SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Boşanma davası hakkında merak edilen 5 soru 5 cevap

1. Boşanma Nedir?

Boşanma, geçerli olarak kurulmuş bir evliliğin sonradan ortaya çıkan ve yasada öngörülen bazı sebeplerle mahkeme kararıyla sona erdirilmesidir.

2. Boşanma Sebepleri Nelerdir?

Medeni Kanunda boşanma sebepleri, sınırlı sayı ilkesiyle belirlenmiş olup; belirlenen bu boşanma sebepleri dışında eşlerin boşanmalarına karar verilmesi mümkün değildir. Sınırlı sayıyla belirlenen boşanma sebepleri şunlardır: 

⮚ Zina (MK 161), 

⮚ Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış (MK 162)

⮚ Suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme (MK 163)

⮚ Terk (MK 164)⮚ Akıl hastalığı (MK 165)

⮚ Evlilik Birliğinin Sarsılması (MK 1661)

- Evlilik Birliğinin Sarsılması Sebebiyle Boşanma (MK 166/1-2)

- Anlaşmalı Boşanma (MK 166/3)

- Ortak Hayatın Kurulamaması Sebebiyle Boşanma (MK 166/4)

3. Özel Boşanma Sebepleri ve Genel Boşanma Sebepleri Nelerdir?

Özel boşanma sebepleri, belli olgulara dayanan ve kanunda özel olarak düzenlenen boşanma sebepleridir. Bu kapsamda zina, hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış, suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme, terk ve akıl hastalığı sebebiyle boşanma, özel boşanma sebepleridir.

Genel boşanma sebepleri ise belli bir olguya dayanmayan ve genel kavramlar üzerine kurulu boşanma sebepleridir. Bu kapsamda evlilik birliğinin sarsılması sebebiyle boşanma, anlaşmalı boşanma ve ortak hayatın kurulamaması sebebiyle boşanma, genel boşanma sebepleridir.

Özel boşanma sebebi ispat edildiğinde evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebiyle boşanma davalarında olduğu gibi davacının kusurlu davranışlarının dikkate alınması suretiyle kusur kıyaslaması yapılamaz. Nitekim özel boşanma sebepleri ispat edildiği takdirde, bu fiillerde bulunan eş tam kusurlu kabul edilir. Bu kapsamda özel boşanma sebebiyle boşanmaya karar verilmesini isteyen eşin de boşanmayı gerektirecek ağırlıkta bir kusuru ispatlanmış olsa bile, kusur bakımından dikkate alınamaz.

4. Mutlak Boşanma Sebepleri ve Nisbi Boşanma Sebepleri Nelerdir?

Mutlak boşanma sebepleri, boşanmaya neden olan olguların ispatı sonrasında evliliğin temelinden sarsılıp sarsılmadığını araştırmadan boşanmaya karar verilmesi gereken boşanma sebepleridir. Kanun koyucu, mutlak boşanma sebeplerinin varlığı halinde evlilik birliğinin doğal olarak temelinden sarstığı varsayımını kabul etmiştir. Bu kapsamda zina, hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış ve terk sebebiyle boşanma, mutlak boşanma sebebidir.

Nisbi boşanma sebepleri ise diğer eşin kusurlu davranışının yanında evlilik birliğinin temelinden sarsıldığının ispat edilmesi gerektiği boşanma sebepleridir. Nisbi boşanma sebeplerinde hakim, diğer eşin kusurlu davranışlarını ispat edilse dahi bu kusurlu davranışın evlilik birliğinin temelinden sarsıp sarmadığını araştırarak karar verir. Bu kapsamda suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme, akıl hastalığı ve evlilik birliğinin sarsılması sebebiyle boşanma sebepleri, nisbi boşanma sebepleridir.

5. Terditli Boşanma Davası Nedir?

Eşlerden birinin birden fazla boşanma sebebine dayalı olarak boşanma davası açabilmesi mümkündür. Bu şekilde birden çok hukuki nedene dayalı olarak boşanma davası açıldığında, terditli (kademeli) dava açıldığı kabul edilmektedir. Terditli davalarda taleplerden ilki asıl talep; ikincisi yardımcı taleptir.

Söz gelimi eşlerden biri, diğeri hakkında hem özel hem de genel boşanma sebebine dayalı olarak terditli dava açılması açabilir. Bu tür durumlarda açılan davalardan birinin kabul edilmesiyle birlikte davacı, davasını ispat etmiş olur. Bu tür durumlarda davalardan birinin reddedilmiş olması halinde dahi davacı aleyhine yargılama giderine ve avukatlık ücretine hükmedilmez.

Yazının devamı...

Velayet ve iştirak nafakası

İştirak nafakası, velayet hakkı kendisine verilmeyen ebeveynin, çocuğunun bakım ve eğitim giderlerine kendi gücü oranında yapacağı ekonomik katkıdır. Bu nafaka, çocukla ilgili olduğu için kamu düzenine ilişkindir. Bu sebeple hakim, velayet hakkı sahibi talepte bulunmamış olsa dahi iştirak nafakasına hükmedilebilir. Burada önemli olan çocuğun menfaatidir.

İştirak nafakası; boşanma, ayrılık, evliliğin butlanı veya feshine ilişkin davaların kesinleştiği tarihten itibaren başlamaktadır. Burada belirleyici tarih, bu yöndeki kararların kesinleştiği tarihtir. Kararın kesinleşmesinden önce hükmedilen nafakalar ise tedbir nafakası olarak isimlendirilmektedir.

İştirak nafakası, bu nafakanın mahkeme kararı ile kaldırılması, çocuğun ergin olması, velayetin değiştirilmesi, çocuğun ya da nafaka borçlusunun ölümü gibi durumlarda sona ermektedir.

Velayetin değiştirilmesi davası ile birlikte iştirak nafakası talep edilmesi durumunda da iştirak nafakası velayet değişikliğine dair kararın kesinleştiği tarihten itibaren başlamaktadır. Bu konuda Yargıtay, yakın tarihli bir kararında şu tespitlere yer vermiştir:

Görüleceği üzere velayet davası ile birlikte açılan iştirak nafakası davalarında, iştirak nafakasının başlangıcı velayet kararının kesinleştiği tarihtir.

 

www.instagram.com/av.yasaroksuz/

https://twitter.com/avyasaroksuz

https://www.linkedin.com/in/avyasaroksuz/

Yazının devamı...

Protokole hakim müdahalesi

Eşlerin, boşanma ve boşanmaya bağlı olan konularda anlaşmaları halinde anlaşmalı olarak boşanmaları mümkündür. Ancak anlaşmalı boşanmanın gerçekleşmesi için kanunun aradığı başkaca şartlar da bulunmaktadır. Bu kapsamda anlaşmalı boşanmanın gerçekleşebilmesi için dört şartın bir arada gerçekleşmesi gerekir.

Bunlardan ilki evlilik birliğinin en az bir yıl sürmüş olması şartıdır. Bir yıllık süre, resmi nikâhın yapıldığı tarihten itibaren hesaplanır. Bir yıllık süre doldurulmadan açılan ve dava açıldıktan sonra bu sürenin doldurulduğu durumlarda anlaşmalı boşanma kararı verilmez.

İkinci olarak boşanmak için eşler ya birlikte mahkemeye başvurmalı ya da bir eş diğerinin açtığı boşanma davasını kabul etmelidir. Anlaşmalı boşanmada kimin davacı olduğunun hiçbir önemi bulunmamaktadır. Nitekim bu davalarda tarafların kusurlarına ilişkin hiçbir değerlendirme yapılmamaktadır. Bu sebeple eşlerden birinin açmış olduğu anlaşmalı boşanma davasının diğer eş tarafından kabul edilmesi ya da eşlerin birlikte mahkemeye başvurmaları gerekir.

Üçüncü olarak hâkim, eşleri aynı anda ve bizzat dinlemelidir. Anlaşmalı boşanma davasında hâkim, tarafları dinleyecek ve beyanlarının serbest iradelerine dayanıp dayanmadığını tespit edecektir. Bu bakımdan anlaşmalı boşanma davalarında tarafların, hâkim huzurunda beyanda bulunmaları şarttır.

Son olarak ise anlaşma şartları, hâkim tarafından uygun bulunmalıdır. Taraflar, boşanmanın mali ve hukuki konularında istedikleri şekilde anlaşabilirler. Ancak hâkim, tarafların vardığı mutabakatta, tarafların ve çocukların menfaatini göz önüne alarak değişiklikler yapabilir. Hâkim tarafından yapılan bu değişikliklerin kabul edilmesi halinde, anlaşmalı boşanma gerçekleşecektir. Ancak hâkim tarafından yapılan değişikliklerin taraflarca kabul edilmemesi durumunda, anlaşmalı boşanma gerçekleşmeyecektir. Anlaşmalı boşanmaya hakimin müdahalesine ilişkin değerlendirmede bulunan Yargıtay, yakın tarihli bir kararında şu tespitlere yer vermiştir:

Görüleceği üzere anlaşmalı boşanma davasına bakan hakim, tarafların anlaşmalarını uygun bulmazsa yeni öneride bulunup kabul edip etmediklerini sorabilir. Taraflar, bu öneriyi kabul ederlerse karar bu şekliyle tesis edilir. Ancak önerinin kabul edilmemesi halinde davanın, anlaşmalı boşanmadan çekişmeli boşanmaya dönüşmesi muhtemeldir.

Yazının devamı...
Yazının devamı...

Eşler kefil olabilir mi?

Eşlerin hukuki işlemlerinin genel kuralları Medeni Kanunun 193. maddesinde düzenlenmiştir. Kanundaki düzenlemeye göre eşlerden her biri, diğeri ve üçüncü kişilerle, kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, her türlü hukuki işlemi yapabilir.

Kefillikle ilgili aksine hüküm ise Türk Borçlar Kanunun 584. maddesinde düzenlenmiştir. Bu hüküm gereğince eşlerden biri, mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça, ancak diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabilir.

Ancak yapılmış bir kefalet sözleşmesinde kefilin sorumlu olacağı miktarın artmasına veya adi kefaletin müteselsil kefalete dönüşmesine ya da kefil yararına olan güvencelerin önemli ölçüde azalmasına sebep olmayan değişiklikler için ise diğer eşin rızası gerekmez.

Kanundaki bu düzenleme, evlilik birliğinin korunması için büyük öneme sahip olmasına rağmen ticari hayatın olumsuz gelişmesine neden olacak niteliktedir. Bu sebeple bu konuda önemli istisnalar getirilmiştir.

Bu kapsamda ticaret siciline kayıtlı ticari işletmenin sahibi veya ticaret şirketinin ortak ya da yöneticisi tarafından işletme veya şirketle ilgili olarak verilecek kefaletlerde diğer eşin rızası gerekmez.

Aynı şekilde mesleki faaliyetleri ile ilgili olarak esnaf ve sanatkârlar siciline kayıtlı esnaf veya sanatkârlar tarafından verilecek kefaletlerde de diğer eşin rızası gerekmez.

Tarım kredi, tarım satış ve esnaf ve sanatkârlar kredi ve kefalet kooperatifleri ile kamu kurum ve kuruluşlarınca kooperatif ortaklarına kullandırılacak kredilerde verilecek kefaletler için de diğer eşin rızası aranmaz.

Eşlerin, diğer eşin rızasını almadan kefil olamayacağına ilişkin değerlendirmede bulunan Yargıtay 19. Hukuk Dairesi, yakın tarihli bir kararında şu tespitlere yer vermiştir:

Görüleceği üzere Türk Borçlar Kanunundaki hüküm gereğince eşlerden biri, mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça, diğerinin yazılı rızasını almadığı sürece kefil olamaz.

Yazının devamı...

Mal paylaşımında yetki kuralı

Mal rejiminin tasfiyesine ilişkin davalarda yetkili mahkeme, Medeni Kanunun 214. maddesinde özel olarak düzenlenmiştir.

Medeni Kanun'un 214. maddesinde düzenlemeye göre mal rejiminin ölümle sona ermesi durumunda, mal rejiminin tasfiyesine ilişkin davanın ölenin son yerleşim yeri mahkemesinde açılması gerekir.

Mal rejiminin; boşanma, evliliğin iptali veya hakim tarafından mal ayrılığına karar verilmesi ile sona ermesi halinde ise yetkili mahkeme; bu davalarda yetkili olan mahkemedir. Örneğin boşanma davası Bakırköy adliyesinde açılmışsa, mal rejimi davası da Bakırköy’de açılmalıdır.

Medeni Kanun'un 214. maddesinde ise son olarak kapsayıcı bir hükme yer verilerek, mal rejiminin sona ermesine neden olan diğer durumlarda davalı eşin yerleşim yeri mahkemesinin yetkili olduğu hüküm altına alınmıştır.

Mal rejiminin ölümle sona ermesi durumunda ölenin son yerleşim yeri mahkemesinin yetkili olacağına ilişkin yetki kuralı kesin yetki kuralıdır. Medeni Kanun'un 214. maddesinde belirtilen diğer yetki kuralları ise kesin nitelikte değildir.

Mal paylaşımı davalarında yetkili mahkemenin nasıl belirleneceğine ilişkin değerlendirmede bulunan Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, bir kararında şu tespitlere yer vermiştir:

Görüleceği üzere mal rejimine ilişkin davalarda yetki mahkeme, mal rejimin nasıl sona erdiğine göre belirlenmektedir. Bu durumda yetkili mahkeme, kesin yetkili mahkeme ve kesin olmayan yetkili mahkeme ayrımına göre değerlendirilmektedir.

Sağlıklı Günler

Av. Yaşar ÖKSÜZ

www.instagram.com/av.yasaroksuz/

https://twitter.com/avyasaroksuz

https://www.linkedin.com/in/avyasaroksuz/

Yazının devamı...

Katkı-katılma alacağı farkları

Katkı alacağı ile katılma alacağı sıklıkla karıştırılan iki kavramdır. Kelime olarak birbirlerine benzeyen bu iki kavram arasında çok temel farklar bulunmaktadır. Nitekim;

- Katılma alacağı, eşler arasında edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu hallerde talep edilebilir. Katkı payı alacağı, eşler arasında mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemlerde yapılan katkının karşılığıdır.

- Katılma alacağında kanundan doğan bir karine olarak, eşlerin malvarlıklarını birlikte edindikleri kabul edilmektedir. Bu sebeple katılma alacağının belirlenmesinde eşlerin çalışıp çalışmaması, kazançlarının oranı, mal varlığının edinilmesine, iyileştirilmesine ya da korunmasına katkıda bulunulmasına da gerek yoktur.

- Katkı payı alacağında ise bir eşin diğerine ait mala hiç ya da uygun bir karşılık almaksızın katkı yapması ve bu katkıyı da somut olarak ispat edebilmesi gerekir. Çalışmayan eşin, ev işleriyle ilgilenmesi ve çocuk bakması diğer eşin edindiği mala katkı olarak değerlendirilemez. Katkı payı alacağı talep edilebilmesi için eşlerden birinin, olağan aile içi yardımlaşma sınırlarını aşan nitelikteki çalışmalarının olması gerekir.

Katkı ve katılma alacağına ilişkin farklara dair değerlendirme yapan Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, yakın tarihli bir kararında şu tespitlere yer vermiştir:

Görüleceği üzere katkı alacağı eşler arasında mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu durumlarda talep edilebilir. Katkı payı alacağında, katılma alacağından farklı olarak talep eden eşin katkıda ulunduğunu ispat etmesi gerekir.

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.