SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Aşırı Terlemeyi Nasıl Önleyebilirim?

Aşırı terleme yani hiperdrozun bilinen iki formu vardır. Birincisi lokalize olan formdur ve belirtilen net bir sebebi de yoktur. Ancak hiperhidrozu olanların üçte bir ila yarıya yakınının akrabalarında da aynı sorun görülebilmektedir. Bu da kalıtsal bir neden olduğunu düşündürmektedir. En sık koltuk altlarında, daha sonra el ve ayaklarda görülmektedir. İkinci form daha nadir görülmekle beraber tüm vücutta yaygın olabilmektedir. Bu tip hiperhidrozda ise sıklıkla altta yatan başka hastalıkların(hipertiroidi-guatr gibi) olduğu gözlenmiştir.

Hiperhidrozu olanlar yüksek miktarda ter üretirler. Bu da el, ayak, göğüs veya koltuk altının (vücudun etkilenen yerine bağlı olarak) sürekli olarak ıslak olması demektir. Bazı danışanlarımızın dediği gibi; “ insanlarla tokalaşmaktan çekiniyorum, ellerim sürekli terliyor”, “çizim yaparken elimin altına peçete koymam gerekiyor”, “ayaklarım sürekli terlediği için bir başkasının yanında ayakkabımı çıkartamıyorum” veya “gömleğimdeki ter izlerinden dolayı toplantılarda ceketimi çıkartmak istemiyorum” cümlelerinden anlaşıldığı gibi normal günlük aktivitelerin sürdürülmesini zorlaştırabilir.

Hiperhidroz için ne yapabilirim?

Kendi başınıza alabileceğiniz bazı önlemler: Sizi serin tutacak giysi seçin. Doğal pamuklular serin tutar ancak teri emerler ve ıslak kalırlar. Gün içerisinde giysi değiştirmeye çalışın. Çalışma ortamınızı serin tutun ve iyi havalandırın. Terlemeye yol açan yiyecek ve içecekten uzak durun. Stres, gerginlik ve endişe herkes için genel bir problemdir. Hiperhidrozu olanların bu durumlarda terleme ile ilgili başka zorlukları da olur. Gün içerisinde stresi nasıl azaltacağınızı düşünebilirsiniz, aktivitelerinizi dikkatli planlayıp ve dinlenmek için zaman ayırabilirsiniz. Hiperhidrozun direk ter kokusunu arttırdığı doğru değildir; ter kokusunun nedeni terin ciltte uzun süre kalmasına bağlı olarak gelişen bakteri üremesidir. Ter kokusu kişisel temizliğe verilen önemle giderilebilir; gerçi sürekli terleyen biri için bu kolay olmasa da etkili ve basit bir önlemdir.

Tedavisi var mıdır?

Bölgesel hiperhidroz tedavisinde bazı deodorant ve spreyler kullanılabilir ancak bunlar sadece kısa süreli etki gösterirler, iontoforez denilen bir dermatolojik metod el ve ayaklardaki hiperhidroz için kullanılabilir. Ancak bu metod da haftada en az iki kez uygulanma gereği ve etkinin kalıcı olmaması nedeniyle tedavi başarısı ve hasta memnuniyeti açısından yeterli olmayabilir. En radikal tedavi terleyen bölgedeki ter bezlerinin cerrahi metotlarla çıkarılmasıdır. Ancak bu metod çoğu hasta için zahmetli ve tercih edilmeyen bir alternatiftir. Son yıllarda başarısını daha çok gösteren tedavi şekli botulinum toksin uygulamasıdır. Deri altına kişiden kişiye değişmekle beraber ortalama 100 ünite enjekte edilen botulinum toksin ter bezlerine ulaşan sinirlerin çalışmasını geçici süre bloke ederek ter bezlerinin ter üretimini bölgesel olarak engeller. Botulinum toksin yapıldığı bölgedeki duyu hislerini etkilemez sadece ter bezlerini etkiler.

Yazının devamı...

Güneşte benlere dikkat!

Benler cilt renginde, ciltten biraz koyu veya kırmızı (anjiom), kahverenginden siyaha kadar değişen renklerde ciltten genellikle kabarık, bazen üzerinde kılların da olduğu selim lezyonlardır. Ben’ler özellikle cilt rengi açık olan kişilerde daha fazla görülür. Çünkü açık ten rengi güneşin ultraviyole ışınlarına karşı daha az savunmalı olup; hasara daha kolay uğramaktadır. Ayrıca çeşitli terminolojik isimlerdeki ben’lerin genetik özellikleri de unutulmamalıdır. Anne- babadan çocuğa geçen bu özellikler hangi yaşta ve hangi bölgede, nasıl bir ben’in çıkacağı hakkında genetik bilgiyi içerir. Güneşe maruz kalınan süre, güneş yanığı öyküsünün olup olmadığı, ben’ler için zemin hazırlayan diğer faktörlerdendir.

Önemli olan benlerin selim halini korumaktır. Bunun için öncelikle dikkat edilmesi gereken güneşin olumsuz etkilerinden korunmak için güneşin en tepede olduğu (saat 9-16 arası) kızgın olan saatlerde güneşe çıkmamak ve yaz-kış ultraviyoleye karşı koruyan güneş koruyucular kullanmaktır.

Ayrıca herkesin kendi ben’inin özelliklerini iyi bilmesi ve bireysel olarak da takip etmesi gerekmektedir. Takip ederken ben’in boyutunda ve renginde kısa süre içinde bir değişiklik olup olmadığına, kaşıntı veya kanama olup olmadığına bakılabilir. Ancak senede bir veya iki defa olmak üzere; örneğin yaz giriş ve çıkışlarında 6 ayda bir, dermatoloji uzmanı tarafından dermatoskop aleti ile ben’lerin skorlanması ve analiz kayıtlarının takip edilmesi önemlidir. Bu analiz sonunda herhangi bir ben şüpheli olarak saptanırsa; o ben’in cerrahi olarak çıkarılması ve mutlaka patolojik incelemesinin yapılması gerekmektedir.

Yazının devamı...

Guatr Saç Dökülmesine Neden Olur mu?

Guatr bir tiroid bezi hastalığıdır. Vücudumuzun çeşitli organ ve bezleri hormon adı verilen ve hayati önem taşıyan proteinleri salgılar. Bu hormonlarla ve onları üreten organlarla ilgilenen tıp dalına ”endokrinoloji” denmektedir. Vücudumuz bu hormonlar sayesinde dışarıdan ve içeriden gelen tüm sinyallere karşı bir tepki verir ve görevleri başlatır. Tiroid bezi tiroid hormonlarının salgılandığı baş ve gövde arasında boyun alt tarafında yerleşmiş bir organdır. Tiroid bezinin çok çalışmasına “hipertiroidi”, az çalışmasına “hipotiroidi” veya bu beze karşı vücudun kendi kendine saldırı düzenlemesiyle (otoimmün) ortaya çıkan hastalığına ise “Hashimoto tiroiditi” denilmektedir.

Ülkemizde iyotlu tuzların kullanılmadığı dönemlerde “guatr” hastalığına çok sık rastlanmaktaydı. İyot tiroid hormonlarının sentezi için gerekli bir mineral olup; yokluğu veya azlığında tiroid bezi bu eksikliği gidermek için daha fazla çalışıp bezi büyütmektedir. Cilt ve tiroid bezi hastalıkları oldukça sıkı bir ilişki içindedir. Hipertiroidi hastalarının cildi daha nemli, vücutta terlemeleri fazla, dönem dönem saçlarında dökülmeler ve tırnaklarında da kırılganlıkları artmaktadır. Hipotirodi hastalarının ise tam tersi cildi kuru, saçları kuru ve kırılgan olabilmektedir.

Hipofiz isimli minicik bir endokrin bez beyinde yerleşmiş olup; adeta bir orkestra şefi gibi vücudun tüm endokrin bez ve organlarının düzenli çalışmasını sağlamaktadır. Tiroid bezi işlevi bir sebeple bozuk olduğu zaman, hipofiz bezi tüm vücuda bu işlevi düzenlemek için bir sinyal gönderir. Örneğin bez az çalışıyorsa çok çalış diye veya tam tersi az çalışıyorsa biraz yavaşla şeklinde bir sinyaldir. Bu yönetim sayesinde sadece bozulmuş olan ilgili organ değil onunla ilişkisi olan diğer sistemlere de aynı sinyal gideceği için cilt de dahil bütün vücut bu tepkiyi algılar. Bazı tiroid hastalarında “prolaktin” hormonu yüksekliğine rastlanması veya kadınlık hormonlarının değişmemesine rağmen adetlerinin bozulması hep bu hipofiz-tiroid ilişkisi yüzünden olmaktadır. Bu nedenle bir cilt hastalıkları uzmanı danışanından detaylı bir öykü alarak, cildi dışında iç organlarının da işlevi hakkında bir fikir edinebilir.

Yazının devamı...

Makyaj cilde iyi mi kötü mü gelir?

Makyaj, eski çağlardan beri insanların uyguladığı bir işlemdir. Milattan önce eski Mısırlılar döneminde çeşitli bitki ve kök boyaları ile gözler ve dudaklar boyanmakta idi. Bu işlemin kimi zaman otorite göstergesi, kimi zaman tanımlayıcı bir simge (Kızılderililerde kabilelere göre) veya kamuflaj (savaşlar sırasında) günümüzde ise daha güzel ve bakımlı görünmek için uygulandığı söylenebilir.

Günlük yaşam dışında sahne ve televizyon için kullanılan makyaj, kozmetik dünyasının da vazgeçilmezlerinden olmuştur. Cildin makyaj ile ilişkisinde makyaj malzemelerinin seçimi, uygulama sıklığı ve ciltten temizlenmesi belirleyicidir. Şayet uygun bir seçim yapmadıysak cildimizde kuruluktan egzamaya veya isilik benzeri döküntüden kozmetik akneye kadar değişen istenmeyen sonuçlara yol açabilir.

Son yıllarda makyaj ürünlerinin içeriğinde kozmetik kremlerin etkilerine destek olabilecek şekilde düzenlemeler yapılmıştır. Bu şekilde üretilen mineral bazlı makyaj ürünlerinin amacı, cildi aynı zamanda tedavi etmektir. Bu ürünlerin içeriğindeki çinko oksit gibi mineraller ciltteki bazı sivilce türlerini iyileştirme özelliğine sahiptir. Ayrıca bu ürünlerin çoğu güneş koruma faktörü de içermektedir. Genellikle paraben içermedikleri için allerji riskleri de azdır. Ancak kuru ciltlerde daha fazla kuruluğa da neden olabileceği için dikkatli olmakta fayda vardır. Genç ve yağlı ciltlerin tercih edebileceği ürünler olabilir. Menopoz dönemindeki olgun ciltlerde veya genç ama kuru ciltlerde ise kozmetik olarak kalitesini ispatlamış ürünler tercih edilebilir.

Yazının devamı...

Kozmetik ve Dermokozmetik Kremler...Hangisi, ne zaman?

KOZMETİK ÜRÜNLER

Cildin vazgeçilmez ihtiyaçlarından birisi de kozmetik ürünlerdir. Bazı kozmetik markaların yıllar öncesine dayanan bilimsel çalışmaları göstermektedir ki; aynı yaşta ve genetikte olup da krem kullanan ve kullanmayan ciltlerin arasında ciddi bir fark olduğudur. Bildiğimiz gibi cildimiz dış faktörlerden özellikle ultraviyoleye ve sanayileşmeye karşı, iç faktörlerden de uykusuzluk, beslenme dengesizlikleri ve strese bağlı olarak yaşlanmaktadır. Kremler sayesinde özellikle fiziksel olan dış etkenlerle (ultraviyole ve hava şartları)mücadele etmede başarı elde edildiği görülmüştür.

Kozmetik ürünlerden beklenen, cildi nemlendirilmesi, korunması ve onarılmasıdır. Dermokozmetik ürünler gibi kozmetik ürünlerin de Sağlık ve Tarım Bakanlığı tarafından kontrolleri yapılmakta olup, farklı olarak kozmetik mağazalarında da satılabilmektedir. Bir doktor tavsiyesine ihtiyaç duyulmayan bu ürünlerin içerikleri daha çok doğal veya bitkisel kaynaklıdır. Bir doktor rehberliğinde kullanılması gerekmediği için bu kremlerin, güvenilirliğini kanıtlamış olan (ucuz veya pahalı), kişiye ulaşma ve iletişim açısından servis hizmeti de iyi olan markalardan olmasına dikkat edilmelidir. Ayrıca bazı dermatologlar, içerik bilgilerine hakim olduğu kozmetik ürünleri dermakozmetik ürünlerle birlikte önerebilmektedir. Şayet kişi kendi cildini iyi tanıdığını düşünüyorsa, kozmetik ürün seçerken cildine ve bütçesine uygun ürünleri tercih edebilir. Bu ürünler arasında günlük yaşamda en çok kullanılanlar, kendi cilt tipine ve cilt yaşına uygun bir yüz nemlendiricisi, göz kremi, güneş koruyucu ve uygun bir onarıcı gece kremi olabilir. Ayrıca ihtiyaca göre haftada bir uygulayabileceği bir granüllü ya da enzim peeling seçebilir veya bir maske kullanabilir.

DERMOKOZMETİK ÜRÜNLER

Dermokozmetik ürünler farmakolojik etkinliği fazla olan kozmetik ürünlerdir. Farmaceutical (ilaç-kozmetik)ürünler ile kozmetik ürünlerin arasında veya bu iki yapının bir araya getirilmiş halidir. Bu ürünlerin içerikleri kozmetik ürünlere göre daha aktif, daha yüksek konsantrasyonlardadır. Bu nedenle konusunda uzman hekimler tarafından önerilmektedir. Sağlık Bakanlığı ve Tarım Bakanlığı tarafından denetimleri yapılan dermokozmetik ürünler eczanelerde satılmaktadır. Ancak eczanelerde sadece dermokozmetik değil kozmetik ürünler de satılmaktadır (bknz. Kozmetik ürünler). Doktor tarafından tavsiye edilen bu ürünlerin cilt tedavisi ile ilgili bir hedefleri vardır. Örneğin akne tedavisi veya leke tedavisi ya da rozacea (bknnz. Kırmızı yüz) tedavisi gibi. Bu nedenle belirli miktarlarda ve belirli aralarla kullanılmaktadır. Dermokozmetik veya ilaç-kozmetik olan ürünlerin daha fazla aktif madde içermeleri yüzünden kozmetik ürünlere kıyasla raf ömürleri daha kısa olabilmektedir.

Yazının devamı...

UYKUDA "GÜZELLİK" VAR

Uyku insanların dinlendiği, düşünmediği, yemek yemediği, büyüdüğü ve güzelleştiği bir dönemdir. Uyku vücudun su, hava gibi temel ihtiyaçları arasındadır. Birçok organın işlevlerinin düzenlendiği, yapılandırıldığı, arındırıldığı bir dönemdir. Uykuda iken canlılar, bir bilgisayarın yeniden açılıp kapanmasıyla düzeldiği gibi, yenilenirler. Her şeyde olduğu gibi vücudun doğal bir ritmi vardır. Bir dakikada ne kadar soluk alıp verdiğimiz, kalbimizin ne kadar attığı, gözlerimizi açma kapama sayımız ortalama olarak bellidir.

Vücudumuz ise gün içinde- sabah erken saatler (5 ile 6 arası) ve -gece başları (23-24 gibi) olmak üzere- iki ritme(di-urnal) sahiptir. Bu ritim başlarında, vücudumuzda belirli hormonlar daha fazla salgılanarak bizi ya güne ya da uykuya hazırlar. Vücudun bu muhteşem ritmini ancak vücudu dinlersek keşfedebiliriz. Gün sonunda bizi uyaran, bilgisayar, televizyon ve telefon gibi dijitallerden uzaklaşarak ılık bir duş alıp, stresimizi atarak (yoga, dua etmek vs.) uykuya geçtiğimizde; uyku hormonu melatonin devreye girer. Bu sırada yemek yemediğimiz için insülin düşer, büyüme hormonları artar. Bunların sonucunda yağ yakarız (insülin azaldığı için), kaslarımız beslenir ve ödem çözülür (büyüme hormonu arttığı için), “daha hafif ve güzel” uyanırız. Uyku ile cildin güzelleşmesi, uyku sırasında salgılanan büyüme hormonları ve diğer hormonların sayesinde olmaktadır. Uyku sırasında salgılanan bu hormonlar hücreleri dinlendirmekte, onarmakta ve yeni bir üretime hazırlamaktadır.

“Hep çalış, hep çalış” olmaz, “dinlenmek de gerek” . Uyku genç ve sağlıklı bir cilt için vazgeçilmezdir.

Uyanmaya hazırlanırken ise kortizon hormonu ve adrenalin yükselmeye başlar. Bu, fizyolojik bir cevaptır. Bizi hayata karşı savunmalı ve hazır yapar. Güzel ve kesintisiz bir uykunun cilt üzerindeki olumlu etkisi tartışılmazdır.

Cildimizi korumak için kullandığımız kozmetik ürünler ve yaptığımız uygulamalar işte bu muhteşem ritme göre tasarlanmıştır.

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.