SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

LGS ve YKS öncesi ebeveynlere öneriler

Sevgili ebeveynler,

Bu yıl hem LGS hem de YKS süreci diğerlerinden oldukça farklı, evet. Ama lütfen çocuklarınızın başına bir talihsizlik gelmiş gibi düşünmeyin, davranmayın ve çocuklarınıza da böyle yaklaşmayın. Sadece bu yılın gerçeği de böyle. Aynı şartlar sınava girecek tüm çocuklar için geçerli. O yüzden haydi şimdi olmayana değil de olana odaklanalım ve neler yapabileceğimizi konuşalım.

Avantajlar:

-Sınav ilk dönem konularından olacak. Dolayısıyla tüm yıla göre daha az konu var. Bu zamana kadarki çalışmaları onlar için yeterli olacaktır. Öyle düşünün. :)

-Herkes kendi okulunda sınava girecek. Bu da öğrencilerin daha önceden bildikleri güvenli alanlarında olacaklar demek. Bu da onlara ekstra rahatlık sağlar.

Nasıl davranalım:

-Konunun üzerinde durmayın, sürekli hatırlatmayın. Zaten arkadaşlarıyla aralarında muhtemelen sosyal medyadan bolca görüşüyorlardır. Özellikle bu yaşlarda, birinin gerginliği de diğerine kolayca sıçrayabilir. Bu konuda dikkatli olmasını, düşüncelerini kendisinin yönettiğini, o izin vermezse hiçbir olumsuz düşüncenin onu etkilemeyeceğini ona dostane bir şekilde hatırlatabilirsiniz.

-Eğer bizimle konuşmuyor ve çok gergin diyorsanız bir mektup yazıp ona verebilirsiniz. Bu mektupta onu çok sevdiğinizi, bundan sonraki süreçte ne olursa olsun birbirinize olan sevginizin devam edeceğini, hep beraber güzel bir gelecekte mutlu, huzurlu, yine sevgi ile birlikte yaşamaya niyet ettiğinizi, bu sınavdan alacağınız sonucun bu yolculukta sadece bir basamak olduğunu, ve onu yürekten desteklediğinizi, bu zamana kadarki tüm çalışmalarını takdir ettiğinizi, vb. ona hatırlatın.

-"Şunu yeme bunu ye" gibi onun gerilmesine sebep olabilecek sözler söylemeyin.

-Son anda "Sana güveniyorum" "Sen en iyisini yaparsın" gibi sözler söylemeseniz daha iyi olabilir. Bunlar yukarıda bahsettiğim gibi önceden konuşmayla ya da mektupla vs. konuşuldu. Sadece güzel, içten, onu destekleyen bir gülümsemeyle, "Görüşürüz, çıkışta ben şuradayım." deyip uğurlayabilirsiniz.

Buradaki ince çizgi, bakışlarla ya da sözlerle çocuğunuzun üzerinde beklenti stresi yaratmamak olmalı. Sarılmak istiyorsa sarılın tabi ki. Duymak istiyorsa söyleyin tabi ki. Ama normalde böyle bir alışkanlığınız yoksa ve çocuğunuz bunu istemiyorsa gene beklenti stresi yaratabilir.

-Sıradan bir gün gibi, ekstra tepki göstermeden geçirebilirsiniz. Sınavdan önce de komik bir film, bir komedi gösterisi, vb onu rahatlatacak bir şeyler izleyebilirsiniz. Gülmek iyi gelir.

-Sınav günü okul kapısının önüne gelmeden önce, sınava girecek diğer çocuklarla karşılaşmadan, 5-10 dakika da olsa ağaçlara, kuşlara, vb güzel şeylere odaklanarak yürümesini sağlayabilirsiniz. Hareket ve güne güzel bir başlangıç hem rahatlatır hem de zihinsel fonksiyonlarını arttırır.

-İki sınav arasında da görüşürseniz "Nasıl geçti?" diye sormayın. "Naber, acıktın mı, bir şey ister misin?" gibi sınavı vurgulamayan sorular daha iyi olur. Yine sınav arasında yürüyebilirse ne güzel olur.

-Sınavda bir şey hatırlamaya ihtiyaç duyduğunda sol yumruğunu 90 saniye civarı sıkmasını önerebilirsiniz. Bu beynindeki hafıza bölgesine harekete geçirecek ve hatırlamasını kolaylaştıracaktır.

-Bir yerde takılırsa "Bu soruyu kolaylıkla, rahatlıkla, şimdi doğru cevaplamam için neler mümkün?" demesini ve doğru cevabı rahatlıkla bulduğunu 2-3 saniye gözünde canlandırmasını önerebilirsiniz. Sonra hemen yeni soruya geçsin tekrar döndüğünde daha rahatlamış ve gereken bilgileri hatırlamış olarak cevaplayabilir.

-Bir de bol bol yaşamında nelerin olmasını istiyorsa onları hayalinde canlandırma çalışması yapabilirsiniz. Kendiyle ilgili ne olmasını istiyorsa, bunları olmuş gibi, o duyguları derinlemesine hissederek canlandırmasını isteyin. Örneğin LGS'den yeterli puanı aldığını öğrendiği anı hayal edebilir. Ya da hiç puan hesabına girmeden sağlıklı, mutlu, başarılı, ilgi alanlarını destekleyen şekilde eğitim alırken, sevdiği işi yaparken, vs. olmak istediği halini hayalinde canlandırabilir. Bu çalışma, olumsuz düşüncelerin kendini gerçekleştirmesindense, kendi isteklerinin de aktifleşmesine yardımcı olur. Daha ayrıntılı cümleler için instagram ya da youtube'daki "Nasıl isteyelim? videolarıma bakabilirsiniz.

-Siz de ebeveyn olarak çocuğunuzun güzel haberlerini aldığınızın, gördüğünüzün, deneyimlediğinizin, onun için en iyisi olduğunu bildiğinizin, eğitimi, gelişimi, geleceği ile ilgili içiniz rahat olduğunun, vb. hislerini hissederek aynı hayal çalışmasını kendinize yapabilirsiniz. "Bizim çocuk tembel, pek çalışmadı, pek umudum yok ya, hayırlısı." demeyin. Olumlu düşünün, ya da serbest bırakın. Ama olumsuz etkilemeyin.

-İsterseniz sınavdan sonra da bu sürecin bitişini küçük bir kutlamayla renklendirebilirsiniz.

Ayşegül Karahan Ertuğrul

"En İyi Haline Yolculuk"

www.aysegulkarahan.com

instagram: www.instagram.com/aysegulkarahanertugrul/

Yazının devamı...

Karantinada uzaktan eğitim

Tüm dünya olarak tarihi bir dönem yaşıyoruz. Şu an çoluk çocuk yaşlı genç neredeyse herkes evinde. Bu sürpriz salgın döneminde elimizden gelenin en iyisini yaptığımıza inanıyorum. Öncelikle kendimizi kutlayalım, gayet iyi gidiyoruz.

Dijital çağın karantinasında uzaktan haber almaya, öğrenmeye rahatlıkla devam edebiliyoruz.

Milli Eğitim bakanlığımız da hemen organize oldu ve uzaktan eğitim alt yapılarımız hazırlandı. Okullarımız da dijital olarak devam ediyor. 23 Mart 2020 Pazartesi günü dersler başlıyor. İlk ders Ziya Öğretmen'den!

Hepimiz bu yeni dönemi çocuklarımızla beraber karşılıyoruz. Öncelikle bu durumun, çocukların okula, yetişkinlerin işlerine dağıldığı sıradan günlerden farklı olduğunu fark edelim. Yani sadece kapıdan "Güle güle, iyi dersler" demek yetmez. Onlar derslerini izlerken bizi de gözlemliyor olacaklar.

Peki ebeveynler olarak biz ne yapalım bu dönemde?

1. Çocuklarımıza derslerin yeniden başlayacağını anlatalım. Bu kez okula giderek değil, televizyon ya da belirtilen diğer kanallardan. Disiplinin, öğrenmenin, zamanı iyi kullanmanın devamı için. Bu sıradışı günlerde elimizden geldiğince günlük hayata devam edebilmemiz için.

2. Anlatırken "virüs", "korona", "hastalık", "ölüm", "salgın" gibi sözleri pek kullanmayalım. Hele de somut dönemdeki çocuklarımız için hiç vurgulamasak daha iyi. Gereksiz korku kaygı yaymadan, durumu en olumlu şekilde açıklayalım.

3. "Bu dönemde sağlığımızı daha iyi koruyabilmemiz için evde kalmamız, daha çok temizliğimize dikkat etmemiz gerekiyor. Bu yüzden okul bu şekilde devam edecek." diye anlatabiliriz. Neden derlerse, "Uzmanlar, doktorlar böyle öneriyor, biz de uyguluyoruz." diyebilirsiniz.

4. Ebeveynler olarak onların rahat öğrenebilecekleri ortamda olmalarına yardımcı olalım. Belki uygun bir oda, belki rahat konsantre olabilecekleri sakin bir köşe.

5. "Al yavrum meyve ye, seversin." diye odaya yiyecek içecek taşımaktansa derslere, öğrenmeye ilgi göstererek destekleyelim çocuklarımızı. Hatırlayın, amacımız dikkatlerini dağıtmak değil, dikkati odaklamak.

6. Derslerle ilgili konuşurken öğrendiklerim.izin değerli olduğunu hissettirelim onlara. "Ben anlamam sen yap." gibi bir tavırla ilgisiz durmayalım. Bu durumu beraber yaşadığımızı fark ettirelim. Biz de kitap okuyabiliriz örneğin. İsteyen de örgüsünü örer. Ama biz de konsantre olup bir şeyler yapalım.

7. "Ben matematiği hiç yapamazdım okulda." "Ben tarih sevmem." gibi yorumlarla çocuklarımızı kendi deneyimlerimizle etkilemeyelim. Hatırlayalım, biz onların rol modeliyiz. Söylediğimiz her söz, her davranışımız çocuklarımızı etkiliyor. Bunun farkında olarak konuşalım.

Evet, artık hepimiz hazırsak, haydi dersler başlasın!

Ayşegül Karahan Ertuğrul

www.aysegulkarahan.com

Instagram:@aysegulkarahanertugrul/

Yazının devamı...

Aile toplantısı nasıl yapılır?

Size aile iletişimine ve çocuklarınızın özgüvenine müthiş katkısı olacak bir öneride bulunayım: Aile toplantıları. Herkesin görüşlerini, önerilerini paylaştığı, fikirlere, düşüncelere, katkılara ayrı ayrı değer verilen anlar. Birlik hissini arttıran toplantılar.

Haydi aile saadetinizi telefon, TV, bilgisayar üçgeninden çekip alın. Birbirinizin gözlerine bakıp sağlıklı iletişim kurarak mutluluğunuzu arttırın.

Nasıl yapalım?

4 yaşından itibaren çocuklarınız aktif üye olarak katılabilir. 4 yaşın altındakiler de izleyici olarak katılabilir.

Toplantılarınız için aile üyelerinin görüşlerini alarak belli bir zaman ve gün belirleyin. Düzenli olarak belirlediğiniz zamanda toplantınızı yapın. Ekstra durumlar hariç haftada bir toplantı uygun olur.

Evin belli bir yerine hafta boyunca görüşülmesi istenen konuları toplayabileceğiniz bir kutu koyun. Küçükleriniz de resimleyerek öneride bulunabilirler.

Toplantı zamanı gelince hem kutudaki konuları hem de yeni eklediklerinizi sırayla konuşun, değerlendirin, gereken kararları verin.

Konular eve bir köpek almak istiyorumdan, ev işlerinde görev paylaşımından, o hafta ailecek nereye gidileceğine, o gün yemeği kimin yapacağına kadar pek çok farklı konu olabilir.

"Bu çok saçma." gibi yargılayıcı ifadeler kullanmayın. Her başlığa değer verin ve herkesin görüşlerini aynı önemde dinleyin. Bu çocuğunuza da, eşinize de değerli olduğu hissini verecektir. Zira şu zamanda gerçekten birbirimizi dinleyip anlayarak ne kadar iletişim kuruyoruz ki?

Karar verme konusunda ise herkesin görüşleri alındıktan sonra kararı herkes onaylıyorsa, kabul edip gerekli görev ve sorumluluk dağılımını yapabilirsiniz. Örneğin, ev işlerinde görev paylaşımı yapıldı. Bu durumda kim hangi sorumlulukları yerine getirecek, gereken alışverişi kim yapacak, kararlaştırılan işler ne zaman yapılacak gibi ayrıntılar. Sorumluluk almak da burada önemli bir vurgu.

Herkes hemfikir olmak zorunda değil, ama karar onaylanmadıysa, itirazları ya da farklı görüşleri dinleyip, yeni bir karar verebilirsiniz. Ya da daha sonra tekrar görüşmek üzere erteleyebilirsiniz. Bu yüzden herkesin fikirleri ayrı ayrı çok değerli. Yani bi nevi herkese sırayla mikrofon uzatıyorsunuz gibi düşünün. Bu özgüvende ne kadar büyük fark yaratır bir düşünsenize.

Aile bütçesi vb. gibi sizin için karı koca arasında konuşulacak konularla ilgili olarak sadece eşinizle ayrı toplantılar yapın. Zira bu tür konuşmalar uyku öncesine, dizi arasına sıkışıp kalmasın. O aralar hem etraflıca konuşmak için sağlıksız, hem de andan keyif almanıza engel olabilir. Zira dizi arasında bütçe planlayıp sonra diziye geri dönmek ne kadar keyifli olur bilemiyorum.

Konuşulmadan önce toplantı zamanını iki taraf da bilsin ki zihinsel olarak da kendini hazırlasın. Yoksa siz hevesle bir şey anlatırken "Off, çok yorgunum sonra konuşalım." diye bir cümle o anda sinirlerinizi bozup yeni bir tartışmaya yol açabilir. Bu yüzden bu tür konuşmalara iki tarafın da hazır olması ve katılımı önemli.

Dip not: "Benim eşim hayatta yapmaz" diyenlere bir öneri: Çocuğunuzun özgüven geliştirmesi için diye anlatırsanız daha kolay olabilir. Sonrası daha kolay gelir. Çünkü herkes değer görmek ister.

Haydi bunu bir de enerjisel olarak destekleyelim.

En yüce ve en iyi şekilde Yaradan'ın tanımlarıyla dinlenilmenin, anlaşılmanın, değerli hissetmenin, değer görmenin, sağlıklı, huzurlu, mutlu aile ortamında olmanın, keyifle yaşamanın nasıl hissedildiğini bilmek ister misiniz? Evet deyip izin verdiğinizde bu hisler size yüklenecektir. Bu postu ne zaman görürseniz izin verdiğinizde zamandan bağımsız olarak yükleme olur.

Yazının devamı...

"Var Olduğumu İspatlamalıyım!"

"Var Olduğumu İspatlamalıyım!" Bu cümle size neler çağrıştırıyor? Şimdi düşüncelerinizi serbest bırakın ve bu cümleyle ilgili olasılıklar üzerine düşünün. Bu cümle söylenmiş midir? Yoksa sadece düşünce midir? Yoksa yaşananlarda mı izlerini görüyorsunuz? Peki kimin cümlesidir bu? Bir çocuk? Bir kadın? Bir adam? Hangi olaylarla var olduğunu ispatlamaya çalışıyordur? Ne zaman böyle davranmaya başlamış olabilir?

Eğer yukarıdaki soruları cevapladıysanız bu cümlenin sizdeki yansımalarını buldunuz demektir. Bu kayıt bilinçli ya da bilinçsiz olarak sizde de varsa verdiğiniz cevaplar doğrultusunda sizdeki kaynağını bulabilirsiniz. Çünkü verdiğiniz cevaplar sizde yer edenlerden süzülenler. Buraya kadar "Var olduğumu ispatlamalıyım!" düşüncesiyle ilgili kendinizi fark etme aşamasıydı.

Şimdi ise bir anneyle yaptığımız seansta bu inançla ilgili neler bulduğumuzu konuşalım. Başlangıç noktamız, yani seans konumuz bu kadının hayatı boyunca harika fikirlere, becerilere sahip olduğu halde harekete geçtiğinde bir türlü sürdüremeyip geri çekilmesinin, içine saplanan korkunun kaynağını bulmaktı. Muhteşem duyarlı daha üç yaşındaki çocuğuna "Sence ben mutlu muyum?" diye sorduğunda, "Evet anne mutlusun, ama daha çok kızgınsın." diye cevap almıştı. Oğlu ona rehberlik etmişti. Bunu duyunca annenin neler hissettiğini tahmin edebilirsiniz. Duydukları, annenin hislerinin çocuktaki yansımasıydı. Çocuklarımız bize muhteşem bir biçimde ayna olurlar. Yani çocuğunuzda bir şey görüyorsanız, bu sizin için o konuyla ilgili kendinizde çalışma zamanı geldiğinin işaretidir. Kulak verin.

Birlikte çalışırken bu kadının çocukluğundan beri anne babasına itaat etmesi gerektiğini öğrendiğini bulduk. Onların yönlendirmelerinden aykırı bir şey yaparsa onlara saygısızlık etmiş olacağı için istese de istemese de ona sunulanı kabul etmişti. Toplumumuzda ne kadar yaygın değil mi? Ama kendiyle çelişen durumlara boyun eğmek, onda dengesizliğe sebep olmuş, sonunda da artık "Ben de varım. Beni görün!" deme zamanı gelmişti onun için. İsteği dışında kayıt ettirildiği okulu kimseye haber vermeden bırakarak kendine bir çıkış yolu bulmuştu. Sabah evden okula gider gibi çıkıp, tüm gün şehirde dolaşıp, okul bitince eve dönmüştü. Sonunda anlaşıldı elbet ve okula döndü. Bu şekilde "Ben varım!" diyememişti. Ama artık onun için "Ben varım!" demenin yolu bırakabildiği ne varsa yarım bırakmak olmuştu. Bu sayede kendini müthiş özgür hissediyordu. Zihninde örüntüler vardı. "Özgür olmak için yarım bırakmalıyım." "Özgür olmak için sorun çıkarmalıyım." "Var olduğumu ispatlamalıyım!" .... Artık bu kısır döngünün içindeydi. Lise bitti, üniversiteyi terk etti. Yurt depozitosunu geri alıp yurt dışına gitti. Geçici işlerde çalıştı ki onun yarım bırakma döngüsüne çok güzel hizmet etsin. Tabi ki bunları bilinçli olarak pek çok açıklaması olsa da arka planda çalışan yukarıdaki örüntüleri yüzünden yapıyordu. O özgürdü, vardı, ve bunu ispatlamalıydı.

Evlendi, bu kez bir zaman sonra onu da bırakmak istedi. Çocuğu vardı, bazen anneliği de bırakıp kaçmak istedi... Ama bu döngüler artık öyle hayatını etkiler boyuta gelmişti ki, artık harekete geçme zamanı gelmişti. Bu noktada bu kadınla yollarımız kesişti işte. Yukarıda okuduğunuz örüntüleri seans sırasında keşfettik ve kaynağı bulduk. Harekete geçemeyişinin, "yarım bırakmak" isteyişinin kök sebeplerini dönüştürdük, temizledik. Artık bitti... Zihnini saran bu kısır döngü kırıldı. Artık özgür olmanın gerçek tanımını zihni biliyor. Benzer durumları yaratmadan da, zaten var olduğunu, görüldüğünü, kendini görmeyi zihni öğrendi. Özgürlüğün, zaten olduğu haliyle, doğal olarak hakkı olduğunu zihni biliyor. Artık hayallerini gerçekleştirmek ona çok uzak değil, "mümkün" geliyor. Şimdi onun için harekete geçme zamanı. Bu kez elindekilerle, yarım bırakmadan devam edecek, ayrıca yeni deneyimler de yaşayacak ve bu kez tamamlayacak. Belki de çok yakında muhteşem becerilerini ve potansiyelini hayata geçirmiş mutlu bir kadın olarak onu göreceğiz. Ben de yaşam amacımı gerçekleştirmenin keyfi içinde onu gönülden alkışlayacağım.

Ayşegül Karahan Ertuğrul

www.aysegulkarahan.com

Yazının devamı...

Hollanda Okulları Gezisi 2

Hollanda'da farklı eğitim sistemlerini gözlemlediğim gezi notlarımı paylaşmaya devam ediyorum. Demokratik okul, Waldorf okulu, Uluslararası Montessori Derneği merkezi ile ilgili notları bir önceki yazımda bulabilirsiniz. Bu kez Jena Plan okulu, Pikler yaklaşımı, Dalton okulundan bahsedeceğim.

Jena Plan Okulu

Metod, Jena'da yaşayan Alman Peter Peterson tarafından oluşturulmuş. Öğrenci meclisi olan, çocukların istek ve taleplerini rahatlıkla iletip tartışabildikleri bir sistem. Gönüllü temsilci öğrencilerden oluşan meclis düzenli toplanıyor, "Oyun parkındaki kum masasına daha çok kum istiyoruz" diye, "Geziye gitmek istiyoruz" diye taleplerini okul müdürüyle görüşüyorlar. Gerekirse konuyla alakalı olarak polis, belediye başkanı gibi kişiler de meclise davet edilebiliyor. Çocuğun istek ve ihtiyaçlarını merkeze alan, çocuklarla işbirliği içinde çalışan bir sistem.

Sınıflar karışık yaş gruplarından oluşuyor. 4-6 yaş, 6-9 yaş, 9-12 yaşlar birlikte öğreniyorlar. Böylece sosyal becerilerini geliştiriyorlar, işbirliği, grup çalışması yapıyorlar. Öğretmen otorite değil, rehber görevinde. Çocuğu dünyayla uyumlu, ahlaklı ve istediğinde "Hayır" diyebilecek şekilde destekliyorlar.

Okulda çocuklarla devamlı etkileşim var. "Yıldızları görebilir miyiz?" gibi konular üzerine münazaralar, "Sınıfından memnun musun?", "Ne öğrenmek istersin?", "Neye ihtiyacın var?", "İnsanlara sorun var mı?" sohbetleri, meclis toplantıları,... bol bol konuşuluyor.

Okulda cam kapılarla birbirine açılan sınıflar, geniş cam duvarlar oldukça ferah ve aydınlık hissettiriyor. Kutlamalar da okulda önemli bir yere sahip. Bayramlarda, kendi belirledikleri kitap festivali gibi etkinliklerde okul, aile ve çocuk işbirliğiyle kutlamalar yapıp eğleniyorlar. Böylece ebeveyn, çocuk ve öğretmenlerin birlikte eğlendiği ortamlar da yaratılmış oluyor.

Pikler Yaklaşımı

Emmi Pikler 1902-1984 yıllarında yaşamış bir çocuk doktoru. Çocuklarla bir üniversite hastanesinde başlayan çalışmaları, İkinci Dünya Savaşı mağduru çocuklarla, sonra da savaştan çıkan kimsesiz çocukların bakım yurdunda devam etmiş.

Yaklaşımın uygulandığı hastanenin diğer hastanelere göre daha az ameliyat yapılan, daha az ilaç kullanılan bir hastane olması, çocukların sevgiyle, şefkatle kolayca iyileşmesi, metodun oldukça dikkat çekmesini sağlamış. Bu başarısının ardından zaman içinde metod, hastalığı beklemeden, daha yolun başında, doğumdan itibaren uygulanmaya başlamış.

Çocuğun kendi ritminde gelişimine saygı duyan, o hazır olmadan hiçbir şeyi dayatmayan, sevgi, şefkat dolu bir metod Pikler yaklaşımı. O kadar ki, bebek hazır olmadan yüz üstü döndürülmüyor. Ya da kendi oturmaya başlamadan destekle oturtulmaya, kendi yürümeye başlamadan yürütülmeye çalışılmıyor. Onun yerine rahat hareket edebileceği, uygun oyuncaklarla hazırlanmış ortamda gelişimine fırsat veriliyor.

Çocuğun bakımı ona saygılı, duyarlı, farkındalığı yüksek, sakin, göz teması kuran, çocukla devamlı iletişim kuran aynı kişi tarafından gerçekleştiriliyor. Çocuğun takip edebilmesi için yavaş hareket ediliyor.

Nereye baktığına dikkat edilerek her bir bakışı soru kabul edilip sakince cevaplanıyor. "Evet, tavan beyaz renkte." "O bezi yıkamıştık. Hala ıslak, daha kurumadı." "Seni takip edebilmek için böyle eğildim." "Bana elini verir misin?" "Teşekkürler." gibi konuşmalarla hem sürece katılımı hem de farkındalığı arttırılıyor. İçsel ilgileri ve gelişimi çok değerli olduğu için alkış, aferin gibi bunu engelleyecek uyaranlar verilmiyor.

Tek bir amacı olmayan, istediği gibi kullanabileceği açık uçlu oyuncaklar kullanılıyor. Bu sayede pasif oyuncaklarla oynarken çocuk "aktif" oluyor. Işığı, sesi, düğmesi,... olan oyuncaklar tek bir amaca yönelik olan aktif oyuncaklar. Ama bu kez çocuk "pasif" kalıyor. O yüzden tek bir amaca yönelik olmayan, doğal malzemelerden yapılmış ve çok amaçlı kullanılabilecek pasif oyuncaklar tercih ediliyor.

Bu metodun uygulayıcı eğitimi zaman içinde yayılmış olarak üç yıldan uzun sürüyor. Sebebi, farkındalığını arttırmak ve kişinin kendi iç huzurunu yakalayabilmesi. Çünkü ancak çocuğu anlayabilen, sakin, dingin bir ruh halindeyseniz çocuğa da böyle yaklaşabilirsiniz. Diğer türlü hemen gerginliğinizden etkilenecektir. Kendini affetme, kabul etme, duyu farkındalığı gibi çalışmalarla uygulayıcı önce kendi iç huzuruna erişiyor.

Dalton Okulu

Dalton ismi metodun uygulanmaya başladığı Amerika'nın bir kasabasından geliyor. Beş ana prensibi var bu metodun.

Bağımsızlık: Kendinin ve gelişiminin farkında, kendi hızında öğrenme için bağımsız çalışabilme becerisi.

Beraber çalışma: Klasik eğitim sisteminin aksine çocukların bibirlerinde öğrenmeleri de önemseniyor. Bunun için özel alanlar da hazırlanmış.

Planlayarak çalışma: Kendi çalışmasını planlayarak çocuk iç disiplinini oluşturuyor. Anaokulunda bile çocuklar resimlerle haftanın günleri ve zamanların olduğu çizelgede renkli işaretleyicilerle ne zaman hangi işi yapacaklarını seçiyorlar ve gün içinde ne yapılacağı resimlerle tahtada gösteriliyor. Böylece çocukların ne yapacaklarını bilerek güvende hissetmeleri hedefleniyor.

Çocuk okulda öz disiplin ve planlamayı önce öğretmen desteğiyle öğreniyor. Son sınıflara geldikçe bazı öğrenciler artık tamamen boş çizelgeyi alıp kendi ilgi ve ihtiyaçları doğrultusunda planlar hale gelebiliyor.

Özgürlük ve sorumluluk: Bu ikisi özellikle birbirine bağlı, çünkü seçim sorumluluk getirir. Bunun farkında olarak gereken sorumluluğu almak önemli. Örneğin grup çalışması yapmayı tercih edebilirler, ama diğer arkadaşlarına da saygı duyarak, sessiz bir biçimde.

Beşinci ana prensip ise etkililik (effectiveness).

Anaokulunda bile marangozluk, tamir gibi işlerin de yer aldığı atölyeleri var. Ayrıca okulda laboratuar, ortak çalışma alanları da yer alıyor. Çocukların kendi yaptıkları sandal ve diğer eşyalar da görülmeye değer.

Not: Elbette buradaki birkaç not benim okullardaki kişisel gözlemlerim ve dinlediğim sunumlardan oluşuyor. İlgi duyanlar için bir fikir, bir pencere açmak amacım. Dileğim potansiyelini gerçekleştirebilmiş, huzurlu, mutlu çocuklarımız olsun. Daha güzel bir dünya mümkün.

Sevgilerimle,

Ayşegül Karahan Ertuğrul

Eğitimci, Ebeveyn Danışmanı, Thetahealer®

www.aysegulkarahan.com

Instagram /

Facebook /@aysegulkarahanBilincliAileler

Yazının devamı...

Hollanda Okulları Gezisi 1

Beni takip edenler Montessori metodunu hem kendi çocuğumda doğumdan itibaren uyguladığımı, hem de danışmanlıklarımda anlattığımı bilirler. Çünkü benim için çocuk eğitiminde en önemli noktalardan biri çocuğun muhteşem yaradılışını olduğu gibi ortaya çıkarmak. Montessori metodu da işte tam bunun üzerine kurulu. Bununla birlikte bir şeye körü körüne bağlanmamak da benim için çok önemli. Hem güncellenmek, geniş çerçeveden bakabilmek, hem de başka yaklaşımları yerinde gözlemlemek için Alternatif Okullar'ın Hollanda'ya düzenlediği geziye katılmaya karar verdim.

Yaklaşık bir hafta boyunca Demokratik okul, Waldorf okulu, Uluslararası Montessori Derneği merkezi, Jena Plan okulu, Pikler yaklaşımı, Dalton okulu gezilerimiz oldu. Bu yazıda ilk üçünden bahsedeceğim. Haydi başlayalım:

Demokratik Okul
Demokratik Okul'da özgürlüğü içselleştirmiş, huzurlu, rahat çocuklar gördüm. Burada bir parantez açayım "özgürlük" demek, dürtüsel olarak o an canının istediğini yapıp geçmek değil. Seçim yapmak ve seçimlerinin sorumuluğunu almak demek.

Okulda öğretmeninden en küçük öğrencisine kadar herkesin eşit söz hakkı var ve tüm kararlar ilgili meclisler toplanarak alınıyor. Toplantılarda tüm görüşler tartışılıp ortak kararlar alınıyor ve bu kararlara herkes uyuyor. Elbette değiştirme hakkı var. Konuşulması istenen konular hafta boyunca sekretarya gibi bir birime veriliyor, ve o haftanın meclisinde görüşülüyor. Genel meclis olduğu gibi, okuldaki pony at, tavuklar gibi hayvanların beslenmesi ve bakımıyla ilgili, toprağın ekilip biçilmesiyle ilgili, bahçedeki trambolinle ilgili, müzik odası, mutfak, marangozluk atölyesi, vb. gibi özelleşmiş konular ile ilgili meclisler de var.

Okulda çocuğa ve davranışlarına büyük bir saygı var. O kadar ki, boş oturuyor gibi görünse de müdahale edilmiyor. Bize "boş" görünebilir, ama belki de çocuk o anda bir şey düşünüyor. Yaşından bağımsız olarak çocuklar istediği alandaki derslere, atölyelere katılabiliyor, hangi yönde derinleşeceğini seçebiliyor. Böylece hiçbir şeye mecbur kalmıyor.

Waldorf Okulu
Bu okulun ilginç ve keyifli bir mimarisi vardı. Yüksek tavanlar, büyük pencereler gerçekten ferahlık hissi veriyordu. Okulda ilk yedi yıl (süt dişleri dökülene kadar) çocuğun doyasıya oynaması önemseniyor. Sanat ve bilginin iç içe geçtiği bir öğrenme süreci var. Bir ilkokul dersi örneğin, derse önce bir kuş heykeli yaparak, sonra o kuşun özelliklerini konuşarak, belki onunla ilgili bir şarkı söyleyerek, o kelimenin nasıl yazılıp okunduğunu çalışarak geçiyor.

Belli bir düzeni takip etmek çocuğun kendini güvende hissetmesi için önemli. Örneğin anaokulunda her çarşamba sabahı ekmek yapılıyor. Bunun gibi birlikte heykel yapma, masal anlatma, dinleme, eurythmie (söylenen şarkı ve sesler ve ona uygun bedensel hareketler) gibi etkinlikler belli bir düzenle yapılıyor.

Bununla birlikte sınıflarda Hristiyanlık'la ilgili olduğunu düşündüğüm mistik öğeler yer alıyordu. Birkaç saatlik gözlem ve yapılan sunum bu öğelerin ne şekilde eğitime yerleştiğini anlamam konusunda benim için yeterli olmadı. Bu eğitim metoduyla ilgili gerekirse daha derin araştırma yapmak üzere notlarımı aldım.

Uluslararası Montessori Derneği (AMI) Merkezi
Uluslararası Montessori Derneği'nde Montessori pedagojisi ve çekirdek kavramları ile ilgili bir eğitim aldık. Montessori eğitimi ortamın, öğrenenin ihtiyaçlarına ve özelliklerine göre adapte edildiği gelişim temelli bir eğitim yaklaşımı. Çekirdek kavramlar ise:

1. Bilimsel Pedagoji: Var olan varsayımlar ya da teoriler üzerine değil, bir bilim insanı gibi çocukları gözlemeyerek önyargısız olarak çocuk üzerine kurgulanmış bir eğitim metodu.

2. Hazırlanmış Çevre: Mobilya ve eşyaların büyüklüğünden materyal, etkinlik seçimine kadar tüm ortamın öğrencinin özellikleri ve ihtiyaçlarıyla eşleşecek şekilde hazırlanması.

3. Rehberlik Eden Yetişkin: Metodla ilgili eğitimi olan yetişkin, çocuğa müdahale etmeden, adeta bir laboratuarda çalışan bilim insanı gibi dikkatle çocuğu gözlemler, gelişimiyle ilgili notlar alır ve sadece gerektiğinde ona rehberlik eder.

4. Doğal İlgi: Çocuğun kendiliğinden, doğal olarak ilgi duyup yönelmesi. O an öğrenci için temas anı. İlgisine yönelen çocuk müthiş aktiviteler yapar hale geliyor.

5. Aktivitenin Sunumu: Rehber yetişkin için temas anı. Çocuğa her şey değil, sadece yeterli bilgi sunulur. Sunulan etkinlikler sayesinde çocuk başka konulara da ilgi geliştirmeye başlar. Etkinliğin, dokunma, duyma, görme gibi duyularına hitap etmesi önemli. Böylece ilgisine daha iyi karşılık bulabilir. Sunumdan sonra da ilgisini kendi devam ettiriyor.

6. Dolaylı Hazırlık: Elini ve kolunu kontrol ettiği fırçayla masa temizleme, ince hareket kaslarını çalıştırdığı dikiş dikme, parmaklarıyla kenarları üzerinden geçerek kare, üçgen gibi şekilleri tanıma, kulplu silindirlerle el, parmak kontrolü,... Bunları yaparken bilmeden kendini kalem tutmaya hazırlıyor. Ama eline kalem alarak değil, dolaylı olarak kaslarını geliştirerek.

7. Karışık Yaş Grubu: Çocukların doğal öz düzenlemesi. Örneğin iki buçuk yaştan altı yaşa kadar aynı sınıfta, aynı yetişkinle. Bu onlara birbirlerinden öğrenme, birbirine öğretme, saygı duyma, paylaşma gibi pek çok becerilerinin gelişmesine yardımcı olacak. Bir sınıfta yaş gruplarına eşit olarak ayarlanmış en az 25 çocuk olmalı. Öğrenci sayısı düştükçe rehber daha çok katılmak durumunda kalıyor çünkü. Halbuki istenen şey mümkün olduğunca az rehberlikle öz düzenleme ve kendi kendini inşa edebilme.

8. Özgür Seçim: Kendini inşa etmenin, potansiyelini ortaya çıkarmanın aracı. Ama seçimin de kendi kuralları var. Örneğin birinin çalıştığı materyal alınmaz. Onu istiyorsa beklemeli. Bu da 3-6 yaşlarında bir çocuk için büyük bir disiplin.

Çocuğun potansiyelini ortaya çıkarmaya odaklanması, bunun için, özellikle hazırlanmış materyaller de dahil gerekli ortamın hazırlanması çok değerli. Böylece çocuk, kendi hızında ve ilgilerine göre bilinçli yetişkin rehberliğinde gelişiyor. Ne zaman ne yapacağınızı bilmenin rahatlığı bu metodu evde de uygulamak açısından pratiklik getiriyor. Yetişkine düşen de kendini iyileştirerek çocukluğunun olumsuz izlerinden ve çocuğa gereksiz müdahale etme, onun yerine yapma, zarar göreceği korkusu gibi çocuğu olumsuz etkileyen davranışlarından arınmak. Sonrasında çocuk zaten işini biliyor, yeter ki yolunu açalım. Geniş çerçeveden baktığımda da bu metodu seçtiğim için bir kez daha mutluluk duydum.

Devam edecek...

Ayşegül Karahan Ertuğrul

Eğitimci, Ebeveyn Danışmanı, Thetahealer®

www.aysegulkarahan.com

Instagram /

Facebook /@aysegulkarahanBilincliAileler

Yazının devamı...

"Uslu" Denilen Çocuğa Dikkat

Bizim toplumda her denileni yapan çocuk çok sevilir. Otur deyince otursun, karıştırma deyince olduğu yerde kalsın, sus deyince soru sormasın, gel deyince gelsin, git deyince gitsin, öyle oyun oynamak falan da istemesin, mümkünse sesi çıkmasın... Ya da, anne baba istediği kadar, onlar istediği zaman, istediği şekilde konuşsun... Peki bu hale getirilen varlık, artık bir çocuk mu?

Bu tavır dağası koşmak, oynamak, merak etmek, denemek, yanılmak, neşe katmak, keşfetmek olan çocuğun özünü oluşturan hazinelerini elinden almak olur. Onlardan daha güçlü anne babalarına ya da öğretmene, bakıcıya, otoriteye boyun eğdirmek, onlar ne isterse onu yaptırmak çocuğun iradesini ezmek olur. Uslu uslu (!) sessizce otururken, artık kendini savunamayan, ifade edemeyen, kendini keşfedemememiş, çoğunlukla ne istediğinin farkında bile olmayan, bolca bastırılmış duygusu olan birine dönüşür. Ve bu duygular bulunup dönüştürülmediği sürece asla yok olmazlar. Hüzün, mutsuzluk, aşırı kaygı, korkular, kendine güvensizlik, mükemmeliyetçilik, hata yapmaktan kaçınma, hayır diyememe, sınır koyamama, beğenilmeme kaygısı, kendini beğenmeme, reddedilme kaygısı, vb. pek çok farklı şekilde dışa yansıması olabilir.

Sürekli Eleştiren Ebeveynin Sesi, Zamanla İç Sese Dönüşür

Bu yaşadıkları olumsuz duygular, çocukken boyun eğdikleri, onlara bakım vermenin yanında hükmeden bir figürün tavrıdır aslında. "İçimden bir ses hep beni engelliyor, yapamazsın diyor." gibi ifadeler kullanabilirler. Geçmişte onlarda baskı kuran kişinin sesini içselleştirdiklerinin farkında olmadan... Harekete geçse bile yaptığından emin olamama hali sarar. "Ya hata yaparsam" kaygısı, "yaptığım iş beğenilmeyecek" kaygısı, "yeterince iyi değilim" kaygısı,...

Aslında o uslu çocuklara olan şudur: Çocukluk dönemlerinde özgürce merak edip, bol bol soru sorup, oyun oynayıp, deneyip, hata yapıp, yeniden deneyip,... hayatı öğrenmeleri gerekirken engellenmişlerdir. Gelişimlerine, eğrisiyle doğrusuyla kendi sınırlarını görmelerine izin verilmemiştir. Onun yerine, onlar için önceden çizilen yolda yürümeleri sağlanmıştır. Fikirleri kabul görmemiş, artık paylaşmaktan vazgeçmişlerdir. Oyun oynamak isteyince reddedilmiş, artık evde oturmaya razı görünmüşlerdir. Onlardan yapması beklenenleri yaptığında beğenilmemiş, kabul görmek için hep daha iyisini yapmaya çalışmışlardır. Bunu o kadar çok yapmışlardır ki, artık alışkanlık haline gelmiş, kendilerinden vazgeçip, bu yeni giysiyi giymişlerdir. Onlar bile kendi huylarının böyle olduğunu düşünürler. Oysa her hataları, eksikleri eleştirildiği için artık hata yapmanın doğal olduğunu fark edemez olmuşlardır.

O yüzden her söylediğinize boyun eğen, kendini savunamayan, fikrini söyleyemeyen, ne istenirse onu yapan çocuklara dikkat edin. Bir çocuğun merak etmemesi mümkün değildir. Doğaları gereği hayatı merak ederek, deneyerek, sorarak öğrenirler. Çocuklarınız böyle değillerse anne baba tutumunu değiştirmeli, kendini iyileştirmelidir.

İşe önce kendinizde olan, yukarıdakilere benzer duyguları fark ederek başlayın. Bunları dönüştürmek ve bugününüzü iyileştirmek mümkün. Bunun için destek de alabilirsiniz. Siz içinizdeki ağırlıkları bırakıp rahatladıkça hayata bakışınız da, anneliğiniz de, babalığınız da iyileşir. Unutmayın hiç birimiz geçmişin yüküyle ya da gelecekten kaygı duyarak yaşayalım diye bu dünyada değiliz. Hepimizin ayrı ayrı muhteşem yaşam amaçlarımız var. Biz bunun için buradayız. Şimdi bunu fark etme zamanı.

Not: Yukarıdaki örnekler olasılıklardır. Durumlar ve etkileri kişiye özeldir ve bu çerçevede değerlendirilmelidir. Bu yazı bir farkındalık oluşturmak için yazılmıştır. Yazılanlar genellenemez.

Sevgilerimle,

Ayşegül Karahan Ertuğrul

Ebeveyn Danışmanı, Thetahealer®

www.aysegulkarahan.com

Instagram /

Facebook /@aysegulkarahanBilincliAileler

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.