SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

İş bulmanın sağlıklı yolu

'' Ah bir iş bulsam bak neler yapacağım'', '' İş bulunca düzeleceğim'', '' İşe başlasam kendimi toparlarım, moralim yerine gelir'', '' İşe başlayınca erken kalkarım'', '' İşe başlarsam psikolojim düzelir''.

Bu sözler size tanıdık geliyor mu ? Yüksek sesle ya da sessizce aklınızdan böyle düşünceler geçiyor mu? Cevabınız '' EVET '' ise size bir soru sormak isterim;

Siz işe başlayınca zihinsel, duygusal, bedensel, ruhsal durumunuz iyi olacaksa, giyiminiz, aktiviteleriniz, hayata bakışınız iyi olacaksa, keyfiniz, gücünüz yerine gelecek, pozitif olacaksanız demekki şimdi öyle değilsiniz. Yani şu an, olumsuz bir ruh hali içindesiniz, bakımsız, enerjisi düşük, geç kalkan, düzensiz, keyifsiz, endişe içinde olan birisiniz. Peki o zaman, iş size niye gelsin? İş sizi neden seçsin? Neden sabahları geç kalkan, giyimine, bakımına özen göstermeyen birini seçsin? İş neden olumsuz ruh hali içinde olan birini, kendini dağıtmış birini seçsin? İş neden iş bulmamaktan korkan birini seçsin?

Tabiiki iş böyle bir durum içinde yaşayan insanı seçmeyecektir, hadi yanlışlıkla seçti diyelim, en kısa sürede terk edecektir. İstediğiniz işle ilgili yeteri kadar eğitim ve beceriniz olsa bile iş ararken işsiz bir insan gibi davranmanız ve olumsuz duygular içinde olamanız hergün sizi biraz daha işsizliğe sürükler. Çünkü evrene yaydığınız frekans işsizlik, düzensizlik, pasifliktir. İş frekansına girebilmek için işe sahipmiş gibi yaşamalısınız.

Mesela düzenli yatıp, düzenli kalkın. Benzer işlerde çalışanlarla irtibata geçin, onları iş yerlerinde ziyaret edin. İşe gider gibi giyinin, her zaman bakımlı olun. Sahip olmak istediğiniz işle ilgili kitaplar okuyun, araştırmalar yapın. Sık sık kendinizi işin başında olarak hayal edin ve heyecanı yüreğinizde hissedin. Kendinize '' işsizim '' diye tanımlamayın. '' Henüz maaşlı bir işim yok ama çok yakında başlıyorum'' gibi olumlu telkin cümleleriyle düşünün, konuşun.

Kısacası değişmek, pzitif olmak ya da aktif olmak için işe alınmayı beklemeyin. Şimdi işe başlaMIŞ gibi yaşamaya başlayın. Unutmayın ki hangi frekanstaysanız onun benzeri bir frekansla buluşursunuz.

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

Arzu BIYIKLIOĞLU

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

SEVGİLİ BULMANIN SAĞLIKLI YOLU

Gündemden hiç düşmeyen konu eş, sevgili ilişkileridir. Pek çok kişi kendisi için doğru eşi sevgiliyi bulamadığından yakınır. Peki nedir bu doğru partneri bulabilmenin sırrı ? Genelde bu soruya verilen cevaplar herkesin kendi kişisel tecrübesine göre değişmektedir. Hemen hemen herkesin de bu konuyla ilgili fikirleri taktikleri vardır. Herkes birbirine akıl verir ya da diğer uca sıçrayarak ilişki sayfasını tamamen kapatır.

Seanslarım da sıklıkla sevgili ve eş bulma sıkıntısı çeken kişilerle karşılaşırım. İstedikleri eş ya da sevgili adayını tam olarak tarif etmelerini isterim sonra da istedikleri özelliklerin kendilerinde olup olmadığını sorarım. Çünkü siz de olamayan bir özellik hayatınıza giremez. Aynısı olamsa bile benzeri mutlaka siz de vardır ya da ihtiyacınız olan bir özelliktir ama siz farkında değilsinizdir. Bazen biz bu benzerlikleri farkedemeyiz ancak evren bunu çok iyi farkeder. Ve çekim yasasıyla hayatımıza girerler.

Bir danışanım hayatına hırsızlık yapan birisinin girdiğini ve '' ne yani şimdi ben de mi hırsızım, ben kimsenin bir şeyini çalmıyorum ki '' demişti. Burada dikkat edeceğimiz konu şudur; hırsızlık sadece para ve mall ile ilgili bir şey değildir. İş arkadaşınızın fikrini çalmakta hırsızlıktır ya da eşinizin çocuğunuzun parasından kısmak da hırsızlıktır. Çocuklarının temel ihtiyaçlarını karşılamaktan kesip dışarı da eğlencede para savuran bir kişi de hırsızlık yapıyordur. Randavü verip, söz verip gelmeyen kişi de bir çeşit zaman hırsızlığı yapıyordur... Aldatma da aynı şekilde benzer başka alışkanlıklarla aynı frekanstadır. Aldatma sadece eşi aldatma olarak çıkmaz karşımıza. Zihinsel aldatma, iş hayatında aldatma, arkadaşlıkta aldatma, hatta kendini kandırma...

Kendimize istediğimiz gibi bir eş bulabilmek için önce karşı tarafta istediğimiz özellikleri yazmalıyız. Sonra da kendimizle yüzleşerek bu özelliklerin gerçekten biz de ne kadarının var olduğuna bakmalıyız. Öncelikle bu alanlarda kendi üzerimizde farkındalık kazanmak ve kendimizi geliştirmek, hayatımıza çekeceğimiz kişinin de kalitesini arttıracaktır.

Haydi ŞİMDİ iş başına, sevgilinizde olmasını istediğiniz özellikleri yazmaya başlayın :) Sonra yapmanız gerekeni biliyorsunuz, parmağı kendinize çevirmek :)

Sevgiyle ilerleyin

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

Arzu Bıyıklıoğlu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Hata yapma korkusu

Hata dediğiniz şey nedir? Bilgisizlik, yalnış yapmak, aptallık, beceriksizlik mi? Eğer hata sözkonusu olunca böyle, ya da buna benzer şeyler aklınıza geliyorsa ya daha çoook hatalar yaparsınız, ya da hata yapmamak için kendinizi olduğunuz yere hapsedersiniz.

Oysa hatalar bize gelişme fırsatı tanır, bizi geliştirir, çok şey öğretir. Ben bu yüzden hatalarımı seviyorum. Bir hata yaptığımda aklıma ilk gelen şey '' ihtiyacım olan hangi bilgi gizlenmiş bu paketin içine?'' diye soruyorum kendi kendime. İhtiyacım olan bilgiyi alır almazda bir rahatlama oluyor içimde ve '' artık tekrar önüme bakıp, yeni bilgimle daha iyi ilerleyebilirim'' diye düşünüyorum.

Herkesin hata yapabileceğini, herkesin hata yapma özgürlüğünün olduğunu kabul etmek daha zevkli kılıyor yaşamı. Hiç düşündünüz mü Dünyada en çok ve en büyük hataları kimler yapmıştır ? Kahramanlar, liderler, bilimadamları, sanatçılar...Gerçekte insanın başarısı arttıkça hataları da büyür. Hatalar bize neyin olmayacağını gösterirken aynı zamanda neyin olacağını da gösterir. İstemeden hata yapıp birisinin kalbini kırdığınızda karşınızdaki insanın nasıl kırıldığını öğrenirsiniz. Sınavdan istemediğiniz sonucu aldığınızda o derse daha fazla çalışmanız gerektiğini öğrenirsiniz...Önemli olan hatalardan doğru dersi çıkarmak ve bir daha aynı hatayı tekrarlamamaktır. İkinci kez aynı hatayı yekrarlamak hata yapmak değil başka bir şey olur :)

Etrafınıza bakın ve herkesin hatalar yapabildiğini görün. Bu insanların hayatı öğrenme şeklidir. Kimse hata yaparken hata yaptığının farkında değildir. Sadece yaptığı davranışın sonucunu tam olarak kestirememiştir. Hala size rahatsızlık veren bir hatanız varsa şöyle düşünün; zihninizde, hatayı oluşturan davranışınızı yapmadan önceki zaman dilimine gidin. Sizi bu davranışa iten neydi? Bu sonucu alacağnızı bilseydiniz yapar mıydınız? Davranışın size getirdiği sonuçtan olumlu bir bilgi alsanız bu bilgi ne olurdu? Bu şekilde bir yorumlama yaptığınızda hatanıza yüklediğiniz anlam değişecek ve kendinizi daha iyi hissedeceksiniz.

Daha önce yaptığınız hatalarınız için kendinizi affedin. Başkalarını da yaptıkları hataları için affedin. Zaten herkes hatasının sonucuyla hatasının bedelini ödüyor, ikinci bir cezaya gerek yok. Hata dünyayı öğrenme şeklimizidir. Düşünsenize hiç hata yapmasaydık konuşmayı ve yürümeyi de öğrenemezdik. İhtiyacınız olan tek şey hataya karşı olan bakış açınızı değiştirmek.

Kendinize hata yapma ve hatalardan öğrenme izni verin :)

Sevgiyle ilerleyin

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

ZAMAN KAZANMANIN YOLLARI

Bir iş yerinde çalışsın ya da çalışmasın herkesin vakit sıkıntısı var. Tam olarak nelere vakit harcadığınızı tespit etmenin, FARKINA varmanın zamanı geldi. Evet gün boyunca neler sizi meşgul ediyor?

Danışanlarımdan bir hafta boyunca uyandıktan , yatana kadar neler yaptıklarını saati saatine, bir bir not almalarını isterim. Sonrada beraberce bu listeyi inceleriz. Çoğu kişi bu listeyi oluştururken bazı şeylere gereksiz yere vakit harcadığını farkeder, beraberce listeyi irdelediğimizde de bazı işlerin sadece geçmişten gelen bir alışkanlık olduğu için yaptıklarını veya çok daha az vakit harcayarak yapabileceklerini farkederler.

Geçenlerde bir evhanımıyla çalışıyorduk, ondan bu uygulamayı yapmasını istedim. Bir hafta sonra bana geldiğinde günde üç saatini internette gezinerek geçirdiğini ve haftada buna yirmi bir saat harcadığını fark etmişti bile. '' Aman tanrım neredeyse tam bir günüm internet başında anlamsızca gezinmekle geçiyor'' dedi. Eski kayıtlarına geri dönüp baktığımızda '' hayat çok kısa, zaman çok çabuk geçiyor'' gibi düşüncelerinin de olduğunu görünce zamanını nasılda boş boş harcadığını iyice anladı. Hemen internet gezintilerini bir saate düşürüp geriye kalan iki saatini ( haftada 14 saatini) daha iyi bir şekilde değerlendirmeye karar verdi.

Başka bir danışanım 21 ve 25 yaşında çocuklarıyla beraber yaşıyordu. En çok vaktini alan şey çocukların ayrı ayrı zevklerine göre yemek pişirmek ( her gün 4 çeşit) , hala odalarını toplamak ve çamaşırlarını yıkamak - ütülemekle günde beş saatini harcadığını farketti. Tabiiki farketmesi gereken bir şey daha vardı, çocukları artk beş yaşında değildi, on beş yaşında da değildi :) Ama o yılların alışkanlığıyla aynı şeyleri yapmaya devam ediyordu, kendine olan özdeğerini ve saygısını farkında olmadan yitiriyordu. Ve hergeçen gün daha da mutsuz oluyordu. Danışanıma böyle davranmaya daha ne kadar devam edeceğini sorduğumda '' herhalde onlar evlenip gidene kadar'' diye cevap verdi, yüzündeki umutsuz ifadeyi ben görebiliyordum. Peki sence ne zaman evlenecekler 3 yıl sonra, 5 yıl, ya da hiç ? Aslında kendini kandırıyordu, çünkü bunları bırakınca ne yapacağını bilemiyordu, bir hayali yoktu. Kendisinden o kadar uzaklaşmıştı ki, bir hafta tek başına kalsa nasıl değerlendirirsin dediğimde bir hayal kuramadı. Çocukları evlendiğinde de kendisi için bir şeyler yapmasından ziyade, çocuklarının evine yardıma gitmesi daha mümkün gözüküyordu. Kendisine bir kaç kez bir film seyreder gibi yaşantısını dışarıdan seyretmesini sağladıktan sonra, bana '' ben o kadın gibi vaktimi harcamak istemiyorum, kendim için vaktimi kullanmak istiyorum'' dedi. Bu kez gözlerinde kararlılığı görmüştüm. Artık gün de iki çeşit yemek yapıyor, çocukların odasını kesinlikle toplamıyor, ve sadece çamaşırları ayarlıyordu. Çalışan çocukları kazandıkları paradan bir bütçe ayırarak ütü işini başkasına devretmişlerdi. Böylelikle kendisi için günde 2 saat kazanmıştı. Bir saatini spora, bir saatini de halk eğitimin takı kursuna gitmek için harcayacaktı.

Gün içinde zamanı iyi değerlendirememe konusunda çok örnek yazabilirim ama asıl önemli olan sizin hemen bu uygulamayı kendiniz için yapmanız. O meşhur kişisel gelişim defeterinize bir hafatalık yaşantınızı saati saatine kaydedip, önce farkına varmanız.

Diyelim ki listeyi yaptınız ve hala neye fazladan ya da gereksiz yere vakit harcadığınızı bulamadınız. Her işi için kendinize şu soruyu sorun, '' bunu gerçekten yapmak zorunda mıyım ? Bunu gerçekten yapmak istiyor muyum? Yapmazsam ne olur? Daha başaka, daha kolay nasıl yapabilirim? Bunu benden başka kmse yapamaz mı? Bunu kime devredebilirim? Bu soruları dürüstçe cevapladığınızda mutlaka günde bir-iki satinizi boşaltıp, dinlenebilir ya da daha değerli bir şey için kullanabilirsiniz. Hani hep dersiniz ya '' Ahh ahh bir vakit olsa ben biliyorum ne yapacağımı?

Evet, hemen şimdi başlayın yazmaya, bugün sabahtan beri neler yaptığınızı ve tam bir hafta sonra sakince bir kenara geçip tek tek sorularınızı sormaya başlayın.

Sevgiyle ve sağlıkla ilerleyin...

NLP uzmanı ve Yaşam Koçu

Arzu Bıyıklıoğlu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

SEVDİĞİNİZE BAĞIMLI MISINIZ ?

'' ÇOK MU ÇOK SEVİYORSUNUZ YOKSA BAĞIMLI MISINIZ? ''

'' SEVGİ '' Dünya'nın en güzel ve en güçlü duygusudur. Sevgi hayat verir, can verir, mutluluğun, sağlığın, yaratıcılığın kaynağıdır. Anacak sevdiğiniz kişiye bağımlı olmak başka bir şeydir. Sevgilinize, eşinize, çocuğunuza, ebeveyninize ya da bir arkadaşınıza bağımlı olmak hem sizin hem de sevdiğiniz insanın yaşam kalitesini düşürür.

Başkasına karşı bağımlı olmakla çok seviyor olmak zaman karıştırılır. Hatta sevginiz tükenmiştir ama o kişiye bağımlı olduğunuz için ondan ayrılamıyorsunuzdur. İşin daha kötüsü de sevginizin bittiğinin, ilişkinizin tükendiğinin farkında değilsinizdir. Bir şeye bağımlı olduğun da insan durmadan bağımlı olduğu şeye ulaşmak ister, kendisine zarar verdiğini bilse bile. Alkol, sigara, yemek bağımlılığı gibi başka bir kişiye bağımlı olduğunuz da, durmadan o kişiye ulaşma çabası içinde olursunuz. Eğer bir bağımlılık söz konusu olacaksa insanın kendi mükemmel haline bağımlı olması çok daha iyidir. Çünkü kendi mükemmel halimiz henüz gerçekleştirmediğimiz halimizdir. Burada bahsettim mükemmellik sadece kendimizin gerçekleştirebileceği, mümkün olan en iyi halimizdir.Çoğu insan en kötü hallerini, diplerini çok iyi bilirken en mükemmel halinin nasıl olacağını hayal bile etmez. Daha iyi fiziksel bir görünüme sahip olmak, daha sağlıklı olmak, daha özgüveni yüksek olmak, daha iyi işler başarmak, daha güzel ilişkiler kurabilmek,daha iyi zihinsel ve ruhsal hal içinde olmak, daha becerikli, daha donanımlı bir insan olmak ............... Henüz gerçekleştirmediğiniz ancak gerçekleştirebileceğiniz halinizdir.

Eğer bir insan daha mükemmel halinin nasıl olabileceğini hayal edebiliyorsa, ve kendisini o '' olmuş haline'' bağlarsa, mükemmel haline bağımlı kılarsa, kendisinin peşinden koşacaktır. Kendi mükemmel haline ulaşmak için hareket edecektir ve bu başkasına bağımlı olmaktan çok daha iyidir.

Başkasına bağımlı olan insanlar kendilerinden uzaklaşırlar, kendilerine karşı olan sevgilerini özdeğerlerini yitirirler. Kendisini sevmeyen insan başkasını da sevemez, kendisine değer vermeyen insan başkasına da değer veremez. İşte bu noktada bağımlılıkla sevginin farkı anlaşılmalıdır. Kalbinizden çıkan sevgi ne kadarsa zaten o kadarı siz de vardır ve size hep aynı miktarda dönüş yapacaktır. Eğer çok severken o kadar da sevilmiyorum diyorsanız sevginizi tekrar gözden geçirmenizi tavsiye ederim. Koşulsuzca sunulan sevginin hesabı olmaz, evren zaten size dönüş yapacaktır. Kendi frekansınızda geri dönüşüm alacaksınızdır.

Bugünün birinci egzersizi, çok sevdiklerinizi karşılıksız mı seviyorsunuz yoksa bağımlı mısınız farkındalığını yaşamakolsun. İkincisi de mükemmel halinizi hayal ederek tanımlamak olsun. Cevapları kişisel gelişim defterinize yazmayı unutmayın :)

Sevgiyle ilerleyin...

NLP uzmanı Ve Yaşam Koçu

Arzu Bıyıklıoğlu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Yazmak, şifa getirir

En son ne zaman elinize bir kağıt kalem alıp yazdınız?

Sanki '' ne yazacağım ki?'' der gibi sesler duyuyorum :)

Bugün sizlerle paylaşmak istediğim konu, duygu ve düşüncelerinizi yazmak. Sizlerle burada, milliyetin sağlık köşesinde buştuğumuz ilk günde kendinize ait bir kişisel gelişim defteri oluşturmanızı tavsiye etmiştim. Acaba kaç kişi aldı merak ediyorum :)

Bana maille ulaşıp defterlerini oluşturduklarını, egzersizleri yazarak yaptıklarını, farkındalıklarını, hedef ve hayallerini yazdıklarını ileten ''okur ve uygular '' sevgili danışanlarımı tebrik ediyorum. Zaten uygulayıcılar yavaş yavaş çalışmalarının karşılığını almaya başlamışlar, bana da güzel haberlerini ilettikleri için hepsine teşekkür etmek istiyorum :)

Henüz kendine ait bir defteri olmayanlar, bugün güzel bir defter alıp üstüne adını yazıp, bugünün tarihini atsınlar. Bir defterinizin olması artık kendinizle daha ilgili olduğunuzu, kendinizi daha iyi tanımaya başladığınızı ve kendinizle ilgili değişimler başlattığınızı gösterir.

Peki neler yazacaksınız bu deftere?

Okuduğunuz, duyduğunuz, işinize yarar her türlü bilgiyi yazabilirsiniz.

Duygu ve düşüncelerinizi ( tarihiyle beraber)

Hayatınızda hangi konumda bulunduğunuzu,

Hayalleriniz, hedeflerinizi,

Kendinizde değiştirmek istediklerinizi,

Öğrendiğiniz farkındalık ve uygulama tekniklerini yazabilirsiniz. Tabiiki siz daha başka ne yazmak istiyorsanız...

Böyle bir alışkanlığınızın olması, kendinize odaklanıp, kendi içinize bakmanızı mümkün kılar. İstediğiniz zaman dönüp, geçen aylarda yazdıklarınıza bakma şansınızın olması size net bir şekilde nereden- nereye , nasıl gidiyor olduğunuzu gösterir. Öz farkındalığınızı arttır. Yazmak size ilaç gibi gelir, hem de hiç yan etkisi olmayan bir ilaç, yüzde yüz doğal :) Yazdıkça kendinizi daha iyi hissedeceksiniz ve kendinizi daha iyi tanıyacaksınız.

Yazma, not tutma işine tamamen karşı olan danışanlarım oldu. Ancak denediklerinde aylar sonra hepsi yazmanın gücünü anlayıp, yeni ve güzel bir alışkanlık kazanmış oldular. Kağıt üzerinde belgeli olarak duygu ve düşüncelerinin nasıl değiştiğini görmek, yazdıkları hedeflerinin gerçekleştiğini görmek, yani kendi kitaplarını okumak çok hoşlarına gitti.

Ayrıca kendi kişisel defterinizi ( kitabınızı) oluşturmak, kendinize verdiğiniz özdeğeri ve özsaygıyı arttırmanıza yardımcı olur. Kendinizin, tam olarak hayatta nasıl durduğunu karşıdan başka bir bakış açısıyla görmenizi sağlar. Bu da size, değişim ve gelişim sağlar.

Eminim ki pek çoğunuz ergenlik çağınızda günlük tutmuşsunuzdur. Çünkü ergenlik çağı kendini bulma, bir yerde , bir şekilde konumlandırmaya çalışma dönemidir. En çok ben kimim, ne yapıyorum sorusunun sorulduğu zamandır. Şimdi tekrar bu soruları sık sık soruyorsanız hemen bir defter alın ve hemen yazmaya başlayın. Kendinizi yeni baştan tanıyın ve yeni baştan yaratın. İlk sayfayı da çocukluğunuzdaki gibi defter süsüyle süsleyip, güzelce kocaman harflerle adınızı yazın.

Sevgiyle ve sağlıkla yazın...

NLP

Arzu Bıyıklıoğlu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Kalbiniz hangi frekansta titreşiyor

Beynimizle ve kalbimizle tüm evrene titreşimler yollarız. Bedenimizden çıkan bu elektromanyetik dalgalarla farkında olmadığımız bir şekilde evrenle bağlantı kurarak hayatımızı şekillendiririz. Düşüncelerimiz beyinden geçerken bir titreşim yayar. İnanca dönüşmüş düşünceler ise aynı zamanda kalbimizden de geçerek daha fazla titreşim yayar. İnanca dönüşmüş düşünce kuşku duymadan sarıldığımız, kesinliğine inandığımız, sorgulamadığımız düşüncelerimizdir. Bu inançlar olumlu da olabilir olumsuz da.Yapılan bilimsel araştırmalarda kalbimizin elektrik akımı beyinimizin yaydığı elektrik akımından altmış kez daha kuvettli olduğunu kanıtlanmıştır. Ayrıca kalbin manyetik alanı beyinden bin kez daha kuvettli olduğu tespit edilmiştir.( Hearth Math Enstitüsü)

Buradan ne anlamalıyız? Ozaman bir şeyi gerçekten inanarak, kalpten istediğimizde, hiç bir kuşku duymadığımızda yaydığımız frekans bizi bir şekilde isteğimizle buluşturabiliyor. Önemli olan olumlu düşüncelerin inanca dönüşerek kalbimizinde manyetik alanını kullanmasını sağlamak. Peki korkuyorsak ne oluyor? Farkında olamadan, istemeden korktuğumuz şeyi hayatımıza çekiyoruz. Çünkü korktuğumuz zaman, korktuğumuz şeyin gerçekleşmiş olmasına odaklanarak ona inanıyoruz ve kalbimizi de devreye sokarak kuvvetli bir titrşim yayıyoruz. Bir şeyden korkuyor olmak, korku duygusunu yüreğimizde hissediyor olamak, bir inançtır. Ve bu inanç bir duygu yaratır. Kendimize kuvvetli bir şekilde korktuğumuz şeyi çekeriz. Mantıklı düşünmeye çalışarak korku duygusunu yenemeyiz. Çünkü kalpten çıkan manyetik alan daha fazla ve daha kuvvetlidir. Bir korkumuz varsa korktuğumuz şeye karşı olan duygumuzu değiştirmemiz en doğru davranış olacaktır.

Bazen olmasını istediğiniz dilekleriniz, hayalleriniz olur ve onların olmamasından, gerçekleşmemesinden korkarsınız. İşte tam da bu noktada dileğinizin olmaması için çalışıyorsunuzdur. Tam tersi yönde frekans yayıyorsunuzdur. Oysa yapmanız gereken sadece isteğinizin gerçekleşmiş halini düşünüyor olmaktır. O hayaliniz gerçekleşseydi kendinizi nasıl hissederdiniz? İşte böyle bir düşünceden yola çıkarak kalbinizinde devreye sokarak olumlu titreşimler yaymasını sağlarsınız. Aksi takdirde korku, endişe duygularını yaşayarak tam tersi yönde titreşimler yayıyor olacaksınız.

Şimdi olabilirliliğine inandığınız, olması mümkün gördüğünüz bir hayalinizi düşünün ve gerçekleştiğinde kendinizi nasıl hissedeceğinizi hayal ederek evrene kalbinizle de güçlü sinyaller yollayın. Evren hepimiz için cömertçe çalışmak için bekliyor...

Sevgiyle inanın...

NLP uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Arzu Bıyıklıoğlu

Yazının devamı...

Sağlıklı hayaller sağlıklı hayat getirir

Eminim çocukluğumuzdan itibaren dönem-dönem hepimiz: “Bu kadar hayalci olma!” veya “Hayal aleminde yaşamanın kimseye faydası olmaz!” gibi olumsuz telkinlere maruz kalıp, geleceğimizi önce zihnimizde canlandırarak, yaratıcılığımızla onu oluşturup-şekillendirmeye çalışırken çok kez sekteye uğratılmışızdır.

Hem aile hayatında, hem de eğitim sisteminde çocukluk döneminden itibaren katı kuralları aşan özgür düşünceyi ve istekleri kısıtlayan zihinsel kalıplar bilincimizde yer etmiştir. Halbuki hayal kurabilmek, bir şeyleri çok istemek ve ümitle çabalamak insan olmanın en önemli özelliklerinden birisidir. Buna rağmen, sanki hayal kurmak daima ulaşılması mümkün olmayan, gerçek dışı bir olgu olarak gösterilmektedir. Ne yazık ki bu da bizi içinde bulunduğumuz şartların ümitsizlik kıskacına mahkum etmekten ileri götürmez. Oysa aynı koşullarda yaşayan insanların algıladıkları birbirinden farklı bireysel gerçekleri olabilir. Çünkü “gerçek” denilen olgu hem bir hayat görüşü, hem de bireyin kendisini, çevresini, dünyayı ve dünya üzerindeki yerini algılayış biçimidir. Bu algılayış biçimi, yani bireyin gerçeği, bireysel ve toplumsal tecrübelerle sürekli gelişip-olgunlaşan ve zamanla değişebilen bir özelliğe sahiptir. İşte çocukların da (tıpkı yetişkinlerde olduğu gibi) mizaç yapılarına göre, izledikleri özgür düşünceler ve duygularla farklı algıları, görüşleri ve bunları dışavurumları olabilir. Yalnız çocukların hayal dünyası yetişkinlere göre çok daha zengindir; elbet ki onlara hayallerine ket vurmaları telkin edilmiyorsa.

Dünyanın her yerinde, başarıyı ve mutluluğu yakalayanların daima hayallerini izleyip yaratıcı güçleriyle onlara nail olanlar olduğunu görüyoruz. Bu kişiler genellikle hayallerini gerçekleştirmek için sabırla azmeden, hayallerini hayatlarının hedefine yerleştiren ve bu hedef doğrultusunda azimle çabalayan ümit dolu, ender rastlanan insanlardır.

Bunun aksine büyük çoğunluk da ümitsizlik içinde hayat şartlarından ve yapamadıklarından şikayetcidir. Bu kişiler gelecekleriyle ilgili olumlu hayaller kurmak ve iyi temennilerle isteklerde bulunmaktansa devamlı olarak sızlanmayı yeğlerler. Gerçekten de böyle hissedip düşündükleri için, vakti zamanı geldiğinde olmadık engellerle karşılaşırlar çünkü, farkında olmadan bu engelleri çok önceden kendileri koymuştur. Yani görünen o ki, pek çok insan kısır algıları ve dar hayalleri nedeniyle kendi-kendilerini hapsettikleri minicik bir dünyanın içinde sızlanıp-yuvarlanıp gidiyor. Halbuki dünya zaten yuvarlanıp-dönüyor, bizim de onun üzerinde yuvarlanıp dönmemiz gerekmiyor ki. Biz, olumlu hayallerimizle yarattığımız, ufukta şekillenip-beliren hedefimize doğru yürümeliyiz.

Yalnız bakmakla da kalmamalıyız. Baktığımızı görmek için, tüm kalbimizle, zihnimizle ve ruhumuzla evrene yönelip kendimizi onun içinde yeniden keşfetmek istemeliyiz. Evrenin uçsuz bucaksız kucağında neler-neler yapabileceğimizi hayal etmeliyiz. Her yaşta ve her koşulda herkesin bir konuda gerçekleşmesini istediği bir hayali mutlaka olmuştur. İşte burada gereken tek şey zihinlerde canlanan bu hayale inanmak ve onu yaratıcıkla geliştirip eyleme geçmektir. Zaman içinde hayal kurmanın coşkusunu ve heyecanını unutmuş olabiliriz. Bu duyguyu tekrar hatırlamak için kaliteli çocuk filmlerinden yararlanarak, kendimizi tıpkı bir kahraman gibi algılayıp-görebiliriz. Kısıtlayıcı düşünce kalıplarından sıyrılıp çocukluğumuzda olduğu gibi, sınırsız bir hayal dünyasının kapısını açabiliriz. Yeri gelmişken yaşadığım bir olayı burada paylaşmak istiyorum: Yaklaşık üç yıl kadar önceydi, üç yaşındaki kızım Yağmur eldivenlerini giymiş, atkısını takmış, sırt çantasını almış sokak kapısını açmaya çalışıyordu. Birden bana dönerek: “ Anne ben hayalimin peşinden gidiyorum.” Dedi. Bir an için çok şaşırdım ama hemen toparlanıp artık ona bir hayali izlemenin ne olduğunu ve onu nasıl gerçekleşebileceğini anlatma zamanının geldiğini anladım. Kısaca onun sokak kapısını açmasına yardımcı oldum. Kapıyı açıp çıktığında etrafına gülücükler dağıtıyordu. Seyrettiği bir filmden etkilenmişti daha sonrasında hayaller üzerine konuştuk.

Evet! Çocuklarımız hayal kurmayı biliyorlar, tıpkı bizim de çocukken bildiğimiz gibi. Onların bu harikulade yeteneği bizimkiler gibi körelmesin, buna sebep olmayalım. Gelin onların hayal kurmalarını ve yaratıcılığını destekleyelim ve hayallerine nasıl ulaşabilecekleri konusuyla ilgilenip başarılarına rehberlik edelim.

Buradaki en önemli nokta çocuklara örnek olabilmektir. Çocuklar hayalleri olan ve yaratıcıklarıyla hayallerini gerçekleştiren ebeveynlerinden güç alırlar. Sürekli istediklerini nasıl ve neden yapamadıklarından yakınan ebeveynlerine ya acırlar ya da onlara üzülüp kısır döngü içindeki çaresizliği öğrenirler. Ana-babaları çocuklarına ayna tutarlar, çünkü her çocuk önce ebeveynini model alır. Sizde çocuklarınız hayallerini ve yaratıcılığını gerçekleştirsinler, mutlu ve başarılı olsunlar istiyorsanız, onları yüreklendirirken canlı bir örneğini de vermelisiniz. Çocuklarınızın da şahit olduğu bir hayalinizi gerçekleştirin. Haydi! Bugün herhangi bir konu seçin. Şimdi zihninizde bunun hayalini kurmaya başlayın ve yaratıcılığınızla bu hayale sımsıkı tutunun. Onu zihninizde geliştirip hayatınızı yeniden anlamlandırın. Hem kendiniz, hem de çocuklarınız için hayatınızdaki yeni gelişmelere engel olan tüm sınırları kaldırın.

NLP uzmanı ve Yaşam Koçu

Arzu Bıyıklıoğlu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.