SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Beni Taciz Etme

Başlığı görünce aklınıza hemen fiziksel taciz geldi, değil mi? Ama benim bahsedeceğim o değil. Teknolojik yoldan sürekli taciz altındayız. Telefon, mesaj, eposta, sosyal medya...

Kurumunuzdan mesaj/eposta almak istemiyorum diye uyarsam da faydası olmuyor. Bayram sabahı saat 07.45’te emlakçıdan gelen Whatsapp mesajı ile başlıyoruz. ” desen ne yazar? Sonra otomatik bayram mesajları devam ediyor. (Ben de, “ diyenlerdenim.)

Bayram bu, böyle olması normal diye itiraz edeceksiniz belki. Ama bizde özel günler bitmiyor ki? Onlar bitse, firma kampanyaları başlıyor. Bir havlu kaç kere indirime girer ve bir insana kaç kere bunun duyurusu yapılır? Senede kaç havlu alabilirim? İnanılır gibi değil. Kafayı bu konuya takıp hepsine tek tek mesaj attım, listenizden beni çıkarın diye. Hiçbir şey değişmedi, mesajlar aynen devam ediyor. Kaç kere sigorta, check-up, kredi vs. satmak için aradıklarını sayamıyorum.

Son dönemde kızım ilkokulu bitirdi diye bir sürü adını sanını duymadığım okul aradı. Telefon numaramı nereden buldular bilmem. Reklam epostaları yüzünden asıl eposta mesajlarıma ulaşmakta zorluk yaşıyorum. Kaç göndericiyi ‘spam’ olarak belirledim, belli değil.

Sokakta, restoranda, orada burada sürekli bir teklif, bir talep durumu devam ediyor. Fast food alırken büyük seçim ister misiniz’lerle başlayarak buralara kadar geldik. Marketlerde kasiyerler satış yapmaya çalışıyor. Hayır kelimesinden de anlamayıp, ısrarlarıyla bunaltıyorlar.

Buradan firmalara sesleniyorum. Bilin ki, bana mesaj gönderen, arayan hiçbirinize teşekkür etmediğim gibi beni taciz ettiğiniz için ürün ve hizmetinizi alacağım varsa da almıyorum. Ayrıca gelişine attığınız o mesajların gol olması zor. Bir bebek mağazası, kızım 9 yaşında oldu halen benden umutlu… En fazla bir bebeğe hediye alırım kırk yılın başında, onu da taciz ettiği için o mağazadan almam. Ben hedef kitleden çoktan çıktım.

Lütfen verin reklamınızı çeşitli mecralara, zaten alacağım varsa orada görüp alırım. Beni taciz etmenizin sonucunda satış yerine size karşı negatif bir yargı kazanırsınız. O da kimseye söylemezsem eğer… Benim gibi düşünen kaç kişi var bilmiyorum ama sırf onlar yüzünden telefonumu kapatıp mektupla, hatta dumanla haberleşmeye geçebilirim.

Hiçbir anlam ve biçimde tacize uğramadığımız iyi bir dünya dileğimle…

Yazının devamı...

İlişkiler Yumağı

İster kişisel marka olsun, ister bir ürün ya da hizmetin markası, tek başımıza yapıyoruz gibi görünsek de arka planda ilişkiler yumağının yaptığımız işe oldukça fazla etkisi var.

İnsan sosyal bir varlık ve sürekli ilişki yönetiyor. Aile ilişkileri, iş arkadaşları, eş, sevgili vb. bir sürü ilişkiyi yönetiyor. Benim hem çok kolay hem çok zorlandığım bir konudur. Güzel yürüttüğüm ilişkiler iş ilişkilerim. Sanırım bağ kurmadığım için. Diğer ilişkilerimde ne kadar çok bağ kurmuş dolayısıyla ne kadar fazla duygu geliştirmişsem o derece zorlanırım. Mantığım daha geride kalır. Sevgim karar alırken ön planda olur, hayır demem zorlaşır, kırmamak için hassas davranmaya başlarım.

Her insanın yaydığı bir enerji var. Çevremde bulunan kişinin enerjisi beni destekleyen, iyi bir enerji olursa kendimi atomu parçalayacak güçte hissederim. Devamlı negatif üreterek beni kötü hissettiren birinin enerjisi ise paçamdan çeken köstebek gibi toprağın altına gömülüp yok olma isteği uyandırır.

İnsan, en çok zaman geçirdiği 5 kişinin ortalaması oluyorsa eğer, kimlerle ilişki içinde olduğuna iyi bakmalı, analiz etmeli çevresindeki insanları. Kendini yukarı çıkaracaklarla çevrili olmalı. Onu köstebeğe çevirenlerden hızlıca uzaklaşmalı. Kendini köstebek gibi hissettiren en yakın dostu, ya da ailesi olsa bile…

Şu anda bu yazıyı okurken birlikte vakit geçirdiğiniz kişileri bir düşünün. İşte, okulda, evde ya da telefonda konuştuğunuz… Her birine memnuniyet düzeyinizi gösteren 1’den 10’a kadar bir numara verin. Ben eğer 5’in altında bir numara veriyorsam o kişiden ya uzaklaşır ya da bir süre mesafe koyarım. Özellikle yeni bir projeye başlayacak ya da yeni bir karara imza atacaksam yanıma mutlaka beni iyi hissettirecek kişileri alırım. Diğerlerine konuyu açmam bile.

Köstebek gibi hissettirmeyen, kuş gibi sizi yükselten ilişki yumaklarınız olması dileğiyle.

Yazının devamı...

Gölde Kuğu Var Dikkat!

Bugünkü ben de, bugünkü sen de seçimlerimizin sonucuyuz.

Bazen iyi ki seçmişim deriz, bazen ah keşke seçmeseydim.

İş hayatında, özel hayatında insanın hep keşkeleri var. İşler yolunda giderken konu ne

olursa olsun gölde çok ördek var der, ya hepsine sahip olmak ister ya da en iyi ördeği

bulmak için savruluruz.

Hiç daha iyi bir iş teklifi için diğer teklifleri değerlendirirken mevcut teklifi kaçırmadın

mı? O kişi mi bu kişi mi derken yaşın geçip, yakınındaki kişiyi de kaybetmedin mi? Bir

araba gördün, tam istediğin gibi. Dur bakayım daha ucuzu daha da iyisi var mı derken

araba satılmadı mı? Örnekler uzar gider.

Kendi hayatıma baktığım zaman kaçan tüm şeyler için şunu söyleyebilirim. Aslında

kaçan fırsat, gölde çok ördek olduğu zaman değil. İnsan göldeki ilk kuğuyu

gördüğünde güzelliğinden gözleri kamaşıyor ve gelen bu fırsata inanamıyor. Ve

saçmalamaya başlıyor. Sanıyor ki o da göldeki diğer ördeklerle aynı ve o fırsatı

değerlendirmek yerine etraftaki ördekleri yakalamaya çalışıyor. Vee kuğu havalanıp

gidince aklı başına geliyor ve onun bir ördek olmadığını anlıyor.

İçimizde bir nefis var aslında. Daha çok, daha fazla diye bağıran da o. Doğru kararlar

almak için onu susturmayı başarabilmek gerek.

Gölde çok ördek var ama kuğu görmek ve yakalamak gerçekten zor. Eğer iş, aşk ya da

herhangi bir fırsat, yani bir kuğu gördüyseniz yakalayın onu. Vazgeçin artık ördek

kovalamayı, sudan çıkın. Zaten üstünüz başınız yeteri kadar ıslanmadı mı? Yeteri kadar

zaman kaybetmediniz mi?

Kuğu göle indiğinde bu fırsatı yakalamanız dileğiyle…

Yazının devamı...

Nezaket Tatilden Dönmeli

Nezaket ile iletişim kişisel markanızın en iyi temsilcisidir. Bazen yeni tanıştığım insanlara şaşırıyorum. Acaba bir tek bana mı oluyor?

Biri ile tanışıyorum. Unvanına, bitirdiği okula baktığınız zaman iyi bir alt yapısı var gibi görünüyor. Sonra birlikte yemek yiyor ya da birer kahve içiyorsunuz ya da toplantı sonunda bir bakıyorsunuz ki meğer hiç öyle biri değilmiş.

Bu duruma iş hayatının yanı sıra sosyal medyada da rastlıyorum, bu kadarı da pes dedirten paylaşımlara.

Kendini övenler, dil bilgisi olmayan, ne yazdığı anlaşılmayanlar… Üst düzey bir yönetici ama tehditkar bir dil kullanıyor. Sayfasından üslupsuzluk akıyor.

Bir diğeri güya girişimci ama paylaşımları, ergenlerin bile yapmayacağı “esprili laf sokma” sözleri.

Günlük yaşamdan birkaç örnek vereyim. Zarif giyimli bir kadının içinden sırf otopark yeri için bir canavar çıkıyor. Bir başkası mağaza görevlisine ürün sorarken bir had bildirme çabası, komşusu ile bir minik kedi meselesi için tartışma, arkadaşlar arasında bile bir üstünlük kaygısı, hep bir gerginlik, hep bir parmak sallama.

Elbette tüm bunların yanında, sayısı az olsa da nezaket ile iletişim kuran, uzlaşmacı insanları görmek umut veriyor.

Ne ara toplumumuzun dili bu kadar nezaketsiz oldu? Acaba bu bir moda mı yoksa başka bir sebebi mi var? Oysaki en kötü sözü nezaketle ifade edebilir, en büyük tartışmayı seviyesizleşmeden yapabiliriz.

Belki önümüzdeki dönem tüm insanlığın görevi nezaketi tekrar kazanmak olacaktır. Kaybettiğimizi söylemek içimden gelmiyor, belki de bir süre tatile gitmiştir?

Eğer öyleyse, toplumumuzun iyiliği için nezaketin gittiği tatilden acilen dönmesini talep ediyorum.

Yazının devamı...

Kişisel Markanın Düşmanları

Kişisel markamıza en çok ne zaman zarar veririz, biliyor musunuz?

Duygularımızı kontrol edemediğimiz zaman.

Herkesin belli kırmızı çizgileri vardır. Benim kırmızı çizgim haksızlıkla ilgili.

Ama kendime değil bir yakınıma yapılan haksızlıktan bahsediyorum. Böyle bir durumda kendimi hiç tutamazdım.

Artık tutuyorum.

Haksızlığa göz yummak değil, tam tersine o anda duygularımın kontrolden çıkmasına müsaade etmeden, zihnimde tartıp öyle davranmak.

Harika bir kariyeriniz var, belki ünlü birisiniz.

Ayrılık, terk edilme, ihanet, hayalkırıklığı… Duygusal bir olay yaşadınız ve bu durum sizi çok etkiledi. Bunca zamandır sizi siz yapan her şeyi unutabilir ve incinmişliğin verdiği güdüyle bir sürü saçma şey yapabilirsiniz. Şimdilerde bu saçmalıkların çoğunu sosyal medyada görüyoruz. Karşı tarafa laf sokma amaçlı “özlü söz” paylaşmak.

Siz çizginizi bozmadığınızı filan düşünüyor olabilirsiniz ama inanın bana bu hareketler, sadece kendinizi küçültmeye ve aciz duruma düşürmeye yarıyor.

Konu ne olursa olsun, acınız, öfkeniz ne kadar yoğun olursa olsun hemen cep telefonuna sarılmayın. Bununla ilgili dört önerim var. Birincisi, sakinleşmek ve duygunuzu kontrol etmek için kendinize biraz zaman verin. İki, kendinizin en yakın arkadaşı olun ve kendinizi teskin edin. Üç, bu öfkeli laf sokma paylaşımlarının neye yarayacağını kendinize sorun. Dört, böyle bir şeyin dışardan bakıldığında nasıl durduğunu bir düşünün.

Yazının devamı...

Kendine Dışardan Bakabilmek

Hayattaki en önemli inancım; insan isterse her şeyi yapar.
Ancak yaptığınız işin doğru olup olmadığı, arkanızda iyi izler bırakıp bırakmadığı daha önemli bir konu.

Bunu anlamak için şöyle bir önerim var: Yaptığınız iş ne olursa olsun, ara sıra durup biraz uzaktan bakmayı deneyin. Ben ne yapıyorum? Arkamda nasıl izler bırakıyorum?

İnsan kendine dışardan bakınca inanın ortaya bambaşka bir şey çıkıyor. Bunu yapmak kolay değil. Bu bakış öyle olmalı ki birini gözetliyormuş hatta bir filme kaydediyormuş gibi mümkün olabildiğince objektif olmalı.

Bütün detaylara bakın.
İşimi nasıl yapıyorum?
Yöntemlerim neler?
Kimlerle iletişim kuruyorum?
Nasıl konuşuyorum?
Nasıl giyiniyorum?
Yemek düzenim, beslenme şeklim nasıl?
Nasıl yürüyorum?
Çalışmadığım zamanlarda neler yapıyorum? Vb.

Peki bu gözlemleriniz sonucunda çıkan sonuçtan memnun musunuz?
Evetse sorun yok.
Değilseniz memnun olmadıklarınız konusunda bir eylem planı yapabilirsiniz. İnsanın kendi ile ilgili atacağı en önemli adım bence farkındalık. Çünkü bir sürü şeyi farkında olmadan yaparız otomatiğe alınmış gibi.

Bazen olayların gidişatı ya da çevremizdeki kişiler bize bir şeyler anlatmaya çalışır. Biz “farkında” değilsek değişen hiçbir şey olmaz.

Eskiden etrafımda biri bir şeyleri yanlış yaptığında ona anlatmak için kendimi paralardım. Zamanla kabullenişe geçtim. Anladım ki birisi değişmeyi istemiyorsa boşuna uğraşıyorsunuz. Belki bu onun sınavı. Belki zamanla farkına varacak. Belki bu süreçte para, zaman vs kaybederek öğrenecek.
Ayrıca benim doğrum onun doğrusu olmak zorunda değil. Belki de ben yanılıyor olabilirim.

Siz iyisi mi, bırakın başkalarını.
Kendi kendinizi gözlemleyin.
Eğer sonuçlardan memnunsanız sorun yok.

Yazının devamı...

Kişisel Marka ve Hayal Kurmak

Çok… En başarılı kişisel markaların, hayalinin peşinden gidenler arasından çıktığını

görmek zor değil.

Oysa hayal kurmak bizim kültürümüze ters. Çocukken bile ağız tadıyla hayal kuramadı

birçoğumuz.

“Hayalperest” damgası yedik.

Ayağımız yere sağlam bassın diye koşullandırıldık.

Ayaklarımız öyle sağlam bastı ki ileri gitmemiz gerekirken koşamadık, takıldık kaldık.

Erteledik.

Bahane bulduk.

Şu evin borcu bitsin

Çocuk biraz daha büyüsün

Bu yaştan sonra zor

Eğitimim yeterli değil

Kim ne yapsın benim fikrimi

Daha iyisini yapanlar var…

Bir cesaretle adım atmaya kalktığımızda çevremiz yine bizi korudu(!).

Gül gibi işini bırakıyorsun, sonra ararsın

Ya bu iş tutmazsa?

Bizi hiç mi düşünmüyorsun?

Kredini ödeyemezsen evine haciz gelir

Bu saatten sonra gülerler sana

Nerden bulacaksın müşteriyi?

Ailemizin, çevremizdekilerin kendi korkuları kucağımıza verildi.

Hayallerini gerçekleştiren ile gerçekleştirmeyen arasındaki en belirgin fark, birinci

grubun hayalinin peşinden gitmeyi denemesidir.

İçinizden bir şeyler geçiyor ama tam adını koyamıyorsanız veya biraz daha resmi

belirginleştirmeye ihtiyacınız varsa elinize kağıt kalem alıp yazın.

Şimdi soruyorum:

Bugüne kadar bilinçli veya farkında olmadan istediğiniz şeylerin hangileri gerçek

oldu?

Hayatınızda ne olmasını istiyorsunuz?

Nede başarılı olabileceğinizi düşünüyorsunuz?

Nasıl biri olmak istiyorsunuz?

Peki hayaliniz gerçek olsa acaba nasıl biri olurdunuz?

Bir çalışma gününüz nasıl geçerdi?

İnsanlar siz nasıl tanımlardı?

Hayatınızda ne gibi değişiklikler olurdu?

Nasıl giyinirdiniz?

Nasıl hissederdiniz?

Bunlar aynı zamanda kişisel marka çalışmanızın ilk adımlarıdır.

Hiçbir sınırlama getirmeden, bütün heyecanınızla cevaplayın.

Hadi biraz “hayalperest” olun.

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.