SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Genç kalarak yaşlanmak elinizde

Yıpranmadan, yaşlanmadan tek başına yıllar sorumlu değildir. Zihninizin içindekiler yaşlanma kalitenizi ve yaşlanma hızınızı belirler. Eğer sağlıklı yaşalanmak ve bilgeliğinizin tadını çıkarmak istiyorsanız düşünce ve inançlarınıza dikkat edin.

1) Hayat değil hayata bakış açınızın sizi yaşlandırdığının farkına varın. Nice 80 yaşında gençler, nice 30 yaşında ihtiyarlar var. Odağınız yaşı fazla, ruhu genç insanlarda olursa, motive olursunuz. Karanlığa mı aydınlığa mı bakmak istiyorsunuz? Bu sizin seçiminiz.

2)'' Hiç kimse beni sevmiyor, kimsenin bana ihtiyacı yok, bir işe yaramıyorum'' gibi düşünceler, sizi hasta eder ve hızlı yaşlandırır. Önce kendinizi sevin ve kendinize yardım edin.

3) Yaşlanmaktan korkmak, hızlı yaşlanmanızı sağlar. Yılların uçup gitmesine değil, zihninizin ve ruhunuzun olgunluğuna bakın.

4) İleriye baktığınızda kendinizi hasata, bakıma muhtaç, mutsuz bir görüntü içinde görmektense; zerafet içinde sağlıkla yaşlanan ve faydalı olabilen bir aile büyüğü olarak görün. Unutmayın ki beyniniz sizin, istediğiniz hayali kurarak bilinçaltınıza isteğinizi bildirebilirsiniz. Gerisini bilinçaltına bırakın.

5) Yapmayacağınız ya da yapmak istemediğiniz işler için sık sık yaşınızı bahane olarak kullanmayın. Bugün 80 yaşında ameliyat yapan, kitap yazan, dahcılık sporu yapan, odun kıran insanlar var.

6) Hayata karşı olan merakınızı yitirmeyin. Merak öğrenmenizi ve zihinsel olarak formda kalmanızı sağlar.

7) Değişime ve denemeye istekli olun. Zihinsel ve bedensel olarak hareketli olun. Durmak ölümü çağırır.

8) İşten emekli olunca zihninizi de emekliye ayırmayın. Zihninizin emekli olmaya ihtiyacı yoktur. Zihninizi açık tutun. Zihin tıpkı bir paraşüt gibidir. İşe yaraması için açık olması gerekir.

9) Her zaman bir vizyonunuz olsun. Bu güne kadar istediğiniz, arzuladığınız şeyler gerçekleşmiş olabilir. Hayallerin gerçekleşmesinin en güzel yanı da bir yenisine sıra gelmiş olmasıdır. Gitmek istediğiniz yere önce zihninizi yollayın. Yeni bir hayal kurup, onu hedefe dönüştürün.

Genç ve Sağlıklı yaşlanma egzersizi:

Bir hafta boyunca yaşınızla ve yaşlanmayla ilgili konuşmalarınızın farkına varın. Kendinizi hangi olumsuz dil kalıplarıyla vuruyorsunuz farkedin.

Üç hafta boyunca sizden yaşça büyük, genç, sağlıklı ve üretken olan kişilerin resimlerini kesip, biriktirin. ( gazete, dergi vs.)

Televizyonda, etrafınızda, internette gördüğünüz bu tip kişilerin isimlerini ve özelliklerini defterinize yazın. (hala bir kişisel farkındalık defteriniz yoksa hemen alın)

Böylelikle odağınızı size katkı sağlayacak yöne çevirmeye başlarsınız. Unutmayın ki odağınız neredeyse, onu hayatınıza çekersiniz.

Sevgiyle ve sağlıkla ilerleyin...

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

2012'ye şimdi girmenin farkını yaşayın!

Yeni yıl yaklaşmaya başladığında herkes yeni umutlar bekler. Yeni yıldan mutluluk, sağlık, para, terfi, koca, zayıflama, iş...vb şeyler istenir. Sanki yeni yıl bunları getirip dağıtacakmış gibi. '' Bak ben istiyorum, bana da ver, burdayım'' gibi söylenen pek çok havada uçuşan dilekler. Tabiiki bir şeyler dilemek, istemek güzeldir. Ancak bunların hiç birini yeni yılın da getirmeyeceğinin farkına varmak gerek. İsteklerimizi biz gerçekleştiririz ya da gerçekleştiemeyiz.

Epiktetos'un çok güzel bir sözü vardır. '' Yarın bambaşka bir insan olacağım diyorsun, peki neden bugünden başlamıyorsun?'' evet yeni yıldan pek çok güzel şey diliyorsunuz, ya da yeni yılda başlamak üzere kararlar alıyorsunuz, peki neden bugünden bunları gerçekleştirmek üzere başlamıyorsunuz? Zaman mı kazanıyorsunuz, küçükte olsa bir erteleme fırsatı mı? Yeni yıla girdikten sonrada, nasıl olsa daha 364 gün daha var, aceleye gerek yok. Yeni yıl bugün bitmedi ya... gibi ikinci erteleme fırsatı, nasıl olsa yarın öbürgün illaki başlamayı bozacak bir aksiyon olacaktır...Bu çoğu insan için böyle uzayıııııp gider. Yıl sonunda nasıl olsa bir şans daha var '' yeni bir yıl daha yaklaşıyor''.

Evet bu yıl bir değişiklik yapın ve bugün, hemen yeni yılda hayatınıza girmesini, ya da değişmesini istediğiniz şeyler için bir adım atın. Mesela isteklerinizi, hedeflerinizi bir kağıda yazın. Yanlarına olumlama cümlelerinizi yazın. Konuyla ilgili araştırma yapın, bilgi toplayın, randavü alın, bütçe yapın. Her ne ise ulaşmak istediğiniz şey ona doğru zihin projeksiyonlarınızı çevirin ve bir eylem gerçekleştirin. Emin olunki bu size iyi gelecektir. 2012' ye dileklerinizle değil eylemlerinizle girin. Başlamış olmanın gururu ve sevinciyle girin :)

2012'den bir şey beklemeyip, 2012'ye'' BİZ'', hep beraber neşe, sağlık VE mutluluk getirelim...

Herkese şimdiden '' Nice Harika Seneler''

Arzu Bıyıklıoğlu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Ağzınıza ne koyduğunuzun farkına varın

Çoğu insan ne yediğinin farkında bile değildir. Sİz, hem besin değeri olarak, hem de miktarı olarak ne kadar kötü beslendiğinizin, kendi ellerinizle kendinzi nasıl zehirlediğinizin farkında mısınız ? Çoğunuz bunu anladığında eminimki dehşete düşecektir.

Hiç yedikleriniz neyden yapılıyor, içinde neler var diye incelediniz mi? Yoksa sadece görüntüsüne ve tadına göre mi yemeklerinizi seçiyorsunuz? Yediğiniz her türlü paketlenmiş gıda öldürülmüş, besin değeri düşürülmüş ve uzun süre dayanması adına içine pek çok kimyasal sokulmuş ürünlerdir. Besin değerleri olmadığı gibi uzun dönemde vücutta toksin birikimi oluşturarak pek çok hastalığa çağrı yapmaktadır. İlk yediğiniz anda hasta olmuyor, zehirlenmiyorsunuz diye belki ikna olmuyorsunuz ama ikna olmak için hasta olmayı ya da ölmeyi beklemeyin. Çünkü çok geç olacaktır. Bugün internet her türlü bilgiyi ayağınıza kadar getiririyor. Katkı maddeleri ve koruyucu maddelerini araştırabilirsiniz. Yediklerinizi daha yakından tanıyın, içinize neler sokuyorsunuz bilin.

İkinci olarakda miktarlarınızı bilin. Farkında olmadan,sırf alışkanlık halinde yapılan atıştırmaların ne kadar da çok ve gereksiz olduğunu fark edin. Televizyon açtınız diye yedikleriniz, yemek hazırlarken ağzınıza küçük küçük tıktıklarınız, atılmasın diye tabaklarda kalanları sıyırmanız, sıkılınca tatlanmak için ağzınıza koyduklarınız, çay boş gitmez deyip atıştırdıklarını........... yaz yaz bitmez bunlar :)

Farkına varsanız, inanın bana yediklerinizin yarısını yemezsiniz. Bu hafta ağzınıza koyduklarınız üzerinde farkındalık kazanma egzersizi yapmaya ne dersiniz? Çok kolay bir egzersiz, ne yiyorsanız yiyin, hiç bir kısıtlama yok. Sadece yanınızda taşıyabileceğiniz küçüklükte bir not defteri ve kalem alın. Bir hafta boyunca saati saatine bütün gün ne yiyorsanız yazın. Her şeyi, içtiğiniz suyu veya yediğiniz tek bir şekeri bile yazın. Bir de yanına yerken başka ne yapıyor olduğunuzu yazın. Ayakta duruyorum, dizi syrediyorum, sohbet ediyorum, yemek yapıyorum... gibi. Yazmayı hatırlamak için elinizin üstüne bir işaret koyun, tükenmez kalemle bir kalp olabilir. Her an çok rahat görebileceğiniz bir işaret olsun ki sık sık yazmayı hatırlayın. Haftanın sonunda, hatta gün sonunda bile kendinize şaşıracaksınız.

Yapabileceğiniz diğer bir egzerside bir hafta boyunca yediklerinizin neden yapıldığını, içine neler konduğunu, size ulaşana kadar hangi aşamalardan geçtiğini araştırmak. Böylelikle tam olarak ağzınıza neler koyduğunuzun farkına varabilirsiniz. Bunu farkettiğinizde de kendinizi bilinç seviyesinde kontrol etmeye başlarsınız. Sonuçta bile bile kendinize kötülük yapmak istemezsiniz, bedeninize bir çöp konteynırı gibi davranmaktan vazgeçersiniz.

Eğer bu egzersizleri zor ve sıkıcı bulduysanız size bir şey sormak isterim, hastalıkla ve fazla kilolarla uğraşmak daha mı kolay? Kara sizin.

Sevgiyle ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Kutsal suyla iyileşin - Gençleşin

Sevgili okurla zaman zaman sizlerle sağlıklı ve doğal yaşama dair bilgi ve deneyimlerimi paylaşacağımı belirtmiştim. Bugün sizlere, her canlı için nefes almak kadar önemli olan '' kutsal su'' dan bahsetmek istiyorum. Çoooook eskilerden dağlardan gelen doğal kaynak sularını içebiliyorduk, ancak günümüzde plastik damacanalardaki ölü ve değersiz sular içilmekte. Gerçek anlamda kaynak sularına '' alkali su'' denilmektedir. Biz ailecek alkali suyu içip, faydalarını da gördükten sonra adını '' kutsal su'' olarak değiştirdik. Nedir bu alkali su ( ya da bizim deyişimizle kutsal su) ;


Altı köşeli geometrik formda kristaller içeren,oksijeni bol negatif iyonu bol,vücut suyuna en yakın, PH derecesi 7.5 ve üstü olan doğal kaynak suyuna alkali su denir.

İçtiğimiz suların pek çoğu, yer altı kaynaklarından alındıktan sonra arıtılarak evlerimize ulaşır. Bu arıtma ve depolama süresinde uygulanan ozonlama, klorlama gbi tüm yöntemler suyu biyolojik kirlilikten arıtırken suyun canlılığını, altı köşeli kristal yapısını bozar. Depolanan yerlerde suyun uzun süre bekletilmesi ve depolanış şekli suyu öldürür. Kaynak suyunun özelliklerinden biri de moleküllerinin hareketli olmasıdır. Bu yüzden suyun faydaları demek yerine, alkali suyun faydaları çok demek daha doğru olacaktır. Son 10 yıldır suyun tekrar kaynağındaki alkali hale dönüşmesini sağlayan ev tipi su makinaları yapılmıştır. Tabiiki bu makinaları almak kadar düzenli olarak günde minimum 2 lt su içmekte önemlidir. Kendimde 2 yıldır alkali suyu düzenli içmiş ve faydalarını görmüş bir insan olarak sizlerle faydalarını paylaşmak istedim.

Her ne kadar dikkat etsekte gizli gizli besinlerin içine girmiş katkı maddelerini, kullanılan ilaçların artıklarını ve stresi düşündüğümüz zaman bedenimizde sıkı bir temizlik maddesi ihtiyacı var. Dışarıdan alınabilecek en doğal temizleyici de ALKALİ SU dur. Çünkü doğanın canlı bir parçasıdır. İlaç niyetine alkali su :)

Ayrıca bilmenizi isterim ki yapılan araştırmalarda en sağlıklı ve uzun yaşayan genç ihtiyarların Ekvator'da, Makamba'da, Gürcistan ve Kazakistan'da olduğu tespit edilmiştir. Sebebide buzullardan gelen, bol miktarda oksijen ve iyonize mineraller içeren, molekül grup yapısı küçük, alkali yapıda su olduğu sonucuna varılmıştır.

ALKALİ SUYUN FAYDALARI

Bağışıklık sistemini güçlendirir.
Yorgunluğu giderir.
Beslenme,solunum ve stresle vücutta oluşan asidikleri vücut doğal temizleme yöntemi olan böbrekler
akciğer ve deri yoluyla yapar. Ancak hepsi atılamaz ve bunlar katılaşarak belirli bölgelerde hastalık veya kilo
için depolanırlar. Alkali su bu katılaşmayı likitleştirerek temizlik yapan organlarımıza yardımcı olur.
Alkali su, kanın oksijen kapasitesini arttırdığından kanser gibi anaerobik ortam seven organizmaların yaşamını
güçleştirir.
Ayrıca kemoterapilerden sonra oluşan asidik ortamı temizlemek için alkali su içmek iyidir.
Asidik ortam arttıkça hücre düzeyinde bozukluklar başlar, yaşlanma belirtileri, kemik içi boşalması, yüksek tansiyon,
romatizma, alerji, diabet, kollestrol... gibi hastalıkların temelini hazırlar. Bol alkali su içmek asidik ortamı bozar.
Enerji seviyenizi arttırır.
Unutmayın ki, stres ,sıkıntı, ankesitiye de vücutta asidik ortamı arttırır.
Genç kalmaya yardımcı olur.


Kirlian tekniğiyle çekilen fotoğraflarda ve yapılan araştırmalarda, suyun beden aurasını düzelterek, hem bedenin çalışmasını güçlendirdiği hem de enerji dolaşımını düzenlediği gözlemlenmiştir. Suyun müziği ve sözleri dinlediği japon Dr. Masaru Emoto tarafından yapılan su kristalleri deneyi ile çok güzel ispatlanmıştır. Mozart, Beethoven, mevlana gibi kaliteli klasik müzik dinletilen su kristallerinin daha da parlaklaştığı ve güzelleştiği, sert ve kötü müzikler dinletilen su kristallerinin de altıgen yapısının bozulup, renklerinin koyulaştığı ispatlanmıştır. Aynı deney suya güzel sözler ve çirkin sözler söyleyerek de yapılmıştır. Aynı sonuç alınmıştır. Şimdi vücudumuzun % 70' inin su olduğunu düşünersek, acaba düşüncelerimizle kendi iç suyumuzun yapısını nasıl etkiliyoruz ? Olumsuz düşünce ve konuşmalarımızla içimize zehir mi akıtıyoruz?

Televizyondaki '' sağlıklı olmak için günde iki bardak süt için '' reklamı gibi ben de '' sağlıklı olmak için günde iki litre alkali su için'' reklamı yapıyorum :)
Alkali suyla ilgili daha fazla bilgi almak isterseniz size Mennan Aysan Kuzanlı ve Recai Yahyaoğlunun beraber yazmış olduğu '' Suyun İyileştirici Gücü '' adlı kitabı okumanızı tavsiye ederim.

Sevgiyle ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu
NLP uzmanı ve yaşam koçu
www.arzubiyiklioglu.com


Yazının devamı...

Fazla kilolu olmanın faydaları

Uzun süredir kiloluysanız, kilolu olmanın ve fazla yemenin size sağladığı bir takım faydalar vardır. Şimdi size '' fazla kilolu olmak ve fazla yemek sana ne sağlıyor? '' diye bir soru sorsam, daha önce sorduğum pek çok kişi gibi sizde '' ne sağlayacak canım, hiç bir şey sağlamıyor'' diye cevap verebilirsiniz. Bu sizin bilinç seviyesinde verdiğiniz bir cevaptır. Eğer bir alışkanlıktan kurtulmak isteyip de kurtulamıyorsanız, muhakkak bilinçaltınızda size bir fayda sağladığına, onun sizin için iyi olduğuna, doğru olduğuna inanıyorsunuzdur.İlk başta bunu reddetmeniz çok normal. Kendi üzerinizde biraz daha özfarkındalık kazanıp, bilinçaltınızla iletişim kurduğunuzda farklı cevaplar mutlaka bulursunuz.

Gerçekten kilo vermek ve kalıcı olmasını istiyorsanız, zihninizdeki düşünce ve inançları değiştirmelisiniz. Ancak bu şekilde alışkanlıklarınızı ve dolyısıyla da yaşam tarzınızı değiştirebilirsiniz. Siz kilo verip, ince ve formda olmak isterken, bilinçaltınız da kilolu olmak; sizi cinsellikten koruyor ya da daha fazla ilgi görmenizi sağlıyorsa vb... bir türlü kilo veremezsiniz.

Fazla kilonun veya fazla yemenin kişiye sağladığı yararlar çok çeşitlidir. Bu faydayı kişi kendisi bilir, şu an cevap bilinç seviyenizde olmayabilir. Ancak dikkatinizi kendi içinize yöneltip, farkındalığınızı arttırarak bu faydayı bulabilirsiniz. En çok rastlanan faydalardan bir kaç örnek verecek olursak;

Sizi bir şeylerden koruyor olabilir ( ilişkilerden, cinsellikten, karşı cinsten, çalışmaktan...)

Stres ve skıntı atma yöntemi olarak rahatlama sağlıyabilir.

Sizi zengin veya güçlü gösteriyor olabilir.

Dikkat çekmenizi veya görünmez olmanızı sağlıyor olabilir.

Bazı kusurlarınızı örtüyor olabilir.

Büyüdüğünüzü ispatlıyor olabilir.

Sizi uyuşturarak acı duymanızı engelliyor olabilir.

İntikam alıyor olabilirsiniz.

Anne rolüyle daha çok uyum sağlıyor, daha anaç gözüküyor olabilirsiniz.

Duygusal ya da yaşam amacı eksikliklerini dolduruyor olabilirsiniz.

Hastalıklardan korunuyor, daha sağlıklı oluyorsunuz sanabilirsiniz.

İstemediğiniz her hangi bir şeyden sizi uzak tutuyor olabilir.

Eğer ciddi anlamda kilo verip forma girmek istiyorsanız, başlayıp başlayıp geri dönmemek için kilolu olmanın, fazla yemenin size sağladığı faydayı bulmalısınız. Aksi takdirde kazanan hep bilinçaltınız olacaktır. Bir yoyo topu gibi hep hedefinize ulaşmak üzereyken aynı noktaya geri gelirsiniz. Belli bir zaman sonrada, bu git-gellerden sıkılıp, başarmaya karşı güveniniz sarsılır ve tamamen vaz geçersiniz.

Unutmayın ki aklınızdakiler değiştikçe, bedeniniz de değişecektir. Zihin ve beden birbirinin aynasıdır. Sağlıklı yaşam herkesin hakkıdır ve siz bunu hak ediyorsunuz...

Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Hareket yaşamı - durmak ölümü çağırır

Ben spor yapamam, spor zordur, spor yorucudur, spor sıkıcıdır, spor zaman alır...gibi sporla ilgili pek çok olumsuz düşünce vardır. Ben spora egzersiz diyorum. Çünkü bizim ihtiyacımız olan ( eğer sporcu değilsek) egzersizdir. Yıllarca spora yüklenen bu olumsuz ifadeler hayatında hiç egzersiz yapmamış insanları bile egzersizden soğutmuştur. Oysa egzersiz düzenli hareket etmektir. Bedenlerimiz hareket etmemiz için yaratılmıştır. Hareket durduğu zaman ölüm gelir. Yaşamak istiyorsak( gerçekten yaşamaktan bahsediyorum yaşayan ölüler olmaktan değil) o zaman hareket halinde olmalıyız. Sağlıklı olmak için, sağlıklı zayıflamak için egzersiz yapmalıyız. Kilo probleminiz olmasa bile sağlıklı kalmak, mutlu olmak için, kendimize sahip çıkmak için, kendimize değer verdiğimiz için egzersiz yapmalıyız.

Değişen yaşam tarzı daha çok yemek yemeyi ve daha az hareket etmeyi getirdi. Bedenler sabitlenmeye başladı. Bedenin hareketsizliği, zihini de etkileyip zihinlerde de sabit düşünceler oluşmasını tetikliyor. Nasıl ki zihnimiz bedenimizi etkiliyorsa bedenimizin durumu da zihnimizi etkiliyor. Ve olumsuz kısır döngü devam ediyor. SAĞLIKSIZ VE MUTSUZ YAŞAMLAR.

Şimdi sizi egzersizle yeniden tanıştırmak istiyorum;

Siz farkında değilsiniz ama bedeniniz hareket etmek için yanıp tutuşuyor. Belki hatırlamıyorsunuz ama bebekken yürüyüp koşmak için nasılda can atıyordunuz ve başardınız. Şimdi de egzersiz yapmayı başarabilir ve bundan da çok büyük keyif alabilirsiniz.

Egzersiz yaptığınızda enerji seviyeniz artacak, zihniniz açılacak.

Mutluluk hormonu salgılayıp, kendinizi çok daha iyi hissedeceksiniz.

Vücudunuza daha fazla oksijen girecek, yağ yakmanıza ve toksinlerin atılmasına yardımcı olacak ve daha hızlı kilo vereceksiniz.

Terleyerek toksinlerinizi atıp içinizi temizleyeceksiniz.

Kendiniz için en doğru egzersizi bulduğunuzda egzersiz yaparken çok eğleneceksiz, adeta özürgürleştiğinizi hissedeceksiniz.

Bedenlerimizin ilk önce oksijene, sonra suya, ondan sonra da doğal gıdalara ihtiyacı vardır ( tabiiki bir de sevgiye). En bol oksijeni de egzersiz yaparken alırsınız.

Aç karnına sabah egzersiz yaparsanız daha fazla yağ yakarsınız. Gece uyurken glikojen deponuz azaldığı için, vücudunuzda daha az ensülin olduğu için yağ yakma kapasiteniz fazla olur. Ve gün boyu metabolizmanız hızlı çalışarak sizi korur.

Haftada 4-5 gün, 30-40 dk yağ yakma egzersiziniz bedeninizde ve hayatınızda çok büyük fark yaratacaktır. Kendinize olan güveniniz, beğeniniz ve saygınız artacaktır. Dolayısıyla diğer insanların da size karşı bakış açısı değişecektir.

Unutmayın beden hareketi sever, durmak ölümü çağırmaktır. Bugün egzersize başlamaya ne dersiniz? En azından yarım saat durmadan yürüyebileceğiniz bir yol biliyorsunuzdur her halde... Ya da bir müzik açıp dans edebilirsiniz, kim bilir ne kadar zamandır dans etmediniz, çok özlemiş olmalısınız.İyi egzersizler..

Sevgiyle ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Hasta ve mutsuz yapan meslekler

Bir ömür hızla akıp geçiyor, hele 30 yaşını geçmişseniz zaman adeta koşuyor. Zamanınızı nasıl değerlendirdiğizi bile gözden kaçırıyorsunuz. Yetişkin olduktan sonra başlayan çalışma hayatı, en verimli olduğunuz çağların neredeyse %33 ünü kapsar. Bazıları için bu oran %50 lere kadar çıkmaktadır. Hayatta bu kadar büyük bir yer işgal eden çalışma alanı, bireyin kişiliğine, değerlerine ve ruhuna hitab etmiyorsa mutsuzluk ve hastalık getirir. Kişinin yaptığı işten memnun olmaması hastalıklara karşı direncini düşürür, anksiyete seviyesini yükseltir, depresyona yol açar ve yaşam tadını kaçırır.

Kendisi için en doğru işi bulmayı başarmış insanlar, işlerini severler, işleriyle eğlenirler, yaratıcılıklarını kullanır ve hayat doyumlarını arttırırlar.

Bazı insanlar sosyal ilişkiler için, bazıları para için, bazıları da yaratmak için çalışırlar. Toplumuzda ağırlıklı olarak meslek seçimleri günün mesleğine göre, aile işine göre ya da parasına göre seçilmektedir. Çok az kişi kendi hayalindeki işi ya da kişiliğine, ruhuna uygun tatmin edici işi yapmaktadır.

Şimdi size sorsam '' siz işinizden ne kadar mutlusunuz, dünyaya bir daha gelseniz yine aynı işi mi yaparsınız ?'' diye, çoğunluk '' hayır'' diyecektir. Zaten ruhuna, zevkine, yeteneğine göre iş bulunur diye bir şey öğretilmedi kimseye. Hatta hala meslek arayışı içinde olan pek çok gence, ebeveynleri tarafından aynı muamele yapılmakta. Zamanın gözde mesleğini seç ki para kazanabilesin, iş bulabilesin ya da baba mesleğini miras al...(işsizlik var ne bulursan yap, devlete kapağı at... gibi). Böyle yönlendirmeler yapmak topluma daha fazla korkan ve mutsuz olan insan pompalamaktan başka bir işe yaramaz. Zaten memlekette iş tatmini olmayan, işinde başarısız ve mutsuz olan yeteri kadar insan var.

Bir de madalyonun öteki yüzüne bakacak olursak, acaba sizi mutlu edecek, yeteneklerinizi kullanabileceğiniz, değerlerinize ve ruhunuza hitap eden işin ne olduğunu biliyor musunuz? Bunu bilmeniz için kendinizi çok iyi tanımanız lazım. Çoğu kişi iş tatminsizliğini fark eder ancak, ne yapmak istediğini, hangi işte daha başarılı olacağını da bilemediği için aynı işinde mutsuz olarak çalışmaya devam eder. Hatta yaptığı işinde de neden mutsuz olduğunu tam olarak bilememektedir. Gerçekten de hiç farkında olmadığınız sizi başarısız, mutsuz ya da hasta yapan sebepleriniz vardır. Bir bilseniz kim bilir neler değişecek hayatınızda. Örneğin, dini inançlarına göre paradan para kazanmayı haksız kazanç olarak bilinçaltında tutan birisinin, bankacılık mesleğinde başarılı olması ya da mutlu olması mümkün değildir. Çünkü değerleriyle, inançlarıyla çelişen bir iş yapmanın rahatsızlığı içindedir. Farkında olmadan bu çalışma hayatı kişinin özel hayatına da mutsuzluk getirir. Ya da bedensel zekası yüksek, dokunsal duyuları gelişmiş bir insan masa başı, teknoloji ağırlıklı işlerde mutsuz olacaktır. Gününün büyük bölümünü tatminsiz ve stresli geçiren bir insanın işinde yükselmesi ve yaşam tatmini pek mümkün olmayacaktır.

İçselleştirilmeden yapılan meslekler zamanla kişiyi hasta eder. İşe gitmek istemediğiniz için sık sık hasta olursunuz, üretemediğiniz için hasta olursunuz, başarılı olamadığınız için hasta olursunuz, yükselemediğiniz için hasta olursunuz, tatminsiz olduğunuz için hasta olursunuz...

Aklınıza ''Bu vakitten sonra mesleğimi nasıl değiştiririm ki'' gibi sorular geliyorsa, durumunuzu umutsuz, geç kalınmış bir vaka gibi görüyorsanız size şunu söylemek isterim; Muhakkak her durum şu an olduğundan bir üst kademeye taşınabilir. Gerçekten daha sağlıklı, daha mutlu olmak istiyorsanız, hayatınızın geri kalanından daha fazla zevk almak istiyorsanız bunu yapabilirsiniz. Ben 40 yaşında ingilizce öğrenen, 55 yaşında meslek değiştirerek beş yıl sonra zengin olan, 42 yaşında üniversite kazanıp okuyan, kariyerlerini doruk noktasında bırakıp tamamen farklı bir iş alanına yönelen ve bundanda büyük haz alan insanlar tanıdım. (Bunlar gibi iş hayatlarını değiştirmiş ve başarmış duyduğum, okuduğum insanların sayısı bitmez, onları yazmıyorum bile. Çevrenize dikkatlice bakarsanız siz de mutlaka benzer gerçek hikayeler görürsünüz)

Eğer hayatınızda böylesine kayda değer bir değişiklik yapmanın hayatınıza katacağı değerin farkındaysanız işe önce kendinizi daha iyi tanımakla başlayabilirsiniz. Tam olarak yeteneklerinizin, özelliklerinizin farkına varın. Size nelerin mutluluk verdiğini, hayata bakış açınızı, zevklerinizi tekrar hatırlayın. Belki biraz çocukluk döneminizi hatırlamak faydalı olur :) Kendinizi iyi tanıdığınıza inanıyor ve hangi işin sizi mutlu edeceğini biliyorsanızda, o zamanda bu işi önce hobi gibi görüp küçük bir adım atabilirsiniz. En azından işin zevkini, size vereceği tatmini deneyimleme fırsatınız olur.

Unutmayınki mutluluk ve sağlık hiç kimseye verilmeyecek, hepimiz kendimiz yaratacağız. Kaynak içimizde, ulaşıp kullanacağız.

Sevgiyle ve sağlıkla ilerleyin...

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

Zayıflamak aç kalmak değildir

Zayıflamak isteyen pek çok kişi, işkence gibi diyetler yapması gerektiğine daha sonrada formunu korumak için de hep aç yaşamaları gerektiğine inanır. Bunun sonucunda da ya tehlikeli, kısa sürede sonuç verecek zayıflama yöntemlerine baş vurur ya da aç kalma korkusuyla vaz geçer.

Eğer siz de zayıf olmayı aç kalmakla eş değer görüyorsanız size iyi bir haberim var YANILIYORSUNUZ. Size bu konuyla ilgili yaşadığım bir olayı anlatmak istiyorum.

Yıllar önce yeni tanıştığım, oldukça kilolu bir aile tarafından yemeğe davet edilmiştim. Yemek masasının donanımını gördüğümde ailede kilonun genetik bir yaşam tarzı olduğunu hemen anladım. Neredeyse günün üç öğününü bir arada bulmak mükündü. Yemek başladığında herkese ekmek sepeti dolaştırılırken ben '' es'' geçildim. Şaşkınlık içindeydim, niye bana kimse ekmek vermek istemiyordu. Tam o sırada birisi, yüzünde bana muhteşem bir jest yapma gülücüğüyle iki tane grisini uzattı. '' Bunları senin için aldım, seversin diye'' dedi ve arkasından diyet cola veya diyet ayran isteyip istemediğimi sordu. Anlaşılan sofra daha çok benim içindeğil, kendileri için hazırlanmıştı, benim içinde her türlü diyet alternatif sağlanmıştı.

Onlara göre zayıf ( bana göre formda) olmamın sebebi, grisini ve diyet ürünlerle beslenerek aç kalmamdı. V e bu acı bir şeydi, zevksiz hatta çoğu insan için korkutucu bir durum. Kim ister böyle yaşamak, acı çekerek ideal kiloda kalmak. Onlar tamamen buna inanmışlardı, sorgusuz sualsiz benim grisini ve diyet yemeklerle beslendiğimi kabul etmelerinin sebebi buydu. Onlar için ideal kiloda olmanın sırrıydı bu. Kendileri de bu yüzden asla kilo vermeyi istemiyorlardı çünkü onlar için bu çok acı bir şeydi. Zayıf olmayı, ince olmayı '' açlığa ve acıya '' bağlamışlardı. Tek dilekleri daha fazla almadan ve hastalanmadan yaşamaktı ( tabiiki uzun vadede bu mümkün değil). Benim sırrım ise sadece bedenimin ihtiyacı kadar sağlıklı beslenmek ve yeteri kadar hareket etmekti. Ve bu benim dağal halimdi yani yaşam tarzım. Bunun için bir çaba harcamama gerek yoktu, akış böyleydi ( hala da öyle).

Kilolu olmanın sebebi nasıl zihinde yatıyorsa ince ve formda olmanın da sebebi zihinde yatıyor. İdeal kilonuza ulaşmak ve orada kalmaya devam etmek için siz de aç kalmanız gerektiğine inanıyorsanız bu düşüncenizi bir an önce değiştirin. Eğer bunun böyle olmadığını görmek isterseniz, etrafınızda pek çok örnek görmeye başlarsınız. Bu arada '' ama onların metabolizması hızlı, benimki yavaş'' diye bir şeyler mırıldanıyorsanız, bu da değiştirmeniz gereken olumsuz bir inanç. Yeme ve hareket alışkanlıklarınızı değiştirerek metabolizmanızı hızlandırabilirsiniz.

Sonuç olarak etrafınızdaki, yıllardır ideal kiloda olan insanları inceleyin, dikkatlice bakın, aç kalmadıklarını göreceksiniz.

Sevgiyle ve sağlıkla ilerleyin...

Arzu Bıyıklıoğlu

NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu

www.arzubiyiklioglu.com

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.