SAĞLIK
YEMEK
ASTROLOJİ
GÜZELLİK

Sigara erken cilt yaşlanmasına neden olur!

Sigaranın sağlımız üzerindeki olumsuz etkileri çok iyi bilinmektedir. Özellikle sigara dumanındaki kanserojen etkili kimyasallar,tüm dokularda hücresel hasarı başlatmaktadır. Başta akciğerler ve nefes borusu olmak üzere, kalp-damar sistemindeki etkilerinden üreme sistemine kadar tüm organları hücresel düzeyde hasara uğratan sigara, cilt üzerinde de benzer etkilere neden olmaktadır. Ciltteki etkileri erken cilt yaşlanması, kırışıklıklar, yara iyileşmelerinde gecikme, kanser (skuamöz hücreli kanser türü), bazen sedef hastalığı, hidraadenitis supurativa (halk arasında köpek memesi denilen), saç kaybı, ağız tabanı kanserleri olarak görülmektedir.

Sigaranın damarları daraltarak dolaşımı engellemesi ya da bozması nedeniyle cilt hücreleri yeterince oksijenlenememekte ve beslenememektedir. Bu nedenle üretimi yavaşlayan veya enerjisi düşen hücrelerin savunması azalmaktadır. Ayrıca organları oluşturan hücreler görevlerini yerine getirememektedirler.

Sigaradaki nikotinin cildin üst tabakasında suyun tutulumunu azalttığı, hatta diüretik (su atıcı) etkileri olduğu saptanmıştır. Kırışıklıkların oluşması ile ilgili sebepler arasında ilk sıralarda, hücrelerin su tutma yeteneğinin azalması gelmektedir. Sigara ayrıca kollajeni parçalama görevi olan bir enzimin (metalloproteinaz) üretimini arttırarak dolayısıyla kollajen parçalanmasına sebep olarak da erken yaşlanmayı tetiklemektedir. Cilt kırışıklıkları ile ilgili yapılan tüm çalışmalar, sigarayı uzun süredir ve çok içenlerin hiç içmeyen veya çok az ve kısa süreli içenlere göre daha fazla kırışıklıklarının olduğunu göstermektedir.

Sigara içenlerin ciltlerinin rengi soluk, grimsi, cildi ince ve dudak çevresi çizgileri artmıştır. Sigara bırakıldığı zaman ilk olarak düzelen tüm damarlardaki daralma (iskemi) etkisinin ortadan kalkmasıdır. Bu sayede cildin yediğimiz gıdalar ile beslenmesi sağlanmaktadır. Sigaranın dolaşımı bu denli olumsuz etkilemesi yüzünden özellikle cerrahi operasyonlardan en az bir ay önce sigaranın bırakılması zorunludur. Aksi halde organların ve/veya cildin dolaşımı iyi olmayacağı için iyileşme süreleri gecikecek veya komplikasyonlar olabilecektir.

Yazının devamı...

Cildiniz, yediklerinizin aynasıdır!

Bazı cilt hastalıkları gıdalarla ilişkilidir; rozasea hastalığında baharatlı gıdalarla, fazla tüketilen çay, kahve ve alkol ile doğrudan bir ilişki söz konusudur. Kızarıklık ve kılcal damarlar, güneş hasarı ile ilgili de olabileceği gibi, yenilen bu tip gıdalarla tetiklenen rozasea hastalığı ve lupus hastalığı ile de ilgili olabilir. Bazı gıdaların, mide asidini arttırdığı için veya zaten var olan mide hassasiyetinden dolayı gastrite, reflü sorunun kronikleşmesine neden olabileceği için yenmemesi tavsiye edilir.

Tiroid hastalıklarında ise ya ciltte kuruma ve pullanma, saçlarda erken beyazlama veya dökülme görülmekte ya da tam tersi ciltte yağlanma, akneye yatkınlık, terleme bozuklukları, bazen de tüylenme olabilmektedir. Benzer şekilde kilo problemi olanlarda, insülin direnci olanlarda ve diabet hastalarında da akne veya tüylenme problemi hatta adetlerde düzensizlik ve saçlarda erkek tipi dökülmeler bile görülebilmektedir. Özellikle insülin direnci olanlarda ve sık sık beslenerek sık sık insülin salgılanmasının tetiklendiği kişilerde, insülin hormonunun anabolik (sentezleyen-depolayan) etkilerinden dolayı, derin yağ dokularının arttığı, aynı zamanda selülitli görünümün de arttığı bildirilmiştir.

Yediğimiz gıdalar cildimize birebir etkilidir. Hatta soğan-sarımsak gibi bazı gıdaların cildimizde kokuya bile yol açtığını, adeta içimize ne kadar işlediğini buradan da tahmin edebiliriz.

Bu ve benzeri tüm gıdalar ve onların kokulu aromaları, dolaşıma geçmeden önce midede sindirilir, çeşitli enzimlerle parçalanarak önce karaciğere gider, burada tekrar toksinlerinden arndırılır ve kana karışarak iligili organlara-görev yerlerine gider. Buralarda kullanıldıktan sonra organların boşaltım yollarına verdiği gıda atıkları ise idrar, dışkı ve hatta ter ve ciltten yağ ile beraber atılır. Bu da gösteriyor ki yediğimiz herşey cildimize yansımaktadır.

Yazının devamı...

Cildinize en büyük destek: Vitaminler

Vitaminlerin cildin sağlığını korumada önemli bir yeri vardır. Öyle ki bazı vitaminler, hamile kalmaya karar verildiği anda alınmalıdır. Çünkü hücrelerin üretim aşamalarında onlara çok ihtiyaç vardır. Hamile kalmak isteyenlere sipina bifida hastalığını veya yarık-damak-dudak hastalığını önlemesi için folik asit önerilir. Şayet folik asit takviyesi yapılmazsa, bunun yerine her gün hiç aksatmadan çiğ olarak 2 kilo brokoli yemek gerektiği bilinmektedir.

Bu genel örnekten sonra, kendi mesleki alanımdan da güzel örnekler verebilirim. Bazı B vitaminlerinin aft, uçuk, beriberi hastalığını önlediği, C vitaminlerinin kollajen sentezi sırasında kullanıldığı, cilt ve mukozalarda koruyucu bir antioksidan olduğu, benzer şekilde çinko takviyesiyle ciltte yaraların hızla iyileştiği, izlerin temizlendiği, A vitamini ile akne tedavisine destek olunduğu bilinmektedir. Sağlıklı bir erişkinin, her gün kanserojen maddelere maruz kaldığını ve bu serbest radikallerle mücadeleleri sırasında da kanserojen maddeleri kendisinin de ürettiğini düşünecek olursak dışarıdan destek almak gerekmektedir.

En büyük desteğimiz elbette doğru beslenmek olacaktır. Ancak toprak, su, hava bu kadar kirliyken, besinler bu kirli ortamlarda yetişirken ve hormonluyken onların vitamin içeriklerine ne kadar güvenebiliriz? Bizler eski toprak değiliz, oğullarım ve ben her gün multivitamin ve echinezya şurup alıyoruz. Ama bilinmelidir ki bazı vitaminlerin (A, D, E, K) fazlası atılamaz, depo edilir işte o vitaminlere ara vermek gerekir.

Bildirilen son çalışma Archives International Med.’da menapoz sonrası dönemdeki kadınlarda multivitamin kullananlarla kullanmayanlar arasında, bu vitaminlerin kronik hastalıkları önlemede ya da kanseri önlemede ya çok az etkili ya da fark olmadığı saptanmıştır. Bu demek değildir ki vitaminler bir işe yaramıyor. Bu tip hastalıkların oluş nedenleri sadece serbest radikaller değildir ki vitaminler önlesin. Sigara, alkol, stres, genetik özellikler, ailevi yatkınlık, bazı viral enfeksi-

yonlar kanserin oluş nedenleri arasındadır. Bu saydıklarıma dikkat ettiğimiz zaman, ek olarak bilinçli vitamin içmek faydalı olmaktadır.

Yazının devamı...

STRES VÜCUDUMUZA VE CİLDİMİZE NASIL ZARAR VERİYOR?

Stres ile vücudumuzda ne gibi değişiklikler oluyor?

Öncelikle merkezi sinir sisteminin stresi ilk algılayışı ile yani görmek, duymak, hissetmek ve düşünmek ile gelişen duruma beyin nörolojik ve hormonal yollardan cevap verir. Ya refleks olarak ya da düşünülmüş olarak bir vücut dili oluşur, eş zamanlı olarak ilk adrenalin (heyecan hormonu denebilir-salgılandığı an koşabilecek enerji ve güç oluşur)- asetil kolin ( kas-sinir ilişkisi, aynı zamanda salgıların da düzenlenmesinde etkilidir) daha sonra kortizon seviyeleri değişir. Bu durumda kan basıncı ve kan şekeri değişikliğe uğrar, tüm vücut salgıları tepki verir, ağız kuruması daha sonra el, kol altı vs terleme, hatta belki barsaklarda çalışma artışı gibi birbirini takip eden belirtiler.

Belli bir yaştan sonra stresle gelişen bu hormonal değişiklere karşı, vücut savunmasını azaltabilir veya ne yazık ki tepkisizlik geliştirebilir bile. Otoimmun hastalıklar dediğimiz vücudun kendi kendisine antikorlar ile savaş açması da stres ile tetiklenen durumlar arasında sayılmaktadır. Son zamanlarda ne yazık ki neredeyse 30-45 yaş arasındaki her iki kadından birinde görülen Hashimoto tiroiditi isimli hastalıktaki artış, belki de bu yaş grubunun daha çok çalışan ve giderek sorumluluğu artan (evlilik, annelik, iş, şehir hayatı) kadınları seçmesi ile de açıklanabilir. Bu hastalık ile ciltte hem kuruluk hem de akneler birlikte görülebilirken, bazen de melasma isimli hormonal lekeler de gözlenebilmektedir. Çok bilinen akne hastalığı sadece ergenlik döneminde değil genç erişkin ve orta yaş kadınlarda da görülebilmektedir. Yapılan bir çalışmada stres ile sadece kortizol üzerinden değil “prolaktin” isimli bir hormonun artışı ile de lekelerde ve aknelerde artış olabileceği bildirilmiştir¹.

Bu durumda özetleyecek olursak stresle, vücudumuzun bağışıklığı bozulmakta, bu da bizi basit veya komplike bir çok hastalığa karşı savunmasız bırakabilmektedir. Ayrıca bazı genetik yatkınlığı da olan kişilerde çeşitli otoimmun ve endokrin problemlere karşı da daha hızlı yakalanma şansızlığına sebep olabilmektedir. Erişkin akneden, hormonal lekelere kadar çeşitli cilt hastalıklarında da olumsuz etkileri bulunmaktadır. Aynı zamanda bir Hashimoto tiroidititli hasta olarak da önerim, daha fazla spor yapmak, yediklerine ve içtiklerine dikkat etmek, sevdiklerinizle daha fazla vakit geçirmek olacaktır.

Yazının devamı...

Gençliğin Sırrı Hormonlarımızda!

Hormonlar gençliğin sırrı. Adeta sihir gibi. Kadınlar menapoza östrojen salgısı düştüğü zaman girmekte ve takip eden 5 yıl içinde özellikle ciltlerindeki çizgiler derinleşmekte ve cilt sarkmaları görülmeye başlamaktadır. Oysa erkeklerde testosteron adeta alıştırır gibi; yavaş yavaş düşmektedir. Bu nedenle erkekler yaşlandıklarını da pek biz kadınlar gibi hissetmezler. Gelin bu hormonları biraz daha yakından tanıyalım:

Çok iyi bildiğimiz gibi kadınlar için östrojen, erkekler için ise testosteron, cinsiyet karakterlerinin gelişmesi için yaşamsal rol üstlenmiştir. Üreme sağlığı için vazgeçilmez öneme sahip bu hormonlar her iki cinsiyette de üreme organlarında üretilirler.

Bu hormonların etki altında üretim yapan dokular, hormonlara özel (östrojen reseptörü) alıcılar taşırlar. Bu alıcıların bulunduğu organlara örnek olarak; başta üreme organları olmak üzere, yağ dokusu, cilt, damar dokusu, beyin, kemik sayılabilir. Ayrıca hamilelikte placenta, menapoz sonrası yıllarda yağ hücreleri ve böbreküstü bezlerinden de üretim olmaktadır.

Benim ilgi alanım cilt olduğuna göre biraz cilt ve östrojen ilişkisine değinmek isterim. Cildimizin gençlik deposu dermis tabakasında fibroblastlar bulunur. Fibroblastlar dermal fabrikanın üreticileri olarak östrojen hormonuna karşı son derece duyarlıdırlar. Östrojen hormonu dermise gençlik veren bir hormondur diyebiliriz. Öyle ki ciltteki bağ dokusunun kollajen üretimini, hyaluronik asit üretimini tetikleyen, ciltte suyu içeride tutan- nem koruyan, yaraların çabuk iyileşmesini sağlayan, onaran, iyileştiren, enflamasyonu önleyen bir hormondur. Ayrıca saçların beslendiği kök hücreleri de bu hormona ve testosterona çok duyarlıdır. Saçların sağlığı, parlaklığı ve miktarı da bu hormonlarla yakından ilişkilidir. Ayrıca kemiklere kandaki kalsiyumun girmesini böylece kemiklerin güçlenmesini de sağlamaktadır. Kalp- damar dolaşımı için de gereken bir hormondur.

Ergenlik döneminde özellikle androjen hormonların artması kız ve erkeklerde ciltte sebum (yağ) salgısını arttırmakta, gözeneklerde enflamasyonun artmasına neden olmaktadır. Bu durumda siyah noktalar ve sonrasında da enflame papüller (akne) oluşmaktadır.

Ergenlik sonrasında androjenler azalmaya başladığında her iki cinsiyette de cilt normal görünümüne yaklaşır. Hormonlar yağlı ciltlerde daha fazla üretilebilmekte bu nedenle yağlı ciltlerde yaşlanma da daha geç görülebilmektedir. Bu nedenle sivilce problemine yol açmayacak şekilde cilde gereken yağ salgısını da korumakta fayda vardır.

Yazının devamı...

Cildinizin sağlığı için onu içten ve dıştan besleyin!

Stres en önemli içten yıkıcı faktördür. Stres vücudumuzun doğal kortizon üretimini olumsuz yönde etkileyerek bazen sivilce çıkarmamıza, bazen şişkinlik (ödem) sorunu yaşamamıza, hatta kabızlık, saç dökülmesi, ekzema, uçuk gibi birçok soruna neden olur.

Dış etkenler ise en az iç faktörler kadar önemlidir. Kaldı ki ultraviyole ışınları tüm etkenlere bedeldir. Ultraviyole bir radyasyondur ve inanılmaz yaşlandırıcı etkilere sahiptir. Birçok dermatoloji literatüründe malign melanom ve diğer cilt kanserlerinin ilk nedenidir. Daha sonraki etkenler arasında hava kirliliği, aktif veya pasif sigara içiciliği, beslenme kalitesi (organik besin- gerçekliği), uyku düzeni, düzenli mide-barsak sistemi (beslenme ve içsel) gibi birçok sebep sayılabilir.

Cilt, çeşitli görevleri olan hücrelerden ve bu hücrelerin içinde yaşadığı destek dokudan, damarlardan, sinirlerden, pigmentlerden (renk maddeleri-melanin) zengin büyük bir organdır. Hatta vücudumuzun ortalama yüzey alanı ile ilişkili olarak en büyük organıdır, dışarıyla temasta olduğu için de en savunmalı organıdır. Bir o kadar da ısı yalıtımı görevi olan, terlemeyle toksinlerden arınmayı sağlayan en önemli detoksçumuzdur.

Cildin en üst tabaka hücrelerinden oluşan yapı epidermis olarak bilinir. Buradaki hücreler epidermisin en alt sırasındaki bazal tabakadan üretilerek yukarıya yollanır. Dolayısıyla üst tabakalardan hücre döküldüğü zaman veya kimyasal peeling gibi işlemler sonrasında cildimiz alarma geçerek sağlıklı yeni hücre üretir. Bu durumdan kontrollü olarak yararlanarak hücre üretimini canlı tutabiliriz.

Her sene kış aylarında profesyonel olarak kimyasal peeling yaptırmak, cildin sağlığı için çok önemlidir. Kimyasal peeling yaptırmamız için ciltte leke bulunması şart değil, cildin nem ve sebum (cildin yağı) üretimini dengelemek, ölü derinin atılmasını sağlamak, evde kullanılan ürünlerin emilimini arttırmak için de yeterli bir sebebimiz var.

Çocuklar düşe kalka büyür demiş büyüklerimiz, o kadar doğrudur ki, bugün menapoz döneminde azalan kemik yoğunluğunun düzelmesine destek olmak amacıyla kalsiyum- D vitamini veya ilaçlar ile beraber mutlaka yürüyüş tavsiye ediliyor. Neden mi? Çünkü yürüyüş sırasında kemiklere mikro-travmalar olmakta bu sayede kemik üretimi tetiklenmektedir.

Cildimize de mikro-travmaların faydası vardır. Küçük parmak darbelerinin bile. Çünkü en azından bu bölgenin o anda mikro-dolaşımını canlandırmış, hücrelere giden oksijen miktarını arttırmış olmaktayız. Hücreler kendi oksijenini rahatça aldığında fazla enerji harcamadan daha güçlü bir şekilde üretime geçecektir. Bu nedenle hücrelere ihtiyaçları olan diğer parametrelerin de verilmesi gerekir. Bunlar besinler ve gıda takviyeleridir.

Yazının devamı...

© Copyright 2025

Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.