral düzelttiği pek çok araştırmayla desteklenmiştir. Her gün vitamin alır gibi bir kaç defa kucaklaşmak insan bedenini ve ruhunu beslemekte, hayata bağlamaktadır.

Kucaklaşmayla ilgili yaşanmış bir hikaye anlatmak isterim. Amerika'da ki bir hastanede çocuk bakım odasında 15 çocuğa bakılmaktadır ve bir gün odada gaz kaçağı yaşanıyor. 15 çocuktan sadece biri kurtuluyor. Tek bir çocuğun neden hayatta kalabildiğini araştırdıklarında, sadece o çocuğun bir hasta bakıcı tarafından her gün defalarca kucaklanıyor olduğu tespit ediliyor.

Başka çocuk yuvalarında, yetimhanelerde de aynı şey gözleniyor. Kucaklara alınıp, sevilen çocuklar daha dayanıklı ve daha çabuk büyüyorken, kucaklanmayanlar daha sık hastalanıp, büyümeleri yavaşlıyor. Buna benzer yapılan pek çok araştırma ve deneyler kucaklaşmanın, dokunmanın bağışıklık sistemi, yaşama bağlanma, büyüme ve gelişmede ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır.

Elinizin altında böylesine kolay ulaşılabilecek, bedava, zaman almayan harika bir sağlık yöntemi varken neden bunu daha fazla kullanmayasınız?

Her gün vitamin alır gibi, oksijen alır gibi yakınınızdaki ailenize, arkadaşlarınıza doya doya, sımsıkı sarılın. Dokunmaktan, kucaklaşmaktan çekinmeyin. Karşılıklı olarak bir birinizin enerjisini yükseltip, bir birinizin doğal vitamini olun.

Bu gün ilk kimi kucaklamak istersiniz ? Belki şimdi yanınızda duran ilk insanı :) Ya da biraz sonra göreceğiniz ilk insanı, belki çok şaşıracaktır ama emin olun ki onunda çok hoşuna gidecektir.

Sevgiyle ve sağlıkla ilerleyin, kucak dolusu sevgiler :)

Arzu Bıyıklıoğlu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Kendi Filminizi seyretmek ister misiniz ?

Başkalarının hayatlarını karşıdan seyreder ve onlar için hep yorumlar yaparız, onların göremediklerini görüp '' aslında ......nun böyle yapması gerek ama daha farkında değil'', ''şunu bir anlasa herşey değişecek ama anlayamıyor'', ''o ne yaptığının, nasıl bir durumda olduğunun bilincinde değil'' gibi cümleler kurarız. Dışarıdan gözlemleyen bir göz olarak söyleriz biz bunları. Kişinin içinde bulunduğu durumun duygusal yoğunluğunu yaşamadığımız için ve karşıdan daha geniş bir pencereden baktığımız için daha objektif olup değişik görüş açılarına sahip olabiliriz. Tabiki bunun anlamı herzaman dışarıdan bakanın gördüklerinin daha doğru olduğu anlamını çıkaramayız. Çünkü dışarıdan gözlemleyen kişi de içeride neler yaşanıldığını tam olarak bilemez. O sadece bir dış gözlemleyicidir. Tabiki bunun farkında olmayan kişilerde çok kolay herkesin hayatına bakıp bakıp yorum yapar, akıllar yağdırır. Oysa başkalarına dış gözlem yaparak yorum yapacağımıza aynı şeyi kendi kendimize yapabiliriz. Kendi hayatımızı, bir an olsun dışarı çıkıp dışarıdan gözlemleyebiliriz. Herkesin zihin gücünü kullanarak şöyle bir hayatını dışarıdan, bir filim gibi seyredebilme yeteneği vardır. Kendimizi bir adım geri çekip yaşantımıza , kendimize karşıdan bakmamız bize çok şey katar. Durumların içindeyken , zaman çizgisinin dibindeyken kendimizle ilgili çok şeyi gözden kaçırırız. Hatta bazen bakar kör oluruz. Sonrada başkalarının yorumlarına ya kızarız ya da inanırız.

Bugün bir beş dakika vakit ayırıp kendi filminizi seyretme egzersizi yapabilirsiniz. Sessiz bir ortama geçin ve gözlerinizi kapatın, şimdi içinde bulunduğunuz durumu genel olarak yaşayın, içinizde hissedin. ( çok yoğun çalışıyorsunuz,koşuşturuyorsunuz,eşinizle ilişki durumunuz her ne ise, içine girip zihnen aynı duygu yoğunluğunda durumu yaşayın, sanki şuan oluyormuş gibi)

Şimdi bedenen bulunduğunuz noktadan bir adım geri çekilin ve aynı olayı başka bir kişiymişsiniz gibi, bir film seyrediyormuşsunuz gibi seyredin. Tamamen dışarıdan gözlemleyen bir göz olarak seyredin olup biteni. Neyi farklı görüyorsunuz? Karşıdan nasıl görünüyorsunuz? İhtiyacınız olan şey ne? Hangi noktada duruyorsunuz? Başkalarına nasıl gözüküyorsunuz? İstediğiniz şey böyle bir filimde mi olmak?

Evet, bütün bu soruların cevabını vererek durumunuz hakkında en iyi yorumu yapabilir ve kendinize en iyi akılı verebilirsiniz.

İyi seyirler...

Sevgiyle kalın...

NLP uzmanı ve Yaşam Koçu

Arzu Bıyıklıoğlu

www.arzubiyiklioglu.com

nNNN

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.