SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Marka Olma

Aslında ‘Merhaba dünya’ diyerek başlamam lazım.

Taşınma, seyahatler, yoğun başlayan yeni işler… Bu koşturmacadan dolayı uzun zamandır yazmaya fırsat bulamadım.

Bu sabah ‘biraz sosyal medyada dolaşayım’ dedim. Gözüme bir ileti takıldı. Kimin yazdığı belirtilmemiş. Bu sözlerin altında beğeniler, çok doğru diye destekleyici, büyük laflar…

Bazı kelimelerin anlamını tam bilmeyiz ve algıladığımız şekliyle kullanırız. Bu iletiyi görünce marka olma konusunun ne kadar yanlış anlaşıldığını bir kere daha anladım.

Bu yoruma katılmıyorum. Eğer bahsedilen şey ’ olmaksa, marka olmamak diye bir şey yoktur, zaten iyi ya da kötü herkesin bir kişisel markası vardır. Bunun kanıtı sizin insanlar üzerinde bıraktığınız izlerdir.

Marka olmak sanıldığı kadar çabuk olunmaz. Çalışma ve zaman Bir gecede olunan şey marka değil, şöhrettir.

Herkesin bir markası ve bir marka değeri vardır. İyi markaların kendi değerleri vardır. Çizgileri nettir; parayı veren herkes hizmet alamaz. Zaten onu iyi marka yapan şey, hizmet verirken kendi için belirlediği kırmızı çizgileridir.

Gelelim “ kısmına.

Bunu pek anlamadım ama mesajın sahibi çabalamak derken işini daha iyi yapmayı kastediyorsa bu zaten hem insanlar hem de marka için harcanması gereken bir çaba. Ama dürüstlük, adil olma gibi ahlaki değerlerden bahsediyorsa, bu değerler olmadan marka diye bir şey sözkonusu olamaz zaten. Ahlaki değerler olmazsa marka olarak ayakta kalamazsınız.

İyi şeyler hep olur…

Yazının devamı...

Sosyal Medya Özeliniz mi?

Hemen hepimizin sosyal medya hesapları var. Danışanlarımla üzerinde en çok konuştuğum

da sosyal medya paylaşımları... Bu konuda dikkat edilmesi gereken birçok nokta var.

Bireysel bir iş yapıyorsanız siz bir ürünsünüz. İşinizin öznesi sizsiniz. Eğer bir kurumda

çalışıyorsanız da bu kural değişmez. Hesabınız iş arkadaşlarınıza ve çalıştığınız kurum

vasıtasıyla tanıştığınız insanlara açıksa, aynı durum sizin için de geçerlidir. Hem kendi kişisel markanızın hem kurum markasının sorumluluğunu taşırsınız.

Sosyal medya hesaplarında rüzgar nereden eserse o yönde paylaşımda bulunulmaz. Bu

cümleme genelde şöyle bir cevap gelir: “Ama orası benim özel alanım, özel hayatım.” Diyelim ki sizi 4.000 kişi takip ediyor. Bu kişilerin hepsi gerçek hayatınızda yer alıyor mu? Hepsinin tatildeki özel anlarınızı, tuttuğunuz takım kaybedince hakeme nasıl saydırdığınızı, terk edilmiş hallerinizi bilmelerini mi istiyorsunuz?

Elbette bunu isteyebilirsiniz. Tek bir şartla: Amacınıza uygunsa… Yani sivri dilli, küfürbaz,

yaralı vs. olarak tanınmak istiyorsanız sorun yok. Ya da bir mankenseniz bikinili fotoğraf da

tamam. Peki ne zaman sorun var? Sosyal medyada gördüğüm örnekler üzerinden gideyim:

Bir doktorun, hastalarının da takip ettiği bir sosyal medya hesabına koyduğu bikinili

fotoğrafı…

Bir iş kadınının, sürekli terkedildiğine vurgu yaptığı acıklı, yaralı sözleri…

Bir kişisel gelişimle uğraşan kişinin, işiyle alakasız, eski yeşilcam jönü tadındaki fotoğrafları...

Seçimlere hazırlanan çiçeği burnunda siyasetçinin, vatandaşı dinliyor şeklinde kurgulanmış

sözde halk adamı fotoğrafları… Önceki paylaşımlarından birinde şortuyla plaj voleybolu

oynarkenki halleri…

Bu tarz paylaşımlar ‘dost meclisinde sohbet’ demek değil. Kimse çıkıp kralın çıplak olduğunu

bağırmıyor diye kralın çıplak olduğu gerçeği değişmiyor.

Belki paylaşımlarınızı yapmadan önce, listenizde ne kadar insan olduğunu ve o paylaşacağınız fotoğrafın, yazının kimlere ulaşacağını bir an düşünürseniz vazgeçersiniz. Yok eğer bir sakınca görmüyorsanız paylaşırsınız, size kalmış.

İyi şeyler biz istediğimiz sürece olur...

İyi paylaşımların olduğu bir sosyal medya dileklerimle...

Yazının devamı...

Ya Gerçek Öyle Değilse?

Çocukluğumdan beri biri bana kendisiyle ilgili bir şey söylediğinde hemen inanırdım. Yalanı ortaya çıkana kadar değil de kendisi yalan söylediğini itiraf edene kadar onun söyledikleri benim gerçeğim olurdu.

Ancak biri gelir de bana dünya ve evrenle ilgili bir şey söylerse dinler ama içimden hep şöyle derdim: “

Yıllar geçti, hâlâ insanların kendileri hakkında söylediği her şeyi gerçek kabul ederim. Ama söz; evren, sonsuzluk, dünya gerçekleri, ekonomi vs herkesi ilgilendiren konulara gelince kafamda hep bir “acaba?” olur. Üstüne üstlük çoğunluk değil, azınlık ne derse onun yanında olur, muhaliflik ederim.

Son dönemde kendi etrafımdaki insanlardan en çok duyduğum söz; “ Evet, artık insanlar inanmak istiyor. Eskiden bizlere anlatılan, gösterilen şeylere inanırken şimdilerde her şeyden şüphe eder olduk.

Çünkü gerçek diye öğretilen şeyler zaman geçtikçe ya inkar edildi ya hayal kırıklığına dönüştü. Basit bir örnek vereyim; bir dönem margarin için methiyeler düzülmüştü. Tüm çocuklar margarinli ekmek yiyorduk. Ne havalı bir şeydi o ekmeğe tereyağı değil de margarin sürerek yemek. Şimdilerde aynı margarin tu kaka oldu. Tereyağ diye aldığımız ürünün aslında patates ezmesi olduğunu öğrenmek gibi birçok kandırmaca… Hal böyle olunca özellikle birçok arkadaşım beslenme konusunda neredeyse kendi evlerinde arge merkezi kuracak kadar araştırma işine girdi. Artık söylenenlere inanmıyorlar. Artık deneyim ve samimiyet pazarlamada ön planda oldu. Artık ne dediğinizin çok da önemi yok.

Eskiden marka denince akla ilk gelen şey reklamdı. Kemal Sunal’ın oynadığı 1978 yapımı “Yüz Numaralı Adam” filmindeki reklamlar gibi; sadece vaat var ama içi boş. Verilen vaatler gerçekleşmeyince insanların reklamlara dolayısıyla reklamla marka olmaya çalışanlara inançları sarsıldı. Artık insanlar deneyimlere, referanslara, verilen sözlerin tutulmasına, yani samimiyete önem veriyor.

Sadece reklamla yapılan marka çalışması tanınırlık getirir ama asla sizi bir marka yapmaz. Bu durum sadece ürünler için geçerli değildir. Kişisel markanız için de sadece tanınır olmanız, sosyal medyada bir sürü insanın sizi takip ediyor olması da sizi marka yapmaz.

Kişisel marka için verdiğiniz sözleri tutmanız, bu konudaki samimiyetiniz, iş yapış şekliniz kısacası arkanızda bıraktığınız izler sizin markanızdır.

Yazının devamı...

Kişisel Markanıza Yolculuk

Kişisel markasını oluşturmak isteyenlere birçok soru yöneltirim. Marka için destek vermeden önce onun zayıf ve güçlü yanlarını bilmek çok önemlidir. Danışanlar bu soruların cevaplarını verirken aslında kendilerine bir yolculuk yapar.

Bana göre işin en önemli kısmı da budur. Nasıl ki yola çıkmadan önce her şeyi hesaba katmak (arabanın yapısı, sürücünün özellikleri, hava şartları vs.) güvenli bir yolculuğun ilk kuralı ise kişisel markanızı oluşturmadan önce de mutlaka kendimizi tanımamız gerek. Bu, hayatın hızlı akışında farkında olmadan kendimizden uzaklaştığımız için de önemli.

İster yeni bir kariyere başlayın, ister mevcut işinizde ilerleyin; kendinizi tanımak için doğru soruları sormak önemlidir. Kendinize sorduğunuz bu sorular markanızı geliştirmenize ve önünüzde yeni ufuklar açılmasına yardımcı olacaktır. Düşünün ki, siz bir şirketin başına getirildiniz. Sunulan ürün ve hizmetleri tanımak için ekibinize sorular soruyorsunuz. Ya da pazara yeni bir ürün sunmak ve onu markalaştırmak için bazı yanıtlara ihtiyaç var. Burada önemli olan sorduğunuz sorulara dürüstçe ve samimiyetle yanıt vermeniz.

Peki kendinize nasıl sorular sormalısınız? Aşağıda örnek soruları ışık tutması için sizinle paylaşıyorum. Ancak bu sorulara sözlü değil yazılı olarak yanıt verin. Yanıtları verdikten sonra da birkaç kere okuyup gözden geçirmenizi öneririm. Eğer kendinize karşı bu soruları sorup yanıtlamakta güçlük çekerseniz, görüşlerine güvendiğiniz insanlardan yardım isteyebilirsiniz. Mesela çocuklukta ne yapmaktan hoşlandığınızı hatırlamakta zorluk çekiyorsanız bu konuda hafızasına güvendiğiniz büyüklerinize danışabilirsiniz. Sizi iyi tanıyan bir arkadaşınıza, sizi benzersiz yapan özelliği sorabilirsiniz.

Yakınlarınızın cevaplarına yüzde yüz katılıyorsanız bile tüm bunları kendi cümlelerinizle kağıda dökmeyi unutmayın.

Kendinize Sorular

İlk sorunuz kendinize kim olduğunuzu sormak olsun.

-Kimsiniz? (30 saniyede kendinizi tanıtır gibi düşünün.)

-Sizi benzersiz yapan özellikleriniz neler?

-Çocukluğunuzdan beri neyi yapmakta iyisinizdir?

-İnsanlardan en çok hangi konularda övgü alırsınız?

-Sosyal hayatınızda neler yapmayı seversiniz veya üstünde konuşmaktan asla yorulmazsınız?

-İş hayatında, üzerinde keyifle, uzun uzun konuştuğunuz konu nedir?

-Genel olarak hangi alanlarda iyisinizdir? (iş, sosyal yaşam vs)

-Sizi hangi yönleriniz en iyi tanımlar ve övgü almanızı sağlar?

-İş ya da sosyal hayatınızda sizce neleri diğer insanlardan daha iyi yaparsınız?

-Tutkunuzu ortaya çıkaran, sizi en çok heyecanlandıran alanlar hangileri?

-Başkalarında olmayan, sizi farklı kılan ne gibi deneyimleriniz var? (İş)

-Başkalarında olmayan, hangi becerileriniz, bağlantılarınız ve kaynaklarınız var?

-Kişiliğinizin en güçlü yönleri neler?

-Sizi siz yaptığını düşündüğünüz prensipleriniz neler?

-Markanızı güçlendirmek için hangi bağlantı ve kaynakları kullanabilirsiniz?

-Güçlü yanlarınızdan nasıl faydalanabilirsiniz? Onları nasıl kullanabilirsiniz?

Kendinize sorular sorarak yapacağınız yolculuğun iyi şeylerin habercisi olması dileğiyle…

Zaten iyi şeyler hep olur. Siz isteseniz de istemeseniz de...

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.